aposto-logoCumartesi, 10 Haziran 2023
aposto-logo
Cumartesi, Haziran 10, 2023
Aposto Üyelik

Babala TV: Kılıçdaroğlu bagajından kurtulabildi mi?

Sırtında büyük bir bagaj taşıyan Kılıçdaroğlu, bundan tümüyle kurtulamasa da önemli bir kısmını sahnede bırakıp gidebildi. Yükü hafifledi, karşı mahallenin duvarlarını tümden yıkamasa da surda büyük gedikler açabildi.

Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Babala TV’de katıldığı yayın birkaç saat içerisinde milyonlarca görüntülenme alarak büyük kitlelere ulaştı. Ana akım medyanın muhalefet liderlerine kapalı olduğu, karşı mahallenin duvarlarını aşarak derdini anlatmanın yapısal bir soruna dönüştüğü Türkiye siyasetinde, Kılıçdaroğlu’nun programda göstereceği performansın seçim sonuçlarını değiştirebilecek bir etki yaratacağı bile düşünülüyor.

Programın seçim sonuçlarına olası etkisi bir yana, ‘korktuğu’ için programa katılmayacağı düşünülen Kılıçdaroğlu’nun kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplar ve 7 saatten fazla süren program boyunca gösterdiği sakin ve dinamik performans şimdiden büyük beğeni topladı.

CHP Genel Başkanlığına yükselişi ve partideki lider imajının pekişmesinde Mehmet Mir Dengir Fırat ve Melih Gökçek gibi AK Parti’nin önde gelen isimleriyle yaptığı birebir tartışmalardaki performansının büyük pay sahibi olduğu Kılıçdaroğlu, Babala TV’deki performansıyla bunu genç seçmene de kanıtlamış oldu. Programın ilk önemli kazanımının bu olduğunu düşünüyorum. 10 yıldan uzun bir süredir iktidar tarafından sistematik olarak hedef gösterilen, ‘liderlik vasfından yoksun olduğu’ toplumsal bir ön kabul haline getirilen ve adaylığı açıklandığı günden beri her türlü yalan ve kara propagandayla iktidar seçmeni nezdinde şeytanlaştırılan Kılıçdaroğlu kendisini filtresiz, sansürsüz ve doğru bir şekilde topluma anlatabilmek için önemli bir fırsat elde etti. Seçmenin oy tercihini değiştirip değiştirememek bir yana, en azından genç seçmenin gözündeki Kılıçdaroğlu imajının önemli ölçüde değişeceği kanaatindeyim.

Kılıçdaroğlu’nun kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplar da önemli ölçüde tatmin ediciydi. Yeri geldiğinde hatasını kabullenen yeri geldiğinde de yanlış bilinenlerin doğrusunu anlatan Kılıçdaroğlu, samimi üslubuyla izleyicileri tatmin etti. Hem CHP’nin muhafazakâr seçmenin gözündeki olumsuz imajı hem de iktidarın kara propagandası nedeniyle sırtında büyük bir bagaj taşıyan Kılıçdaroğlu, bundan tümüyle kurtulamasa da önemli bir kısmını sahnede bırakıp gidebildi. Yükü hafifledi, karşı mahallenin duvarlarını tümden yıkamasa da surda büyük gedikler açabildi.

Kendisine yöneltilen sorular beklendiği üzere PKK, HDP, başörtüsü yasağına karşı tutumu, TOGG, İHA-SİHA’lara neden karşı (!) olduğu ekseninde gelişti. Bunlara ek olarak, eğitim, ekonomi, SMA hastalarına yönelik vaatleri ve mevcut sorunları nasıl çözeceğine ilişkin sorular da soruldu ancak programın ana eksenini Kılıçdaroğlu’nun Türkiye vizyonundan ziyade AK Parti propagandası nedeniyle üzerine yapışan suçlamalar ve toplumsal önyargılar oluşturdu.

Kılıçdaroğlu, kendisine yöneltilen sorulara onların oylarına talip olan bir siyasetçiden bekleneceği üzere istenilen cevabı vermek yerine hem katılımcıları hem de izleyicileri demokrasi ve hukuk devleti ekseninde düşünmeye zorlayacak yanıtlar verdi. Selahattin Demirtaş’a ilişkin sorulan bir soruya verdiği cevap bunun en net örneğiydi:

“Selahattin Demirtaş’ı, Osman Kavala’yı serbest bırakacak olan ben değil yargıdır. Ben neden yargılandılar diye itiraz etmedim, benim itirazım mahkeme kararlarının neden uygulanmadığınadır. Emine Şenyaşar. Kürtçe biliyor, Türkçe bilmiyor. 2 çocuğu öldürüldü. Kocasının kafasına hastanede bir tüp vurularak öldürüldü. Bu kadın gitti bir kağıdın üzerine ‘Adalet İstiyorum’ yazdı. Bu aile PKK’lı denilerek kadın linç edildi. Her türlü suçlama yapıldı. Bu kadının bir günahı yoktu. 8 savcı iddianame düzenlemedi. Avukatı bana ulaştı. Burada bir adaletsizlik var. 2 çocuğu, kocası öldürülmüş bir kadın var burada ama savcılar korkudan iddianame yazamıyor. Gittim, Adalet Sarayının önünde kadını buldum ve avukat arkadaşlarıma ‘bu kadının hakkına sahip çıkın’ dedim. Bu kadın hayatı boyunca bize hiç oy vermemiştir, belki sandığa bile gitmemiştir. En sonunda bir savcı iddianame hazırlamak zorunda kaldı. Buna hepimizin isyan etmesi lazım. Anne annedir, her anne için evladı vazgeçilmezdir. Dolayısıyla bizim yeni bir sürece evrilmemiz lazım, kutuplaşmanın önüne geçmemiz lazım. Birisi yanlış düşünebilir, ben de hata yapabilirim. Hata insana özgüdür. Eleştirel bakmamız lazım. Yanlışımız olur, hatamız olur. Hatadan dönmek bir erdemdir. Adaleti getirmek için her birimizin tek tek uğraşması lazım. Bu ahlaki bir görevdir, bir erdemdir.”

Kılıçdaroğlu’nun Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması gerekliliğini hukuk ve adalet ekseninde açıklaması, adaletin kendimizden olan için değil toplumun her bir ferdi için savunulması gerektiğini vurgulaması ve hatayı kabullenmenin bir erdem olduğunu belirtmesi Türkiye siyasetini ve kamusal tartışmayı yeni bir hatta çekme isteğinin dışa vurumu oldu. Kılıçdaroğlu’nun verdiği cevaplar zihin dünyamızı başka bir düzleme çekmeye çalışsa da kendisine yöneltilen sorular zihin dünyamızın, özellikle de genç seçmenin hapsolduğu otoriter-milliyetçi-şovenist ekseni gözler önüne serdi. Siyaseti değerler ve vaatler üzerinden değil karşıtlıklar üzerinden okuyan ve buna göre pozisyon alan bir toplumda, karşı mahallenin duvarlarını yıkmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha gördük. Medya ambargosu ve muhalefete yönelik sistematik baskı nedeniyle Kılıçdaroğlu’nu dinlemenin ve anlamanın neredeyse imkânsız hâle geldiği bir ortamda, böyle bir fırsat bulunmuşken onu tanımaya çalışmak yerine iktidarın kara propagandasının yarattığı yanlış algıların hesabını sormaya çalışmak muhalif figürlerin toplum nezdinde ne kadar şeytanlaştırıldığını görmemizi sağladı.

Programda öne çıkan bir diğer olgu da iktidarın medya üzerindeki hegemonyası ve algı yönetimi ile ekonomik kriz ve artan yolsuzluk gibi konuların sorumluluğunu kendi üzerinden atarak toplumsal öfkeyi muhalefete yönlendirmedeki başarısıdır. “Ben neden TOGG alabilecek gelire sahip değilim, siz iktidara geldiğinizde alım gücünü nasıl artıracaksınız?” diye sormak yerine Kılıçdaroğlu’na “TOGG projesini neden desteklemiyorsunuz?” demek bunun çok net bir göstergesi oldu.

Türkiye’de yaşanan bütün siyasi, sosyal ve ekonomik sorunların kaynağını 21 yıldır tek başına iktidarda olan AK Parti-Erdoğan yönetiminde aramak yerine sorunların kaynağını muhalefette görmek vatandaşlar olarak demokrasi ve hesap verilebilirlik gibi kavramları yeterince özümseyemediğimizin bir göstergesi. Vatandaş olarak yaşanan her sorunda ve yapılan her hatada iktidardan hesap sorabilme hakkımız ve gücümüz olduğunu kabullendiğimiz zaman Türkiye’de demokratik bir rejimin hayalini de kurabileceğiz.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Kılıçdaroğlu’nun Babala performansı, Sığınmacı referandumu

Yayın & Yazar

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

Abdullah Esin

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Dış politika, diplomasi ve politik ekonomi alanlarında araştırmalar yapmaktadır.

;