Bellek, ikâmet, birlik mahali: Asmalı

Asmalı’da yaşayan, üreten, Asmalı’yı terk etmeyi reddeden, safları bırakmayanlarla Asmalı’nın belleği, şimdisi ve geleceği üzerine bir sohbet. Fotoğraflar: Deniz Sabuncu
19. yüzyılın başında bahçeli evlerin olduğu banliyö havasındakini Beyoğlu (biz burada Asmalı olan bölge üzerinde yoğunlaşıyoruz), yüzyılın sonunda tüccarların, bankerlerin, armatörlerin, tiyatrolarda Paris’te gösterimde olan oyunları izlemek isteyenlerin, tramvayın da yapılmasıyla dönemin burjuvazisinin ve Orient’ten gelen Dersaadet’i, Cadde-i Kebir’i görmek isteyenlerin meskeni. 1950’lerin sonuna kadar bu ruhunu koruyor. 70’lerde sloganların; 80’lerde mitinglerin, 90’lar ve 2000’larde yeniden sanatın, müziğin altın çağının, 2010’da yürüyüşlerin, protestoların mahallesi; 2015’ten beri sessiz, tenha, terk edilmiş. Peki köklüsü, mahallelisi bile giderken seni buraya getiren neydi, Asmalı’yı ev yapan duygu, hayal, istek?
Dilan Bozyel: İstanbul’a taşındığım ilk günlerdi. 19 yaşımın sonu, hayatımın başı. Kendimi eski bir binaya girerken buldum. Ne güzel bir kapı, ne güzel bir yapı. Vitrininde çeşit çeşit kürklerin olduğu o kürkçü dükkânı. Anneannemin dolabı gibi. Annemin parfüm kokusu esti sanki burnuma. "Bu binada yaşar mıyım bir gün?" sorusuyla geçen sonraki yıllar, ülkeler, şehirler, mahalleler. Beyoğlu boynumda bir kolye gibi kaldı. Ben onsuz, o bensiz olamazmış gibi. Sonra küt, pandemi! Sessizlik. Güvensizlik. Dağılan düzenler. Yaşadığım bir ev vardı o dönem, yarım günde topladım eşyalarımı, sabahın körü, yağmur eşliğinde İstiklal’de Asmalı Mescit’e gidecek nakliyat kamyonunu bekledim. Eşyalarım güzel bir kapıdan içeri girdi. Ben bir vitrinin önünde ağlıyordum. Ne mutluluk ne mutsuzluk, sadece vitrinin anladığı duygu. Kürkçü dükkânına dönmüştüm. Kim terk etti bilmiyorum Asmalı’yı ama ben döndüm Asmalı’ya o gün.
Asmalı'da sabah
Sabah erkenden, şu yeni dönem turistler daha uyanmadan mahalleye çıkarım. Esnafla günaydınlaşırım. Muhtarı olsam olurum bu mahallenin ama "kırık kaldırım taşları benden sorulur" diye uğraşamam sonra. Timurlenk Cam'dan siparişlerimi alırım. Galata Mevlevihanesi’nde kedilere mama bırakırım. Kumbaracı’da Gepetto Usta misali çalışan Nihat Usta’yı izlerim vitrininden, çaktırmadan. Kohen Kardeşler açmadıysa Erdem Dilbaz’ı arar biraz küfrederim. Açtıysa oturur kahvemi içerim. Köşedeki Kırmızı Kedi’den bir kitap alırım, belki bir ara okur bitiririm. "Markiz’i açsalar ya" derim içimden, hiç sekmez her sabah derim bunu. "Lebon’un yerine polyester giysi mağazası açmışlar" diye biraz da başka insanlara fırça atarım. Suriye Pasajı’ na dönerim, Mustafa Amca’dan acıktıysam menemen ısmarlarım, acıkmadıysam sadece kahve içerim. Trafiğe kapandı mı İstiklal, dönerim eve, işime gücüme bakarım. Bu rutin bana ilham veriyor, televizyonda sansürsüz gösterilen 90’lar filmi hiç bitmemiş gibi bir his.
Komşularıma göre ben evde gözümde gözlüğüm, üstümde sabahlığım, kedilerimle klasik müzik dinleyip şiir okuyan biriyim. Ev partilerinden sıyrılalı çok oldu. Eskiden geceleri sokaklar partiler benden sorulurdu, şimdi ben kendime bile sormuyorum. İyi müziği ve güzel sohbeti olan bir ev partisi olursa mahallede mesaj atın bana, bir uğrayıp bakayım eski tat kalmış mı? Her ayakkabıyla yürünebilen, işini de flörtünü de eğlenceni ve de yalnızlığını; her şeyi bir arada yaşayabileceğin bir mahalle dünyada kaç yerde olabilir ki Asmalı dışında?
Dilan, fotoğrafçı, yazar, pasaj sakini
Kıraathane binasının mor salkımları
1800’lerin sonundan beri bir “eğlence” ve “kültür” merkezi olan Asmalı, senin gençliğinde nasıl bir kültürün ve eğlence anlayışının temsiliydi? 2010’dan bu yana son 10-15 yılda Asmalı’daki gece hayatının dönüşümünü nasıl okuyorsun?
Taycan Malloy: 2001 senesinde Asmalı Mescit, Pera civarına taşındım. 22 senedir bu tarafları deneyimliyorum. Huzur veren ve ilham aldığım tarafı mimarisi. Her sokağın kendi dokusu, tadı, tarihi olması bana zamanında bu sokaklarda yaşanmışlıkları hissetiriyor. Ne zaman dışarı çıksam muhakkak tanıdık birisi oluyor, sohbete düşüyoruz. Yeni açılan kafenin baristası, meşhur tostçu Soydan Abi, Comedus’daki güzel simalar, Şok’taki kasiyer arkadaşlar, Aheste ekibindeki birbirinden tatlı insanlar, meyhanelerde çalışan garson abiler, Ansen’deki eski dostlar. Mahallede arkadaş çok olduğu için ilham da çok.
Asmalı’nın birçok iniş ve çıkışına şahit oldum. 2010’dan önceki sessiz, tenha, "Aman gece gece ordan geçmeyelim" zamanları; 2010’dan sonra hareketli, heyecanlı ve adım atılmayacak zamanları, "Hey gidi Küçük Otto" zamanları ve tabii ki 2015’ten sonra mekânların açık ama dışardaki masaların yasaklandığı, sadece bu tenhalık yüzünden bile insanların el ayak çektiği, işletmelerin ay be ay teker teker kapandığı zamanları. 2019 sonlarına doğru tam hareketlenmeye başladı, birkaç yeni yer açıldı, "Eski Babylon’a yeni birileri geliyor" dedikoduları yayılıyor derken Covid-19 yüzünden bütün dünya gibi Asmalı Mescit de sessizleşti. Son 2 yıldır Asmalı yeniden kendini tanımlıyor; yemeğe, meyhanelerden ziyade dünyanın farklı lezzetlerinin bir araya gelmeye başladığı sokaklardan oluşan bir mahalleye dönüşüyor. Konser veya DJ performansı öncesi arkadaşların buluştuğu uzun bir gecenin ilk durağı. Hayalimdeki Asmalı her köşede farklı bir müzik türü çalan, sabahlara kadar sevdiğimiz veya yeni tanıştığımız insanlarla dans ettiğimiz, her seferinde unutulmayan anılar deneyimlediğimiz bir mahalle.
Taycan, müzisyen, prodüktör, 22 yıllık Asmalı mahallelisi
Asmalı merdivenlerinin sonu: çilingir sofrası, kapı önü sohbetleri ve sabahlanan kaldırımlar
Masaların toplatıldığı, tenhalaşan, sessizleşen, ıssız bir Asmalı gerçekliğinde 3 mekân açtın. Bu terk edenlere isyan, kültürün sokaklara taştığı, sokaklarla birlikte kendini güncelleyecek ortak alan Asmalı’yı kurma, kurgulama çabası mı? Mabou, Gluton ve Bordel’in ‘Yeni Asmalı Hareketi’ndeki şahsına münhasır rolleri neler, peki ya bir arada, ortak amaçları?
Cem Ekşi: Doğrusunu söylemek gerekirse ilk başta bir hedefimiz yoktu. Eşim Pınar ile kendi restoranımızı açmak istiyorduk ve Beyoğlu’nu seçtik. Uzun bir süre mekânları gezdikten sonra Asmalı Mescit’te ilk yuvamızı bulduk: Mabou. Mekânın konumu aslında benim için hiçbir zaman önemli değildi. Eğitimimi aldığım otel ıssız bir ormanın ortasındaydı ve dünyanın dört tarafından insanlar geliyordu. Bana öğretilen "İyi bir şey yaptığında, kalite sunduğunda ve misafir memnuniyetini her zaman ön planda tutulduğunda istediğin her yerde başarılı olabilirsin" felsefesi.
Mahallenin ihtimallerini ve tarihini burada zaman geçirdikçe öğrendim. Meyhane ve barlar dışında 2019’da sadece Meşuriyet Caddesi’ndeki işletmeler fark yaratıyordu. "Burası öldü, buraya kim gelecek, bu tarz bir hizmet burda tutmaz" gibi sözleri çok duyduk. Fakat iyi bir şey yapıldığında herkes bunun merakında ve peşinde oluyor. İnsanlar geldikçe İstanbulluların Beyoğlu’nu özlediğini fark ediyorum. Asmalı’ya gelmek, burada zaman geçirmek istiyorlar. Asmalı Mescit’in İstanbul’un gastronomik merkezi olma potansiyeli var, bunun gerçekleşmesi için elimden geleni yapmayı düşünüyorum. Mabou bu hareketin başlangıcı diyebiliriz. Bordel ve Glouton da yeniden inşa sürecinin devamını oluşturuyor. Bu 3 işletmenin de amacı lezzeti ön plana koyan ve kaliteden ödün vermek istemeyen insanların hedefi olmak; Roma, Paris ve Barselona nasıl belirli bölgeler sayesinde gastronomik patlamalar yaşıyorsa Beyoğlu da aynı efekti hedefliyor. San Sebastian İspanya için neyse Asmalı Mescit’in İstanbul için aynısı olması gerekiyor.
Yer: Helvetia. Zaman: Gün arası.
Mabou, Bordel ve Glouton aslında benim ve Pınar’ın kimlik-kültür karmaşasını temsil ediyorken şaşırtıcı bir şekilde Beyoğlu’nun da kimliğine muazzam oturuyor. Mabou Alman disiplini, Türk malzemeleri, Fransız ruhu ve İtalyan tabaklarıyla bunun için çok iyi bir örnek, bölgede ağırlığı, izi olan kültürleri bir araya getiriyor. Bordel; Kuzey Almanya sokak kültüründeki kerhane sokaklarının çok kültürlülüğünün ve punk’ın temsili aynı anda Asmalı’nın serseri, sert ve pavyonla bütünleşmiş gerçekliğinin de. Glouton Levanten tatlarıyla bu bölgenin bir zamanlarının eski zengin Ortadoğu ailelerine ve tüccarlarına (Suriye Pasaji, Elhamra Pasaji, Mısır Apartmanı) gönderme yapsa da bir o kadar Palazzo Donizetti’nin, Doğan ve Barnathan apartmanlarının mimarlarının da hoşuna gidecek bir apéro mekânı.
Yazılarıyla okuyucuyu Gardenbar, Rejans, Petrograd, Turkuaz, BiBaBo gibi Beyoğlu’nun özgün yerlerinde dolaşan, Beyoğlu’nun en renkli dönemlerinden birine şahitlik eden, sanat eleştirmeni Fikret Adil bugün Asmalı sokaklarında dolaşıyor olsa ilk gözüne batacak şey sokaklarda çok nadir şık insanların dolaştığı olacak, mekânlardan gelen ses ve gürültüye şaşıracak fakat meyhaneleri ve güzel sofralı mekânları gördüğünde sevinecektir. Türk şarabının hangi seviyeye geldiğini ve çilingir sofranın adabı değişmediğini görmek onu mutlu eder bence. Hepimiz uzun bir yolculuktan sonra sevdiğimiz meyhaneye oturduğumuzda o hissi biliyoruz. O ilk yudum rakı, Asmalı Mescit’in loş ışığı ve tanıdık garsonların misafirperverliği. "İşte benim bildiğim Asmalı" o anın duygusu diyebilirim.
Cem, Mabou, Bordel ve Gluton yaratıcısı, yeni bir Asmalı’nın mimarı
Mahallede bahar temizliği
Galeriler evlerini Mısır Apartmanı’ndan Karaköy’de Galataport’a yakın binalara, Sanayi gibi mahallelerde daha sınırlı sayıda, sadece randevuyla girilebilen yerler edinmeye doğru çevirirken Öktem Aykut hâlâ Asmalı mahallesinde. Beyoğlu’nun geçmiş kültürlerinden ilham mı yoksa kurulmakta olan geleceğin, yeni bir Asmalı’nın ilk öncülerinden olmanın isteği mi?
Tankut Aykut: Öktem Aykut 9 yaşında. 4 yıl Galata Kulesi'nin dibinde, sonraki 5 yıl Pera'nın az bilinen sokaklarından Aybastı Sokak'ta faaldik. 2023 başı itibarıyla Meşrutiyet Caddesi üzerindeki Union Fransez binasındayız, İstanbul Modern'in 4 yıl boyunca geçici mekân olarak kullandığı bina. Farklı çağdaş sanat galeri modelleri var. Biz bir sanatçı galerisiyiz. Sanatın mutfağına daha yakın, sanatçıların uğrak yeri olan, hesap edilemez karşılaşmaları seven, biraz dağınık, tantanalı, düzensiz. Sanat üretimi bilinmezlikleri göğüslemeyi icap ettiriyor, sanat üretiminin parçası olmayı; sanatın alımlanışına, tartışılmasına, yankılanmasına hizmet eden aktör olmayı önceliklendiriyoruz. Bu karakterde bir sanat alanının Beyoğlu'ndan, daha spesifik olarak Asmalı mahallesinden başka yerde bulunması mümkün değil.
Güncel sanat, toplumsal hayatın sipariş etmediği, ancak ihtiyaç duyduğu değerleri ortaya koyar. Bunların üretimi standardize edilemez, tarife gelmez. Bir güncel sanat alanı olarak, Asmalı ve Beyoğlu bizim ezberden kaçmamıza yardım ediyor, kendimizi yenilemeye mecbur kılıyor. Hayata bir katkıda bulunmaya odaklandıysak bunu ancak Beyoğlu gibi bir yerin parçası olma imtihanını geçtikten sonra gerçekleştirebiliriz. Asmalı Mescit Beyoğlu'nun en kendisine has, çoğumuzun Beyoğlu dendiğinde aklımıza gelen mahallesi. Biz bunun ortasında yer alıyor, burada nefes alıp veriyoruz. Fakat Asmalı Mescit'i tanımlamaya kalkışmayı beyhude ve hatta yersiz bulurum. O bizi tanımlayabilir. Hayatın, toplumun, dünyanın, insanın değiştikçe kıvrımlarının, oylumlarının görünür olduğu eklem yerlerinden biridir Asmalı Mescit. Ben bütün dünyada böyle 10 mahalleden daha fazlasının olduğunu sanmam. New York-Bowery, Paris-Marais, Hong Kong'un Soho'su aklıma gelenler. Ancak buralar bile artık çok tahmin edilebilir, tarifi kolay yerlere dönüşüyor. Asmalı kendisini yeniden yeniden yeniden üretebiliyor.
Ortaokul yıllarında Asmalı Mescit'e girmekten çekindiğimi hatırlıyorum. Lisede ait hissetmeye başlamıştım bile. Üniversite zamanım Asmalı Mescit'in popülerleştiği yıllardı; lebaleb sokaklarda adım atamaz olmuştuk. Derken Beyoğlu'nu hor görme furyası çıktı, tanımlı çerçeveler içinde sosyalleşmenin makbul sayılır olduğu, pandemiden hemen önceki dönem. Şimdiyse Asmalı dirilmekte. Yeni insanlar, yeni köşeler. Asmalı’dan ayağını kesmiş eşim dostlarım mahalleye döner oldu. Suratlarına söyleyemediğim için burada yazayım: Onlar yaşlanmışlar, Asmalı gencecik, hayat dolu, bıcır bıcır.
Tankut, Öktem Aykut Galerisi kurucu ortağı, daimi Beyoğlu genci
Gün yeni batmış, şal belde, şapka enseye atılmış
Romancı, oyun yazarı ve şair James Arthur Baldwin, Afro-Amerikan ve eşcinsel oluşu sebebiyle ülkesinden göçmek zorunda kalıyor, Engin Cezzar’ın davetiyle İstanbul’a geliyor. 10 yıldır üzerinde çalıştığı. “Another Country - Bir Başka Ülke” kitabını burada yazıyor, yeni kitabı “The Welcome Table” için ilham buluyor. Kendi sözcükleriyle, sürgünde olmak hayatını kurtarıyor, dünyaya dair bakış açısını kabul etmesini mümkün kılıyor. İstanbul, Beyoğlu kurtarılmış bölge gibi. Peki ya bugün, sizin de içinde bulunduğunuz Asmalı Mescit mahallesinde bu kurtarılmışlığın, özgürlüğün izleri görülebiliyor mu? Kıraathane Edebiyat Evi bu amaçta bir “mahal” olarak nasıl bir görev ediniyor ve edinebilir?
Andrew Finkel: Türkiye’ye ilk geldiğim yıllar; 60’lar. O zamanlar hiç kimse Beyoğlu’nun bu tarafına geçmezdi. Taksim daha göz önünde, Asmalı karanlıktaydı. 80’lerde sokak lambası bile yoktu. Beyoğlu demek Galatasaray'a kadar olan bölümden ibaretti, sonrası boş. 2000'lerde Taksim şekil değiştirdikçe Karaköy'e, Cihangir'e ve Asmalı’ya yayıldı hayat, eski Beyoğlulular Asmalı’yı mesken edindi.
Türkiye'nin ilk ve tek "Edebiyat Evi"ni Asmalı’da kurmadan önce başta Norveç ve Oslo olmak üzere farklı ülkelerdeki bütün örnekleri inceledik, hemen hepsiyle bağlantı içindeyiz. Burası sadece bir edebiyat evi değil; Punto 24, K24, Gezegen 24 ve Bağımsız Gazetecilik Derneği’nin de meskeni; sanatçılar, yazarlar, belli bir süre kalıyor, üretiyor. Edebiyat seminerleri ve gazetecilik eğitimleri verilen "en iyi savunmanın kullanma ve üretme" olduğuna inanan bir buluşma noktası.
Sokak da mahalle gibi sürekli değişim hâlinde. İstanbul Modern’in Karaköy’e geri taşınması, tarihî binaların otelleştirilmesiyle Asmalı gittikçe daha seçkin bir yer oluyor sanki. Bu durum korkutucu tabii. Mahallelisinin birbirini tanıyıp bildiği bir yerde varlığımızı devam ettirmek Asmalı’daki Kıraathane için temennim. Kıraathane’nin binasında eskiden bir Musevi aile yaşıyormuş, 70’li yıllarda MHP merkezi olmuş. Şimdilerin Galata Üniversitesi bir zamanların ticaret odasıymış, ondan da önce konservatuvar olarak kullanılmış. Eşim doğma büyüme buralı, bu komşuluk bağını yaşayan ve yaşatanlardan. Eğitim aldığı konservatuar binasındaki üniversitede piyano çalmaya devam ediyor. Sokaklar, yapılar ve insanlar arasındaki bu iletişim, sureti sürekli değişen Asmalı için sabit.
Andrew, gazeteci, Platform 24 kurucusu, 60’lardan beri Asmalılı
Tek umut Asmalı tek umut kaldırım arasında biten yeşil
taproomx olarak 90’lardan 2010’ların ilk yıllarına kadar İstanbul gece hayatının merkez üssü olmuş mahallede, 20. yüzyıldan bu yana İstanbul’da kültürü şekillendirmiş bir sokakta; yeni, güncel, Japonya, Londra gibi başkentlere göz kırpan listening room formatında, sanki biraz Asmalı’nın hafızasından da parçaları birleştiren bir varoluşunuz var. taproomx’in müzik, plak ve sohbet ekseninde Asmalı’nın anılardaki eskisi ve yapım hâlindeki geleceği arasında nasıl bir aracı rolü var?
Can Çakmakçı: taproomx’i kurguladığımız noktada aklımızda tek Beyoğlu’da olmak vardı. Bahsettiğiniz konseptin dünyadaki örneklerini gördüğümüz semtler de o şehirlerin Beyoğlu’larında: Londra’da Hackney, Tokyo’da Koenji gibi. Bu raslantısal değil, belli zihni oturtmak, belleği yaşatmak için mirasa sahip olmak, semtin hissiyatını arkanıza almak gerekiyor. Asmalı Beyoğlu’nun olumsuz zamanlarından en az hasarı almış, uykuya yatmış gibi süreci atlatmış bir semt. Evet eski hâli çok güzeldi. Evet o güzellik kendi kendine yok olmadı, aksine mecbur bıraktırıldı ama belki de bu nedenle soylulaşmaya da tam olarak uğramadı, yeni harekâta, yeni harekete hazır. Ben de ortağım Mehmet ile eskinin izlerini muhafaza ederek, geleceği beraber kurmak için çalışan bir topluluğun parçasıyız.
Rahatlık, aidiyet, kendin gibi olabilme lüksünü evinin dışına taşıdığın her yer seni müdavimi yapabilir. O müdavim mekânını tasarlarken yeni dinamiklere açık ve kabul edici olmak da gerekiyor. Kurulan ekosistem içerisinde niyetin ve derdin iyi anlatılması gerekiyor. Kullanılan sabunun kokusundan, bardak altlığına, çalan müzikten, ışığın şiddeti ve rengine kadar her detayın birbiriyle konuşarak ortak mesajı vermesi elzem. Bu müdavimlerle yapılan, onları mütemadiyen buraya getiren sessiz anlaşma. Belli inceliklere kafa yoran, artisan dokunuşlara önem veren, küçük detaylarda büyük anlamlar bulan, damağına hâkim ve tabii ki iyi müziğin peşinde bir kitlemiz oluştu bile.
"Life is good even when it doesn't feel so"
Jurnal Sokak ve Asmalı’da muazzam komşularımız var: Jurnal Tekel’in sahibi Emin Abi, emekçimiz Şükrü Abi, tüm KumSaati ekibi, Timurlenk Cam’dan Doğan Abi, Yakup’tan Yıldıray, Bordel’den Cem ve Doğuş ilk günden beri güler yüz, yardım, sabır ve iyi niyetini bizimle paylaşanlar. Açıkçası böyle bir karşılamayı daha önce hiçbir yerde görmediğimiz gibi açtığımız andan bu yana Asmalı için birlik olup umut eden ve bunun için çalışan bir ekibiz.
Can, taproomx kurucusu, müzik, plak ve birasever
İlgili Başlıklar
dem
Asmalı
Beyoğlu
Paris
Dersaadet
İstanbul
Asmalı Mescit
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

#82: MAHALLE: Asmalı Mescit
Yayın & Yazar

Soli
Her hafta bir mahalle, bir mahalleli! Seyahat ve kültür yayını Soli, her hafta bir mahallenin esnaflarının, binalarının, sokaklarının, insanlarının hikâyesini anlatıyor.