aposto-logoÇarşamba, 7 Haziran 2023
aposto-logo
Çarşamba, Haziran 7, 2023
Aposto Üyelik

Alman Emperyalizmi ve Türk Milliyetçiliği

Bu yazı ittifaktaki rollerinden ötürü Ernst Jäckh'e ve Ahmed Emin'e odaklanarak Almanya ve Osmanlı arasındaki etkileşimi ve onların ittifakı teşvik etme stratejilerini incelemeyi hedeflemektedir.

Yazı: Sevil Özçalık Dumanoğulları

18. yüzyıldan itibaren modernleşmenin Batı ile ilişkilendirilmesi, Osmanlı aydınının Avrupa’ya karşı sevgi ile nefret arasında bir çelişki hali geliştirmesine yol açmıştır.(1) Temel kaygısı devletin bekasını korumak olan Osmanlı aydını giriştiği modernleşme çabalarında Avrupa’yı örnek alırken diğer taraftan devleti ona karşı güçlendirme ihtiyacı hissetmiştir.(2) Bu çelişkili durum Alman hayranı Osmanlı aydınının Almanya hakkında üretilen söylemi meşrulaştırma zorunluluğunu doğurmuştur. Alman- Osmanlı İttifakında rol oynayan aktörler Almanya hakkında bir söylem oluştururlarken belirli stratejiler benimsediler.(3) Bu stratejiler devletin modernleşme yolunda Almanya’yı izlemesinin meşru olduğunu, en azından gelişmekte olan Türk milliyetçiliğiyle çelişmediğini göstermiş ve ‘Alman ruhu’ efsanesinin birtakım unsurlarının Türk milliyetçiliğine eklemlenmesine yardımcı olmuştur.

Bu yazı İttifaktaki rollerinden ötürü Ernst Jäckh’e ve Ahmed Emin’e odaklanarak Almanya ve Osmanlı arasındaki etkileşimi ve onların İttifakı teşvik etme stratejilerini incelemeyi hedeflemektedir. İki aktör de İttifaka ön ayak olmak için yoğun çaba harcamış gazetecilerdir. Buna rağmen Cihan Harbi sonrası dönemde ikisi de Amerikan yanlısı, liberal gazeteciler olarak tanınmışlardır. Bu çalışma Ahmed Emin’in Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü’nde ve Ernst Jäckh’in Yale ve Columbia Üniversitelerinin Nadir Eserler Kütüphanesinde bulunan evraklarını inceleyerek iki aktörün daha önce ortaya konulmayan Alman-Osmanlı İttifakında oynadıkları rolü incelemeyi hedeflemektedir. 1918 öncesi yaşamları hem İttifakın teşvik edilme mekanizmalarını anlamaya yardımcı olacak hem de İttifakı meşrulaştırma çabalarında Türk milliyetçiliğine sunulan desteği ortaya çıkartacaktır.

Osmanlı komisyonunun 1911’deki Almanya gezisinden bir fotoğraf.
Jäckh’in Columbia Üniversitesi’ndeki evraklarından


Alman Emperyalizmi ve Ernst Jäckh

Alman Birliği’nin mimarı Otto von Bismarck 1871’den itibaren Almanya’yı önemli bir kıta Avrupası gücü yapmaya odaklanan, yayılmacılık karşıtı bir denge siyaseti takip etmişti. Fakat Bismarck’a geniş bir hareket alanı tanıyan I. Wilhelm, 1888 yılında ölüp yerine oğlu II. Wilhelm geçince Bismarck’ın izlediği denge siyaseti tehlikeye girmişti. Bismarck’ın azledilmesi bu denge siyasetinin bırakılıp yerine sömürge yarışına girişileceğinin habercisi olmuştur. Bu dönemde özellikle Donanma Cemiyeti gibi dernekler Almanya’nın sömürge yarışına girmesi için çok önemli lobi faaliyetleri yürütüyorlardı. Bununla birlikte Fas Krizleri (1905 ve 1911) Almanya’nın geleneksel dış siyaset anlayışı ile rekabet etme gücünün olmadığını ortaya koymuştur.(4) Buna çözüm olarak, Bismarck’ın denge siyasetinden ayrılmamak gerektiğini savunanların yanı sıra askeri gücü olabildiğince artırmak gerektiğini belirtenler olmuştur. Bu iki pozisyonun arasında Ernst Jäckh gibi bir takım liberal yayıncılar Almanya’nın öncelikle kültürel girişimler ile yayılması gerektiğini savunmuşlardı. Bu kişiler Almanya’nın Avrupalı olmayan dünya ile temasında bir yumuşak güç geliştirmesi gerektiğine inanıyorlardı. Bunun sonucu Kloosterhuis’in ‘barışçıl emperyalizm’ olarak tanımladığı Alman kültürel etkisinin özellikle dernekler vasıtasıyla yayılması olmuştur.(5) Bu yaklaşım kaba kuvvet yerine kültürel yayılmacılığa dayanan somut bir program çerçevesinde uygulaması gereken emperyalist bir kültürel misyon belirliyordu.(6) Bu yaklaşım Osmanlı’yı potansiyel olarak Alman etki alanına girebilecek bir bölge olarak tanımlamıştır. Bunun sonucu olarak Alman Dışişleri’nin desteklediği birtakım kurumlar, dernekler ve yayınlar ortaya çıktı. Ernst Jäckh’in girişimiyle kurulan ve Ahmed Emin’in de üyesi olduğu Alman-Türk Derneği, İstanbul’da Almanca yayın yapan Osmanische Lloyd gazetesi gibi girişimler bu misyonun sonucu olarak görülebilir.

Katılımcı Osmanlı araştırma komisyonu’nun Alman ev sahipleriyle akşam yemeği
Jäckh’in Columbia Üniversitesi’ndeki evraklarından


‘Barışçıl emperyalizm’ kavramı bir oksimoronu çağrıştırsa da Almanların bu dönemde Osmanlı ile kurdukları ilişkinin başarısını açıklama gücüne sahip bir araçtır. ‘Barışçıl Emperyalist’ler hem Almanya’nın içerisinde olan saldırgan yayılmacılık taraftarı çevreleri dengeliyor hem de Osmanlı aydınını Almanların kültürel yayılmalarının yükselmekte olan Türk milliyetçiliği açısından bir engel teşkil etmeyeceğine ikna etmeye çalışıyorlardı. Alman Dışişleri’nin destek verdiği kurumlar ve dernekler Alman kültürel nüfuzunu arttırırken var olan güç hiyerarşilerini karşılarına almamaya özellikle özen gösterdiler. Alman dış siyasetinde yaşanan bu dönüşüm aynı zamanda Ernst Jäckh’in ve Ahmed Emin’in kariyerlerinde dönüm noktası olmuştur.

Ernst Jäckh, 22 Şubat 1875 tarihinde Baden-Württemberg’de dünyaya gelmiş ve 1899 yılında Heidelberg Üniversitesi’nden doktor ünvanını almıştır. 1901’den 1912’ye kadar Schwabenspiegel ve Neckarzeitung gazetelerinde yayın yönetmeni olarak çalışmıştır. İkinci Meşrutiyet Devrimi (1908) sırasında yaptığı üç araştırma gezisiyle Almanya’da Türkiye uzmanı olarak görülmeye başlamıştır. 1908’de İzmir ve İstanbul’a yaptığı geziler esnasında İttihatçı çevrelere girmiştir. Almanya’da 1908 Devrimi’ne yönelik yayınladığı yazılarda devrime dair oldukça olumlu bir resim çizmeye çalışmıştı.(7) 1908 gezisinden sonra yayıncı Paul Rohrbach ve iktisatçı Hjalmar Schacht ile birlikte bir Anadolu gezisi düzenlemişti. Dönemin dış siyaset eğilimine uygun şekilde bu gezide Jäckh, bölgedeki Alman-Fransız rekabetine dikkat çekmiş ve yazılarında Almanya’yı bölgede daha aktif olması için uyarmıştır.(8) Bu geziden sonra Mahmud Şevket Paşa Jäckh’i 1910 yılında Arnavutluk’ta Jön Türklerin merkezileşme çabalarına karşı oluşan ayaklanmaları bastırmak için yapılan Arnavutluk seferine Osmanlı’nın bölgedeki iktidarını meşrulaştırmak adına, Türk yanlısı Avrupalı bir gazeteci sıfatıyla davet etmişti. Bu bağlamda, Jäckh bir kitap yayınlamış ve Osmanlı’nın bölgedeki merkezileştirme gayretlerinin aslında Arnavutlar tarafından memnuniyetle karşılandığını ve basında ‘Arnavutluk sorunu’ olarak anılan konunun dış güçler tarafından yaratıldığını iddia etmiştir.(9 )Bu gezilerin yanı sıra 1911’de yayınladığı ve ona ‘Türk Jäckh’ ünvanını kazandıran kitabı Yükselen Hilal özellikle 1908 sonrası yükselen bir ‘Türkiye’ olduğunu vurgulamıştır.(10)

Jäckh Dostluk Yurdu temel atma töreninde konuşma yaparken.
Jäckh’in Columbia Üniversitesi’ndeki evraklarından


Osmanlı aydınına Almanya’yı tanıtmak üzere düzenlediği araştırma gezisi Jäckh’in İttifakı teşvik etmek adına attığı en önemli adımlardan biridir. 57 Osmanlı aydınının katıldığı bu gezi Almanya’nın gücünün yalnızca askeri yeterliliklerinden değil fakat aynı zamanda Almanya’nın yüksek kültür seviyesi, endüstrisi ve medeniyetinden kaynaklandığını göstermeyi hedeflemiştir. (11)

1912 yılında Jäckh, Esnaf Cemiyeti’nin başına geçmek üzere Berlin’e davet edilmiş, böylece İttifakı ilerletmek için olan çabalarını kurumsal bir boyuta taşımıştır. Örneğin, Alman-Türk Derneği Jäckh’in kültürel alışverişi arttırmak adına önemli girişimlerinden biri olmuştur. Dostluk Yurdu adı verilen büyük mimari yapı İstanbul’da Alman kültürel faaliyetlerini destek için tasarlanmıştı, fakat savaş koşulları nedeniyle tamamlanamamıştır. Bu proje Ernst Jäckh için önemli bir saygınlık kaynağı olmuş ve ona kaynak sağlamak için tüm enerjisini seferber etmiştir. Kendi kurduğu kurumlar dışında Jäckh aynı zamanda Almanya’nın kültürel genişlemesini hedefleyen diğer emperyalist kurumlarda da aktif roller üstlenmiştir. 1916 yılından itibaren Doğu Dilleri Semineri’nde (Seminar für Orientalische Sprachen)(12) dersler vermiş ve Doğu İstihbarat Kurumu’nda (Nachrichtendienst für den Orient)(13) aktif rol almıştır.

Ernst Jäckh aynı zamanda çeşitli yayıncılık faaliyetleri yoluyla da kültürel yayılmacılık için ideolojik bir taban hazırlamıştır. Özellikle Alman Doğu Kitaplığı (Deutsche Orient-Bücherei) ve Alman Savaşı (Der deutsche Krieg) yayın serilerinin editörlüğünü yaparak İttifakın propagandasını yapan kişilere ses vermiştir. Bunlar yoluyla Jäckh Almanya’da Osmanlı hakkındaki kamusal tartışmalara yön vermeyi başarmıştır, kendisi de bu seriye Alman-Türk Silah Kardeşliği kitabıyla katkıda bulunmuştur.(14)

Almanya’nın ateşkes ilanının ardından sadece Almanya’da yaklaşık 7 milyon insanın ölümüne yol açan Cihan Harbi sona erdi. Bu ağır bilançonun Jäckh’in ailesindeki etkisi de oldukça ağır olmuştur; Jäckh tek oğlu olan 18 yaşındaki Hans Jäckh’i savaşın bitiminden sadece iki ay önce Fransa cephesinde kaybetmiştir. Bunun ardından enerjisini Almanya’nın uluslararası sistemle bütünleşmesine yardımcı olacak kurumlar yaratmaya vermiştir. Almanya’nın Milletler Cemiyeti’ne üyeliğinin önemli bir destekçisi olmuş ve Siyaset Yüksek Okulu (Deutsche Hochschule für Politik) ve Barış Akademisi (Friedensakademie) gibi kurumları kurmuştur. 1933’te Hitler’in yükselişi ile bu kurumların bir geleceği olmayacağı açık hale gelince Jäckh İngiltere’ye göç etmiş, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nca İstihbarat Bakanlığı’nın Güneydoğu bölgesi sorumlusu yapılmıştır. 1940 yılına gelindiğinde Jäckh Columbia Üniversitesi’ne davet edilmiştir. Burada Amerikan okura modern Türkiye’yi anlattığı Yükselen Hilal: Türkiye Dün, Bugün ve Yarın kitabını yayımlamıştır.(15) Bu kitap birçok bakımdan Jäckh’in 1911’de yayınladığı Yükselen Hilal’e benzemektedir. Biri 1911’de Osmanlı-Alman ittifakı için çabalarken diğeri Türkiye-Amerikan ilişkilerini geliştirmeyi amaçlamaktadır.

İttihatçılarla olan bağlarını savaş sonrası dönemde inkâr etmemiş bilakis bunları özellikle Türkiye’de ne kadar etkin bir aktör olduğunu göstermek amacıyla kullanmıştır. Örneğin; 1921’de Berlin’de öldürülen Talat Paşa’nın naaşını Jäckh kaldırır ve anılarında onu Türkiye’nin Bismarck’ı olarak tanımlar. 1943 yılında ise Talat Paşa’nın İstanbul’da yeniden yapılan cenaze törenine Ahmed Emin (Yalman) ile birlikte katıldığını belirtir. (16) Bu açıdan Jäckh’in savaş sonrası dönemde İttifaktaki rolünü kabul ettiği görülmektedir.

Jäckh 1948 yılında Columbia Üniversitesi’nde Asya Çalışmaları Enstitüsü’nü ve bir sene sonra Amerikan-Türk Derneği’ni kurmuş ve 1959 yılındaki ölümüne kadar New York’ta yaşamıştır.(17)

Cihan Harbi Dönemi Alman Hayranlığı ve Ahmed Emin (Yalman)

20. yüzyılın başında Osmanlı aydınının fikir dünyasında tohumları Osmanlı ordusunun modernleşmesine yardımcı olmak için davet edilen Prusyalı subaylarla atılan ve Alman Birliği’nin kurulmasıyla sağlamlaşan bir ‘Alman Ruhu’ efsanesi oluşmuştur. Özellikle Osmanlı ordusuna davet edilen Colmar von der Goltz, Akmeşe’nin ‘Goltz nesli Osmanlı subayları’ olarak adlandırdığı ‘Alman Ruhu’ efsanesinin yaratılmasına katkıda bulunan grubu ortaya çıkarmıştı.(18) Goltz’un meşhur kitabı ordu mensuplarına tanınacak bir ayrıcalıklı sınıf statüsünün yanında sürekli tüm halkı kapsayan bir seferberlik durumu olmasının zorunluluğunun altını çiziyordu.(19) Goltz’un önerdiği militarizm sadece Osmanlı ordusunda değil aynı zamanda sivil Osmanlı aydınında da yankı bulmuştur. Özellikle Balkan Savaşları döneminde kaleme alınan eserlerde topyekûn savaş hali ve halkın askerleşmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Örneğin eğitim reformcusu Mustafa Satı Bey Darülfünun’daki konuşmalarında barış zamanında da savaşa hazır olmanın öneminin altını çizmiştir.(20) Benzer şekilde tarihçi Ahmed Refik de 1806 sonrası tüm Almanların askerliğe hazırlandığını ve böylece militarizmin Prusya ruhuna sindiğini öykünerek kaleme almıştır.(21)

II. Abdülhamid ve II. Wilhelm arasındaki yakın ilişki ve Alman İmparatoru’nun 1889 tarihindeki Filistin ziyaretinde kendini 300 milyon Müslümanın dostu ilan etmesi bu iki taraflı yakınlaşmanın somut ifadesi olmuştur. Ernst Jäckh gibi aktörlerin girişimleri de Alman imajının güçlenmesine yol açmıştır. Bu yakınlaşma İttihatçıların Osmanlı siyasetinde güç kazanması ile devam etmiştir. 1913 sonrası mutlak bir güç elde eden Enver, Cemal ve Talat Paşa üçlüsü (triumvirate) Kasım 1914 tarihinde Osmanlı’nın savaş ilanına karar vermişlerdi. Aksakal’ın ortaya koyduğu gibi İttifakı sadece Enver Paşa’nın şahsi girişimi olarak görmek ya da oldu bitti olarak değerlendirmek mevcut modern Türk tarihçiliğinin bir yanılgısı olmuştur. Özellikle Aksakal’ın ‘savaş sonrası unutkanlığı’ olarak açıkladığı erken Cumhuriyet Türk tarih yazıcılığının unutkanlık hali İttifakın sadece birkaç kişinin girişimi olarak algılanmasına yol açmaktadır.(22) Bu unutkanlık halinin somut bir örneği Ahmed Emin’in anılarında savaş sırasındaki propaganda faaliyetlerine hiç yer vermemesidir. Özetle; 1914’e giden süreçte her ne kadar savaş ilanı mutlak güce sahip kişilerin kararı gibi görünse de Alman hayranlığının hiç azımsanmayacak bir entelektüel tabanı olduğu da ortadadır. Bu unutkanlık halinden dolayı Ahmed Emin savaş sonrası benimsediği Amerikan yanlısı liberal tavrı ile bilinir, onun 1918 öncesi dönemde Almanya’ya neredeyse koşulsuz olarak sunduğu destek Ahmed Emin’i ele alan literatürde yer almaz.(23) Oysa Ahmed Emin, bu dönemde Alman emperyalistlerinin Almanya’nın etki alanını genişletmek için temas kurduğu Osmanlı aydınlarından biridir. Bu sebeple bu bölümde büyük oranda karanlıkta kalmış olan Ahmed Emin’in 1918 öncesi İttifaka sunduğu destek bağlamındaki yaşam öyküsünü ele almak yerinde olacaktır.

Ahmed Emin 14 Ağustos 1888 yılında Selanik’te dünyaya gelmiştir.(24) 1897 yılında subay olmak üzere Harp Akademisi’ne kaydolmuştur. Fakat dört yılın ardından Selanik’teki Avusturya Lisesi’ne geçmiş ve ailenin İstanbul’a taşınmasının ardından Alman Lisesi’ne devam etmiştir. Mezun olduktan sonra Sabah gazetesinde İngilizce tercüman olarak çalışmış, Alman Lisesi müdürünün Ahmed Emin’i tavsiye etmesi üzerine Tercüme Odası’na girmiştir. Bu yıllarda Ahmed Emin Almanların Türklere kendilerini daha iyi tanıtmaya çalışmaları gerektiğini iddia etmiş, 1909 yılının başında Almanca yayınladığı bir yazısında Alman okuyucuların ilgisini Osmanlı’daki Fransız-Alman rekabetine çekmeye çalışmıştır. Ona göre; Osmanlı’da etkin Fransız eğitim sistemi yüzünden Fransızların Almanlara karşı olan geleneksel nefreti Türklere geçmiştir. Bu nedenle Almanlara düşen görev Osmanlı’da etkin olan Fransız kültürü ile rekabet etmektir.(25)

Colmar von der Goltz.
SALT Arşivi


1910 yılında Columbia Üniversite’sinin sağladığı burs ile New York’a gitmiş ve doktora derecesini Osmanlı’daki yayıncılık tarihini incelediği tezi ile almıştır.(26) Ardından İstanbul’a dönen Ahmed Emin, Darülfünun’da Sosyoloji bölümünde Ziya Gökalp’in asistanı olmuştur.

Kasım 1914’te Arif Cemil ile birlikte Osmanlı’daki Almanca tercümelerin azlığına dikkat çeken bir bildiriye imza atmıştır. Buna göre Fransızcadan çeviriler Türk kitap piyasasına egemen olmaktadır.(27) Bunun sonucu olarak Alman Doğu bilimci ve coğrafyacı Hugo Grothe’nin kitabını tercüme etmişlerdir.(28) Kitap Osmanlı’nın savaşa girişinden yalnızca birkaç gün önce yayınlanmıştır. Grothe bu kitabında Cihat ilanının Avrupa’nın Müslüman sömürgeleri arasında ayaklanmalara yol açmasını umduğunu belirtmiştir. Ahmed Emin’in tam da savaş başlamadan Hugo Grothe’nin bu metnini tercüme etmeyi tercih etmesi onun Alman yanlısı tutumunu yansıtmaktadır.

Ahmed Emin, 1915 yılında Enver Paşa tarafından Tanin gazetesinin savaş muhabiri olarak Almanya’ya gönderilmiştir ve Alman cephelerinde geçirdiği 6 ay süresince Tanin’de yayınlanacak olan mektuplar göndermiştir. Ernst Jäckh ve Ahmed Emin arasındaki ilk temas bu dönemde yaşanmıştır. Jäckh, Ahmed Emin’e yazdığı bir mektubunda onun muhabir olarak savaş esirlerinin tutulduğu Döberitz kampına girebilmesi için gerekli izinleri aldığını yazmıştır.(29) Ahmed Emin’in cepheden yolladığı mektupların ana teması Almanların savaş sırasında yaptıkları fedakârlıklar, genel çıkarı bireysel çıkarların önünde tutmaları ve harpteki mücadelelerinin meşruiyeti olmuştur.(30)

Ahmed Emin İstanbul’a döndüğü zaman Darülfünun’daki reform çabalarından haberdar olmuştur ve Alman-Türk akademisyenler arasında bir köprü kurabileceğini düşünmüştür.(31) Bu amaçla eğitim reformcusu Muslihiddin Adil ile birlikte reform için davet edilen Profesör Franz Schmidt’e tercümanlık ve asistanlık yapmak üzere görevlendirilmiştir.(32) Ahmed Emin, Osmanlı Matbuat Cemiyeti’nin genel sekreterliğini yürütürken 1917 yılında Cemiyet’in bazı mensupları Alman Basın Cemiyeti tarafından Berlin’e davet edilmiştir. Bu davet ile amaçlanan Osmanlı ve Alman gazetecileri arasındaki diyaloğu arttırmak ve özellikle savaş esnasındaki propaganda faaliyetlerinde tek sesliliği sağlamaktır.(33) Bu gezinin ardından Osmanlı Matbuat Cemiyeti de Alman meslektaşlarını İstanbul’a çağırmıştır ve Ahmed Emin bu organizasyonda önemli bir rol üstlenmiştir. 1918 yılında ise Ahmed Emin Almanca olarak kaleme aldığı Türkiye başlıklı kitabını yayınlamıştır. Bu kitapta Alman kamuoyunda Türkiye hakkında oluşmuş ön yargıları yıkarak, ‘Gerçek Türkiye’yi tanıtmayı amaçlamıştır.(34)

1918 Ağustos’unda savaşın sonuna yaklaşıldığı bir tarihte bile Ahmed Emin İttifak için iyi bir resim çizmeye çalışmaktadır. Vakit gazetesinde yayınlanan üç yazısında Almanların Türklerin iktisadi özgürlüklerine bakışı hakkında eleştirel bir dil kullansa da İttifakın geleceğine olumlu bakabilmiştir. Bu makaleler Ahmed Emin’in savaşın son anına kadar İttifakın bir destekçisi olmayı sürdürdüğünü göstermektedir.(35) Buna rağmen sonradan kaleme aldığı anılarında İttifakı birtakım İttihatçıların hayalperest girişimi olarak nitelemiş ve İttifakın propagandasındaki rolünü neredeyse hiç belirtmemiştir.(36)

Cihan Harbi sona erince savaş esiri olarak Malta’ya sürülmüş ve buradaki üç yılın ardından İstanbul’a dönmüş ve sonrasında Milli Direniş hareketine destek amacıyla Ankara’ya gitmiştir. Mütareke Döneminde Amerikan yardımının sıkı bir savunucusu olmuş ve Halide Edip ile birlikte Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kurmuştur. Şeyh Said İsyanı sonucu gazeteciliği bırakmak zorunda kalmış, 1936’ya kadar herhangi bir yayıncılık faaliyetine girişmemiştir ve sonradan Mustafa Kemal’in özel izniyle yeniden yayın faaliyetlerine başlayabilmiştir. Bu süreç içerisinde Cihan Harbinin muhasebesini yaptığı Dünya Savaşında Türkiye başlıklı kitabı yayınlanmıştır.(37) Kaynak, Tan, Vatan gibi çeşitli yayınlar çıkarmıştır. Fakat özellikle laiklik ve Varlık Vergisi (1942) ile ilgili yayınlanan yazılardan dolayı bu gazeteler zaman zaman kapatılmışlardır. Ahmed Emin Demokrat Parti’ye önemli bir destek sağlamıştır. 22 Kasım 1952 tarihinde Malatya’yı ziyareti sırasında İslamcı sağ Büyük Doğu grubuna mensup Hüseyin Üzmez tarafından Necip Fazıl Kısakürek’in hedef göstermesi üzerine suikaste uğramış ve ağır yaralanmıştır.(38) 1960 askeri darbesi sonrası Ahmed Emin Vatan’dan ayrılıp Hür Vatan’ı kurmuş, fakat bu gazete önemli bir başarı elde edememiştir. Bir süre sonra Ahmed Emin vaktini anılarını yazmaya adamış ve 1972 yılında 84 yaşında vefat etmiştir.

Sultan Mehmed Reşad ve Enver Paşa Alman İmparatoru II. Wilhelm ile birlikte Sirkeci Tren Garı’nda.
1917 SALT Arşivi

Ahmed Emin’in Columbia Üniversitesi’nde katıldığı Columbia Osmanlı Cemiyeti, Ahmed Emin sağ üst köşededir
Ahmed Emin’in Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü’nde bulunan evraklarından


İttifak propagandası yolunda başvurulan milliyetçi stratejiler

Ahmed Emin ve Ernst Jäckh’in İttifak propagandası yaptıkları yazıların ortak noktası İttifakı meşrulaştırmak için başvurdukları bazı stratejiler olmuştur. ‘Taklit’ kelimesinden kaçınarak ‘örnek alma’ kavramını kullanmak ilk stratejidir. Bu söylem kendi kültürünü koruma gereksinimine atıfta bulunarak Almanların örnek alınması gerektiğinin altını çizmektedir. Örneğin; Ernst Jäckh birçok fırsatta Almanların Türklerden onları taklit etmelerini beklemediğini yazmıştı. Ahmed Emin’in savaş muhabiri olduğu sırada Jäckh ile yaptığı bir mülakatta Jäckh, reform için o toplumdan gelecek iç ihtiyaç ve isteğin önemine değinerek bir ulusun başka bir ulusa çeşitli kurumları dayatamayacağının altını çizmiştir. Bu dayatma çabası Jäckh’e göre o milletin zayıflamasına sebep olacaktır ve Almanların Osmanlı’daki rolleri ancak dostane bir rehberlik sağlamaktan ibarettir. (39) Benzer şekilde, Jäckh’in girişimi olan Dostluk Yurdu’nun temel atma töreninden sonra Ahmed Emin açılış töreni hakkında yazdığı makalede taklit konusunu ele almıştır. Ahmed Emin tıpkı Jäckh’in altını çizdiği gibi Almanların hiçbir zaman dillerini ve kültürlerini başka milletlere dayatmadıklarını belirttikten sonra Dostluk Yurdu’nun Alman kültüründen ve Almanların tecrübelerinden onları taklit etmeden yararlanmak için çok iyi bir fırsat olduğunu vurgulamıştır.(40)

Alman İmparatorluğu’nu diğer Avrupa güçlerinden ayırmak İttifakı teşvik için benimsenen bir diğer strateji olmuştur. Avrupa güçleri emperyalist ve ahlaken bozulmuşlarken Almanya Avrupa medeniyetinin taşıyıcısıdır, vatansever, disiplinli ve fedakârdırlar. Ahmed Emin savaş muhabiri olarak gönderdiği mektuplarda Rusların Müslüman esirlere uyguladıkları kötü muamele ile Almanların savaş esirlerine misafir muamelesi göstermelerini karşılaştırmıştır.(41) Benzer şekilde Ahmed Emin, Cihan Harbi’nin dünyadaki iki egemen eğilimin savaşı olduğunu ve bu savaşın bir tarafında medeniyetin temsil cisi olduklarını iddia eden sömürgeci Avrupa güçleri diğer tarafta ise başkalarını sömürmeksizin kendi gücüne dayanarak yükselmeye çabalayan Almanya olduğunu belirtmiştir.(42)

Alman barışçıl emperyalistleri için diğer Avrupa güçlerinin Osmanlı üzerindeki olumsuz etkisinin altını çizmek Almanları diğerlerinden ayırmak açısından özellikle önemliydi. Jäckh, Türk aydınının Fransız etkisinden bağımsız bir milli kültür geliştirmesi gerektiğine odaklanmıştır. Osmanlı’daki Fransız okullarından ve bunların Türk aydını üzerindeki olumsuz etkilerinden söz etmiştir.(43) Jäckh, Ahmed Emin’e verdiği mülakatta İngiltere’nin Hindistan’ı sömürdüğü gibi Türkiye’yi de sömürmeye çalıştığını, Fransa’nın ise Türk toplumuna Fransız ruhu sokarak Türkleri tarihlerinden ve kültürlerinden kopardığını belirtiyordu. Aynı mülakatta Jäckh Almanya’nın hiçbir zaman Osmanlı’da emperyalist amaçları olmadığını ve herhangi bir toplumun Almanlaşmasını arzulamadığını belirtmişti. Jäckh’e göre diğer Avrupa güçleri zayıf bir Türkiye için çabalarlarken, Almanya güçlü bir Türkiye için güçlerini seferber etmiştir.(44) Ahmed Emin, buna benzer bir iddiayı Türkiye başlıklı kitabında tekrarlamıştır. Ahmed Emin’e göre Osmanlı’daki Fransız etkisi aydınlar ve halk arasında bir kopukluğa yol açmış ve bu kopukluk nedeniyle halk kendisine yabancılaşmıştır.(45)

Prusya’nın 1806 yılında Fransa’ya karşı aldığı mağlubiyet sonrası Alman milliyetçiliğinin gelişimi ile özellikle Balkan Savaşları sonrası Türk milliyetçiliğinin gelişimi arasında bir benzerlik kurmak İttifakı meşrulaştırmak adına benimsenen bir başka strateji olmuştur. 1806 yenilgisinden sonra Almanların milli uyanışını ele almak Türk milliyetçiliğini formüle etmeye çalışan Osmanlı aydını için önemli bir ilham kaynağıydı. Prusya’nın milli uyanışı, Alman Ruhu’nu temsil eden bir başarı hikâyesi olarak ele alınmış ve bu açıdan Türk milli uyanışı için bir örnek olarak gösterilmiştir. Kurulan bu benzerlik çerçevesinde Ernst Jäckh Cihan Harbi’nin Türkiye’ye bir ‘Sedan Galibiyeti’ getireceğini belirtmiştir.(46) Jäckh, Ahmed Emin’e verdiği mülakatta Balkan Savaşları’ndan sonra Osmanlı’nın yaşadığı toprak kaybının Türkiye’nin güçlenmesi ile sonuçlanacağını belirtmiştir. Orta Çağ’da Almanların İtalya ve Sicilya’yı kaybetmeleri nasıl Almanları güçlendirdiyse Jäckh’e göre sadık olmayan Balkan bölgesini kaybetmek de Türkleri güçlendirecektir.(47) Homojen bir nüfusun gerekliliğine duyulan inanç Ahmed Emin’in yazdığı doktora tezinde de ele alınan bir konuydu. Ahmed Emin Balkanları bir ‘emperyal yük’ olarak tanımlıyor ve Türklerin modern ulus devlet inşa sürecinde bu yükten kurtulmaları gerektiğinin altını çiziyordu.(48) Bu bakımdan Almanların ‘milli uyanış’ serüvenlerinden dersler çıkararak bunu ‘Türk milli uyanışı’na adapte etmek bu dönemdeki Osmanlı aydınının çok başvurduğu bir İttifakı meşrulaştırma stratejisi olmuştur.

Sonuç olarak; İttifak’taki rolleri karanlıkta kalmış olan Ahmed Emin ve Ernst Jäckh’in 1918 öncesi yaşamlarını ve İttifak propagandasındaki söylemlerini incelemek hem savaş sonrası benimsenen unutkanlık hali nedeniyle İttifak’ın birkaç maceracı İttihatçının dayatması olduğu yönündeki söyleme eleştirel bir şekilde bakmayı hem de yükselen Türk milliyetçiliğini göz ardı etmeden İttifakı teşvik etmenin nasıl mümkün olabildiğini anlamayı sağlamıştır. İki aktör de 1918 sonrası dönemde Amerikan yanlısı liberal gazeteciler olarak tanınmışlardır. Fakat bu çalışma 1918 öncesi kariyerleri boyunca Alman-Osmanlı İttifakı açısından oldukça önemli aktörler ol duklarını ortaya koymuştur. Bu süreçte iki aktörün de benimsediği taklit kelimesinden kaçınma, Almanya’yı diğer Avrupa güçlerinden ayrı tutma, Alman ve Türk ‘milli uyanışları’ arasında benzerlikler kurma gibi özetlenebilecek olan bazı stratejiler dönemin ‘Alman ruhu’ efsanesinin fedakarlığı kutsama, militarizm ve homojen bir ulus-devlet ideali gibi özetlenebilecek olan bazı unsurlarının yükselen Türk milliyetçiliği ile çelişmeksizin devşirilmesine zemin hazırlamıştır.

Ahmed Emin (Yalman)


Sevil Özçalık DUMANOĞULLARI - Hacettepe Üniversitesi

Yazının dipnotlarına buradan ulaşabilirsiniz.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

Sevil Özçalık Dumanoğulları

Almanya

Stanford Üniversitesi

Ernst Jäckh

Columbia Üniversitesi

Otto von Bismarck

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Alman Emperyalizmi ve Türk Milliyetçiliği

Yayın & Yazar

Toplumsal Tarih

Tarih Vakfı'nın ülkemiz insanlarının tarihe bakışlarına yeni bir içerik, zenginlik kazandırmayı ve tarihi mirasın korunmasını köklü bir duyarlılıkla, geniş toplum kesimlerinin katılımıyla gerçekleştirmeyi amaçlayan dergisi Toplumsal Tarih'ten özel seçkiler her cuma 11.00'de Aposto'da.

;