aposto-logoÇarşamba, 7 Haziran 2023
aposto-logo
Çarşamba, Haziran 7, 2023
Aposto Üyelik

Avrupa Resminde “Tatlı” Lezzetler

Bu yazı dizisinde en sık tekrar ettiğimiz husus yemeğin bir güç göstergesi olduğuydu. Bu kez de siyasi ve ticari güçle ilişkilendirebileceğimiz bir yiyecek maddesinden; Avrupa'da ekonomik dengeleri değiştiren, kıtalar arasında zorunlu nüfus göçüne neden olan, kültürel alışverişi etkileyen şekerin ve şekerli tatların, görsel kültürde nasıl yer bulduğundan söz ediyoruz.

Yazı: Emine Önel Kurt, Zerrin İren Boynudelik

Avrupa’da şeker bolca üretilir; dolayısıyla kolayca ulaşılabilir ve tüketilebilir olana kadar tıpkı, kahve, çay ya da tütün gibi bir dönem sadece ekonomik ve hatta siyasi açıdan belli güce sahip sınıfın tekelindeydi. Şeker kamışının (Lat. Saccharum officinarum) ilk olarak Yeni Gine’de evcilleştirildiği; Asya kıtasında da MÖ 6000’lerde Filipinler, Endonezya ve Hindistan’da görüldüğü bilinir.(1) Şeker kamışı Hindistan’dan Ortadoğu’ya, 8. ve 9. yüzyıllarda geçmiş, daha sonra Mısır ve Kuzey Afrika’da, Orta Çağ sonlarına doğru da Akdeniz adalarında yetiştirilmiştir.

Avrupa kıtasının şeker kamışından elde edilen şekerle İndus Vadisi’ne sefer yapan Büyük İskender vasıtasıyla tanıştığı kabul edilir. Şekerin bilinmesine karşın antik Yunan ve Roma uygarlıklarında tatlandırıcı olarak bal, pekmez ya da bazı meyve suları tercih edilmiştir.(2) Bu toplumlarda tatlıya oldukça önem verildiği bilinir; hatta yeni evlenen çiftlerin birbirlerine tatlı yiyecekler vermeleri gelenek olmuştur.

Orta Çağ boyunca Avrupa’da balın kullanımı yaygınken şeker kamışından elde edilen şeker de kullanılmıştır. Avrupa’nın, Haçlı Seferleri sayesinde diğer pek çok yeni ürünün yanı sıra şekerle de ilişkileri gelişmiştir. Venedikli ve Cenovalı tüccarlar tarafından şeker somunları Avrupa’nın her yanına yaygın olarak satılmıştır.(3)

Şeker, egzotik bir ürün olarak değerlendirilmiş ve önceleri ilaç olarak kullanılmış;(4) nadir oluşu nedeniyle bir tür baharat muamelesi görmüş ve bazı yemeklere lezzet katan bir çeşni olarak tüketilmiştir.(5) Amerika kıtasına ulaşılmasının ardından eski kıtadan yeni kıtaya taşınan kahve çekirdeği, turunçgiller, buğday gibi yiyecek maddeleriyle birlikte şeker kamışı da götürülmüş ve tarımı yapılmaya başlanmıştır.(6)

Giotto di Bondone, Adalet Alegorisi (detay), 1306, fresk, 120x55 cm, Cappella degli Scrovegni, Padua

Adalet alegorisinin konu edildiği bu sahnede dans edenlerin hemen arkasında küçük bir ayrıntı göze çarpar: Arı kovanı.

Arı kovanı güçlü hitabeti, tatlı sözleri sembolize eder. Bazı azizlerin dini hitapları “baldan tatlı” diye nitelendirilir. Bal aynı zamanda İsa’nın da simgelerinden biridir. Genellikle kilise arı kovanı, inananlar da orada toplaşan arılar olarak kabul edilir. Giotto, adalet erdemini görselleştirirken küçük ayrıntılarda gizli olarak inancın (elbetteki Hıristiyan inancının) da adaletle bağını kurmaya özen göstermiş olmalıdır. Balın tatlılığı aynı zamanda aşkın tatlılığını da anlatır. Buradaysa, bağlam gereği, dünyevi aşktan ziyade tanrı aşkı olarak algılanmalıdır. Tabii bir de olumsuz çağrışımı vardır: Tensel zevk arayışını sembolize eder.


Bol miktarda üretimin yapılabildiği şeker kamışı plantasyonlarında ciddi bir iş gücüne de ihtiyaç vardı. Nasıl kıtalar arasında ürünler yer değiştirdiyse, ihtiyaç duyulan insan gücü de Amerika’ya Avrupalılar tarafından Afrika kıtasından götürülen kölelerle sağlandı ve üretim miktarı arttırıldı. Bu sayede önceleri nadir sayılan bu madde daha geniş kitlelerin ulaşacağı bir ürün halini aldı. Bu aslında şekerin pek de tatlı olmayan tarihinin başlangıcıydı.(7) Amerika kıtasına gelen Avrupalıların sadece yeni topraklara değil yeni tatlara da ulaştığını düşünürsek mevcut yeme içme alışkanlıklarını en köklü şekilde değiştiren ürünlerden biri şekerdir diyebiliriz. Daha nadir, dolayısıyla daha değerli olduğu dönemlerde yemeklerde kullanmaktansa tedavi edici olduğuna inanıldığından ilaç olarak doktorlar tarafından tavsiye edilirdi. Rönesans boyunca tatlı, yemeğin sonunda yenilen ayrı bir yiyecek halini almamış olsa da yemekleri çeşnilendirmek için şeker ya da meyveler kullanılıyordu.(8) Giderek tatlılık yemeklerde değil adı üzerinde “tatlı”larda arttı. Şeker üretimine yapılan yatırımların artışı üretim miktarının da artışı demekti ve böylece şekerin kullanım alanları çeşitlendi. Önceleri orijinal kullanımlarına bağlı kalınarak tek başlarına tüketilen kakao, kahve ve çay da şekerle tatlandırılarak(9) içilmeye başlandı.(10) Şekerleme yapımı, pastacılık gibi yeni uzmanlık alanları oluştu. Düşen fiyatlar nedeniyle şekerli yeni tatların denemeleri, daha kolaylıkla yapılır hale geldi. Damağa olduğu kadar göze de hitap eden şekerlemeler, tatlılar ve tatlı hamur işleri (tartlar, tatlı mayalı ekmekler, bisküvi çeşitleri gibi) resim sanatında da hazla izlenen kompozisyonlarda yer almıştır.

Limbourg Kardeşler, Saatler Kitabı /Şubat Ayı, 1412-1416, 29x21 cm, parşömen üzerine resimleme. Musee Conde, Chantilly, Fransa

Bal üretiminin görselleştirildiği bir başka örnek, geç Orta Çağ’ın klasik kitaplarından sayılan Limbourg kardeşler (Paul, Hermann ve Jean 1370-1416) tarafından Fransa Kralı V. Charles’ın kardeşi ve ülkenin en zenginlerinden biri olan Berry Dükü Jean için yapılmış Saatler Kitabı’dır. Bu kitapta gösterilen ve Dük’ün sahip olduklarıyla ilgili olan diğer unsurlar arasında, burada görülen dört adet arı kovanı da dikkat çeker. İster tatlandırıcı ister ilaç olarak kullanılsın, Berry Dük’ü bu yüksek maliyetli mamule sahip olabilecek güçtedir.

Giovanni Francesco Barbieri (Guercino), Şimşon ve Bal Peteği, 1657, tuval üzerine yağlıboya, 101x116 cm

Fine Arts Museum, Legion of Honor, San Francisco

Şimşon, Timna’da gördüğü Filistinli bir kadınla evlenmek ister. Düğün sırasında gelinin akrabası gençlere bir bilmece sorar: “Yiyenden yiyecek, Güçlüden tatlı çıktı.” Bilmeceyi bilirlerse otuz keten mintan, otuz takım da üst giysi vereceğini söyler. Gençler cevabı bulamaz. Şimşon düğüne giderken öldürmüş olduğu aslanın bedeni içinde yuva yapan arıların ürettiği bal peteğini sormuştur. Guercino’nun (1591-1666) resminde Şimşon, bu bal peteğini annesi ve babasıyla paylaşırken gösterilmiştir.

Ziyafet masaları için hazırlanan şekerden heykeller için Giovanni Battista Lenardi tarafından yapılan çizim, 1687

The Getty Research Institute, 83-B3076 c. 1 Sağdaki heykelde kendisine âşık olan Apollon’dan kaçan Daphne’nin defne ağacına dönüşmesi; soldakindeyse babası tarafından öldürülecekken kendisine acıyan tanrılarca mersin ağacına dönüştürülen ve ağacın kabuğundan oğlu Adonis’i doğuran Myrrha gösterilir.


14. yüzyıldan itibaren yemek kitaplarında tasvir edilen sofralarda şekerli tatlardan bahsedilir. Bu anlatımlara göre başlangıç olarak içkiyle birlikte şekerleme yenir, et yemeklerinde de lezzet verici bir madde olarak şeker kullanılırdı. Balın kovanlardan alınması ya da arıcılık antik dönemlerden itibaren resmedilmişken şekerin varlığı, on altıncı yüzyıldan itibaren Avrupa resimlerinde izlenebilir. Az sonra yemeğe geçecek kişileri bekleyen göz alıcı masa düzenlemeleri olarak da düşünebileceğimiz natürmortlar şekerin, şekerlemelerin ve diğer şekerli tatların yaygın olarak yer aldığı resimlerdir. Kimi zaman işlenmeye hazır şeker somunu halinde, kimi zamanda şekerlemeler, şekerle kaplı meyveler ya da resmin yapıldığı dönemde popüler olan tatlı çeşitleri olarak şekerin geçirdiği dönüşümü görsel kültürde de izlemek mümkündür. Şekerli tatların resimde kullanımı simgesel olarak kutlamaların, seçkin zevklerin ifadesi olarak kabul görür. Nadir olarak konusunu İncil’den alan sahnelerde, İsa’nın yer aldığı bazı yemek sahnelerinde tatlı görülebilir. Bunlar konu gereği değil, resmin yapıldığı dönemin yeme içme alışkanlıkları gereği olan tercihler olarak değerlendirilmelidir. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar natürmortlarda; 17. ve 18. yüzyıl tür resimlerinde, kutlama yemekleri ve mutfak sahnelerinde sık görülür.

Şekerden önce kullanılan bal, şekere oranla daha nadir resmedilmiştir. Oysaki mitolojik hikayelerde sıkça yer almıştır. Örneğin Zeus küçük bir çocukken arılar tarafından balla beslenmiş, Apollon’un oğlu Aristaeus, Gaia tarafından ballı ambrosia yedirilerek ölümsüz kılınmıştır. Tatlı seven tanrı Dionysos’un balı nasıl keşfettiği de uzun uzun anlatılır. Antik yazarlardan Ovidius Fasti kitabında (Kitap IV) ve Virgilius Georgica’da (4. Kitap) balla ilgili yazmışlardır.(11) Tabii ki İncil’de de baldan söz edilir ve kutsal bir lütuf, doğal bir yiyecek olarak adı anılır. (Yeşeya, 7:14-15, Hakimler, 14 vd). Hakimler Kitabı’nda (14: 14-20) Şimşon’la ilgili bir hikâyede de baldan söz edilir.

Ziyafetlerde sofranın sahibinin konumuna gücüne göre çeşitlenen yiyecekler arasında tatlılar göz alıcı sunumlarıyla dikkat çeker. Yemek bahsi geçen yazılı kaynaklarda, sofraların ne kadar görkemli olduğu anlatılırken kullanılan malzemelerin miktarı ve çeşitliliği ön plandadır; etli yemeklerden sonra giderek tatlıların da zengin sofralarının şaşasına yakışır oranda abartılı hale geldiği görülür. Özellikle düğün gibi kutlama yemeklerinde bu ölçüler zenginden fakire her sofrada imkanlar çerçevesinde en üst dereceye ulaşmıştır. Kraliyet ailelerinin ziyafetlerinden bahsedilirken şekerle ilgili olarak özellikle badem ezmesi ya da başka macunlardan yapılan şekerden heykeller öne çıkar. Mönüyü oluşturan farklı tabaklar arasındaki geçişleri belirtmek için bu nesnelerin masaya getirildikleri ve hem konuklarda hayranlık uyandırdıkları hem de afiyetle yendiklerinden bahsedilir.(12) Bu küçük heykelciklerin yapılması için kullanılan şeker miktarı düşünüldüğünde, hele de şekerin az bulunduğu zamanlarda, doğrudan gücü ve dolayısıyla zenginliği sembolize ettiklerini düşünmek yanlış olmaz. Bu heykeller, hayvanlar, günlük hayatta kullanılan çeşitli eşya, gerçekte de var olan binaların maketleri, siyasi ve tarihi birtakım simgeler, mitolojik öyküler ya da mitolojik kahramanlara kadar çeşitlilik gösterir. Kimi zaman da yalnızca şeker ve badem ezmesinden yapılan heykellerin olduğu ziyafet masaları hazırlanmış ve konuklar yine türlü şekilde yapılmış bu tatlıları afiyetle yemişlerdir; hatta İngiltere’de sadece bu ziyafetler için tasarlanmış küçük “ziyafet evleri” inşa edilmiştir.(13)

Anonim (Alonso Sánchez Coello’ya atfediliyor), Kraliyet Ziyafeti, 1579, tuval üzerine yağlıboya, 110x202 cm

Narodowe Museum, Varşova

Osias Beert (Yaşlı), Şekerlemeli Natürmort, 17. yüzyıl, bakır üzerine yağlıboya, 50x 67,6 cm

Özel Koleksiyon

Georg Flegel, Ekmek ve Şekerlemeli Natürmort, yak. 1633-1636, ahşap panel üzerine yağlıboya, 21,7x17 cm.

Städelsches Kunstinstitut, Frankfurt


İspanya Kralı II. Philip’in ailesi ve saray mensuplarıyla bir masa başında görüldüğü grup portresinin14 dönemin saray ressamı olan Alonso Sánchez Coello (1531/32-1588) tarafından yapıldığı düşünülür ki özellikle portreler konusunda uzmanlaşmış bir sanatçı olduğu için bu hiç de şaşırtıcı değildir. Bu ziyafet için hazırlandığı belli olan odada değerli pek çok sofra takımının görüldüğü masa ve raflar dikkat çeker. Dönemin giyim kuşam modasını gösteren giysileri içindeki davetlilerin yanı sıra saray hizmetlilerinden bazıları da portrede yer alabilecek önemde kişiler olmalıdır ki diğer hizmetliler daha küçük ya da izleyiciyle temas kurmayacak şekilde resmedilmişken onlar doğrudan poz vermiş şekilde izleyiciye bakarlar. Sol alt köşedeki figür tarafından masaya getirilmekte olan süslü turta, yemek sonunda yenecek kutlama pastası olmalıdır ve üzerinde şekerden yapılmış olduğu düşünülebilecek bir yaprak buketi ve tatlıyı çevreleyen çiçeklerin yanı sıra kraliyet armalı bir bayrak görülür. Masada, en sağdaki tabağın içindeki çatal 16. yüzyıla kadar çok nadir görülen bir nesnedir. Resmin yapılma tarihi düşünüldüğünde henüz yaygınlaşmamış bir nesnenin kullanılması ayrıcalıklı bir masa olduğunu vurgulamak için olabilir.

Juan van der Hamen y León, Tatlılı (Turron) Natürmort, 1627, tuval üzerine yağlıboya, 83x122 cm

Museum of Art, Cleveland


Osias Beert’in (1580-1624) natürmortunda tatlılar, şekerlemeler, kristalize şekerle kaplanmış meyveler, kuruyemişler görülür. Mükellef masaüstü natürmortları yapan Osias Beert’in kompozisyonlarında, yiyecekler kadar bunların bulunduğu ithal porselen kaplar, kalaylı tabaklar ve Venedik tarzı camdan üretilmiş olan cam kadehler Hollanda natürmortlarının vazgeçilmez sofra gereçleri olarak rafine zevkleri simgeler. Resmin merkezindeki porselen kâsede şekerli tatlılar (muhtemelen hamur işi), badem ezmesi ve şekerlemeler görülür. Yanındaki tabakta sade ve şeker kaplı bademlerle birlikte beyaz kaya şekeri olarak da bilinen kavisli ya da yuvarlak kristalize şekerlemeler vardır. Bunlar, kimi zaman gül suyu kimi zamanda daha pahalı misk ya da amber gibi aroma vericiler ve altın varakla karıştırılarak yapılan Manus Christi olarak adlandırılan şekerlemelerden olabilir.(15) Rafine edilmiş şeker kullanılarak yapılan bu şekerlemeler şeker üretiminin geliştiği dönemlerde yaygınlaşmaya başlanmıştır. Altın ve gümüş yapraklar dekoratif olmalarının yanı sıra tıbbi faydaları olduğu düşünüldüğü için de şekerleme ve keklerin üzerine serpilirdi. Arkada solda, kalaylı tabaktaki kabuklu deniz ürünleri formu verilmiş şekerlemeler, dönemin yaygın tatlılardan biri olan ayva ezmesinden yapılmış olabilir. Şekerli tatlarla tüketilmek üzere hazırlanmış şarapların olduğu kadehler görülür. Görkemli tatlı çeşitlerinin arasında adeta haç formu olacak şekilde yerleştirilmiş şekerleme parçaları ve masanın sağında tek başına duran küçük bir ekmek somunu, kimi natürmortlarda görünenin ardında verilmek istenen bir mesaj olarak dünyevi zevklerin geçiciliğini vurgulamak için; hatırı sayılır miktardaki tatlılar da oburluk günahına karşı bir uyarı niteliğinde kullanılmış unsurlar olarak değerlendirilebilir. Arkada sağda görülen kestaneler de metaforik bir amaçla kullanılmış olabilir. 18. yüzyıla kadar daha çok köylü sınıfın yiyeceği olarak bilinen kestanenin simgesel olarak, dikenli dış kabuğunun altındaki lezzetli yapısından dolayı, içi iyi niteliklerle dolu iyi bir Hristiyanı ifade ettiği düşünülür.(16)

Flaman sanatçı Lukas van Valckenborch’un (1535- 1535) atölyesinde çiçek, metal eşya ve meyve ressamı olarak çalıştığı bilinen natürmort ressamı

Lubin Baugin, Gofretli Natürmort, 1630’lar, ahşap panel üzerine yağlıboya, 41x52 cm.

Musee du Louvre, Paris

Pasta ve hamur işi şefleri Avrupa’nın pek çok yerinde ince, çıtır, leziz gofret/kornet benzeri tatlılar yapmışlar, bunlara kalıplarla şekil vermişlerdir. İngilizcede wafer olarak bilinen bu tatlı çeşidi ökaristi ayinlerinde kullanılan ve yine wafer olarak da adlandırılan (yaygın olan adı “host”) ekmekle sadece dokusu olarak benzerlik gösterir. Simgesel olarak bu resimde olduğu gibi şarapla birlikte kullanılması kimi kaynaklarda ikonografik yorumlar yapılmasına neden olsa da her natürmortun mutlaka örtük bir anlam da taşıyacağını düşünmek her zaman mümkün değildir.


Georg Flegel’in (1566-1638) düzenlemesindeki detaycılık bu alandaki ustalığına işaret eder. Porselen kâse içindeki şekerlemeler başta olmak üzere kompozisyon ince bir işçiliğe sahiptir. Sağda şeker kristalleriyle kaplı iki incir dikkat çeker. Ekmek ve şarap, ökaristi simgeleri olarak kabul edilebilir. Natürmortlarda ikonografik kullanımların da olabileceği düşünüldüğünde şaşırtıcı değildir. Kelebeğin içinden çıktığı kozayı anımsatan kristalize şekerden oluşan şekerlemelerle birlikte kompozisyonda bir kelebek de resmedilmiştir. Kelebekler ikonografik yorumlarda İsa’nın yeniden doğuşunun yanı sıra çok eskilerden beri insan ruhunun da sembolü olarak değerlendirilir. Sağda görülen kalp şeklindeki hamur işinin komünyon gofret hamurundan yapılmış bir ekmek parçası olabileceği düşünülür; bu da kompozisyonda bir diğer dinsel simge olarak değerlendirilebilir. Flegel’in resminde de görüldüğü gibi şekerin ve şekerli yiyeceklerin bazı dini çağrışımlar yapacak şekilde kullanılması İsa’nın simgelerinden biri olan balın yerini, sadece sofralarda değil simgelerde de şekerin aldığını düşündürtür.

Juan van der Hamen y León’un (1596-1631) düzenlemesinde taş bir duvar üzerinde tahta bir kutu, koyu renkli bir cam şişe, iki ceviz, Venedik işi zarif bir bardak ve turron (torrone) olarak adlandırılan şekerlemeler görülür. Nugat türünden olan bu tatlılar çam fıstığı, badem ve fındığın bal ve yumurta akıyla karıştırılmasıyla yapılır ve genellikle Noel’de yenir. İspanya’da, İspanyol kültürünün hâkim olduğu Latin Amerika coğrafyasında ve İtalya’da bu tatlılar ünlüdür. Genellikle dikdörtgen bir tablet veya yuvarlak bir pasta gibi şekillendirilir. İspanyol helvası olarak da bilinen bu tatlı temelde bir tür badem ezmesidir. İçeriği ve yapılış şekli ilk kez, 16. yüzyılda yazılmış olan bir tarif kitabında anlatılmıştır.(17) Bu çeşidin adı genel olarak Latince torrere (kavurma) kökünden gelir. Bazı türlerininse İspanya’daki İslam cemaati arasında bilinen turrun sözünden türemiş olabileceği düşünülür. Antik Yunan’da da bazı tariflerde adı geçer, Antik Roma’da cupedia ya da cupeto olarak adlandırılır ve bazı Romalı şairlerin bu adı andığı bilinir. Hayli çeşidi olmakla birlikte sonuç ürün sert ve gevrek ya da yumuşak ve sakızımsı olabilir. Modern dönemlerde içine eklenen meyveler, azalan ya da çoğalan yemişler ve kakaoyla oldukça çeşitlenmiştir.

Duyuların temsili, alegori konulu resimlerde oldukça yaygındır. Yemek masaları, içkiler, meyveler çoğunlukla tat duyusunun betimlenmesinde kullanılır. Philippe Mercier’in (1689-1760) beş duyuyu betimlediği serisinde tat duyusu masa başındaki dört figürle gösterilmiştir. Sağdaki genç adamın şarap dolduruşu, bir başka alegorik anlatım olarak ölçülülük erdeminin temsillerine benzer. Sonuçta yeme içmeyle ilişkili olan tat duyusu aracılığıyla arka planda böyle bir referans kullanılmış olabilir. Ayaklı gümüş tepsideki cam kupalarda kremalı tatlılar (ya da dondurma) servise hazırdır. Bu kupaların sayısı masaya başka misafirlerin de gelebileceğini düşündürür. Peçetelerin masaya bırakılmış olması ve masadaki tatlılar akşam yemeğinin sonlandığını gösterir. Kemerli bir locada (balkon) oturan çiftlere içki servisi yapmak için bardak getiren siyah çocuksa o yıllarda özellikle sömürgelerden getirilen ve evlerde hizmetli olarak çalıştırılanlardan olmalıdır.

Christian Berentz, Kristal Bardaklı ve Bisküvili Natürmort, geç 17. yüzyıl

Galleria Nazionale d’Arte Antica,

Roma Tatlı hamur işleri evlerde yapılsa da giderek pastacılık ve şekercilik gelişmiş, farklı çeşitlerin ortaya çıkmasıyla her ürün üzerine ayrı uzmanlaşmalar olmuş ve zamanla bölgesel ve hatta ulusal tatlılar ortaya çıkmıştır. Örneğin, Berentz’in (1658-1722) resminde görülen ladyfinger adı verilen (Türkçede “kedidili” ya da “savayer” bisküvi olarak bilinir) hamur işi tatlılar 15. yüzyılda Savoy Dükalığı’nda yapılmaya başlanmıştır. Rönesans ve sonrasında aristokratik ve rafine bir damak zevkini simgelemek için resmedilmişlerdir.

Philippe Mercier, Tatma Duyusu, 1744, tuval üzerine yağlıboya,

132x153 cm Yale Center for British Art, Connecticut, New Haven


Şeker ve şekerlemelerle ilgili bir gelenek de çocukların ve evlenmek üzere olan genç kızların koruyucu azizi Nikolaos’la ilgilidir. Özellikle Orta Avrupa’da, 6 Aralık azizin bayramı olarak kutlanır. Bu günlerde, Noel’e hazırlık olarak, bazen bir ayakkabı bazen de çorap içine gizlenmiş şekerler dağıtılır ve bu bayram hemen hemen her sınıfta benzer şekilde kutlanır.

Habsburg Hanedanı’ndan Maria Theresa’nın gelini Parmalı Arşidüşes Isabella’nın (1741-1763) yapmış olduğu resimde Aziz Nikolaos günündeki hediye dağıtımı konu edilmiştir.(18) İmparatorluk mensuplarının günlük hayatından bir kesit olarak küçük bir oturma odasında Maria Theresa, kocası Franz Stephan ve çocukları resmedilmiştir.(19)

Oda bu haliyle imparatorluk sarayındaki bir mekândan çok orta sınıf bir aile evi gibidir. Erkek figürün kıyafetlerinden sabah saatleri olduğu anlaşılabilir. Masanın üzerinde kahve demliği ve fincanlar yer alır. Önde oturan kırmızı ceketli oğlan ve arka plandaki küçük kız çocuğu aldıkları hediyeler nedeniyle çok mutlu görünürler. Genç kadının sağ elinde tuttuğu ayakkabının içinde bir bitki demeti vardır ve Avusturya’da Aziz Nikolaos’a eşlik eden Krampus adlı şeytani figürün, yaramazlık yaptığı düşünülen çocukları cezalandırmak için kullandığı huş demetini akla getirir. Kahverengi ceketli ağlamaklı erkek çocuğun ayakkabısına da kabahatlerinden dolayı hediye yerine bu huş demeti bırakılmış olmalıdır. Pembe giysili genç kadının elindeki ve yerdeki tabak, kalp ve halka biçiminde şekerlemelerle doludur.

Sanatçılar kimi zaman simgesel değerleri için, kimi zaman resmin yapıldığı dönemin ekonomik ve siyasi yapısına ilişkin anlamlar barındırdıkları için, kimi zaman da belki sadece ustalıklarını sergilemeye imkân verdikleri için tüm bu tatlı lezzetleri resmetmişlerdir. Hamur işlerinden şekerlemelere, envaiçeşit tatlı yapan ustaların yetenekleri de bu resimler sayesinde bir kez daha, olanca görkemiyle gözler önüne serilmiştir.

Arşidüşes Isabella, Aziz Nikolaos Bayramı’nda Hediye Dağıtılıyor, 1762, guaj.

Schloss Schönbrunn Kultur- und Betriebsges.m.b.H., Viyana


Yazının dipnotlarına buradan ulaşabilirsiniz.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

şeker

kahve

kahve çekirdeği

turunçgiller

buğday

şeker kamışı

Emine Önel Kurt

Zerrin İren

Avrupa

er

Yeni Gine

Asya

Filipinler

Endonezya

Hindistan

Şeker kamışı

Mısır

Kuzey Afrika

Akdeniz

İndus Vadisi

Büyük İskender

Haçlı Seferleri

Şeker

Amerika

Giotto di Bondone

Pad

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Avrupa Resminde “Tatlı” Lezzetler

Yayın & Yazar

Toplumsal Tarih

Tarih Vakfı'nın ülkemiz insanlarının tarihe bakışlarına yeni bir içerik, zenginlik kazandırmayı ve tarihi mirasın korunmasını köklü bir duyarlılıkla, geniş toplum kesimlerinin katılımıyla gerçekleştirmeyi amaçlayan dergisi Toplumsal Tarih'ten özel seçkiler her cuma 11.00'de Aposto'da.

;