10 Haziran Cumartesi sabahından herkese merhaba.
Manchester City–Inter arasında Atatürk Olimpiyat Stadı'nda oynanacak Şampiyonlar Ligi finali bu akşam saat 22:00'de başlayacak ve TV8 ile EXXEN'den naklen yayımlanacak. Bugün Serbest Kürsü köşemizde Demet Lüküslü genç seçmenin temsilini ve genç milletvekillerini tartışıyor. Haftanın odak yazısında ise sorumlu editörümüz İlkim Emirler, MS hastalarının DEÜ'de yaşadığı mağduriyete yer veriyor.
- Hatırlatma | Bu haftadan itibaren Aposto Gündem, Pazar ekiyle düzenli olarak gelen kutunuzda olacak! Kültür-sanat, edebiyat, müzik, tiyatro, sinema ve televizyon gündemi, yarından itibaren her pazar saat 10.00'da sizinle buluşacak.
- Günün önerisi | Aposto'da haftanın öne çıkan çıkan yayınlarını ve içeriklerini derleyen Aposto Digest'i kaçırmamak için buradan abone olabilirsiniz. Digest, pazarları posta kutunuzda!
- Günün çalma listesi | Classical Bangers
– Keyifli hafta sonları
Aposto Gündem
Her sabah 06.30'da 5 dakikalık gündem özeti e-posta kutunda. Piyasalar, ekonomi, iş dünyası, politika, teknoloji ve hafta sonu ekleri; kısa, yalın, öz bir şekilde.
• Dolar 23 liranın üzerini gördü.
• 85 milyon vatandaşın e-Devlet'te yer alan bilgileri sızdırılarak bir web sitesi üzerinden yayımlandı. TC kimlik ve telefon numarası gibi bilgilere ücretsiz erişilebilirken, tapu bilgilerinin parayla satıldığı kaydedildi.
• Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı görevine getirilirken; 2014 yılından beri Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü görevini üstlenen İbrahim Kalın ise MİT Başkanlığına atandı.
• Mehmet Şimşek'in Nureddin Nebati'nin yerine Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanmasının ardından Hafize Gaye Erkan da TCMB Başkanı görevine getirilirken; Şahap Kavcıoğlu ise BDDK Başkanı olarak atandı. Erkan, TCMB'nin ilk kadın başkanı oldu.
• Süleyman Soylu'nun yerine İçişleri Bakanı olarak atanan eski İstanbul Valisi Ali Yerlikaya'dan boşalan koltuğa Gaziantep Valisi Davut Gül atandı.
• Numan Kurtulmuş, TBMM Başkanı seçildi. Cumhurbaşkanı Başdanışmanlığına Akif Çağatay Kılıç atandı.
• TCMB'nin net rezervleri eksi 5,7 milyar dolara gerileyerek tarihin en düşük seviyesini gördü. Kurumun brüt rezervi ise 2 milyar dolar artarak 100,4 milyar dolara yükseldi. 2023 başından bu yana TCMB’nin brüt rezervi %21,9, döviz rezervi %29,7, altın rezervi ise %7,8 azaldı.
• TÜİK'in paylaştığı verilere göre TÜFE'deki yıllık artış Mayıs ayında doğalgazdan ücret alınmamasıyla birlikte %43,68'dan %39,59’a geriledi. ENAG ise yıllık enflasyonu doğal gaz fiyatının değişmediği varsayımıyla %109,01 olarak hesaplarken, doğal gaz fiyatının sıfır lira olduğu varsayımıyla %105,45 olarak hesapladığını açıkladı.
• İŞKUR verilerine göre kayıtlı işsiz sayısı %2,5 artışla 2 milyon 619 bin 985 kişi oldu. Kayıtlı işsizlerin %24,6’sı 15-24 yaş grubunda yer aldı.
• Geçtiğimiz yılın Mart ayında yaptığı %50’lere varan zamlara rağmen 2022 yılında 652 milyon lira zarar eden Et ve Süt Kurumu'nun son 5 yıllık toplam zararı 2 milyar lirayı aştı.
• Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nda Suriyelilerin ‘gönüllü geri dönüşü’ vurgusu dikkat çekti.
• Gazeteci Fatih Altaylı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun "Bir daha Cumhurbaşkanlığı dahil, herhangi bir pozisyona aday olmayacağım" dediğini ve yerel seçimlere dek Genel Başkanlığı bırakmayı da düşündüğünü yazdı.
• 10 yıl 10 ay hapis cezası onandıktan sonra tekrar tutuklanan Kadir Şeker, cezaevinden izinli olarak tahliye edildi.
• İran, geçtiğimiz aylarda ilişkilerin normalleşmesine yönelik atılan adımların ardından Suudi Arabistan büyükelçiliğini 7 yıllık aradan sonra resmî olarak yeniden açtı.
• Gazeteci Kübra Par, HaberTürk'ten TV100'e transfer oldu.
• Yetişkin içerik platformu Onlyfans'e erişim engeli getirildi.
• Getir kurucusu Nazım Salur, şirketin e-ticaret platformu n11.com’un tamamını satın aldığını duyurdu.
• Acun Ilıcalı, İrlanda Premier Ligi’nden Shelbourne FC futbol takımını satın aldı.
• Apple; WWDC 2023'te sanal ve artırılmış gerçekliği bir arada sunacak olan karma gerçeklik (MR) gözlüğü Vision Pro'yu tanıttı. Önümüzdeki yıl piyasaya sürülecek cihaz, 3 bin 499 dolarlık fiyat etiketine sahip olacak.
• Amerika Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC), kripto para borsaları Binance ve Coinbase'e ‘düzenlemelere uymamak’ ve ‘dolandırıcılık’ gibi suçlamalarla dava açtı.
• ‘Merkeziyetsiz varlık’ cüzdanı Atomic Wallet'a düzenlenen saldırı sonucunda kullanıcılardan en az 35 milyon dolar değerinde kripto varlık çalındı.
Sahi Meclis’te kaç “genç” milletvekili var?
Gençlik üzerine bolca konuşulan bir seçim sürecinin ardından…

14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri süreci gençlerin kime oy vereceği, genç seçmenin oy tercihi tartışmaları ile geçti. Aynı dönemde siyasi parti liderleri de bolca gençlere –daha çok da medyada ve siyasal aktörler arasında çok tutmuş bir tabir olan Z kuşağına– seslendiler.
Seçim atmosferinin harareti ile yurttaşları seçmen olarak görmenin ve onlara sadece seçmen olarak yaklaşmanın bazı sakıncaları var hiç kuşkusuz. Konu ister gençlik, isterse diğer sosyal kategoriler olsun, onları sadece seçimden seçime hatırlamaktan vazgeçmenin ve onlarla sağlam bir ilişki kurmanın ve onları da ülkenin sorunlarına çözüm ararken sürece dahil etmenin, ortak etmenin önemi açık.
Ancak biz bu olması gereken, gençleri de kapsayan, onları da eşit ortaklar olarak siyasete dahil eden bu ideal tabloyu bir kenara bırakıp seçim döneminde neler yaşandığına odaklanalım.
Gençlere verilen ödev: Oy ver!
Seçim süresince gençlere nasıl seslenildi? Onlara verilen mesaj neydi?
Her ne kadar gençler tüm siyasi kampanya süresince en çok referans verilen, en çok çağrı yapılan gruplardan olsa da onlara yapılan çağrının niteliğine baktığımızda bu çağrının gençleri sandığa gitmeye ikna etmekle sınırlı kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır sanırım. Seçim süresince gençlere siyasi aktörler tarafından verilen başlıca “ödev” oy vermeleri, sandığa gitmeleriydi. Siyaset ile gençler arasındaki uçurumu çok görünür olduğundan bu uçurumun gençleri oy vermemeye iteceğinden korkuluyordu. Gençler ya düzenin devamı, doğru adam doğru zamanda ilerlemek için ya da ülkeye değişimi ve değişimle gelecek baharı getirmek için oy vermeye çağrıldılar.
Böylece gençlere tüm gençlik tarihi boyunca gördüğümüz üzere bir “ödev” verildi ve üzerlerine bir sorumluluk yüklenmiş oldu. Hiç kuşkusuz bu ödev ve sorumluluk tüm yurttaşlara veriliyordu ancak en çok da gençlerin sandığa gitmememesinden korkuluyordu. Ne de olsa yapılan tüm araştırmalar gençlerin siyasi partilere ve siyasetçilere güvenmediğini gösteriyor, gençlerdeki kararsız seçmen oranının diğer kategorilere göre daha yüksek olduğunu gösteriyordu.
Oysa ki gençler –tıpkı ülkenin diğer yurttaşları gibi– bu görevi yerine getirdiler. Türkiye, Batı Avrupa demokrasilerinden farklı bir şekilde oy verme oranlarının yüksek olduğu bir ülke.
Türkiye’nin oy verme oranlarının yüksek olmasının diğer örneklerden farklılaştığını göstermek için düşük oy verme oranlarının sadece Batı Avrupa’da değil, örneğin aynı zamanda ototirter –ya da seçimli otoriter veya rekabetçi otoriter– bir sistem olarak tanımlanan Rusya’da da görüldüğünü belirtmek gerek. Rusya’da yurttaşların oy vermenin anlamlı olmadığını düşündüklerinden sandığa gitmemeyi seçebiliyorlar. Bunun en yaygın göründüğü kesim de gençler; ve gençler açısından oy vermemek bir direniş anlamı taşıyabiliyor.
Oysa ki Türkiye’de öyle görünüyor ki oy vermeye önemli bir değer atfediliyor. Türkiye’de oy verme oranları oldukça yüksek. Örneğin 14 Mayıs seçiminde yurtiçinde seçime katılım %88,92 oranındaydı. Yani neredeyse her 10 kişiden dokuzu oy kullandı. Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminde de (genelde başka toplumlarda ikinci turda katılım oranlarında önemli bir düşüş yaşabilirken) katılım %84,21 seviyesindeydi.
Türkiye’de seçimlere katılım oranının yüksekliğinde şüphesiz seçimlerin yurttaşların siyasete katılmalarının en önemli yolu olarak görülmesinin etkisi var. Bu durum hiç şüphesiz bir yandan yurttaşlar açısından temsili demokrasinin benimsendiğini (yurttaşların çeşitli şaibe tehditlerine rağmen hem oylarını korumak için ellerinden geleni yaptıklarını hem de oy vermekten vazgeçmediklerini) göstermesi açısından Türkiye için olumlu görülebilir.
Diğer yandan tam da seçimlerin arifesinde katılım oranının yüksekliği Türkiye’de siyasetin kısıtlılığını üzerine de düşünmemizi sağlamalı hiç kuşkusuz. Seçimden seçime oy vermenin dışında da yurttaşların kendilerini ilgilendiren konularda söz sahibi olmalarının, katılımlarının yollarının önünün açıılması Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda atılması gereken adımlardan bir tanesi. Üstelik oy verme oranlarından da gördüğümüz üzere bu konuda gayet istekli bir topluma da sahip iken siyasi aktörlerin yurttaşlara sadece oy verin ödevini yüklemek dışında da farklı kesimlere siyaseti açmak gibi bir sorumlulukları olduğu ortada.
Gençler sandığa gittiler. Peki TBMM’de kaç genç vekil var?
Seçim süreci sona erdi ve gençler kendilerine düşen görevi yerine getirdiler ve oy verdiklerine göre TBMM’nin yapısını görebiliriz. Gençler kendilerine verilen görevi büyük bir oranla yerine getirmiş olduklarına göre şu soruyu rahatlıkla sorabiliriz: “Sahi gençlerden bu denli konuşulduğu bir dönemde TBMM’de kaç tane ‘genç’ milletvekili var?” Bu sorunun yanıtı: 5
Evet sadece 5.
Bu yasama sürecinde (28. Yasama süreci) TBMM’de 30 yaşın altında sadece 5 milletvekili görev yapacak.
Bir başka deyişle, haklarında konuşmalara doyulmayan, her analizcinin üzerine yorum yapmaktan kendini alamadıkları gençler bu kendilerinden çok bahsedildiği dönemde bile TBMM’de sadece 30 yaş altındaki 5 milletvekili tarafından temsil edilecekler. Ya da bir başka deyişle gençler aslında bu mecliste tam olarak temsil edilmemiş olacaklar.
Hiç şüphesiz benzer bir yorumu kadınlar için de yapabiliriz. Çünkü benzer bir durum (rakamlar biraz daha yüksek olsa da: 479 erkek milletvekiline karşılık 121 kadın milletvekili) kadın milletvekilleri tablosu için de geçerli.
Gençlere ve gençlik politikalarına siyasette yer var mı?
Gençlerin siyasete katılımının sağlayıcı mekanizmaların geliştirilmesine ve siyasette gençlere alan açılmasına ihtiyaç var. Gençlerle siyaset arasında gözlemlenen önemli kopukluk ancak bu şekilde giderilebilir ve bir slogan olarak dile getirilen “değişim” ancak o zaman vücut bulabilir gibi görünüyor.
Genel seçimlerin ardından çok yakında yerel seçim atmosferine girilecek. Yerel alan, mahalleleriyle, kentleriyle gençlerin hayatlarına değecek, gençlerle beraber onları güçlendirecek politikaların geliştirilmesi, beraberce çalışılması için önemli bir potansiyale sahip. Ayrıca gençlerin (ve tabii ki sadece gençlerin değil, herkesin) yaşadıkları mahallede, kentte söz sahibi olabildiklerini hissedecekleri, karar alma mekanizmasına kent meclisleri üzerinden katılabilecekleri bazı mekanizmalar halihazırda geliştirilmiş durumda.
Bu mekanizmaları gerçekten kapsayıcı ve iyi işleyen yapıların oluşturulması için yeniden düşünecek, yeniden kurgulayacak bir yerel seçim atmosferi oluşturulabilir mi?
Yazıyı gençlik üzerinden kurguladığım için soruyu gençlik üzerinden soralım ama hiç şüphesiz diğer kesimler için de genişleterek soralım: (Yerel) siyasette gençler için yer var mı? Yüksek siyaset tartışmaları içinde gençlik politikalarına yer var mı?
Not: Serbest Kürsü'de yer alan tüm görüşler yazarlara ait olup, Aposto'nun editoryal bakış açısını yansıtmamaktadır.
• Yedikule Gazhanesi Hangar, Uzun Yürüyüş 68 başlıklı sergi ile kapılarını açtı. 31 Temmuz’a kadar ziyarete açık olacak sergide 24 sanatçının eserleri yer alıyor. Türkiye politik tarihinin büyük kırılma noktasına dünyadaki kültürel ve ekonomik dönüşümler bağlamında kapsamlı bir bakış atan sergi, İBB Kültür ve İBB Miras işbirliğiyle gerçekleşiyor. Serginin küratörlüğünü Feyyaz Yaman üstleniyor.
Uzun Yürüyüş 68 | Kaynak: İBB Kültür Dairesi Başkanlığı
- Bir adım geriden: Yedikule Gazhanesi’nin açılışı, geçtiğimiz hafta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımıyla ve Yeni Türkü konseriyle gerçekleşmişti. 1880 yılında kurulan ve 1993’ten beri hizmet dışı kalan havagazı fabrikasının restorasyon süreci tamamlanmış; Hangar yapısı konser, sergi, söyleşi, film gösterimleri, atölyeler gibi güncel etkinliklere ev sahipliği yapacak şekilde yeniden işlev kazanmıştı.
- Ne dediler? İmamoğlu açılış konuşmasında “Ne yazık ki yıllarca çöplüğe dönmüş bu sahayı, bütün dünyanın gezmesi için hazırlıyoruz. Milyonlarca turistin ilave olacağı bir destinasyona dönüştürüyoruz bu bölümü. Ve burası, İstanbulluların sosyal yaşamlarını zenginleştirecek, maddi kazançlarını arttıracak, kültürel yaşamlarını farklılaştıracak ve hayallerini bu kentte kurma konusunda da cesaret verecek bir dönemi ortaya koyacak” ifadelerini kullanmıştı.
Vodafone’da çalışmak güzel iş
Vodafone'da gençlerle birlikte çalışmak güzel iş
Hızla değişen iş dünyası, farklı insan kaynakları çözümlerine ve çalışma düzenlerine ihtiyaç duyuyor. Çoğumuzun hayatına 2020 yılında giren evden çalışma pratiği ve onu takip eden hibrit çalışma sistemi de bu çözümlerden biri.
Neler oluyor? Çalışan deneyimini en üst seviyelerde tutmak için farklı politikalar izleyen Vodafone, hibrit çalışma düzenini 2021 yılından beri kalıcı olarak uyguluyor. Böylece uzaktan veya ofisten çalışacakları günleri önceden planlayabilen çalışanlar seyahat programlarını kolaylıkla öngörebiliyor.
Dahası: Çalışanlarının karşılaştığı farklı koşulları çeşitli çözümler aracılığıyla başarıyla yöneten Vodafone, çalışan babalara 4 aylık ücretli izin gibi uygulamalarla çalışanlarına en özel anlarını sevdikleriyle birlikte geçirme imkânı sunuyor.
Siz de “Vodafone’da çalışmak güzel iş” demek için Vodafone’a katılarak ayrıcalıklı bir iş hayatının parçası olabilirsiniz. Başvuru için bu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz.
• TasteAtlas ülkelerin sakatat yemeklerini sıralayan bir liste yayımladı. Türkiye listede 4. sırada kokoreç, 11. sırada paça çorbası ve 42. sırada işkembe çorbasıyla yer alırken; birinciliği “kokoretsi”yle Yunanistan aldı.
- Neden önemli? Greek City Times tarafından “Geleneksel Yunan Lezzeti Birinci Oldu” başlığıyla yayımlanan haberde Arnavutlu kökenli kokoretsi yemeğinin kokoreçle farkından bahsedildi. Türkiye'de kokoreç sadece bağırsaktan yapılırken kokoretsi de böbrek ve ciğer de kullanılıyor.
• The World’s 50 Best Restaurants listesi 51-100 sıralamasının kazananlarını açıkladı. Listeye TURK Fatih Tutak 66. sıradan giriş yaparken Maksut Aşkar’ın şefi ve ortaklarından olduğu Neolokal 63. sırada yer aldı.
- Detaylar: Michelin sahibi her iki restoran yerel lezzetler ve yerel ürünler odaklı menüleriyle ön plana çıkıyor. 2015’ten beri listede olan Mikla’nın ödül töreninde açıklanacak ilk 50’de yer alıp almayacağıysa merak konusu.
- Ne zaman? The World's 50 Best Restaurants listesinin 21. ödül töreni 20 Haziran 2023'te Valencia'da gerçekleşecek. Tören, yerel saatle 20:40'tan itibaren, YouTube üzerinden canlı yayınlanacak.
• Gastronominin Nobel’i olarak adlandırılan Bask Dünya Aşçılık Ödülü’nün (BCWP) 2023 kazananı şef Ebru Baybara Demir oldu.
- Kimdir? Bu ödülü Türkiye’den kazanan ilk isim olan Demir, Mardin ve çevresinde gastronomi alanında hayata geçirdiği sosyal gastronomi projeleriyle kırsal kalkınma, biyoçeşitlilik ve kültürel entegrasyona sunduğu katkılarıyla adından sıkça söz ettiriyor.
• James Beard Vakfı, ABD restorancılık sektörü için ‘yemek dünyasının Oscar'ları’ olarak tanımlanan prestijli restoran ve şef ödüllerinin kazananlarını açıkladı. Bu yılın kazananları arasındaki etnik çeşitlilik dikkat çekti. Kazananların tam listesine apéro’dan ulaşabilirsiniz.
- Neden önemli? ABD’li ünlü şef ve yemek kitabı yazarı James Beard’in adını taşıyan ödüller 1990’dan beri her yıl mutfak dünyasının en iyilerini kutluyor. Chicago, Lyric Opera'da gerçekleşen törende ödüllerin mutfaklarında yenilikçilikleriyle ön plana çıkan şefler ve restoran işletmecileri başta olmak üzere her yönüyle kusursuz yemek deneyimi sunan isimlere verildiği vurgulandı.
• Şırnak’ta yetişen endemik üzüm türleri ve yaşlı asmalarla naturel şaraplar üreten Midin Şarapçılık 5 şarapla katıldığı İngiltere’de düzenlenen Decanter 2023’ten 4’ü gümüş, 1’i bronz olmak üzere 5 madalyayla döndü.
- Ne dediler? Üretici sosyal medya hesabından yaptığı duyuruda bölge bağcılarına teşekkür etti: “Bu madalyalar Saba ve Midin köylülerinin hakkı. Midin bağcılarıyla gurur duyuyoruz.”
• Padma Lakshmi, 17 yıldır sunucu, yapımcı ve jüri üyesi olarak yer aldığı ABD’nin popüler yemek yarışması Top Chef’ten ayrıldığını açıkladı. Lakshmi’nin açıklaması “bir devrin sonu” olarak yorumlandı. Lakshmi'nin yerini kimin alacağına dair bir bilgi paylaşılmadı.
- Ne dedi? Lakshmi, Instagram hesabından yaptığı paylaşımda kararı vermekte zorlandığı belirtirken şunları ekledi: "Sunucu ve baş yapımcı olarak muhteşem bir 20. sezonu tamamlamış biri olarak, böylesine başarılı bir dizinin yapımında yer aldığım için son derece gururluyum."
MS hastalarının mağduriyeti: DEÜ’de önce doktorlar açığa alındı, sonra raporlar kayboldu
Dokuz Eylül Üniversitesi hastanesinde tedavi gören MS hastaları, aylardır ilaçlarına zamanında ulaşamıyor. Hastalar, uzun süredir tedavi gördükleri doktorları Prof. Dr. Serkan Özakbaş'ın da hastaneden uzaklaştırıldığını; şu anda görevde olduğunu; ancak kendilerini tedavi edemediğini anlatıyor.

Bir sinir sistemi hastalığı olan Multipl Skleroz'un (MS) tedavisinde kullanılan "Ocrevus" isimli ilaç, geçtiğimiz günlerde Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) geri ödeme listesinden çıkarıldı. İlacın ödemesinin durdurulması nedeniyle Türkiye'de yaklaşık 6 bin insan, kendisi için hayati öneme sahip olan bu ilaca ulaşamayacak.
- MS nedir? Türkiye’de yaklaşık 50 bin kişi, MS hastalığıyla mücadele ediyor. MS hastalığı; kas güçsüzlüğü, dengede bozukluk, yürüme ve konuşma aksaklığı ile kendini belli eden ve merkezî sinir sistemini etkileyen bir hastalık. Merkezî sinir sisteminde etkilenen bölgeye ve etkilenme derecesine göre, bu kronik hastalığın türü ve şiddeti de kişiden kişiye değişiyor. MS hastalığında, beyin ve omuriliğin kontrolündeki herhangi bir fonksiyonda kayıplar yaşanabiliyor. Hastalığın teşhisi için MR taraması, beyin omurilik sıvısı incelemesi ve çeşitli kan testlerinden elde edilen sonuçlar bir arada değerlendirilmekte.
- İlaç ve devlete maliyeti: Ataklar hâlinde ilerleyen hastalığın henüz kesin bir tedavisi bulunmasa da atakları azaltmaya ve yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik çoklu tedavi uygulanıyor. Hastalığın tedavisinde son yıllarda önemli gelişmelerin yaşandığı belirtiliyor. Bu gelişmelerden biri de 2018 yılından bu yana kullanılan Ocrevus ilacı. Hastalığın tedavisinde son derece önemli olan ilaç, Türkiye'de 6 bin MS hastası tarafından kullanılıyor. 6 ayda bir serumla iki doz verilen ilacın devlete maliyeti ise yaklaşık 55 bin TL.
- Peki ne oldu? Ocrevus isimli ilacın SGK tarafından ödemesinin durdurulduğu açıklandı. BirGün'den Timur Soykan, konuya ilişkin haberinde 31 Mayıs 2023 gününden beri MS hastalarının söz konusu ilaca ulaşamadığını, eczanelerin ödeme listesinde ilacın görünmediğini belirtiyor. Aslında ilacın SGK tarafından geri ödemeye alınması ya da çıkarılması için bakanlığın imzası ya da Sağlık Uygulama Tebliği gerekli. Ancak bunlar olmadan Ocrevus, SGK reçete onay ve provizyon sistemi MEDULA’da pasife alındı. Soykan söz konusu haberinde, SGK ile ilaç firması arasında anlaşmazlık olduğunun iddia edildiğini paylaşıyor.
- Şirket ne diyor? Söz konusu ilacın ruhsat sahibi olan Roche isimli şirket, konuya ilişkin açıklamasında; ilacın SGK sistemi MEDULA'da pasife alındığını bildiriyor. Doktorlara gönderilen konuya ilişkin açıklama şöyle:
Tek sorun bu değil
Ancak MS hastalarının yüzleştiği tek sorun, ilaç ile sınırlı değil. İzmir'deki Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi gören MS hastaları, aylardır kendilerini tedavi eden Prof. Dr. Serkan Özakbaş için mücadele ediyor. Kimi aylardır kimi yıllardır Doktor Özakbaş'tan tedavi gören binlerce hasta, bu hastanedeki tedavisine normal şekilde devam edemiyor. Önce doktorlarının açığa alınması ve bölümün kapatılmasıyla mücadele eden hastalar, şimdi ise hastaneye geri dönen doktorlarının yeniden muayenelere ve tedaviye başlaması için mücadele veriyor.
Neler yaşandı?
Geçtiğimiz yılın Aralık ayında, İzmir'deki DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde MS hastalarının tedavisini sürdüren uzman hekim Prof. Dr. Serkan Özakbaş'tan iddiaya göre, takipli hastaların sayısını azaltması istendi. Yaklaşık 3 bin 700 hastası olan Özakbaş, talebi kabul etmedi. Bunun üzerine yönetim, Özakbaş'ı açığa aldı.
Konuya ilişkin ulaştığımız Özakbaş'ın hastalarından Aliye Erkurtulgu, süreçte yaşananları şöyle anlattı:
"Kimse nedenini anlatmadı. Hocanın açığa alındığı haberini almamızın ardından hastaneye girdik bir grup hastası olarak. Çok kalabalık değildik; ama polisler gelmişti hastaneye. Hastaneye gittiğimizde gördük ki bölüm de kapatılmış. MS bölümünün üstü kapatılmış. Ve kimse doğru düzgün şekilde hiçbir şey açıklamadı bizlere. Sürekli birtakım dilekçeler aldık. Birinde 'kamu kaynaklarını daha iyi kullanmak' yazıyordu mesela gerekçe olarak. Bize bölüm kapandı demediler. Bize kimse hiçbir açıklama yapmadı."
DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde söz konusu üstü kapatılan yazı
Kendilerine hiçbir açıklamanın yapılmadığını vurgulayan Erkurtulgu, "Ardından Özakbaş hoca yerine Geriatri bölümünden bir hoca getirildi. Hocanın ekibi de dağıtıldı. CİMER'e kadar ulaştık. 'Neden?' diye sorduğumuzda ise CİMER'e sorduğumuz sorulara ilişkin de hastaneden hepimize aynı yazı gönderildi" diye konuşuyor.
Hastanenin CİMER'e gönderilen başvurulara ilişkin cevabı
Uzun bir süre sosyal medya üzerinden kamuoyu oluşturmak amacıyla paylaşımlarda bulunduğunu anlatan Aliye Erkurtulgu, "Sonrasında hastaneden yapılan açıklamada MS günübirlik tedavi ve rehabilitasyon merkezi açıldığı söylendi. Önce kapattılar, sonra yeniden açtılar." diyor.
Erkurtulgu'ya hastanenin bu adımları neden attığına ilişkin bireysel düşüncesini sorduğumda ise "Burada tamamen ilaçlarla ilgili bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum" cevabını veriyor. Erkurtulgu, SGK'nın çıkardığı bir kararla MS hastalarının kullandığı 2 ilacın eczanelerden değil, yalnızca hastanelerin eczanelerinden alınabilmeye başladığını belirtiyor. Bu karar üzerine hastanenin ilacı almak zorunda kaldığını anlatan Erkurtulgu "Hastanede birtakım sıkıntılar yaşıyor geri ödeme almak konusunda. Böyle olunca da muhtemelen Özakbaş Hoca'dan ilaç kullanan hastalarının bir kısmını elemesini istiyorlar. Böyle olunca da iki seçeneği kalıyor: ya tedaviyi değiştirecek ya da hastayı eleyecek. Çalışan tedavi değiştirilir mi? Özellikle şehir dışından gelen hastalara 'kendi şehrinizdeki hastanelere bakın' gibi şeyler söylediğini duyduk. Ben de bu ilacı alerjim olmasına rağmen almak zorundayım; çünkü bu ilaçtan başka seçeneğim yok. Gerekmeyene verilebilecek bir ilaç değil bu. Doktor Özakbaş, alerjime rağmen bu ilacı almamın bir yolunu buldu. Bu gibi nedenlerle açığa alınıyor Doktor Özakbaş." ifadeleriyle yaşananları anlatıyor.
Hastanenin hastaların söz konusu ilacı alabilmesi için gerekli olan raporları da kaybettiğini anlatan Erkurtulgu "Bir sürü insan bunu söyledi MS grubunda. 'Bizim raporumuzu kaybettiler.' Herkes diyordu sürekli. Anlamıyordum. Raporda bir güvenlik kodu oluyormuş, bu kod ile ilaç alınıyormuş hastanenin eczanesinden, o güvenlik kodunun yer aldığı raporum kayboldu. Nisan'da gittim hastaneye, Mart'ta almam gerekiyordu ilacımı. Alamadım. Yatışım yapıldı; ancak ilacımı vermediler. Bizim dosyalarımız ne yapıldı belli değil." diye konuşuyor.
Ya hasta yakınları?
Prof. Dr. Özakbaş'ın bir çocuk hastasının annesi Nevin Adıgüzel, "Bir çocuğum MS bir çocuğum NMO hastası. Hastalıkla tanışalı 1 yıl oldu. İlk tanıştığımızda hayatımız alt üst olmuşken Serkan hocamız elimizden tutarak iki çocuğumu da hem moral olarak hem sağlık olarak yeniden ayağa kaldırdı." diyor: "Hastalığa alışma sürecimiz devam ederken gerekli tedavilerimizi planlarken birden hocamız görevinden alındı. Büyük oğlum tedavi için gittiğinde ise gerekli raporun hastane arşivinde kayıp olduğunu bile duyduk. Tekrar rapor çıkarabilmek için çok çaba sarf ettik. İlaç temini, tedavi kolaylığı ve moral yerini stres ve zorluğa bıraktı." diyor.
Yaklaşık 30 yıldır MS’li olan bir annenin kızı Çiğdem ise "Ankara’da yaşarken annem tedavi alsa da İzmir’deki kadar kapsamlı bir tedavi hiçbir zaman almamıştı. 8 yıl boyunca Serkan Hoca’nın takibinde olması bizi oldukça rahatlatmış hatta kalan bazı engeller haricinde annemin MS’li olduğunu neredeyse unutturacak seviyeye getirmişti. Serkan Hoca görevden alındığında hissettiklerimi aktarabilmem çok zor. Sahipsiz kalmış ve çaresiz hissettim. Bunun sebebi ise, Serkan Hoca ve özellikle de ekibinin herhangi bir ayrım gözetmeksizin tüm hastalar ile eşit düzeyde ilgilenmesiydi." ifadelerini kullanıyor.
Şimdi ne olacak?
Prof. Dr. Özakbaş'ın hastanenin açığa almasının ardından yargıya başvurduğunu anlatan Aliye Erkurtulgu, davada yürütmeyi durdurma kararı verildiğini ifade ediyor. Özakbaş'ın 3 ay hastaneden uzaklaştırıldığını, hastanenin de durdurmaya karşı itiraz ettiğini ve davanın hâlâ devam ettiğini anlatan Erkurtulgu "Hoca hastaneye geri döndü; ancak hasta bakamıyor, resmî olarak hasta randevusu alamıyoruz, ilaç yazamıyor kendisi." diyor.
Türkiye'de MS hastaları yalnızca hastalıkla değil, sağlık sistemiyle de mücadele ediyor. SGK'nın Oclivus isimli ilacı geri ödeme listesinden çıkarmasının ardından hastalar, imza kampanyası başlattı ve ilacın yeniden listeye alınması için günbegün çağrıda bulunmaya devam ediyor.
Tüm bunların yanında ise İzmir'de DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde Prof. Dr. Özakbaş'tan tedavi gören hastalar doktorlarının hastanede yeniden görev almasını sağlasa da şimdi yeniden tedavi rutinlerine dönebilmek için mücadele ediyor. Dava henüz devam ederken Özakbaş'ın yeniden göreve aktif şekilde başlaması binlerce hayat için büyük önem arz ediyor.
ÖNERİYORUZ
20. Radyo Şenliği: 28’inci yılını kutlayan Açık Radyo, geleneksel Dinleyici Destek Özel Yayını’nın yirmincisini 3 Haziran Cumartesi günü başlattı. Bir haftadır “yeni ‘cesur yeni dünya’ veya bir varolma stratejisi olarak cesaret” temasıyla dinleyicilerinden bağış desteği toplayan Açık Radyo’nun varlığı; aynı zamanda dünyadaki iklim, demokrasi ve barış krizine dair bir başkaldırı. Siz de eğer program destekçisi olmak isterseniz bu bağlantı üzerinden bağışta bulunabilirsiniz. Dinleyici Destek Özel Yayını, dokuz gün boyunca 99 saatlik yayın maratonunun ardından yarın akşam sona erecek.