Merhaba.
Spider-Man. Transformers. Pixar. The Flash. Indiana Jones. Tüm bunları haziran ayında izleyeceğimiz düşünülürse yaz aylarında vizyon takviminin blockbuster filmlerle dolması geleneğinin sürdüğünü söylemek yanlış olmaz. Fakat bu anaakımın dışında seçeneğimiz olmadığı anlamına gelmiyor tabii ki: Uzaktan da olsa takip ettiğimiz Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali ve 2. Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali sona erdi. Ari Aster ve Wes Anderson'ın yeni filmleri ile Saint Omer ve Joyland gibi geçtiğimiz yıl dünya sinemasında etki yaratan filmler de ayın vizyon takviminde.
Bir sürpriz, bir kutlama. Kadıköy Sineması işbirliğiyle hayata geçirdiğimiz tematik gösterim serimiz Başrol Müzik devam ediyor. Whiplash, The Boat That Rocked, Across the Universe ve Cadillac Records'un ardından bu ay yaza çok yakışan bir müzikal film gösteriyoruz: Mamma Mia!. Doğum günü olan 22 Haziran'daki film gösterimini Meryl Streep'e ithaf ediyoruz. ABBA şarkılarıyla coşturacak filmi hep birlikte izlemek için biletin burada.
Neler var bu sayıda?
🎞️ Gündem: 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'nin ardından
🎼 Odak: Klasik müziğin eşlik ettiği 8 film sahnesi
🗄️ Arşivden: Sahne içinde sahne; Annie Ernaux, 51. İstanbul Müzik Festivali
Güneşli yazlara,
Emre

Duende
Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.
26. yılında Uçan Süpürge: Daha fazlası, daha azı değil
26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'ni festival direktörü Nil Kural ile konuştuk.

31 Mayıs'ta başlayan ve dünyanın muhtelif yerlerinden 64 filmi sinemaseverlerle buluşturan 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde son güne geldik. Kadın emeğini görünür kılmak ve film sektöründeki kadınların iletişim ağını güçlendirmek için yola çıkan festivalin açılış gecesinde Tilbe Saran’a Onur Ödülü, Asiye Dinçsoy, Belmin Söylemez ve Selda Taşkın’a Başarı Ödülleri, Öyküsu Özyürek’e ise Genç Cadı Ödülü takdim edildi.
Festivalin açılış gecesi | Fotoğraf: 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali
Her Biri Ayrı Renk kategorisinde gösterilen 8 filmden birinin uzanacağı FIPRESCI Ödülü için de geri sayım başladı. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali; Cannes, Berlin, Rotterdam gibi prestijli festivallere jüri gönderen FIPRESCI jürisine sahip ilk kadın filmleri festivali olma özelliği taşıyor. Kategoride Şili’den 1976 (yön. Manuela Martelli, 2022), Türkiye’den Düet (yön. Ekin İlbağ & İdil Akkuş, 2022), Norveç'ten Güneş Tutulması (yön. Nataša Urban, 2022), Danimarka’dan Apolonia, Apolonia (yön. Lea Glob, 2022), Litvanya’dan Yavaş (yön. Marija Kavtaradze, 2023), Meksika'dan Totem (yön. Lila Avilés, 2023), İsveç’ten Ölü Bir Arkadaşı Kurtarmak (yön. Marusya Syroechkovskaya, 2022) ve Arjantin’den Denizanasının Yüzü (yön. Melisa Liebenthal, 2022) filmleri yarışacak. Ayla Kanbur, Hélène Robert ve Piotr Czerkawski’den oluşan FIPRESCI jürisinin kararını bu akşam öğreneceğiz.
Kapanış törenine yaklaşırken 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin direktörü Nil Kural ile festivalin teması, bölümleri, bugünle ve Büyülü Fener Sineması’yla ilişkisi, seyirciyle diyaloğu ve ruhu üzerine söyleşiyoruz.
The Super 8 Years (2022, Annie Ernaux-Briot & David Ernaux)
“Daha Fazlası, Daha Azı Değil” temasının çıkış noktası neydi? Program ve temanın birbirini eşzamanlı olarak şekillendirdiği karşılıklı bir gelişimden söz edebilir miyiz?
Evet söz edebiliriz. Seçkide yer alan Venedik, San Sebastian ve Locarno gibi festivallerden önemli ödüllerle dönen filmler ve festival programındaki iki Nobel ödüllü yazar Annie Ernoux’nun (Super-8 Yılları) ve Elfriede Jelinek’in (Elfriede Jelinek: Dili Esaretinden Kurtarmak) filmleri; bize kadınlara alan açıldığında neler başarıldığına, ne kadar yaratıcı sonuçlar alındığına dair ilham verdi. Kadın hareketinin sürekli en basit haklar için mücadele etmek durumunda kalması da bu temanın oluşmasında etkili oldu. Umuyoruz ki festivalde gösterilen filmler ve kurulan diyalog biraz olsun moral ve ilham verebilmiştir.
Çeyrek asrı deviren Uçan Süpürge’nin mücadele ruhu açılış törenindeki konuşmalara da sirayet etti elbette. Festivalin bugünle ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Festivalin açılışındaki atmosfer bence bugünle ilişkisinin sağlamlığının işaretiydi. Film festivalleri; izleyiciler, sinemacılar ve filmleri bir araya getiriyor. Kadın sinemacıların bu platformda bir araya gelmesi yalnız edilmesi zor olan mücadele için herkesin ihtiyaç duyduğu bir aradalık duygununu pekiştirdi diye düşünüyorum.
Fotoğraf: 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali
Bir aradalık ve dayanışma hissinin yanı sıra programın kapsayıcılığı ve elbette mekânı da karanlığın içinde umudu filizlendiren faktörlerden. Festival seçkisini hazırlarken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz? Uçan Süpürge’nin Büyülü Fener’le ilişkisi hakkında neler söyleyebiliriz?
Festival seçkisini hazırlarken güçlü bir sinema dili kuran filmlere yer veriyoruz. Filmler nitelikleriyle festival seçkisinde yer alıyor ama seçki tamamlandığı belli temaların öne çıktığına şahit oluyoruz. Bu da dünyanın dört bir yandan sinemacıların benzer konulara odaklandığını bize gösteriyor. Uçan Süpürge’nin Büyülü Fener ile ilişkisi için şunu söyleyebilirim: Festivalin Ankaralı sinemaseverlerin hayatında önemli bir yere sahip bağımsız bir sinemada düzenlenmesi büyük bir şans. Büyülü Fener’in profesyonel ve bize çok yardımcı olan ekibi de aynı şekilde festival için çok önemli ve vazgeçilmez. Sinemaseverlerin kendilerini evlerinde hissettiği bir mekandayız ve ekip olarak biz de kendimizi evimizde hissediyoruz.
The Eternal Daughter (2022, Joanna Hogg)
Festivalin bölümleri hangi konulardan besleniyor ve birleştiklerinde nasıl bir anlatı oluşturuyor?
Festivalin bölüm başlıkları aslında o yıl kadın sinemacıların ilgilendiği konuları özetliyor. Bu yıl Olay Yeri: Aile’de aileye odaklanan filmleri, Oyunbozanlar’da sisteme ve kurulu dile karşı çıkan filmleri izledik. Ayak Basılmamış Yollar, portrelere yer filmlerden oluşuyordu. Bunlar ve diğer bölüm başlıkları bize kadın sinemacıların düzene karşı çıkan, aileyi sorgulayan ve ilham veren kadınların portrelerini çizme eğiliminde olduğuna işaret etti.
Düet (2022, Ekin İlbağ & İdil Akkuş)
Her Biri Ayrı Renk kategorisinde yer alan filmler FIPRESCI Ödülü için de yarışıyor aynı zamanda. Bu bölüme biraz daha yakından bakalım mı?
Bu bölümde FIPRESCI jürisinin değerlendirdiği filmler yer alıyor. Dokuz filmin yer aldığı bölümde Türkiye’den Düet, Meksika’dan Totem ve Yugoslavya iç savaşına bakan Güneş Tutulması’nın da yer aldığı filmler bulunuyordu. Filmlerin yaratıcı sinema dilleri olmasına ve farklı sinema yaklaşımlarını temsil etmelerine özen gösterdik.
Feminizm odaklı bağımsız dijital yayın organı Another Gaze ile işbirliğiniz nasıl ilerledi?
İranlı Kadınlar Konuşuyor adlı bölümü Sinematek / Sinema Evi ile birlikte hazırladık. Another Gaze ise İran’a odaklanan bölümüyle hem bize rehberlik etti hem de Kuşaklararası Aktarımlar adlı kısa film seçkilerini göstermemize izin verdi.
Mania Akbari festivalin konuğu olarak Bedenin Ötesinde temalı bir konuşma gerçekleştirdi. | Fotoğraf: 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali
Ankara izleyicisi hava koşullarına rağmen festivale büyük ilgi göstermişe benziyor. Film gösterimleri, söyleşiler ve panellerin ardından izleyicilerden nasıl geri dönüşler aldınız? Festival direktörü olarak izleyicilerle diyaloğunuz nasıldı?
Festival, çok geniş bir kitleye ulaştı. Gösterimler büyük bir doluluk oranıyla tamamlanıyor. Belmin Söylemez: Şehirde Kâinatı Aramak seçkisindeki orta ve kısa metrajlı filmlerinin birçok izleyici için keşif niteliği taşıdığına dair yorumlar aldık ve bu bizi çok sevindirdi. Programın gördüğü büyük ilgi ve biletlerin birçok seansta tükenmesi kadın sinemacıların filmlerindeki yetkinliğe ve oluşan meraka da işaret ediyor. Kendi adıma sürekli Büyülü Fener’de olmaya ve seyirciyle bire bir bir diyalog kurmaya özen gösterdim.

51. İstanbul Müzik Festivali özelindeki Duende Müzik sayımızı okudun mu bilmiyorum. O sayıda, festivalin Açılış Konseri'nin solisti olarak İstanbul'a gelen çok sevdiğim piyanist Jan Lisiecki'yle yaptığım röportaj da yer alıyordu:
"Asıl sorularıma geçmeden önce tabii ki buzları sinemayla eritmeye çalıştım. Klasik müzik ve sinema dediğim anda Birdman'de (2014, Alejandro G. Iñárritu) Rahmaninov'un 2. Senfoni'sinin kullanıldığı sahne geldi aklına: "O güzel senfoniyi ve o müziği kullanmanın dâhice bir yoluydu. Olağanüstü, bence."
Gündemimde sinema kadar klasik müziğin de olduğu bu haziran ayında, bu diyalog bana klasik müzikle doğrudan ilgili olmamasına rağmen klasik müziği olabilecek en iyi şekilde kullanan filmleri getirdi. Ve unutamadığım bazı sahnelerini...
The Fall | Kaynak: IMDb
Johann Sebastian Bach
Eser: Sevgili kardeşinin gidişi için Capriccio, do majör, BWV.992
Film: Call Me by Your Name (2017, Luca Guadagnino)
Ne oluyor? 1980'lerin Kuzey İtalya'sında bir yerlerde. Yazı ailesiyle geçiren Elio, babasına bir projede yardımcı olmak üzere yazlıklarına konuk olan Oliver'la cinsel uyanışını yaşıyor.
Sahne: Oliver güneşlenirken havuzun kenarındaki duvarda gitarında Bach'ın gitarla çalınması niyetiyle bestelemediği notaları çalmayı deneyen Elio, "Beni takip et!" dediği Oliver'ı salona götürüyor. Piyanoda önce Liszt'in sonra Busoni'nin olası yorumlarını doğaçlama bir şekilde çeşitleyen, sonra da Bach'ın orijinal versiyonunu çalan Elio o an bilgi birikimi, müzik yeteneği ve duygusallığı hem Oliver'ı hem de bizi etkiliyor.
Ludwig van Beethoven
Eser: 7. Senfoni: II. Allegretto, la majör, Op.92
Film: The Fall (2006, Tarsem Singh)
Ne oluyor? 1920'lerde, Los Angeles'ta. Kaza geçirip hastaneye kaldırılan dublör Roy'un aynı odada kaldığı küçük Alexandria'ya anlattığı masal; dünyanın en güzel mekânlarını beyazperdeye taşıyan rengârenk, büyüleyici ve yaratıcılığın sınırlarını zorlayan bir görsel şölene dönüşüyor.
Sahne: Filmin göz alıcı renkleriyle tezat oluşturan siyah-beyaz açılış sahnesinde, bir film setindeyiz. Köprülerin, trenlerin, atların ve düşüşlerin olduğu; dolayısıyla muhtemelen Roy'un geçirdiği kazanın bir canlandırması denilebilecek bir set. Ağır çekimdeki hareketlere eşlik eden Allegretto bölümü basit bir melodi ve ağır bir tempoyla başlıyor; dallanıp budaklanıyor, renkleniyor, epikleşiyor. Tıpkı filmde Roy'un uydurmaya başladığı o hikâye gibi.
There Will Be Blood | Kaynak: IMDb
Johannes Brahms
Eser: Keman Konçertosu: III. Allegro giocoso ma non troppo vivace, re majör, Op.77
Film: There Will Be Blood (2007, Paul Thomas Anderson)
Ne oluyor? 19. yüzyılın sonunda, Kaliforniya'da. Gözünü hırs bürümüş, güç ve para uğruna her şeyi yapmayı göze almış Daniel Plainview bir petrol devine dönüşürken etrafındakilere psikolojik şiddet ve dehşet saçıyor.
Sahne: Filmin kronolojik olarak açılış sahnesinden bir hayli ileri bir tarihte geçen final sahnesinde Daniel, rahip Paul'le karşı karşıya geliyor ve "I drink your milkshake! I drink it up!" cümlelerini içeren o meşhur monoloğunu dillendiriyor. Tansiyon şok edici şekilde yükseliyor. Yapabileceklerinin sınırlarını daha iyi anlıyor, korkuyoruz. Sesleniyor: "I'm finished." Jenerik konçertonun üçüncü bölümüyle akmaya başladığında yaylılar bir kez daha petrol kuyularının ses ve hareketlerini taklit edercesine tiz, gergin ve görkemli o melodiyi çalmaya başlıyor.
Benjamin Britten
Eser: Genç Kişinin Orkestra Rehberi: Henry Purcell'in Bir Teması Üzerine Çeşitlemeler ve Füg, Op.34
Film: Moonrise Kingdom (2012, Wes Anderson)
Ne oluyor? 1960'ların New England'ı açıklarında bir ada. Kusursuz olduğunu düşündükleri bir planla firar eden yeniyetme âşıklar Sam ve Suzy, New England kıyılarındaki ada kasabasını birbirine katarlar.
Sahne: Britten'ın Purcell'in bir tema müziği üzerine kurguladığı çeşitlemeler aslında çocuklara bir orkestranın hangi enstrümanlardan oluştuğunu, bu enstrümanların nasıl sesler çıkardığını öğretmek; tüm bu enstrüman gruplarının nasıl bir harmoni oluşturduğunu göstermek için kurgulanmış bir eser. Filmin açılış jeneriğinin eşlik ettiği sahnede Suzy'nin evinin odalarını ve ailesinin bireylerini, adeta bir orkestranın enstrümanlarını tanır gibi sırayla görüyoruz. Sam'in mektubunu aldığındaysa tüm bu parçalar birleşiyor ve Suzy'nin neden kaçmak istediğini bir bütün olarak hatırlatıyor.
The Social Network | Kaynak: IMDb
Edvard Grieg
Eser: Peer Gynt Suiti No:1 Dağ Kralının Salonu'nda, Op.46
Film: The Social Network (2010, David Fincher)
Ne oluyor? 2003 yılında, Harvard Üniversitesi. Sosyal anksiyetesi zirvedeki Mark, bir gönül meselesinin intikam ateşiyle yurt odasında pişirdiği kod parçasıyla medyadan siyasete, ticaretten ilişkilere dünya düzenini kökten değiştirecek bir sosyal ağın mucidi Mark Zuckerberg’e dönüşüyor.
Sahne: İleride Mark'ı dava edecek ikiz kardeşler Cameron ile Tyler, hayli önemli kürek yarışı Henley Royal Regatta'da yarışıyorlar. Çekişmeli yarış, rakiplerinin son anda atağa geçmesiyle ve yenilgileriyle sonuçlanıyor. Grieg'in 135 yıl önce kahraman Peer Gynt ve Dağların Kralı olan trolün çarpışmasını anlattığı eser; Trent Reznor ve Atticus Ross'un fırtınalı, synth destekli bir versiyonuyla bu çekişmeli yarışa eşlik ediyor. Müzik, eserin ilk yarısında 70 bpm ile başlayıp ikinci yarısında kademeli olarak 94 bpm'e kadar yükseliyor.
Sergey Rahmaninov
Eser: 2. Senfoni: II. Allegro molto, mi minör, Op.27
Film: Birdman or (The Unexpected Virtue of Ignorance) (2014, Alejandro González Iñárritu)
Ne oluyor? Günümüz New York'unda, Broadway'de bir tiyatro sahnesi. Eskiden süper-kahraman Birdman'i canlandırmış ancak gözden düşmüş oyuncu Riggan; kariyerini yazdığı, yönettiği ve başrolünü oynadığı bir oyunla canlandırmak istiyor. Açılış gecesinin karambolünde geçmişiyle ve iç sesiyle yüzleşiyor.
Sahne: Riggan varoluşun ve stresin etkisiyle kendini bir binanın çatısında, atlamanın eşiğinde; arkasından onu engellemeye çalışan bir ses duyuyor. "Üzgünüm" diyor "konuşamam." Ve "Müzik!" diye bağırdığında Rahmaninov çalmaya başlar. Kendini boşluğa bırakan Riggan, Birdman kostümüyle sokakların üstünde süzülmeye başlamıştır. Senfoninin geneline kıyasla çok daha parlak ve mutlu tondaki ikinci bölümü, Riggan'ın Birdman olduğu günlerdeki uçuşunun, parlak kariyerinin ve mutluluğunun metaforunu destekliyor.
The Tree of Life | Kaynak: Entertainment Weekly
Bedřich Smetena
Eser: Vatanım: 2. Vltava (Moldau Nehri), JB1:112
Film: The Tree of Life (2011, Terrence Malick)
Ne oluyor? 1956, Waco, Teksas. Yıllar sonra hayatını ve hayatın anlamını sorgulayan Jack; çocukluğundaki o yılı, babasıyla olan sorunlu ilişkisini ve yiten masumiyetini anımsıyor.
Sahne: Jack'in ailesiyle, bilhassa kardeşleriyle geçirdiği mutlu çocukluk anları bir film şeridi gibi akıyor. Çekya'daki Vltava Nehri'nin berrak bir tasviri olan eser, hayatın durdurulamaz akışını betimleyen bu sahneye çok yakışıyor.
Antonio Vivaldi
Eser: Dört Mevsim - Yaz: III. Presto, sol minör, RV.315
Film: Portrait of a Lady on Fire (2019, Céline Sciamma)
Ne oluyor? 19. yüzyıl Fransa'sında Bretonya açıklarında ıssız bir ada. Genç ressam Marianne, isteksizce evlendirilmek üzere olan Héloïse'in portresini çizmek üzere adaya getirilince aralarında güçlü bir aşk alevleniyor.
Sahne: Marianne, hiçbir orkestrayı dinlemediğini söyleyen Héloïse'e sevdiği bir eseri çalmak üzere odadaki klavsenin başına geçip üzerindeki örtüyü kaldıyor. "Bu yaklaşan bir fırtına hakkında." diyor Vivaldi'nin notalarını çalmaya başladığında: "Böcekler hissediyor; tedirginler. Sonra fırtına başlıyor. Şimşek ve rüzgâr..." Yaklaşan fırtına sadece Vivaldi'nin müziğinde değil. Tıpkı Marianne ve Héloïse gibi biz de filmin final sahnesinde aynı müziğin canlı bir orkestra tarafından icra edileceğini henüz bilmiyoruz.
Değişmeyen dayanıklı şıklık: Girard-Perregaux Laureato 42
Girard-Perregaux Laureato 42
Çok az tasarım uzun yıllar boyu gücünü ve cazibesini sürdürebilir. 1975’ten bu yana ikonik duruşunu koruyan Girard-Perregaux’nun Laureato modeli, zamansız tasarım harikalığıyla ilk günden beri odada ilk göze çarpan detay olmayı başarıyor.
Laureato 42: Yarım asırlık geçmişinde tarzından ödün vermeden hep daha iyi özelliklerle bezenen ikonik model; paslanmaz çelik kasası, klasik lacivert kadranı, dayanıklı harmonik yapısı, ayırt edici ve spor şıklık sunan sekizgen çerçevesiyle çağın ötesinden sesleniyor. 10,68 mm gibi mütevazı bir yüksekliğe sahip olan saat gömlek kollarının altından kolaylıkla kendini gösterirken çelik kordonu rahatlıkla takılacak bir kullanım sunuyor. Ne diyebiliriz ki; moda değişiyor ama Laureato'nun tarzı dayanıklı ve şık olmaya devam ediyor.
Calibre GP01800: Laureato'nun kalbi Girard-Perregaux’nun Ar-Ge laboratuvarında tasarlanıp geliştirilen Calibre GP01800'ün ritmiyle atıyor. Otomatik mekanizmanın ana plakasında dairesel süslemeler ve çeşitli gravürlerin bulunması, 54 saatlik güç kapasitesi ve köprülerin klasik Côtes de Genève ile tasarlanması gibi pek çok rafine ayrıntıyla zenginleştirilmiş olduğunu belirtmemiz şaşırtıcı olmamalı.
Kalbinin onun için atacağı ikonik bir model arıyorsan Laureato 42’yi bu bağlantıdan inceleyebilirsin.
Kolaj: Ece Tugay
- Taner Turna'nın Burning (2018, Lee Chang-dong) filminin Miles Davis'le; Emre Eminoğlu'nun The Social Network (2010, David Fincher) filminin Edvard Grieg'le kesişimlerini incelediği "Sahne içinde sahne" başlıklı yazıyı buradan,
- 26. Uluslararası Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nden önce 42. İstanbul Film Festivali'nd gösterilen The Super 8 Years belgeseli ve festivale konuk olan Annie Ernaux'nun söyleşisinden Dilara H. Kaya'nın "Annie Ernaux ile gerçeklik ve duyumsama üzerine" başlıklı notlarını buradan,
- 51. İstanbul Müzik Festivali'ne odaklanan; konser önerilerinin yanı sıra festival direktörü Efruz Çakırkaya ve piyanist Jan Lisiecki röportajlarını içeren "Yeni notalarla İstanbul Müzik Festivali, Jan Lisiecki röportajı" başlıklı Duende Müzik sayısını ise buradan okuyabilirsin.