Ankara Rahmi M. Koç Müzesi'nde Aşırı Kişisel Bir Rota


Aposto Ankara
Her pazartesi saat 12.00'de Ankara'dan özenle seçilmiş etkinlikler, haberler ve hikâyeler.
Ankara Rahmi M. Koç Müzesi ziyaretçilerinden “müze gez gez bitmiyor” serzenişi sıklıkla duyulur. Elbette müze koleksiyonunun genişliği bu serzenişin haklılık payını destekliyor. Ancak herhangi bir müzede, her bir ziyaretçinin her bölümde aynı zamanı, aynı odaklanmayla geçirmediği de muhakkak. Herkesin kendi müze rotası var, kabul edelim. Bu yazıda ben sizinle kendiminkini paylaşacağım. Koleksiyona ve müzeye dair fikirlerim sizlere de kendi rotalarınızı oluşturmak için ilham verecektir.
Öncelikle Çengelhan müzenin çok özel bir yapısı. Ahşap kapısından girip de etkilenmeyen birine rastlamadım. İlk bakışta klasik bir Osmanlı hanı gibi görünse de kendine has özellikleri var. Avlusunda yer alan dikdörtgen planlı yapı, ender rastlanan bir mekan içinde mekan örneği. Çatısı onu bir iç oda olmanın ötesinde bir tür çekirdeğe dönüştürüyor. Bu yapı avlunun tam merkezinde olmasa da Çengelhan efsanesi onun etrafında dönüyor diyebiliriz. Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç’un iş yaşamına orada açtığı dükkanla başladığına dair bir inanış var. Oysa Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Vehbi Koç Anlatıyor adlı kitapta, kendisinin açıkça aktardığı üzere, oradaki manifaturacı dükkanında henüz öğrenciyken bir yaz döneminde çalışmış. Hatta buna staj diyor. Fakat orada hiç dükkan açmamış. Şimdi müzede o yapının içinde, Koçzade Ticarethanesi tabelasının altında, içinde nalbur, aktar ve bakkal envanteri bulunan bir dükkan yerleştirmesi var. Her şeyci, bin bir çeşit, Koçtaş’ın prototipi, ne derseniz deyin; At Pazarı dükkanlarının genel karakteristiğine ilişkin kime ne anlatırsanız anlatın, burası ziyaretçiler tarafından Vehbi Bey’in dükkanı olarak kabul ediliyor. Çalışıp didinip, kabuğunu kırıp dünyaya açılmaya teşne olanlar için itici bir güç oluyorsa şayet, bu şehir efsanesini yayalım derim.
Koçzade Ticarethanesi, Gezgin Sitesi
Rijksmuseum envanterinden süreli olarak sergilenmekte olan Ankara Manzarası tablosu bir diğer önemli durak. 18. yüzyıla tarihlenen, Hollanda ile Osmanlı tacirleri arasındaki tiftik ve sof kumaş ticaretini konu alan tablo, Ankara’nın tarihteki bilinen en eski yağlı boya resmi. Şehrin tarihine ilişkin yalnızca coğrafya ve kent örüntüsü hakkında bilgi vermiyor; üretim, ticaret, ulaşım, gündelik yaşam ve toplumsal cinsiyet gibi farklı konularda da yeni ufuklar açabilecek çeşitli betimlemeler içeriyor. Biz Ankaralılar tabloya deli divane oluyoruz. Çünkü daha çok cumhuriyetin ulusal anlatısı ile kıymet verilen makus tarihimizin zincirlerini kırıp, bizi imparatorluk tarihinde uluslararası bir misyona bağlıyor. İpek Yolu üzerinde bir durak -hani neredeyse küresel bir kent- oluveriyoruz, göğsümüz kabarıyor. Yabancılar için tablo bu kadar ilgi çekici değil. Çünkü Hollanda’dan yağlı boya resim dediğimizde insanların aklına Vermeer’in İnci Küpeli Kız tablosu geliyor. Vermeer’in ancak yeni başlayan çırağı olabilecek isimsiz bir ressamın Ankara resmindeki; üreten, çalışan, toplumsal hayatın içinde güçlü bir aktör olan sof feraceli kadınlar yalnızca oryantalist bakış açısından bezmiş biz Anadolu kadınları için önemli sanırım.
Şimdi içinizi bir sızı tuttuysa şayet, Ali Rıza Eczanesi derdinize derman olabilir. Burada Osmanlı’dan Cumhuriyet’e varan uzun bir eczacılık pratiğini gözler önüne seren eşyalar, insanın hayal gücünü kesinlikle ele geçiriyor. 1906 yılında açılmış olan ve üç kuşak boyunca hizmetini sürdürmüş bu Sivas eczanesinin tabelaları, mobilyaları, porselen havanları, saklama kavanozları, cam beherleri, şişeleri, ölçüm aletleri ve efemeraları ziyaretçilere şifalı bir tür zaman yolculuğu öneriyor. Neredeyse simyacılığı anımsatan el aletleri ile insan bedenini bir fabrika ile özdeşleştiren ilaç posteri arasında kim bilir kaç kalp ağrısı vardır?
Ali Rıza Eczanesi, Rahmi M. Koç Müzeleri
Ben modeller, maketler, dioramalar sevenlerden değilim ama makine estetiği her zaman ilgimi çekiyor. Denizcilik bölümündeki ekipmanlar ve makineler bölümündeki çarklar, zincirler, bakır borular ilham verici. Eski bilimsel aletlerde de aynı hazzı veren bir zanaat estetiği kuşkusuz var. İletişim bölümünde yer alan magic lanternler, fotoğraf ve film makineleri ya da Edison’un fonografının replikası da görülmeye değer. Kayıt alma ve görüntü verme histerisi çağında tüm bunlara tekrar tekrar ve daha dikkatli bakın derim.
Oyuncaklar koleksiyonu içinde bebeklerin ve bebek evlerinin geniş bir bölümü bulunuyor. Benim bu koleksiyona makbul kadınlığın yorulmak bilmez takipçisi toplumumuzun “kız çocukları buraya bayılıyor” mottosundan ayrılan bir bakış açım var. Feminist okumalarla çok genişleyecek bir ziyaret deneyimi sunabileceğine inanıyorum. Her bir bebeğin kendi kadınlık anlatısı var ve bu anlatılar kültürel coğrafyalara, sınıf bilinçlerine, estetik eğilimlere kadar pek çok meseleyi tartışmaya açabilecek güçte. Barbie ile kitre bebeği yan yana koyup toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine tartışmak çok zihin açıcı olmaz mı sizce de? Peki ya malikane bebek evinin kadınlık mekanlarında, iş giysileri içinde çalışan kadın ile kat kat dantellerin arasında bukleleri kıvrılan hanımefendiyi yan yana koymak? Daha da spekülatif ve eğlenceli olacak olan, orada burada gazetesine gömülmüş, maskülen giyim kuşamlarıyla göz dolduran ev efendileri hakkında konuşmak olurdu ama yazıyı gidip benim rotamı izlemeniz ya da kendinizinkini keşfetmeniz ümidiyle burada bitiriyorum.
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş

Aposto Ankara
Her pazartesi saat 12.00'de Ankara'dan özenle seçilmiş etkinlikler, haberler ve hikâyeler.
İLGİLİ BAŞLIKLAR
Ankara
Rahmi M. Koç Müzesi
müze
Koç Holding
Vehbi Koç
Yapı Kredi Yayınları
Koçtaş
Rijksmuseum
Ankara Manzarası
NEREDE YAYIMLANDI?
Bu haftanın kavurucu sıcaklarıyla kendimizi dışarı atıyor, Duman konseriyle lise yıllarına gidiyor, Michelle Gurevich'e geri sayım başlatıyoruz.
07 Ağu 2023

YAZARLAR

Aposto Ankara
Her pazartesi saat 12.00'de Ankara'dan özenle seçilmiş etkinlikler, haberler ve hikâyeler.
İLGİLİ OKUMALAR