Kasımda aşk başka mıdır? Onu tam bilemiyorum. Ama şey kesin, kasımda izlenen romantik komedi filmleri bir başkadır. Ağır bir sonbahar havası, giyiyorsun kalın hırkanı, hop ekran başındasın—kendini kışa hazırlarken yapılabilecek en iyi şey zaten bin kere izlediğin filmleri tekrar açıp yeniden aynı karakterlerin aşkına heyecanlanmak değil mi? Değilse bile bugün öyleymiş gibi yapacağız.
📻 #NedenPopülerOldu?: Fanon'un podcast programı sekizinci bölümüyle devam ediyor! Yeni kayıt Toffee Nut Latte hakkında. Sen de bir Pumpkin Spice Latte kızı™️ değilsen bu bölüm senin için. Sayıyı gününde okuyorsan devam eden anketimize buradan katılabilirsin—bu aralar Instagram'da oldukça aktifiz.
🦸♀️ Stan: Günün hayranı yazar Eylül Aytan. Bugünün Kaleydoskop yazısına ilham veren doğaüstü varlıklar ve vampirlerden yola çıkan ilhamlar üzerine konuştuğumuz röportaj aşağıda.
Kendimi bildim bileli bilincimdeki doğanın üstünde olduğuna inandığım evrenlerin büyüsüne kapılıyorum. Vampirlerin, cadıların ve “tuhaflıklar”ın olduğu evrenler beni hâlâ çok heyecanlandırıyor.
🍎 #FanON: Bu hafta sonbaharın ortasında keyifle izlenecek romantik filmler başlığını özele indirip Twilight hakkında konuşuyoruz. Kıyafetler acayip kötüymüş, soundtrack'inin üstüne tanımam; "Team Edward mı Team Jacob mı?" sorusunun biseksüel kültüründe hiçbir yeri yok. Esas soru başka, o da aşağıda.
📓 Epsilon Yayınevi tarafından basılan dört kitaplık Alacakaranlık serisi
Yayın akışı:
🦸 Stan #16: Eylül Aytan
🍎 #FanON: Romantik komedi sezonunda Twilight
🪴 Haftaya ne var?: Eren Gedik
Tuhaflıkların olduğu evrenlere,
Alara
Stan #16: Eylül Aytan
Doğaüstü varlıklar ve vampirler—hayran oldukların seni nasıl etkiledi, Eylül?

🦸♀️ Stan: Eylül Aytan
✏️ Röportaj: Alara Demirel
“Hayran olduğum şey,” diye başlayan cümleyi nasıl devam ettirirsin?
Hayran olduğum şey o kadar fazla ki! Doğanın içerisindeki dengeye, şehirdeki karmaşaya, daha iyisi için yorulsa da çalışmaya devam edenlere, bazen kendime… Şimdi bu güzellemeleri geride bırakıyorum ve hayran kişiliğimi ortaya çıkarıyorum. Çünkü söz konusu hayran kültürüyse benim en çok konuşmak istediğim DOĞAÜSTÜ VARLIKLAR VE VAMPİRLER!
Küçükken sanıyorum ki neredeyse her gün Little Vampire filmini izliyordum. Daha sonrasında bu Twilight kitaplarına, The Vampire Diaries ve True Blood dizilerine dönüştü. Lisede çalışma masamda Ian Somerhalder posteri, dolabımın üzerinde de Robert Pattinson’ınki vardı. 15 yaşındayken sırf vampirli diye en yakın arkadaşımla Jim Jarmusch’un Only Lovers Left Alive filmini izliyor ve hiçbir şey anlamıyorduk. Bir ara hatta vampirolog olmak için de tutturmuştum.
🎬 Only Lovers Left Alive
Küçükken hayran olduğun evrenler var mıydı?
Kendimi bildim bileli bilincimdeki doğanın üstünde olduğuna inandığım evrenlerin büyüsüne kapılıyorum. Vampirlerin, cadıların ve “tuhaflıklar”ın olduğu evrenler beni hâlâ çok heyecanlandırıyor.
Küçükken kendimi Engizisyon mahkemesine acı çektiren bir cadı, doğanın içinde bir kurda bir kuşa dönüşen şekil değiştiren olarak hayal etmek ve bunlarla ilgili oyun oynamak çok hoşuma gidiyordu.
Ayrıca benim için ilk feminist Lilith, kurduğum hayallerde en yakın arkadaşımdı. Kendi yarattığım hikâyelerle bu hayran olduğum evrenlerin parçası olmaya çalışırdım. Sanırım tüm yarattığım hikâyelerde de gerçekteki kişiliğimin aksine kızgın bir çocuktum. Bu yüzden de dertlerimi çözmek için doğaüstü bir güce bürünmek bana iyi hissettiriyordu.
Hayran oldukları seni, hayatını ve üretimlerini nasıl etkiliyor?
Hayran olduğum karakterler ve hikâyeler sayesinde doğanın bildiğim ve bilmediğim gerçekliği arasında kafa yorduğum bir hayatım var. Sınırların neler olduğunu üretimlerimde ve hayatımda keşfetmekten heyecanlanıyorum.
Ayrıca küçüklüğümden beri hayranlık duyduğum bu doğaüstü karakterler, kendi meseleleri olan kişilerdi. Mesela daha okumayı bile bilmediğim zamanlarda bana anlatılan Lilith veya cadıların hikâyesi sayesinde feminizmle tanıştım. Bugün de dertlerimin etrafında ürettiklerimin, kişiliğimin ve hayatımın merkezinde küçükken dinlediğim, bazen sinirlendiğim bazen hayran olduğum hikâyeler var.
🧛🏻♂️ Eylül, Drakula'nın şatosunu ziyaret ediyor
Hayran oldukların ürettiklerinle kesişiyor mu?
Kesinlikle kesişiyorlar. Öncelikle küçükken hayran olduğum evrenlerin parçası olabilmek için hikâyeler yazıyor olmam bugün üretmek için yazıyı seçmiş olmamın en önemli sebeplerinden birisi bence.
Küçüklüğümden beri insanların “Böyle bir şey yok, bırak artık,” dediği hikâyeleri deşmemin beni bugün sabırlı ve meraklı bir araştırmacıya dönüştürdüğüne inanıyorum. Dert edindiğim meseleler, bildiğim sınırların dışından bakmayı öğrenmem için teşvik etti.
İçinde yaşamak istediğin evren hangisi? Orası nasıl bir yer?
İçinde yaşamak istediğim evren birbirimize destek olurken kolektif, başkasının sınırlarına girmediğimiz sürece kendimiz olmamıza da alan tanıyacak kadar bireysel.
Özellikle şu an yaşadığımız düzendeki haksızlıkları ve eşitsizlikleri görünce kimsenin korkmak zorunda kalmadığı, herkesin eşit kaynaklara ulaşabildiği bir evrenin içerisinde yaşamak isterdim.
Twilight dönemi: Team Edward mı?
Team Jacob seçeneklerden biri bile değil çünkü biseksüel kültürü aynı anda hem Edward hem de Bella'dan hoşlanmak anlamına gelir.

Kasımda aşk başkadır. 2010'larda ergen olup Twilight vizyona girdiğinde "Edward'a mı crush'lansam Bella'ya mı?" diye düşünmekse bambaşka. İlk gençlik dönemime tam anlamıyla girmemi sağlayan ve beni cinsel yönelimimle ilgili sonradan "Çok mantıklı ya, belliymiş her şey," gibi düşüncelere iten Alacakaranlık serisi ve dolayısıyla da insan kanıyla beslenmeyen vampir klanı Cullen ailesi hayatımıza gireli baya zaman geçti.
Yıllardan bahsedelim: Stephenie Meyer'ın kaleme aldığı serinin ilk kitabının çıkışı 2005. İlk film, 2008. Son kitap, 2020. Son film, 2012. Kalbimi fethedişi de ilk filmden sonra, bitişi de yok. Ve fark ettim ki dünya çapında 3,4 milyar dolar hasılat yapan film serisi, bundan tam olarak 14 yıl 2 gün önce hayatımıza girmiş. Birincisi, yaşlandım; ikincisi, iyi ki girmiş.
🎬 Twilight (2008)
Ergenliğe giriş müfredatı: Twilight (2008)
2010'lara geçiş dönemi, şimdiye nispeten iyiydi. Etrafımızı vampir temalı kitap, dizi ve filmler sarmıştı; akıllı telefonlara yeni yeni geçiyorduk ve eh, bildiğiniz gibi, enflasyon böyle değildi. Neyse, o zamanlarda da biseksüel kültürü üzerine rahat rahat yazı yazamıyordum.
Tanışma dönemi: İnsanın ergenliğinde hangi üretimlere denk geldiği çok kıymetli, o cepte. Yalnız maalesef Twilight'ı ilk nerede gördüm, işte onu hatırlamıyorum. Şunu da asla unutmuyorum: Paramore'un efsanevi şarkısı Decode çıkmıştı ve ben filmin vizyona girmesini beklerken ilk kitabı ezberleyip sadece bu şarkıyı dinliyordum. Gerisi bildiğimiz senaryo zaten—yağmur yağdığında okula giderken dışarıyı izleyerek buğulu camdaki yansımasını aldırmadan Edward'ın hayalini kuran bir genç kız.
🎧 Twilight'ın soundtrack listesi
Twilight'ın ilk filmi vizyona girdiğinde kış aylarındaydık ve yarı yıl tatili için ailemleydim. Jenerasyondan bağımsız hepimizi öyle kasıp kavurmuştu ki bu sevda, şu ekip filmi üçüncü kez sinemada izlemiştik: annem, teyzem, ben ve kuzenlerim. Kuzenlerim dediğime bakmayın, aramda 13 yaş fark vardı bu kişilerle.
iPhone 3G de o dönemlerde Türkiye'ye gelmiş olacak, kuzenimdeki telefon arkaplanı app'inden film ekibinin Vanity Fair'le yaptığı çekime bakıp duruyorduk. Hepimizin aklında tek bir şey vardı: Edward, Edward, Edward.
🗞 Vanity Fair dergisinden, 2008
Biseksüel kültürü: Team Edward mı Team Bella mı?
Twilight'ın neden ve nasıl böyle bir fenomen hâline geldiği konusuna ya tezimde ya da başka bir yazıda değineceğim. Bugünün kapanış konusu şu: "Team Edward mı Team Jacob mı?" sorusu ilgimi hiç çekmedi, ben daha çok Edward ve Bella arasında kaldım.
Kuirlik biraz böyledir diyebilir miyim bilmiyorum ama kafası karışık bir genç kız, bundan 14 yıl önce, "Kristen Stewart mı olmak istiyorum Kristen Stewart'tan çok mu hoşlanıyorum?" ikileminde kaldığında hoşlandığı iki kişinin âşık olduğu filmi izlemeye bayılıyordu. Durum hâlâ da öyle. O yüzden Jacob işin içine girdiğinde her zaman "Team Edward!" diye bağıracağım ama gerçek şu ki "Team Edward mı Team Bella mı?" diye sorulduğunda baya kararsız kalırım.
İşte 2010'lara doğru ergen olmak böyle bir şeydi—etrafında vampirler, bolca. Kristen Stewart'tan ve Robert Pattinson'dan aynı anda hoşlanmak? O da bolca.
Campus’teyiz: Sneaks Up
Şehrin enerjisinden, basketboldan ve sokak kültüründen aldığı ilhamı yenilikçi bir anlayışla buluşturan Sneaks Up, Akasya AVM içinde açılan yeni mağazasında deneyim odaklı Campus konseptini hayata geçiriyor.
Sneaks Up Campus: Deneyim alanları oluşturarak ilham kaynağı yaratmayı amaçlayan Campus konseptli mağazalar, inovatif ürün lansmanları, DJ performansları, kişiselleştirilmiş ürünler, dans ve basketbol atölyeleri gibi farklı etkinliklerle bütünsel bir alışveriş tecrübesi sunuyor.
Neler var? PlayStation alanı, basketbol sahası, kaykay alanı ve ürünlerin nakışla kişiselleştirilebildiği Custom Studio gibi deneyim mekânları bulunduran iki katlı mağaza, aynı zamanda Ala Nail Bar ve Petra Roasting Company şubelerine de ev sahipliği yapıyor.
Sneaks Up’ın hareketli dünyasıyla tanışmak için bu bağlantıya uğrayabilir, Campus’te buluşmak için Akasya AVM mağazasını ziyaret edebilirsin.
Popüler kültür üzerine muhabbetlere hayran Fanon’un yirminci bölümünün sonuna hoş geldin.
Have I found you?
Flightless bird, brown hair bleeding
Or lost you?
American mouth
Big bill, stuck going down
— Iron & Wine, Flightless Bird, American Mouth
📺 Bir sonraki sayıda ne var?: 30 Kasım Çarşamba günü Stan kanalı konuğumuz sanat yönetmeni Eren. Sen bu hustle kültürü içinde nerelerdesin?
🎫 Minik spam: Fanon’un Instagram hesabını da buraya tıklayarak takip edebilirsin.