AB’nin tercihi: Tampon bölge

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, Avrupa’ya göç dalgalarının hızlandığı 2015’ten itibaren önemli ölçüde ‘Göçmen Mutabakatı’ üzerinden şekilleniyor. AB liderlerinin Erdoğan hükümetine karşı tutumu mutabakatın devam ettirilebilmesi hedefiyle pragmatist bir çizgiye yerleşirken Türkiye’deki seçimlere ilişkin Avrupa basınında yapılan haber ve analizlerde de olası bir hükümet değişikliğinde Göçmen Mutabakatının akıbetinin ne olacağı tartışılıyor.
Avrupa merkezli haber kuruluşu Euronews, 30 Mart’ta “Eğer muhalefet seçimi kazanırsa AB ile Türkiye arasındaki göçmen mutabakatına ne olacak?” başlıklı bir makale yayımlamıştı. Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da Twitter hesabından bu makaleye “Bu konu hakkında başından beri çok netim. Önce Türkiye” ifadeleriyle cevap vermişti.
Almanya'nın eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ile mart ayında yaptığımız röportajda da bu konuyu gündeme getirmiştim. Fischer, "Muhalefet seçimleri kazanırsa Türkiye-AB ilişkilerinde ne gibi değişimler yaşanabilir?" sorusunu "Türkiye seçimlerine müdahale etmek istemiyorum. Ben Türkiye’nin dostuyum ve bir demokratım. Demokratik, adil ve şeffaf seçimlere inanıyorum. Gerisi Türkiye’deki siyasi partilere kalmış bir şey" ifadeleriyle geçiştirmişti.
Fischer, "Göçmen Mutabakatı revize edilmeli mi?" sorusuna da şu cevabı vermişti:
"Eğer bu konuda bir ihtiyaç varsa, ki bence var, taraflar yeniden müzakere masasına oturmalı. Sadece Türkiye değil, AB de sığınmacılar konusunda büyük bir baskı altında. Maalesef, hem Türkiye’de hem de Avrupa’da sığınmacı konusuna ilişkin olumsuz görüşler hâkim. Şunu söylemeliyim ki Türkiye bu konuda çok fazla şey yaptı, bu yüzden minnettarız. Mevcut konjonktürde, anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi gerekiyorsa, ki gerekiyor, taraflar arası görüşmelere tekrar başlanması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca, 6 Şubat depremlerinin hem Türkiye’de hem de Suriye’de yarattığı korkunç insani dram, bizleri birlikte hareket etmeye motive edebilir."
Göçmen Mutabakatı: beklentiler ve sonuçlar
Türkiye ile AB arasında 2016'da Ahmet Davutoğlu hükümeti tarafından imzalanan “Göçmen Mutabakatı” ile Türkiye, AB’ye giden düzensiz göçün önlenmesi ve göçmenlerin geri kabulü koşullarını kabul etti. 2011'de başlayan Suriye iç savaşının etkisiyle Suriye'den Avrupa'ya doğru büyük bir göç dalgasının başlaması ve beraberinde AB ülkelerinde yükselen göçmen karşıtlığı AB liderlerini bu konuda somut adımlar atmaya zorladı. 18 Mart 2016’da imzalanan mutabakatta, AB tarafında Almanya ve Hollanda mutabakatın hazırlanmasında ve imzalanmasında temel aktörler olarak ön plana çıktılar. Bu, düzensiz göçün tüm sorumluluklarını neredeyse tek başına üstlenmek anlamına geliyordu. Anlaşmanın en çok tartışılan iki maddesi şu şekilde:
- 20 Mart 2016'dan itibaren Türkiye'den Yunan adalarına geçen tüm yeni düzensiz göçmenler Türkiye'ye iade edilecek. Yunan adalarına ulaşan göçmenler, usulüne uygun olarak kayıt altına alınacak ve sığınma başvuruları Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ile işbirliği içinde bireysel olarak işleme konulacak. Dayanaktan yoksun ya da kabul edilemez bulunanlar Türkiye'ye iade edilecek.
- Türkiye, AB'ye yönelen yeni düzensiz göç güzergahlarının oluşumunu engelleyecek, deniz ve kara güzergahlarını önlemek için her türlü tedbiri alacak ve bu doğrultuda AB'nin yanı sıra komşu devletlerle de işbirliği yapacak.
Anlaşma gereği, AB Komisyonu tarafından Türkiye’ye ödenecek olan fonlar, döviz kaynağına ihtiyacı olan hükümet için o dönemde kısa vadeli bir kaynak girişi yaratmıştı. İlk aşamada 6 milyar avro olarak belirlenen tutara, 2024 yılında kadar ek 3 milyar avro daha eklenecek. Fonların tamamıyla ödenmediği konusunda iktidar tarafından eleştiriler yapılsa da taahhüt edilen tutar kısa vadeli bir ekonomi rahatlama yaratacağı beklentisiyle kabul edilmiş oldu. Ayrıca, Türkiye'ye vaat edilen vize serbestisi konusunda ise hiçbir somut adım atılmamakla birlikte son 2 yılda Türkiye'den yapılan vize başvurularının red oranlarında büyük artışlar yaşanıyor.
Suriye'de iç savaşın başlamasıyla AB’ye yönelen göç dalgası, başta Almanya olmak üzere birlik içerisindeki ülkelerde göçmen karşıtı söylemleri ve hareketleri artırdı. Göçmen karşıtlığının yaratacağı siyasi ve toplumsal problemleri önlemek isteyen AB ülkeleri, Türkiye ile yapılan 'Göçmen Mutabakatı' ile tüm sorumluluğu Türkiye’ye bırakarak kısa vadeli bir siyasi rahatlama yaratabildi. Bunun karşılığında da Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ve otoriterleşmeye yönelik tepkilerin dozu sistematik olarak azaltıldı. Erdoğan açısından bakıldığında da siyaseten kazançlı olan bu anlaşma ile birlikte göçmenlerin AB’ye karşı bir koz olarak kullanıldığı görülüyor. Yaşanan her krizde AB’yi sınır kapılarını açmakla tehdit eden Erdoğan, iç ve dış politikada kendine hareket alanı yaratabiliyor.
"Türkiye bir hendek ülke"
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 2022 yılında partisinin hazırladığı "Göç Doktrini ve Stratejik Eylem Planı" tanıtımında içişleri bakanlığı döneminde emniyet bürokrasisinin göç konusunda kendisine verdiği brifingi dile getirmişti. Akşener'in konuşmasında öne çıkanlar şunlar olmuştu:
"Ben İçişleri Bakanlığı görevine atandığımda bütün birimlerin müsteşarları geldiler bir gün boyunca işleyişin brifingini verdiler. 'Sayın bakanım şimdi bir brifing daha almanız lazım' diyerek göçle ilgili benim bir brifing almam gerektiğini söyledi.
Türkiye'den bir göç hareketliliği her zaman olacak ve Batılı bundan çok rahatsız. Bugünler yok daha ve sabahtan akşam bu konuyu konuştuk. 'Yurtdışından size gelecekler ve bir anlaşma, esneklik talep edecekler. Bunun anlamı bu ülkeyi hendek haline çevirmektir' dediler. 'Avrupa Birliği için bile buna esnek davranmayın' denildi bana."
Akşener, konuşmanın devamında Türkiye'nin "hendek ülke" hâline geldiğini şu ifadelerle anlattı:
"Benden sonra da bütün İçişleri Bakanlarına bu brifing verilmiştir ama anlaşılıyor ki AK Parti iktidarı sayın Erdoğan'ın işbaşına geçişi ile birlikte bu brifingler, bilgiler ortadan kalkmış. Çünkü her şeyi bilen bir zat-ı muhterem ile karşı karşıyayız. Bugün Türkiye bir hendek ülke. Avrupa'nın çöplerinin de getirildiği bir ülke. Maalesef bugün geldiğimiz noktada kaynak ülke Suriye, hendek ülke Türkiye, hedef ülkeler Avrupa haline gelmiş durumda."
Türkiye mutabakattan ne kazandı?
Prof. Dr. Ayhan Kaya, TÜSİAD Küresel Siyaset Forumu için kaleme aldığı “AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı: Tampon Ülke?” raporunda Göçmen Mutabakatının siyasi dinamiklerini şu ifadelerle açıklıyor:
“AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı, AB’nin Göç ve İltica Politikalarını dışsallaştırma yoluyla yönetmesi konusunda geliştirilmiş ve daha sonra başka kitlesel göç süreçlerinin, Libya-İtalya örneğinde olduğu gibi, yönetilmesinde örnek olarak kullanılmıştır. Söz konusu dışsallaştırma yaklaşımının beraberinde getirdiği bir olgu da, başta Türkiye olmak üzere benzeri ülkelerin mültecilerin bekletildiği 'mülteci ambarlarına', mültecileri misafir eden ülkelerin de 'tampon ülkeler' haline dönüşüyor olmalarıdır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bugün Avrupa ülkeleri hâlâ huzur içinde yaşıyor olmalarını, Türkiye'nin 4 milyon sığınmacıyı kendi topraklarında misafir etmesine borçludur” sözleri de Göçmen Mutabakatından fayda sağlayan tarafın AB olduğunu gösteriyor.
Mutabakatın en önemli maddelerinden olan “Yunan adalarından Türkiye’ye iade edilen her bir Suriyeli mülteci karşılığında Türkiye’den bir Suriyeli mültecinin AB’ye yerleştirilmesi” planı da uygulamada başarısız oldu. Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre 17 Mayıs 2023 itibarıyla birebir formülü kapsamında Türkiye’den çıkış yapan Suriyeli sayısı toplamda 37 bin 574. Öte yandan, 2019 yılında Türkiye’den Yunanistan’a giden mültecilerin sayısı 2019’da 59 bin 726 iken bu sayı 2020’de 9 bin 714’e düşmüş.
Millet İttifakının göç politikası
Millet İttifakı, toplumda yükselen göçmen karşıtlığı ve Zafer Partisi’nin artan popülaritesiyle birlikte yükselen oy oranları karşısında göçmenlerin geri gönderilmesi retoriğini benimsedi ve Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde bu konuda somut vaatlerde bulundu. Metinde öne çıkan politikalar şunlar:
- Türkiye ile AB arasındaki 2014 Geri Kabul Anlaşması ile 18 Mart 2016 Mutabakatını gözden geçireceğiz.
- Düzensiz göçün kaynağı olan ülkelerle Geri Kabul Anlaşmaları yapacağız
- Herhangi bir resmi ve kamuoyuna açıklanmış anlaşma ve mutabakat olmaksızın Türkiye’ye giriş yapan göçmenlerin menşe/üçüncü ülkelere sınır dışı işlemlerini hızlandıracağız
- Suça karışan göçmen ve sığınmacıları hızlı şekilde sınır dışı edecek ve ülkemize yeniden girişini engelleyeceğiz.
- Geçici Koruma Altındaki Suriyelilerin güvenli ve iç hukukumuz ile uluslararası hukuka uygun biçimde mümkün olan en kısa sürede ülkelerine geri dönmelerini sağlayacağız.
- Geri dönüş çalışmalarını ülkemizdeki geçici koruma altındaki Suriyeliler, Suriye yönetimi ve uluslararası kurumlarla yakın işbirliği içinde yürüteceğiz.
- Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacılar ve düzensiz göçmenlerin geri dönüşlerinde diğer ülkelerle külfet ve sorumluluk paylaşımına gideceğiz.
Burada yer alan göçmen mutabakatının gözden geçirilmesi, sığınmacıların ülkelerine gönderilmesi ve külfetin diğer ülkelerle paylaşılması gibi maddeler AB’nin göç politikasını temelden değiştirmesine neden olabilir. Erdoğan ve AK Parti hükümeti ile belirli bir finansal destek ve siyasi tavizler karşılığında göçmenlerin Türkiye’de tutulması konusunda anlaşan AB’nin, anlaşmayı aynı koşullarla Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile sürdüremeyeceği aşikâr. Kılıçdaroğlu, dün katıldığı Babala TV yayınında kendisine yöneltilen bir soruya verdiği "Kılıçdaroğlu, "Suriyelilerin kendi ülkelerinde daha rahat edeceğine inanıyorum. Evet, Suriye’de meşru hükümetle oturacağız, anlaşacağız, buradan gidenlerin can ve mal güvenliğini sağlayacağız. Avrupalılar, Suriyelilerin haklarını korumazlarsa, evlerini, yollarını, hastanelerini yapmak için para vermezlerse, Geri Kabul Anlaşması’nı feshedeceğiz. Burası sığınmacı deposu olmayacak." cevabıyla da seçimi kazanması durumunda Türkiye'nin göç politikası ve AB ile imzalanan Geri Kabul Anlaşması'nın tümüyle değişeceğini net bir şekilde ifade etmiş oldu.
İlgili Başlıklar
Türkiye
Avrupa Birliği
Avrupa
Göçmen Mutabakatı
Euronews
Kemal Kılıçdaroğlu
Almanya
Joschka Fischer
Suriye
Ahmet Davutoğlu
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

Yabancı seçmenler, beka ve tampon bölge
Yayın & Yazar

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

Abdullah Esin
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Dış politika, diplomasi ve politik ekonomi alanlarında araştırmalar yapmaktadır.