Pat ve Patty’e Selamlar

Girişte bahsettiğim gibi arkadaşlarımla 10-günlük bir yolculuğa çıktık. Duraklarımızdan biri çoğu kişinin Mardi Gras kutlamaları, içki ve jazz ile özdeşleştirdiği New Orleans’dı (ya da kısaca NOLA). Pandemi yüzünden Türkiye’ye dönmeden önce, daha COVID’in ciddiyetini tam anlamadığımız Şubat ayında New Orleans’a bir arkadaşımla ucuza bilet bulup bir geceliğine gitmiştik. Şehrin ilginç bir havası var, sanırım sizi biraz büyülüyor, orada geçirdiğiniz zaman asla yeterli olmayacak gibi hissediyorsunuz. Jazz müziği ile dolu sokaklar, renkli binalar, aşırı lezzetli kreol yemekler… Daha n’olsun? O bir günlük ziyaretimizin sonlarına doğru havayolu şirketini arayıp biletimizi ertelemeye çalışmış ama yer bulamadığımız için geri dönmüştük. Uçağın camından dışarıyı izlerken geri döneceğime söz vermiştim.
New Orleans sokakları
Şehre vardığımızda içime bir heyecan doldu. Size de oluyor mu bilmiyorum — yeni bir yere gelince hemen gezip görmeye başlamak istiyorum; sanki koşmazsam geri kalacakmışım gibi. 7 saatlik araba yolculuğu üzerine hepimizin pestili çıkmıştı. NOLA’ya tahmin ettiğimizden çok daha geç vardık (gece 11 de…). Bunun nedenleri arasında benim internette bulduğum ve ısrarla görmek istediğim koca şurup şişelerini ziyaret etmek vardı. Louisiana’nın Abbeville kasabasında bulunan bu koca şurup şişelerinin bir özelliği yok, sadece bir evin yanında, bir kilisenin karşısında duruyorlar. Görmek istedim, arkadaşlarım da memnuniyetle bu isteğimi gerçekleştirdiler. Yol arkadaşlarınızı doğru seçmek önemli.
Koca şeker kamışı şurup şişeleri ve ben, Abbeville, Louisiana
Gece 9:30 sularında bilmediğimiz bir kasabaya gitmek, iki tarafı bayou (bataklık deresi diyebiliriz sanırım) olan karanlık yollarda sadece arada sırada ev görmek biraz korkutucuydu. True Detective izlediniz mi bilmiyorum — ben izlemedim — ama arkadaşlarım onun havası olduğunu söyledi. NEYSE ŞURUP ŞİŞELERİNİ GÖRDÜK MÜ? Gördük.
Birkaç ay önce Bizim Olmayı Bırakan Yerler başlıklı bir yazı yazmıştım. 20’lik için yazdığım yazılar arasında en sevdiklerimden biri. Orada Anthony Bourdain’den bir alıntı yapmıştım.
“Travel isn’t always pretty. It isn’t always comfortable. Sometimes it hurts, it even breaks your heart. But that’s okay. The journey changes you; it should change you. It leaves marks on your memory, on your consciousness, on your heart, and on your body. You take something with you. Hopefully, you leave something good behind.”
“Seyahat hep güzel değildir. Her daim konforlu da değildir. Bazen canınızı acıtır, hatta kalbinizi bile kırabilir. Ama bu sorun değil. Yolculuk sizi değiştirir; sizi değiştirmeli. Hafızanızda, bilincinizde, kalbinizde ve vücudunuzda bir iz bırakmalı. Seyahatten bir parça alıyorsunuz ve umut ediyorum ki, siz de arkanızda güzel bir şey bırakıyorsunuzdur.”
Bu seyahatte de kalbime dokunuldu, sizlerle paylaşmak istedim. New Orleans’da ikinci günümüzde The Camellia Grill adında 1946’da açılmış bir dinera gittik. Açık mutfak, yumurtalarınızın kırıldığını, pancakelerinizin çevrildiğini, domuz pastırmalarınızın giderek çıtırlaştığını izleyebildiğiniz barda oturuyor, siparişinizi alan ve size bulaşmayı seven adamla uzun uzun konuşuyorsunuz.
The Camellia Grill, New Orleans, Louisiana
Midemizin sınırlarını zorlarken yanımıza çok tatlı Pat ve Patty adında bir çift oturdu. Louisiana’da doğmuş, çocuklarını burada büyütmüşler. Emekliliklerinde ise Mississippi’ye taşınmışlar. Bizimle aynı okuldan mezun olmuş oğulları Tulane Üniversitesi’nde öğretmenmiş, onu ziyarete gelmişler. Kocaman kahvaltımızın üstüne bir de turtamızı yerken (öhh yeter dediğinizi duyar gibiyim) bu çiftle güzelce sohbet ettik. Sonra bir baktık, hesabımızı ödemişler?! “Yapmayın, çok yedik, gerçekten inanılmaz fazla yedik, lütfen çok teşekkürler ama hiç gerek yok,” diye yalvarsak da bu nazik teklifi kabul etmek zorunda kaldık. Ben film kameram ile resimlerini çekip, tab ettirdikten sonra onlara mail atacağıma söz verdim. Ayrıca NOLA’da sıkça sokakta bulup boynunuza takabileceğiniz boncuklarımızdan onlara hediye ettik — yeşil boncuklu kolye bulamadıklarını söylemişlerdi.
Boncuklar özellikle Mardi Gras zamanı balkonlardan atılıyor. Sokakta yürüyenler yakalıyor.
Midemiz yemek, kalbimiz sevgiyle dolu olarak oradan ayrıldık. Bizde bir iz bıraktılar, umarım biz de onlara güzel bir şey bırakabilmişizdir.
Not. Kapak görselindeki iki bey Pat ve Patty değil. Balkonda purolarını içerek takılan bu ikilinin resmini çekip merhabalaştım. Komik geldi, kapak fotoğrafı yaptım .
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
İLGİLİ BAŞLIKLAR
Mardi Gras
Pandemi
şurup
şeker kamışı
New Orleans
Türkiye
COVID
New Orleans
Louisiana
Abbeville
YAZARLAR

Yasmin Güleç
Anthony Bourdain'in #1 numaralı hayranı olmak dışında zamanımı genelde yazarak, yürüyerek, kahve içerek ve derin politik tartışmalara girerek harcıyorum.

20'lik
20’lik, kafada oluşan saçma soruların, açılmayı bekleyen ve bazen suratımıza çarpılan kapıların, gündem ile üzerimize çökebilecek fenalığın paylaşıldığı bir bülten.
İLGİLİ OKUMALAR