aposto-logo
TR
TREN

Bir Millennial'ın Gizli Defteri

Kopenhag'da oy vermiş olan Merve'den İstanbul'da oy vermek üzere olanlara bir yazı

Sevgili 20’likler, geçtiğimiz Pazar Kopenhag’daki büyükelçilikte oyumu kullandım. Başkanlık pusulasını elime alınca içimde bir sinir kabardı, bir daha erkek kafalarıyla dolu bir pusulaya mühür basmak zorunda kalırsam ortalık yerde bayılacağım, sandık başında olay çıkaracağım. Main character vibes…

2023 seçimleri cumhurbaşkanı oy pusulası


Fakat bu yazının konusu ülkede bitmek tükenmek bilmeyen ataerki derdi değil. Bu yazının konusu pusulada suratını görünce bir kez daha adaylığını hatırladığım Muharrem İnce ve ilgisini çekmeyi başardığı genç seçmen grubu.

65 milyon TC seçmeninden 5 milyonu bu yıl ilk kez sandık başına gidiyor, yenilir yutulur bir sayı değil. Seçime geri sayım devam ederken İnce’nin TikTok videoları saniyede bir değişen ülke gündemini bir süre meşgul etti. Ardından ikinci dalga geldi: Sokak röportajlarında İnce’yi destekleyeceklerini söyleyen ilk seçmenler, yani Z jenerasyonu.

Kutuplaşma arttıkça sokak röportajları birbirimizden haber aldığımız tek yer hâline geldi, biraz da o yüzden bu mesele sokak röportajı videolarıyla konuşulur oldu. Yoksa genç seçmenler kendi kullandıkları online platformlarda bu konuyu uzun zamandır konuşuyorlardı. İnce’nin meşhur videoları, ardından gelen sokak röportajlarıyla konu biraz daha bizim gündemimize girdi. Biz derken bencileyin 20’lerinin sonunda ve otomatikman millennial / Y jenerasyonu halkasına düşenlerden bahsediyorum.

Az kişiyle takipleştiğim bol millennial'lı Twitter ana sayfam o günlerde bir nefret şölenine dönüştü. Herkes gençlerin ne kadar bilinçsiz olduğundan, kazanma ihtimali olmayan bir adaya oy vermenin saçmalık olduğundan, bu gençliğin bu ülkeyi batıracağından bahsetti durdu. Az kalsın ben de kendimi bu nefret denizinde yüzerken bulacaktım, içimde bir yerlerde bir öfke kabarmaya başladı. Videolardan birinde şu minvalde bir şeyler duydum: “Erdoğan ben doğduğumdan beri iktidarda, farklı bir isim görmek istiyorum. Ama Kılıçdaroğlu bana karizmatik gelmiyor, İnce daha sempatik gibi. Oyumu ona vereceğim.” Sempati ve karizmanın cumhurbaşkanlığıyla ne ilgisi var — diyordum ki kendimi durdurdum.

İlk oyumu hatırlıyorum, oy kullandığım ilk iki genel seçimde oyumu çöpe attığımı da hatırlıyorum. O zamanlar beni çok heyecanlandıran bağımsız adayları desteklemek istemiştim, kimseye sempatiklik kotasından oy vermiyordum ama yine de barajı geçemeyecek isimlerin altına mührümü bastım mı? Bastım. İlk yılların heyecanıyla ben böyle hatalar yapmışken şimdi ilk kez oy kullanacak insanlara bu kadar öfkelenmemin ne alemi vardı. Ülkedeki baraj sorunları, ittifak kuralları, başkanlık sistemi derken hepimizin kafası çorbaya döndü. En stratejik biçimde oy kullanma telaşı bizi partilerin vaatlerinden, aday listelerinden bile uzaklaştırdı. Politik bir karar vermediğime eminim, çok stratejik bir kutu oyunu oynuyorum. Ve en iyi oyunu oynasam bile değerim 65 milyonda bir kadar. 

Neyse ki Twitter ana sayfamda akıp giden nefret denizinde boğulmadım. Fakat derin düşüncelere daldım, sadece AK Parti iktidarını görmüş ilk seçmenlerin ruh hâllerini ve politik bilinçlerini düşündüm. Geçtiğimiz yıl ne zaman Türkiye’den bir üniversite öğrencisiyle politika konuşsam birçok konuda benim üniversitede olduğum kadar bilinçli olmadıklarını düşündüm. Tabii bu benim önyargım da olabilirdi, örneğin 10 yıl önce ben üniversitedeyken pek az kişi trans hakları konusunda bugünkü üniversiteliler kadar woke’tu, ama bana öyle geliyor ki bizim yaş grubu politik örgütlenme gibi pratik konularda daha bilgiliydi. Bu bilgiler bize vahiy olarak gelmiyordu, lise, üniversite kulüplerinde bir üst dönemdekilerden veya yan sınıftakilerden öğreniyorduk. Benim üniversitede ilk yılımda Boğaziçi’nin meşhur Starbucks eylemleri yapılıyordu. Okulda zincir kahveci istemeyen öğrenciler günlerce piknik tüpler üzerinde menemen pişirip Starbucks sandalyelerine oturup yemişlerdi. Menemen tavası başında derin sohbetler olurdu; neden üniversite kampüsünde global bir zincir kahvecinin olmaması gerektiği konuşulurdu.

2012’yi yeniden düşününce bu yılın taze seçmenlerinin taze travmasını hatırladım: İlk kez oy kullanan seçmenler aynı zamanda iki yıl okula gidememiş, zorunlu olarak yaşıtlarından ve okullarda öğrenilen mücadelecilikten uzak kalmıştı. Okullar biraz da otorite yanlış işlere soyununca ona “HOP” demeyi öğrendiğimiz yerlerdir, çoğumuz ilk başkaldırımızı veya ilk varoluşsal sorgulamamızı okullarda yaşarız. Üniversiteye gidip yurtta kalınca yemekhane çalışanlarını anne babanızdan çok görmeye başlarsınız, tam da bu yüzden okul tüm yemekhane çalışanlarını aynı anda işten atmaya kalkışınca ailenizi savunur gibi savunursunuz onların hakkını. Online ders alırken okulunuzda kimlerin çalıştığından haberiniz bile olmayabilir. Okul yönetiminin sempatikliğine bakarak memnun kalabilirsiniz. 

Tüm bunları düşünüp Z jenerasyonu ile empati kurmaya çalışan bir millennial'ım ben, burası benim gizli defterim. Önümüzdeki on gün akıl sağlığımı korumak için seçilenlerle değil ama seçenlerle empati kurmaya ihtiyacım var.

Hikâyeyi paylaşmak için:

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Kopenhag

cumhurbaşkanı

Muharrem İnce

NEREDE YAYIMLANDI?

20'lik20'lik

BÜLTEN SAYISI

ÜYELERE ÖZEL

Tik tok, tik tok, geri sayım başladı

Seçim özel sayımız no. 1

04 May 2023

Irmak Hacımusaoğlu

YAZARLAR

Merve Nur Okutan

Yazar @ 20'lik

20'lik

20’lik, kafada oluşan saçma soruların, açılmayı bekleyen ve bazen suratımıza çarpılan kapıların, gündem ile üzerimize çökebilecek fenalığın paylaşıldığı bir bülten.

İLGİLİ OKUMALAR

;