2023 Seçimleri Bize Neyi Gösterdi?

Özgürlük Gündemi
Özgürlük Araştırmaları Derneği'nin hazırladığı Özgürlük Gündemi, Türkiye’nin hukuk devleti, ekonomi, siyaset ve sivil toplum gündemine ilişkin vakıaların değerlendirildiği, iki haftada bir pazartesi günü yayımlanıyor.
14-28 Mayıs 2023 tarihlilerinde Türkiye hayati iki seçim gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ve Türk demokrasisinin akıbeti açısından hayati öneme sahip bu seçimlerde muhalefetteki Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük ittifakı iktidardaki Cumhur İttifakıyla yarıştı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Emek ve Özgürlük İttifakı ayrı aday çıkarmayıp Millet İttifakının adayı Kemal Kılıçtaroğlu’nu destekledi. Sonuçta, Anayasa gereği birlikte yapılan parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin her ikisinin de açıklanan galibi Cumhur İttifakı oldu.
Bu seçimler öncelikle seçimli otoriter sistemlerde muhalefetin seçim kazanmasının hiç te kolay olmadığını gösterdi. Muhalefetin rakibinin sadece karşıdaki siyasi parti ya da aday değil, bütün aygıtlarıyla devlet mekanizması olduğu dikkate alındığında seçimlerin âdil bir şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkün değil. Özellikle yargının iktidarın bir aygıtına dönüştüğü hallerde, bir futbol alegorisi yapmak gerekirse, muhalefetin sadece rakibi değil aynı zamanda hakemi de yenmesi gerekiyordu. Bu seçim sürecinde de gerek muhalefetin en önemli cumhurbaşkanlığı adaylarından birinin siyasi yasak tehdidi altına sokulması, gerek seçimlerde anahtar bir role sahip olacağı öngörülen bir partiye kapatma davası açılması ve dava sürecinin devam etmekte olması, gerek muhaliflere yönelik soruşturma ve kovuşturmalar gibi hamlelerle yargı iktidara alan açmaktan geri kalmadı.
Öte yandan, hem Cumhurbaşkanının üçüncü kez aday olmasına, hem de bakanların ve Cumhurbaşkanı yardımcısının istifa etmeden milletvekili adayı olmasına Anayasaya aykırı olarak izin verilmesi gibi kararlarla da Yüksek Seçim Kurulu ister istemez iktidara avantaj sağlamış oldu. Elbette seçim kampanyası sürecinde iktidara karşı oldukça müsamahakâr davranan soruşturma ve kovuşturma makamlarının, muhalefet söz konusu olduğunda şahin bir tutum sergilemesi de seçimin adaletini etkiledi. İktidarın açık dezenformasyonlarına karşı hiçbir soruşturma açılmazken iktidarın usulsüzlüklerini ya da yolsuzluklarını dile getirenler hızlıca yargı eliyle susturuldu.
Seçimin adaletini etkileyen elbette sadece yargının tutumu değildi. Bütün devlet imkânlarının doğrudan seçim propagandası amacıyla kullanılmasını önleyecek hiçbir mekanizma yoktu ve bu imkânlar sonuna kadar kullanıldı. Devletin yayın kuruluşu TRT açık bir şekilde iktidarın propaganda aracına dönüştürüldü. RTÜK seçim gecesi yayın yapan tüm muhalif TV kanalları aleyhine inceleme başlattığını açıkladı. İktidarın kontrolündeki medya (toplam medyanın % 95’inden fazlası) sürekli tek yanlı propaganda aracı gibi çalıştı. Muhalefeti terör örgütleri ile işbirliği içinde gösterdi. Özellikle sosyal medyaya erişimi olmayan kırsal kesimde yaşayan belli bir yaşın üzerindeki seçmen tamamen bu tek yönlü propagandaya maruz bırakıldı. Sosyal medyada da iktidarın özel olarak hedeflenmiş gruplara yönelik reklamlara çok yüksek para harcadığı biliniyor. Dolayısıyla seçimlerin eşit koşullarda ve adaletli bir şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkün değil.
Bütün bunlara rağmen muhalefetin seçimi kazanmasının imkânsız olduğu da söylenemez. Öncelikle ülkenin içinde bulunduğu koşullar toplumda çok güçlü bir değişim talebini besliyor. Ekonomik çöküntü, dış politikadaki başarısızlıklar, ülkedeki adaletsizlikler, eşitsizlikler, liyakatsiz yöneticiler, yolsuzluklar, kamu hizmetlerinin verimsizliği gibi başarısızlıklar iktidarın toplumsal desteğini önemli ölçüde zayıflatmış durumda.
Muhalefetin ikna edici bir iktidar alternatifi ortaya koyması ve bunu seçmene ulaştıracak yolları kullanması halinde başarılı olma ihtimali yüksekti. Ancak, muhalefet partilerinin bu konuda da iktidardaki ittifaka göre daha dezavantajlı bir konumda bulunduğunu kabul etmek gerekir. Zira iktidar kimlik bakımından milliyetçi muhafazakâr, yani homojen bir kitleye hitap ederken, muhalefet cenahı çok çeşitli ve birbiri ile uyumlulaştırılması bir hayli zor olan kimlik gruplarına hitap etmek zorunda kaldı. Yani seküler, Kemalist, ulusalcı kesimleri, Türk milliyetçilerini, çeşitli sol grupları, liberalleri, iktidardan kopmuş muhafazakârları, ulusalcı Kürtleri, muhafazakâr Kürtleri ve diğer toplumsal azınlıkları muhalefetin aynı hedef doğrultusunda birleştirmesi ve güçlerini konsolide etmesi gerekiyordu.
Bunu başarmanın tek yolu da kimliği siyasî bir sorun olmaktan çıkarmaktan, yani herkesin kimliğine saygı duyan, herkesi olduğu gibi kabul eden ancak hiçbir kimliği de bir politik hedef haline getirmeyen bir demokratikleşme programının ortaya konulması ve bunun ısrarla savunulmasından geçiyordu. Bunu yaparken söz konusu kimlik gruplarını temsil iddiasındaki siyasi partilerin açık ve şeffaf süreçlerle iş birliğine davet edilmesi ve uzlaşılan programın söz konusu partiler tarafından kendi kadrolarına ve seçmen tabanlarına anlatılması gerekiyordu. Elbette bu tek başına yeterli değildi, ülkenin güncel sorunlarını çözecek rasyonel kamu politikalarını, bunların bütçelerini, takvimini ve uygulayacak ehil kadroları içeren bir siyasi programın da seçmenin önüne konulmasına ihtiyaç vardı.
‘’Altılı Masa’’nın oluşturulması bu yönde iyi bir başlangıç olmasına rağmen, Masaya dahil olan partilerin iktidarın kimlikçi söyleminden kendilerini kurtaramamaları nedeniyle istikrarlı bir demokratikleşme talebi konusunda topluma güven veremediler ve eklektik söylemlerle yetinmek durumunda kaldılar. Bu arada, bir yandan aday belirleme sürecinin ve yönteminin şeffaf olmaması, öbür yandan adayların belirlenmesinin hem çok geciktirilmesi hem de bir oldu bittiye getirilmesi toplumun güvenini kırdı. Parlamento seçimlerinde iş birliği modellerinin iyi kurgulanmamış olması da sonuçları muhalefet aleyhine etkiledi. Oysa, CHP ve İYİ parti tek bir listeyle seçime girerken, Millet İttifakının diğer dört partisinin ayrı bir liste ile seçime girmesi, TİP ve YSP’nin de tek liste ile seçime girmiş olması halinde parlamento dağılımı muhalefet lehine değişebilirdi.
Son olarak sandıklara sahip çıkılamamış ve seçim sonuçlarını takip edecek güvenilir bir yazılım ve sistem kurulamamış olmasının ise muhalefet açısından herhangi bir mazereti olamaz.
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Özgürlük Gündemi
Özgürlük Araştırmaları Derneği'nin hazırladığı Özgürlük Gündemi, Türkiye’nin hukuk devleti, ekonomi, siyaset ve sivil toplum gündemine ilişkin vakıaların değerlendirildiği, iki haftada bir pazartesi günü yayımlanıyor.
İLGİLİ BAŞLIKLAR
yargı
Türkiye
Millet İttifakı
Emek ve Özgürlük ittifakı
Cumhur İttifakı
Emek ve Özgürlük İttifakı
Kemal Kılıçtaroğlu
Yüksek Seçim Kurulu
RTÜK
NEREDE YAYIMLANDI?
2023 Seçimleri Bize Neyi Gösterdi?, RTÜK'ün Altı Kanal ile İlgili İnceleme Başlatması Ne İfade Ediyor?, Türkiye Ekonomisinde Şimşek Sesleri.
05 Haz 2023

YAZARLAR

Ali Rıza Çoban
Anayasa hukuku doçentidir. Doktorasını temel haklar alanında İngiltere'de Leeds üniversitesinde yapmıştır. İnsan hakları hukuku, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, anayasa yapımı, karşılaştırmalı anayasa yargısı alanlarında çalışmaktadır. Kendi uzmanlık alanlarında sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yürütmektedir.

Özgürlük Gündemi
Özgürlük Araştırmaları Derneği'nin hazırladığı Özgürlük Gündemi, Türkiye’nin hukuk devleti, ekonomi, siyaset ve sivil toplum gündemine ilişkin vakıaların değerlendirildiği, iki haftada bir pazartesi günü yayımlanıyor.
İLGİLİ OKUMALAR