Bir rüyaydı, öyle de kaldı.

Ya çalışalım tabii de…

20'lik

20'lik

20’lik, kafada oluşan saçma soruların, açılmayı bekleyen ve bazen suratımıza çarpılan kapıların, gündem ile üzerimize çökebilecek fenalığın paylaşıldığı bir bülten.

Amerikan Rüyası sosyo-ekonomik durumun, sınıfın, içine doğduğun standartlar ne olursa olsun hayatın daha iyi olabileceği, zenginleşebileceğin ve yeteneklerinin/başarılarının ödüllendirileceği bir standart ya da konsept olarak başladı. ‘Nereden nereye geldik’ tadında başarı hikâyelerinin özünde o vardı aslında. 1920’lerde, savaşın bitmesi ile Amerika’da ekonomi bir anda yükselişe geçti. Yılların ekonomik, sosyal, politik zorlukları bu savaş-sonrası dönemde kısa bir süreliğine geri planda kaldı. Bu dönemde de Amerikan Rüyası daha materyel bir şeye dönüştü. Rüya, kapitalist sistemin yörüngesine iyice girerek, sahiplenme ile bir tutuldu. Böylece de birçok dizi ve filmde gördüğümüz 1920’lerin rüyası bilincimize girdi. Neden bahsediyorum? Tabii ki beyaz çitler ile çevrelenmiş müstakil bir ev, bir araba, güzel bir iş ve geleneksel aile düzeni. Bu, bir süreliğine herkesin istediği şey oldu. Ekonomiden bağımsız anlamlandırması da çok zor değil. Ailelerin bölündüğü, yokluk ve korkunun yüksek olduğu bir dönemden çıkınca stabilite ve düzen aranan şeyler oluyor. Misal, pandemide ne kadar insan evlendi, düşünsenize. Böylece herkes için olanakların var olduğu düşüncesi bir anda alım gücüne dayanan daha zorlayıcı bir konsepte dönüştü. 

Yıllardır yeni nesillerin alım gücünün düşmesi, beklentilerinin değişmesi üzerine yazılar okuyoruz. Enflasyon, asgari ücretin hiçbir şeye yetmemesi, kiraların artması ile gelen barınma krizi, vergiler derken yeni nesil birçok farklı yerden çekiliyor. Parayı saklayabilmek, yatırabilmek, biriktirebilmek çok büyük bir ayrıcalık oldu. Hep öyleydi ama bu sene bu daha da hissedildi.

World Economic Forum’da 2017 yılında yayımlanan bir makale değişen dünyayı ve kapitalizmi çok güzel özetliyor:

“Kapitalizm refah seviyesini yükseltmekte çok başarılı oldu ama bunu dağıtma konusunda çok başarısız oldu. Günümüzde zenginliği ve fırsatları nüfusa dağıtmazsak, kapitalizm ve demokrasi modelimiz kendini yok edecek.”

Üstünden kaç yıl geçmiş ve hâlâ ne kadar doğru. Alışılagelinmiş bazı sistemlerin değişen dünyaya, artan nüfusa ayak uydurması gerekiyor. Özellikle yeni nesil olan bizler, iş stresinin ve istihdam belirsizliğinin yükünü ayrıca çekiyoruz. Üniversite okumanın işe girişin anahtarı olarak görüldüğü dönemler çok geride kaldı. BBC’de yayımlanan bir makalede Z kuşağının maaşlarından mutsuz olduğu ve 18-24 yaş arasındaki grubun %59’unun ev alamayacaklarına inandığı paylaşılıyor. Bu sayı 29-34 yaş arası için %29’a düşüyormuş. Eee, nerede bizim beyaz çitli evimiz?

Şimdi, benim ekonomi ile alakam az. Okulda ezberleyerek geçtiğim ekonomi dersimden benimle kalan en önemli şey Adam Smith’in ‘modern ekonominin babası’ olduğu, bir de arz ve talep teorisi. Onun dışında birçoğumuz gibi (umarım?) kişisel finansımı deneme, yanılma ve büyüklere sorma üçlüsü ile yönetiyorum. O yüzden bu yazıyı okurken sizlere şu hatırlatmada bulunmak isterim: bu yazı bir ekonomistin elinden değil, sosyal bilimcinin kaleminden çıkıyor. Sosyal bilimci dedim, o zaman hemen asıl düşünceme geleyim.

Z-nesli, milenyumluların yediği sözel dayağı yemekten biraz kurtulmuş gibi gözüküyor. Kendimi avokado ve kahve tüketimlerinden, çalışma etiklerine ve kıyafet seçimlerine kadar laf yiyen bu nesilden çok uzak gördüğümü söyleyemem. Ama kanımız sanırım Z akıyor. Kendimi bir yere yerleştirmem gerektiğini düşünmeyerek devam ediyorum. Z kuşağı ne istediğini bilme, ya da en azından keşfetme yolunda ilerleme konusunda daha başarılıymış izlenimini ben dahil çoğumuza veriyor. Çalışkanız hem de çok, girişkeniz hem de sınır tanımayacak bir derecede ama bazı şeyleri de kabul etmiyoruz. Kimisi bunu şımarıklık olarak adlandırıyor, kimisi de değerini bilmek. Bunu dünyaya karşı ‘battı balık yan gider’ felsefesi ile yaklaştığımız için mi yoksa daha önce de belirttiğim gibi değişen dünyaya ancak böyle ayak uydurulabileceğini düşündüğümüz için mi yapıyoruz, bilmiyorum. İkisinin ortasında gibi. Aklıma hep Alıp Başını Giden’lerimizden Emre Bilgin’in dediği bir şey geliyor böyle durumlarda:

“İnsanlar belli bir saat mesai yaptıktan sonra kazandıkları para ile kendilerini tatmin etmek istiyorlar ama kazançlarının büyük çoğunluğunu vermek zorunda kalıyorlar. İnsanlar içlerindeki açlığı doyurmak zorunda ve bunun için uzun vadeli hazlardan ziyade kısa vadeli hazlara dönüp, yeme-içme sektörüne yöneliyorlar. ‘Ben kendime, telefon, kulaklık, cart curt alamıyorsam, doyururum kendimi, içki içerim o zaman ben de. Bunu yapacaksam kalitelisini yaparım,’ diyorlar.”

Burada bahsettiğimiz şey alım gücünün düşmesi ile gelen bir tutunma ihtiyacı. 'Para biriktirsem de ev alamıyorsam, gezerim ben de abicim' diyoruz. Sanırım deneyim toplamayı bu dönemde stabilite arayışından daha fazla önemsiyoruz. Ölümlü dünya, diyoruz sonuçta. Ölümlüyü bırakın, dengesiz dünya diyoruz. Biz iyisi mi hayatı istediğimiz gibi yaşayalım diyoruz. Sakla samanı gelir zamanı sözüne cevabımız, ‘sakladık da ne oldu? Zamanı gelse de yetmiyor ki!’ gibi şeyler oldu. 

Bu aralar çevremde aydan aya yaşayan, şehri bırakan, doğaya dönen, gezen (ya da gezmeye çalışan), okuyan, yazan, çizen, çalışan, farklı farklı insan var. Evlenenlerin bile ‘evlilik kurumuna’ bakışı çok farklı geliyor ama bu başka bir günün konusu.

Kısaca Amerikan Rüyası, bir rüyaydı, günümüzde öyle de kaldı. Rüyalara değil de, yaşamaya bakıyoruz. Mümkün oldukça.... Ya da belki de Amerikan Rüyası çatısı altında adlandırdığımız rüya da, değişen dünya ile evrildi, çevrildi, yeniden inşa edildi. Belirsizlikle başa çıkmak için de belli yapılardan kurtulmamız gerektiğine inandık. Bu da değişir. Elbet değişir. Belki çok yakında değişir.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

20'lik

20'lik

20’lik, kafada oluşan saçma soruların, açılmayı bekleyen ve bazen suratımıza çarpılan kapıların, gündem ile üzerimize çökebilecek fenalığın paylaşıldığı bir bülten.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

asgari ücret

kapitalizm

Amerikan Rüyası

Nereden nereye geldik

Amerika

World Economic Forum

Kapitalizm

NEREDE YAYIMLANDI?

20'lik20'lik

HİKAYE

·

ÜYELERE ÖZEL

Sahi biz neden çalışıyoruz?

ekonomi, graeber ve rüyalar

13 Nis 2023

pinterest

YAZARLAR

Yasmin Güleç

Anthony Bourdain'in #1 numaralı hayranı olmak dışında zamanımı genelde yazarak, yürüyerek, kahve içerek ve derin politik tartışmalara girerek harcıyorum.

20'lik

20’lik, kafada oluşan saçma soruların, açılmayı bekleyen ve bazen suratımıza çarpılan kapıların, gündem ile üzerimize çökebilecek fenalığın paylaşıldığı bir bülten.

İLGİLİ OKUMALAR

;