Psikesinema
Meselesi anlatmak olan sinema ile meselesi anlamak ve çözmek olan psikiyatri ve psikolojiyi ortak platformda ele alan Psikesinema'dan özel yazılar her çarşamba 17.00'de Aposto'da.
Son Hikâyeler
Bülten Sayıları
Hakkında
Dişil nevroz ile eril sapkınlık, madalyonun iki yüzü gibidir...

Mazoşizm temalı filmler listesine kabaca bir göz attığımızda başrolde çoğu zaman kadınların olduğunu görürüz. Elbette erkek mazoşistler de çıkar karşımıza başrolde, ancak kadınların sayıca fazlalığı ve betimleniş biçimlerindeki ikili karşıtlık, sorgulanması gereken bir tercihtir.
03 May 2023

Bir sınırda kıstırılma hikâyesi

Sıklıkla kriz anında yaşama duygusu, dünyadaki en büyük tehdit olarak algıladığı kaygıdan kurtulmak için kendi canını acıtmak, günümüz siyasal gerçekliğinin ruhsal dünyadaki ifadesi gibidir adeta...

Anders gibi, değil dine, hayata inancını kaybetmeye başlayan birisi için bu kavramların ne kadar işe yarayacağı ise şaibelidir.

Richard ve Woolf'un intiharı, geride bıraktıklarını hayatın içine göndererek özgürleştirir. Eşlerinin hayatlarını kendilerine vakfetmesi, Richard ve Woolf için "dayanılmaz olan hayatta" kalmaya devam etmeleri için vicdani bir baskı oluşturur. Richard, Clarissa'ya "Mrs. Dalloway"den alıntıladığı sözlerle, "Sessizliğin üstünü örtmek için partiler verdiğini" söylerken bu baskıyı kasteder. Filmdeki tüm karakterleri bağlayan ortak mesele de buradadır. Seçimler yapabilme ve yaptığı seçimlerin sorumluluğunu alabilme.

Faulkner’ın yirminci yüzyılın başında Amerika’da geçen anlatısını Murakami günümüz Japonya’sına, Dong ise Güney Kore’nin sosyo-politik yapısına göre tekrar ele almış. Psikolojik gerilim türünün önemli birer örneği olan bu eserler, insanlar arası ilişkilerdeki ince kırılma anlarına odaklanıyor.

Her bir filmi için büyük sorunları, gizli bir anlatım diliyle çarpıcı bir hale büründüren yönetmen, aile çatısını asla terk etmez. Yönetmen, klasik Hollywood stilinden farklı olarak perdeyi parçalanmış ve yıkıcı bir dünyanın görüntüleriyle doldurarak bizi bir seyretme konumundan bir hikâye anlatıcının karşısında yalnız bırakır.

Yunan mitolojisindeki Narkissos’un kendini izleyerek günden güne eriyip ölmesinin tanrılar tarafından ona verilmiş bir ceza olduğunu düşünürsek, narsistin duymak istemediği ancak içeriden hep gelen acizliğin sesini de duyabiliriz. Nitekim bu ceza Narkissos’a, Ekho’nun sevgisine karşılık vermediği için verilmiştir. Sevgiye karşılık veremeyen, bundan böyle hiç sevilmemeyle, kendine olan aşkı içinde boğulma ile cezalandırılmıştır, öyleyse narsist her daim acı içindedir, diyebiliriz.

Âlemciliği ile nam salmış Oliver Stone’dan başrol oyuncusu Uma Thurman’ı sakatlama pahasına tacizkâr bir yönetmenlik sergilediği ifşa olan Tarantino’ya, yaptığı ırkçı şakalarla Cannes Film Festival’inde “Persona Non Grata” ilan edilen Lars Von Trier’e, bu kişilerin patolojik rahatsızlıklarını narsisizm ile birleştiren ortak nokta muhtemelen bu tavırları sergilerken duydukları umarsızlık ve fütursuzluktur.
