Boğaziçi Dik Duruyor

Boğaziçi Üniversitesi'ne yönelik saldırı bütün hızıyla devam ediyor. Türkiye’nin çok iyi olan bu üniversitesinde taş üstünde taş kalmasın isteniyor. Her gün bir öncekinden daha sert siyasi gelişmelere, haksız uygulamalara, yıkımlara sahne olan Türkiye gündeminde Boğaziçi Üniversitesi’nde olup bitenler de gündelik olaylar arasına girdi. Evet her gün Boğaziçi’nin bir taşının daha sökülüyor olması vaka-i adiye hâline geldi belki ama bu saldırıya karşı verilen mücadele ve direniş de bitmek bilmedi. Biz bu satırları yayına gönderirken direniş 119. haftasını ve 831. gününü geride bırakmıştı. Bu süre zarfında öğretim üyeleri 568 gün (yani her iş günü) öğlen saat 12.15’te Güney Meydan’da, cüppelerini giyip rektörlük binasına sırtlarını dönerek ellerinde “kabul etmiyoruz”, “vazgeçmiyoruz” yazan pankartlarla 15 dakikalık sessiz bir nöbet tuttular. Bu sessiz nöbet her öğlen uzun bir alkışla bitti. Kar, kış, yağmur, çamur, sıcak, soğuk demeden, bazen on, on beş bazen de iki yüzden fazla hoca dimdik ayakta durdu ve durmaya da devam ediyor.
Bu nöbet, direnişin sembolü hâline geldi gelmesine ama mücadele nöbetten ibaret değildi elbette. Mezunlar da aktif bir şekilde hocalara destek verdiler. Nöbetlere katıldılar, yazdılar çizdiler, gazetelere, ilan panolarına ilanlar verdiler, davalar açtılar. Bu desteğin en somut ve güncel örneklerinden biri olarak mezunların yaptığı Ayakta Kal Boğaziçi başlıklı web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Öğrenciler de ağır sonuçları göğüsleyerek yazdı çizdi, yürüdü toplandı. Yapılan haksız uygulamalardan topyekûn mağdur olan öğretim üyeleri davalar açtı, bildiriler yayınladı, imza kampanyaları düzenledi ve yine aralarından bazıları ağır sonuçları göğüsledi. Günümüz dünyasında bu kadar uzun soluklu ve sürekli bir mücadele veriliyor olması başlı başına çok önemli ve Türkiye’de sosyal hareket ve mücadeleler tarihine geçecek nitelikte.
Bu süreçte hocalar olarak nöbet kadar düzenli yaptığımız bir eylem de yazmak ve konuşmak oldu. Bize açılan her mecrada dilimiz döndüğünce bu saldırının Boğaz’a nazır ayrıcalıklı sanılan bir üniversiteye yönelik bir saldırı olarak düşünülmemesi gerektiğini, Türkiye’de üniversite kurumunun kendisine yönelik bir saldırı olduğunu anlatmaya çalıştık. Bu çabanın bir parçası olarak dünyanın en saygın ve etkisi en geniş dergilerinden biri olan Nature grubunun Nature Human Behaviour dergisinde Boğaziçi direnişi konusunda bir yazı yayımlandı. Yazının yazarları Bilgisayar Mühendisliği’nden Lale Akarun ve Sosyoloji’den Biray Kolluoğlu (evet, Zappa Zamanlar ekibinden Biray). Okumak isterseniz geçen hafta bu yazının Türkçe çevirisi de taze çıktı. Yazıda kültürel hegemonya ve kültür savaşı öne çıkan kavramlardan:
Yirmi yıllık kesintisiz iktidarın ardından siyasi güç yeni İslami elitlerin eline geçti. Bugün, bazılarının ‘İslami sermaye’ olarak adlandırdığı yeni İslami ekonomik elitler de başarılı bir şekilde yaratıldı. Başarısız olduğunu itiraf etme ya da hayal kırıklığını dillendirme alışkanlığı pek olmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile dile getirdiği gibi, bu elitler henüz kültürel hegemonya kurabilmiş değiller. Erdoğan son yıllarda defalarca kültür alanında başarısız olduklarını söyledi. Hükümet bunu düzeltmek için eskiyi yıkıp yeni bir kültür inşa etme sürecinde. Laik eliti tahtından indirmeyi ve yeni bir elit ile yeni bir kültür yaratmayı hedefliyorlar5. Bu iddialı projenin izleri her biri şiddetli mücadelelere tanık olan sanat, medya, kentsel mekanların tasarımı ve genel olarak kültürün hemen her alanında sürülebilir. Ancak bu kültür savaşı en acımasız şekilde eğitim alanında yaşanıyor.
Akarun ve Kolluoğlu yazılarının son paragrafında bu saldırının küresel izdüşümlerine işaret ediyor ve başka ülkelerdeki meslektaşlarına dayanışma çağrısında bulunuyorlar:
İstanbul'da bir üniversitenin yok edilişinin öyküsü neden önemli? Boğaziçi'nde yaşananlar başka bir yerde tekrarlanamayacak kadar hoyrat görünebilir. Ancak, kurumsal özerkliğin erozyona uğraması ve bunun sonucunda üniversitenin yok olması, dünya çapında çeşitli biçimlerde kendini gösteriyor.
ABD'de eleştirel sosyal bilimlerin bütçelerinin erozyona uğraması, Macaristan'da Central European University'nin kaderi ve Zimbabwe'de devlet başkanlığının devlet üniversitesi yönetimleri üzerindeki kontrolü aynı sürecin parçaları. Modern bir kurum olarak üniversite sadece piyasanın değil, siyasi güçlerin de saldırısı altında ve büyük ve asi gelgitlere karşı mücadele ediyor.
Bu nedenle, Boğaziçi'nde kabullenmeyen ve pes etmeyen öğretim üyeleriyle ittifak yapmak, bir kurum olarak üniversiteyi savunmak için bir destek eylemine katılmak demek aynı zamanda.
İlgili Başlıklar
Boğaziçi Üniversitesi
Türkiye
Boğaziçi
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

Eklektik Bülten #10: Kırık Tahayyüller
Yayın & Yazar

Zappa Zamanlar
“So many books so little time...” Frank Zappa’dan ilhamla: Zappa Zamanlar: Kitaplar ve podcastler üzerine uzunlu kısalı… Doğadan yemeğe, edebiyattan ekonomiye okuma ve dinleme notları…