aposto-logo
TR
TREN

Altaylı: “Benzersiz bir şey yapmak istiyorum”

Gazeteci Fatih Altaylı, Aposto'nun sorularını cevapladı

3 Haziran - Türkiye İş Bankası
Türkiye İş Bankası ile birlikte

Paris 2024’te Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi’nin yol arkadaşı Türkiye İş Bankası Türkiye Cumhuriyeti ilk defa 1924 yılında Paris'te Olimpiyat Oyunları’na katıldı. 2024 yılında kuruluşunun 100’üncü yılını kutlamaya hazırlanan Türkiye İş Bankası , ikinci yüzyılının eşiğindeyken olimpiyat heyecanını da ilk günkü gibi yaşayarak iki sevinci birlikte paylaşmak üzere Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin (TMOK) Resmî Destekçisi oldu . Bu iş birliğiyle genç sporcuların Paris 2024 Olimpiyat Oyunları ’nda daha büyük başarılar elde etmelerine katkı sunulması; onları örnek alacak çocukların hayatlarına dokunarak daha fazla gencin bu yola çıkmasının teşvik edilmesi, çocuklara spor sevgisinin aşılanması ve spor alışkanlığı kazandırılması hedefleniyor. Böylece daha fazla gencin gelecek olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil etmesi ve başarıların artırılması amaçlanıyor. Dahası: 26 Temmuz - 11 Ağustos 2024 tarihleri arasında düzenlenecek Paris 2024 Olimpiyat Oyunları, gençlerin gelecek umuduna katkı sunmayı amaçlıyor. Önceki olimpiyatlardan farklı olarak küresel iklim krizi ve cinsiyet eşitliğini odağına alan Paris 2024 Olimpiyat Oyunları , Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve karbon ayak izinin azaltılmasıyla ilgili 2030 ve 2053 hedeflerine önem veriyor. Yapılan planların gerçekleşmesi durumunda Paris 2024 Olimpiyat Oyunları , ‘ilk iklim pozitif olimpiyat ’ unvanını taşıyacak. Paris 2024 Olimpiyatları, yarışmalara katılacak kadın ve erkek sporcu sayısının %50-50 oranında eşit olması dolayısıyla cinsiyet eşitliğinin tam olarak sağlandığı ilk Olimpiyat Oyunları olacak.

Daha fazlasını öğren

Aposto Gündem

Aposto Gündem

Her sabah 06.30'da 5 dakikalık gündem özeti e-posta kutunda. Piyasalar, ekonomi, iş dünyası, politika, teknoloji ve hafta sonu ekleri; kısa, yalın, öz bir şekilde.

Gazeteci Fatih Altaylı, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin ilk turunun tamamlanmasının ardından 16 Mayıs'ta Habertürk'ten ayrıldığını açıklamıştı. Altaylı, "Bana katlanan herkese teşekkürler" başlığıyla Habertürk'te yayımlanan son yazısında ayrılığını şu ifadelerle duyurmuştu:

Sonuçta bugün Habertürk'e veda ediyorum. Türkiye'nin, Türkiye'de medyanın en zor döneminin 18 yılını birlikte yaşadık. Başka hiç kimse ile bu kadar uzun süreli bir beraberliği, hele hele bu dönemde asla beceremezdim, beceremezdik. Bazen aşk biter ya, bittiğini bilmek, anlamak, uzatmamak, sıkmamak lazım. Yarın artık yokum.

Bugünlerde köşe yazılarına kişisel internet sitesi fatihaltayli.com.tr adresinde devam eden Fatih Altaylı; Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri ile önümüzdeki süreçte medyanın geleceği ve medya kariyerine ilişkin sorularımızı yanıtladı.

14 Mayıs'taki milletvekili seçimleri ve 28 Mayıs'taki Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortaya çıkan tablo sizin için sürpriz oldu mu?

Açıkçası sürpriz olduğunu itiraf etmeliyim. Ekonomideki felaket tablonun, devlet yönetimindeki tutarsızlığın, çözüm bulma konusundaki vurdumduymazlığın, işsizliğin, partizanlığın ve son olarak da deprem karşısındaki tavrın Cumhurbaşkanı’nın oylarını azaltacağını düşünüyordum. Kaybetmesi gereken oy sadece 2,5 puandı. Ama onu bile kaybetmedi. 

Ancak bir yandan da muhalefetin aday adayları arasında kazanma ihtimali en düşük olanın Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu ve Kılıçdaroğlu'nun kazanmakta zorluk çekeceğini tahmin ediyordum.  İmamoğlu, Yavaş ve hatta Akşener’in güle oynaya kazanabileceği bir seçimdi bence. Daha önce ‘AKP bu seçimi kazanamaz ama CHP kaybedebilir’ demiştim. Tam da öyle oldu galiba. 

“Cübbeli Ahmet seçim günü beni aradı”

Kemal Kılıçdaroğlu ve Recep Tayyip Erdoğan'ın kampanya süreçlerini karşılaştırdığınızda hangi tarafın daha başarılı olduğunu düşünüyorsunuz?

Erdoğan doğru düzgün kampanya bile yapmadı aslında. Hatta bu rahatlığı şaşırtıcı idi. Sadece son iki haftada sahaya inmek zorunda hissetti kendini. Kılıçdaroğlu ise herkese göre başarılı bir kampanya yürüttü. Kendinden beklenmeyecek kadar iyiydi ama bir hata vardı. Gergin ve kamplaşmış bir topluluğa pozitif kampanya yaptı. 

Oysa yapması gereken terörün AKP döneminde hortladığını hatırlatmak, açılım sürecine vurgu yapmak, terörle AKP'yi özdeşleştirmekti. Erdoğan’ın milliyetçiliği ayaklar altına aldığı konuşmaları hatırlatmaktı. Mesela Canan Kaftancıoğlu bu tür bir kampanyanın daha doğru olduğunu genel merkeze sürekli söyledi ama genel merkez çiçek-böcük-kalp kampanyası yapmayı tercih etti. 

Erdoğan’ın kampanyası ise daha çok yapabilme kabiliyeti üzerineydi. Bir yandan muhalefeti terörle özdeşleştirdi diğer yandan muhalefetin vaatlerini iktidarın gücü ile önden gerçekleştirme adımları attı. Cübbeli Ahmet seçim günü beni aradı mesela ve “Fatih Bey, deprem bölgesinde Tayyip bey kazanacak çünkü herkes o evleri bitirip teslim edecek olanın Tayyip bey olduğuna inanıyor” dedi. Durum tam da buydu.

“Kılıçdaroğlu için hezimettir”

Seçim sonuçlarına bakıldığında sizce net bir şekilde kazanan ve kaybeden taraf olduğunu söylemek mümkün mü? Seçimleri Erdoğan için bir zafer, Kılıçdaroğlu için bir hezimet olarak görüyor musunuz?

Kemal Bey’in çevresinde toplanan yüzde 48 muhalefeti çok da önemsememek lazım. Sonuçta erk Erdoğan’da kaldı. Yine bildiğini okuyacak, istediğini yapacak. Evet siyaset sosyolojisi açısından bu oranlarla iktidarın istediğini yapması çok kolay değildir. Ancak Yeniden Refah ve HÜDA PAR gibi iki ekstrem parti var iktidarın yanında. Eğer Erdogan bu partilere uyup, radikal uygulamalara yönelirse toplumsal barış büyük zarar görür. Ciddi olaylar olabilir. Yeni ve daha yaygın ‘Gezi’ler görebiliriz. 

Hezimet meselesine gelince. Evet Kılıçdaroğlu için hezimettir. Kaybettiği 12. seçim. Üstelik de kazanma ihtimalini egosuna ya da çevresinde egosunu okşayanlara yenik düşerek heba etti. Çok açık bir hezimettir. Bu seçimi bile kazanamayan bir siyasi lider hangi seçimi kazanabilir ki!

Erdoğan açısından seçimin kazanılmasını sağlayan, Kılıçdaroğlu açısından da kaybedilmesine neden olan faktörler sizce nelerdi?

Yükselen milliyetçilik, terör korkusu. Kimse itiraf etmese de, mezhep meselesi. Ve tabii CHP’nin önemini kavrayamadığı göçmenler meselesi. Seçim güveliği ve iktidarın seçimlerde güç kullanımı zaten yıllardır süren bir etken.

“AK Parti muhaliflerini de kendine benzetti”

28 Mayıs seçiminin Türkiye ekonomisi, toplumu ve siyaseti üzerindeki olası etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni dönemde bizleri nasıl bir Türkiye bekliyor?

Her şey iktidarın gücünü nasıl kullanacağına bağlı. Ekonomi çok kolay toparlanabilir. İki yıl içinde normale dönebilir ama ‘Nas’ diyerek düzelmez. Akılla ve bilgi ile düzelir. Mevcut ekonomistin politikası ile olmaz. Gerçek ekonomi bilimine yönelmek lazım. Bu yapılmaz ise Türkiye’yi bir felaket bekliyor. 

Keza sosyal yaklaşım da çok önemli. Yanlış adımlar Türkiye’de geri dönüşünü olmayan bir bölünme riski yaratır. Sertlik ve yüzde 48’i yok sayan, tehdit eden politikalar toplumsal gerilim ve olaylara neden olur. Yumuşak, 2002-2007 arasındaki gibi makul bir yönetim ise tam tersi Türkiye’yi çok rahatlatır. İktidarı da uzun vadeli sorunlardan korur. 

Makuliyetten uzaklaşması, Türkiye’nin varlığını ve bütünlüğünü etkileyecek hale gelir. Açıkçası bundan çok korkuyorum. Göçmenleri de denkleme ekleyince Türkiye Cumhuriyetini ilk kez bu kadar büyük risk altında görüyorum.

Seçimin tamamlanmasının ardından Halk TV, Sözcü TV, TELE1 gibi muhalif medya kuruluşları hakkında RTÜK tarafından inceleme başlatıldı. Siz de 14 Mayıs'tan sonra Habertürk'ten ayrıldığınızı açıkladınız. Önümüzdeki dönemde medya ve ifade özgürlüğüne baskı artacak mı? Özellikle muhalif medyayı ve gazetecileri nasıl bir dönem bekliyor? Ana akım medyanın zayıflayacağı, sosyal medyanın ağırlığının artacağı bir döneme mi giriyoruz?

Kış kışlığını, RTÜK de RTÜK’lüğünü yapacaktır. Elbette ki baskı artabilir. Ama medyanın da dönüp kendine bakması lazım. A Haber’i eleştirip onların yayıncılığının benzerini yapmak da doğru değil. İktidar yandaşlığını eleştiren gazetecilerin mesleki ve ekonomik ikballerini muhalif partilere bağlamasının, partileri iş ve iş bulma kurumu gibi görmesinin de akıl alır tarafı yok. 

AK Parti ne yazık ki, muhaliflerini de kendine benzetti. Tam bir Yin Yang durumu var. İki taraf birbirinin yansıması. İktidar değişse, muhtemelen şimdi ezilenler ezen olacaktı. Ve bu durum Türkiye’ye has değil. Avrupa hariç, dünyada da durum bu. Her yerde yükselen milliyetçilik, ırkçılık, baskıcı rejimler. Medyada müthiş bir taraf tutma hali. Aklın ve bilginin önemsizleşmesi. Lümpenizm dediğim bir yeni akım tüm siyaseti esir aldı. 

Sosyal medya da sonuçta medya ve üstelik de sorumsuzluk açısından geleneksel medyanın ötesinde bir rezalete batmış durumda. Ama yine de sorumluluk sahibi yayıncıların baskıya karşı elini bir nebze de olsa güçlendiriyor. Bağımsız ama sorumlu yayıncılara alan açıyor. Ancak bu alan bile sınırsız bir özgürlük değil.

“Habertürk’ün son dönemindeki tembellik sürecimi bitirdim”

Köşe yazılarınıza fatihaltayli.com.tr adresinde devam ediyorsunuz. Önümüzdeki süreçte bu platformdaki yazılarınıza ek olarak başka mecralarda da yayın yapmayı ya da kişisel sitenizde Habertürk'teki köşe yazılarınızdan daha farklı yayınlar yapmayı düşünüyor musunuz? Sizinle özdeşleşen Teke Tek formatını –özellikle de izleyicilerin favorisi Teke Tek Bilim programını– Youtube veya başka kanallarda devam ettirmeyi planlıyor musunuz?

Aynen söylediğiniz gibi, Habertürk’ten ayrılmamdan hemen sonra fatihaltayli.com.tr devreye girdi ve günlük yazılarımı orada yazıyorum. İlk günden itibaren müthiş bir izlenme sayısı yakaladık. Pek çok haber sitesinden fazla tıklanıyoruz.

Televizyon tarafını ise yakın zamanda Youtube üzerinden başlatacağız. Çok kanallı bir Youtube televizyonu hazırlıyoruz. Ortak olmak isteyen, yatırımcı olmak isteyen fonlar ve sermaye grupları var ama ben bağımsızlığımdan taviz vermek istemiyorum. Tamamen bir bağımsız gazetecilik girişimi olsun istiyorum. Kendim finanse edeceğim ve onurlu, namuslu, özgür ruhlu bir grup gazeteci arkadaşımla yapmak istiyorum bunu. Temiz meslektaşlarımın ortak olacağı bir dijital platform kurmak için uğraşıyorum. 

Aslında tek başıma yarın da başlatabilirdim ama izleyicilerden çok da uzun olmayan bir süre talep ediyorum. Benzersiz bir şey yapmak istiyorum. Habertürk’ün son dönemindeki tembellik sürecimi bitirdim ve çok çalışıyorum. Herkes tatil yaparım diyordu ben ise yıllardır çalışmadığı kadar yoğunum. Yapacağımız işi Türkiye açısından çok önemli buluyorum. 

Teke Tek Bilim elbette sürecek. Ayrıldığım gün Celal Şengör aradı, “İnternette devam edelim” dedi. Ertesi gün İlber Hoca aradı, “Aynen devam. Daha da rahat konuşuruz” dedi. Teke Tek Bilim, Temmuz sonu gibi başlar herhalde. Birebir’i de Eylül gibi başlatırız. 

Ama sadece onlar değil, çok farklı kanallar da olacak. Bayağı bir televizyon kurmayı hedefliyoruz diyebilirim. Hepsi güvenilir bir grup gazeteci ile; ve şartlarımız olgunlaşınca bağımsız tüm gazetecilere kapıyı açacağız. Becerebilirsek çok sürpriz bir iş ortaya çıkaracağız.

Hikâyeyi paylaşmak için:

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Aposto Gündem

Aposto Gündem

Her sabah 06.30'da 5 dakikalık gündem özeti e-posta kutunda. Piyasalar, ekonomi, iş dünyası, politika, teknoloji ve hafta sonu ekleri; kısa, yalın, öz bir şekilde.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Fatih Altaylı

Habertürk

Türkiye

Kemal Kılıçdaroğlu

Recep Tayyip Erdoğan

NEREDE YAYIMLANDI?

Aposto GündemAposto Gündem

BÜLTEN SAYISI

📰 Cannes kardeşi, Pan heykeli

Merve Dizdar, Cannes'da kazandığı ödülü, ‘kendilerine layık görülenlere boyun eğmeyen tüm kız kardeşlerine’ armağan etti. Saraçhane Arkeoloji Parkı'nda yürütülen kazı çalışmasında Pan heykelinin parçası bulundu.

03 Haz 2023

Loic Venance/AFP via Getty Images

YAZARLAR

Abdullah Esin

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Dış politika, diplomasi ve politik ekonomi alanlarında araştırmalar yapmaktadır.

Aposto Gündem

Her sabah 06.30'da 5 dakikalık gündem özeti e-posta kutunda. Piyasalar, ekonomi, iş dünyası, politika, teknoloji ve hafta sonu ekleri; kısa, yalın, öz bir şekilde.

İLGİLİ OKUMALAR

;