aposto-logoÇarşamba, 7 Haziran 2023
aposto-logo
Çarşamba, Haziran 7, 2023
Aposto Üyelik

'Ayna' ve 'Bunak'ta Anaforlar, Akıntılar ve Katmanlar

Geçmişin ve şimdinin içerisinden anneye musallat olan çeşitli anlar

“Bunak”ta annenin halk nefreti, kendi konumunun yüceliğini ancak başkalarını zelilleştirerek tesis edebildiği ifşa olur. Bu bakımdan Kürt figürü merkezi ve temsil edici bir roldedir. “Ayna”da oğulun gerilla olmasına yol açan arkadaş figürü olarak değinilen Kürt, “Bunak”ta annenin ırkçılığının nesnesi olarak dolaşımdadır.

Leylâ Erbil ortaokul yıllarında.

Leylâ Erbil’in Eski Sevgili (1977) kitabındaki “Bunak” öyküsü, ilk olarak Dost dergisinin Eylül-Ekim 1968 tarihli 47-48. sayısında yer alan, sonrasında Gecede (1968) kitabına da eklenen “Ayna” öyküsünün bir tür devamıdır. Erbil 1969-1972 arasında yazdığı bu öykünün sonuna “Bunak”ta “Ayna”yı sürdürdüğüne dair bir not eklemiştir. Bu yazıda, iki metni sürekliliği ve kesintileri üzerinden okumaya çalışacağım.

Bir annenin bilinçakışıyla anlatılan “Ayna”nın en baskın eksenini, üst düzey bir subayın, bir “paşa”nın eşi olan annenin, gerilla olup Güney Amerika’ya savaşmaya gitmek isteyen devrimci oğluyla ilişkisi oluşturur. 1968’in tarihsel koşullarında rejimin imtiyazlılarından bir kadının, imtiyazlarından vazgeçip imtiyazsızlar adına savaşa katılma arzusu karşısında yaşadığı şokun ve oğlunun kendisinden “tek-taş pırlant”ını istemesiyle tetiklenen mülkiyet krizinin en kuvvetli etkenlerden olduğu bir bilinçakışından ibarettir “Ayna”. Ancak anne oğul ilişkisinin temel belirleyici olmadığını, yalnızca diğerlerine göre biraz daha baskın olduğunu vurgulamak gerekir. Metin, annenin bilincinin aynasında belirip kaybolan, birbirine dönüşen imgeler silsilesinin, suretler selinin vücut bulmuş halidir. Annenin oğluyla, kızıyla, paşa eşiyle, Atatürk’le, mülkiyetle, Osmanlı ve Cumhuriyet ile kurduğu düşünsel, duygusal, söylemsel ilişkilerin iç içe geçerek oluşturduğu terkiplerin kıvrımlarını açmak, kat kat olmuş ilişkileri katmanlarına ayırıp belirli bir hiyerarşi içinde çözmek, sökmek mümkün değildir. Metnin öğelerini birbiriyle ilişkilendirme çabası daima nüfuz edilemez bir fazlalıkla, anlama indirgenemez bir şeyle karşılaşacaktır.

Geçmişin ve şimdinin içerisinden anneye musallat olan çeşitli anlar birbirinin üstüne katlanıp kıvrılarak bu akışa katılırken annenin seslendiği muhataplar da sürekli değişmektedir. Bazen oğul, bazen kız, bazen kapıcı, bazen müphem olan bu yüzergezer muhataplar kendi başlarına da istikrarlı bir bütünlüğe sahip değildir. Örneğin oğulun metindeki her tecellisini bir araya getirdiğimizde çelişik ve heterojen bir varlıkla karşılaşırız. 

Annenin yüzüne dair ifadeleri metnin de bir mecazı gibidir: “[Y]üzüm mikenlilerden kalma bir sarnıcı andırıyor” (s. 50), “[Y]üzümün ortasında dönüp duran anaforu durduramıyorum” (s. 51). Annenin aynadaki yüzüne dair bu tespitleri hem bilincin hem metnin işleyişi bakımından önemlidir. Bir yandan annenin yüzünde ve metnin yüzeyinde pürüzsüz ve okunaklı bir varoluş yoktur; çeşitli yeraltı yol şebekelerinden geçerek sarnıçta biriken sular gibi annenin ve metnin bilinci de akmaktadır. Diğer yandan bu akışın belirişi yeraltında birikenin sızması şeklinde değildir; çok daha kaotik bir durum, bir girdap söz konusudur. Dolayısıyla annenin yüzünü tarif etmek için kullandığı sarnıç ve anafor ifadeleri metnin akışını da nitelemektedir. Annenin sarnıçvari bilincinin içinde ve dışında birikenler girdaplar oluşturarak metnin yüzeyine çıkmaktadır. Üstelik bu kaotik durumda metnin dibi ve yüzeyi arasında karşıtlık kurmak da mümkün değildir.

Girdabın “bir engelle karşılaşan su veya hava akıntısının dönerek ve çukurlaşarak yaptığı çevrinti, ters akıntıların oluşturduğu dönme, eğrim, çevri, anafor” anlamına geldiğini dikkate alırsak metinde ve annede oluşan bu girdabın doğmasında en etkili engel, oğulun gerilla olmak için evden ayrılışı ve bu esnada devrim için annesinden tek-taş pırlantasını isteyişidir. Bu karşılaşmanın tetiklediği girdap yalnızca metnin biçiminde yürürlükte değildir, girdapvari anlar tematik olarak da söz konusudur. Atatürk’le edilen dans hem “Ayna”da hem de “Bunak”ta önemli bir motiftir. “Ayna” ilerledikçe annenin benliği de iyice parçalanmaktayken, kendini bir benlikte konumlandırması artık imkânsızken Atatürk’le dans ve sonrasında oluşan girdabı şu satırlar canlandırır: “... atatürkle döndük döndük döndük, debdebeli geçti yıllarım, genç yaşta toprağa koydular onu, tabutsuz, köpekler havlayarak buldular yerini, tepede, oyup çıkardılar, dişlerine taktılar postallarını çektiler saçları duruyordu daha, toz, toprak, ottan kocaman yuvarlak bir top olmuş kendiliğinden yuvarlandı aşağılara dağın eteklerine değin, yutkunurken bir başkasının tükrüğü geçiyor gırtlağımdan, şamdanları yak, saçlarımı tara, ellerimi tut, iyi ki sen varsın. Kimsin sen?” (s. 53)

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

gerilla

Leylâ Erbil

Eski Sevgili

Dost

Ayna

Güney

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

'Ayna' ve 'Bunak'ta Anaforlar, Akıntılar ve Katmanlar

Yayın & Yazar

Notos Dergi

Uzun ömürlü ve bilinirliği yüksek, dinamik, günü yakalayan edebiyat dergisi Notos'tan özel seçilmiş makaleler iki haftada bir salı günü 17.00'de Aposto'da yayımda.

Fatih Altuğ

Yazar @ Notoa

;