İstanbul'da Nasıl Eğleniyorduk?
1920 ve 30'ların İstanbul eğlence hayatını bir gazetecinin röportajlarından takip eder, her salı yayımlanır.
Mehmet Selahattin’in yazısında deniz kızının bahsi geçince Osmanlı ve deniz kızı ilişkisini düşündüm. Hemen hemen hepimiz deniz kızının hikâyesini biliriz. Benim merak ettiğim ise Osmanlı topraklarına deniz kızının hikâyesinin ilk kez ne zaman girmiş olabileceği kısmıydı. Bu efsane kültürden kültüre, coğrafyadan coğrafyaya farklılık gösteriyor aslında. Bazı kültürlerde doğurganlığı ve yaşamı, bazılarında ise ölümü simgeliyor mesela. Geçmişi milattan öncesine dayanan deniz kızının Anadolu ve Mezapotamya’daki varlığının da eskiye dayandığı aşikâr. Roma, Antik Yunan (Yunan mitolojisinde Siren adıyla bilinir), Babil derken hikâye Asur tanrıçası Atargatis’in aşık olduğu çobanı yanlışlıkla öldürmesi sonucu kendini denize atması ve güzelliği nedeniyle denizin onu bir deniz kızına çevirmesine kadar gidiyor.
Uzakdoğu kültüründe gözyaşını inciye dönüştürebildiğine inanılan bir deniz kızı resmi
Deniz kızının efsanesi anlatmakla bitmez! Deniz kızının Osmanlı'daki ilk izlerini bulamadım. (Daha derinlemesine bir araştırma yapmak gerekiyor belli ki.) O yüzden biz Osmanlı'dan birkaç anekdot anlatarak deniz kızını efsanelerde bırakmaya devam edelim.
Bu hikâyelerden biri 1500’lerde Selanik’te yaşamış olan Alexander Alexandro isimli bir Rum gencine ait. Hikâye odur ki bu Rum genci deniz kızına aşık olmuş, hatta onunla evlenmiş. Ancak aşklarını sadece geceleri deniz kıyısında yaşayabiliyorlarmış. Bir süre sonra Alexander her gece denize girmekten romatizma olmuş. Bu aşkı bir tür hastalık ve delilik olarak gören de az değilmiş. Tedavisini olmayan bu hastalığın sonucunda kişinin boğularak öldüğüne inanılırmış. Kayıtlara göre Alexander da bir gece denizde boğularak ölmüş.
İkinci hikâye ise Beyazıt’taki Beyazıt (Beyezid) Camii ile alakalı. Bir gün Sultan II. Bayezid deniz kenarında dolaşmaya çıkar. Balık tutan ahaliyi görünce Sultan da ağ atmak ister. Hemen bir ağ bulunur, denize atılır. Bir de ne görülsün? Bir süre sonra ağa bir deniz kızı takılmıştır. Padişah deniz kızına kim olduğunu sorar ama bir cevap alamaz. Bunun üzerine çarşı pazar gezdirilerek ne yapacağına bakılmasını ister. Deniz kızı Beyazıt Meydanı’ndaki pazara götürülür. Burada bir soğan satıcısı görür ve güler. Bir sarımsakçı görünce yine güler. Nihayet bir falcı görür ve yine güler. Durum Padişah’a iletilir. Deniz kızı Padişah’ın huzuruna çıkarılır. Padişah neden o üçüne güldüğünü sorar. Deniz kızı der ki:
“Soğancıya güldüm çünkü insanlara zararlı olan nesneyi kiloyla satıyordu. Sarmısakçıya gülmemin nedeni insanlara faydalı olan nesneyi taneyle satmasındandı. Falcıya gelince en çok ona güldüm. Zavallı adam oturduğu yerin altında üç küp altın olduğunu bilmez de halkı gelecekten haber veriyorum diyerek aldatır. Siz olsanız bütün bu saçmalıklara gülmez misiniz?”
Bu cevabı duyan Padişah adamlarını pazara göndererek falcının oturduğu yeri kazdırır ve tam da deniz kızının dediği gibi üç küp altın bulunur. Bunun üzerine deniz kızı geldiği yere, denize bırakılarak azat edilir. Bulunan üç küp altınla da Beyazıt Camii yaptırılır.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’ne göre ise bir zamanlar Kağıthane Deresi’nde deniz kızının yaşadığına inanılırdı. Hatta halk Kağıthane Deresi’nde deniz kızına yakalanmaktan korkarak yüzüyordu. Ha bir de bir zamanlar müzik denilince ilk akla gelen isimlerden biri olan meşhur ses sanatçısı ve kantocu Denizkızı Eftalya var tabi! Onu da unutmamak lazım. “Denizkızı” lakabını nereden aldığı da belki başka bir yazının konusu olur.
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
İstanbul'da Nasıl Eğleniyorduk?
1920 ve 30'ların İstanbul eğlence hayatını bir gazetecinin röportajlarından takip eder, her salı yayımlanır.
İLGİLİ BAŞLIKLAR
efsane
Anadolu
Mezapotamya
Babil
Selanik
II. Bayezid
Beyazıt
YAZARLAR

Göktuğ İpek
https://aposto.com

İstanbul'da Nasıl Eğleniyorduk?
1920 ve 30'ların İstanbul eğlence hayatını bir gazetecinin röportajlarından takip eder, her salı yayımlanır.
İLGİLİ OKUMALAR