aposto-logoÇarşamba, 7 Haziran 2023
aposto-logo
Çarşamba, Haziran 7, 2023
Aposto Üyelik

Bong Joon Ho

Her bir filmi için büyük sorunları, gizli bir anlatım diliyle çarpıcı bir hale büründüren yönetmen, aile çatısını asla terk etmez. Yönetmen, klasik Hollywood stilinden farklı olarak perdeyi parçalanmış ve yıkıcı bir dünyanın görüntüleriyle doldurarak bizi bir seyretme konumundan bir hikâye anlatıcının karşısında yalnız bırakır.

Bong Joon Ho sineması, sanatın tüm kollarını farklı tekniklerle, fikir dünyalarını ve anlatımların etkisini içinde barındırır. O hegemonya, sivil toplum, altyapıüstyapı ilişkileri, toplumda bireysel karakterlerin yaşamları üzerine hikâyelere yer verir. Yönetmenin sineması sanatın ve yaşamın diyalektik ilişkilerle sürdürüldüğünü doğrular. Bir ulusal kültürün gücünü, diriliğini, toplumsal gerçeklikte sahip olduğu köklerini ortaya çıkardığını gösterir. Özellikle tüm filmlerinde hemen hemen karşımıza çıkıyor olan aile bağlarının gücü, yönetmen için hikâyenin ana çatısında yer bulur. Joon Ho, Cesare Zavattini’nin düşüncesinin aksine yalnızca günlük yaşayışın normal görüntüsünün içinde sıkıcı bir formda olmayacağını, kendi halinde akıp giden hayata özel bir mesaj da yüklenmesi gerektiğini, yapmış olduğu tüm filmlerde gösterir.

Bong Joon Ho, Meromires of Murder, The Host, Mother ve Parazit gibi filmleriyle son dönem Güney Kore sinemasında fazlasıyla adından söz ettiren bir yönetmen olarak karşımıza çıkar. Joon Ho, yoğun dramları ele alırken mizahı elden asla bırakmaz. Yönetmen bir görüntü, bir yaşantı ve bir davranışın üzerinden daha farklı bir anlatımı seçerek sosyolojik kavramları didik didik eder. Soyut bir düşünce üzerinden bir hikâye kurarken aynı zamanda yönetmen yine hikâye içerisinde eşsiz bir denge kurarak gerilim ve mizahı aynı fikre yerleştirir. Joon Ho için sınıfsal farklar bir öfke teşkil eder ve bunu filmleri için seçtiği mekânlarla da bir bütün olarak sergileyerek yönetmen kimliğindeki farklı bakış açısını ortaya koyar.

Yönetmenin filmleri bir auteur kimliği taşır. Filmler, çekim teknikleri açısından birbirine benzer. Anlatım dilinde her zaman doğal dekor ve gerçekçi karakterler, kurmaca öğelerin içinde yer alır. Joon Ho, filmlerinde gerçekçi olma çabası içindedir elbet; ancak onun için daha da önemlisi sosyal sorunlardır. Her bir filmi için büyük sorunları, gizli bir anlatım diliyle çarpıcı bir hale büründüren yönetmen, aile çatısını asla terk etmez. Yönetmen, klasik Hollywood stilinden farklı olarak perdeyi parçalanmış ve yıkıcı bir dünyanın görüntüleriyle doldurarak bizi bir seyretme konumundan bir hikâye anlatıcının karşısında yalnız bırakır. Öyle ki seyirci bugüne kadar asla görmediğini gördüğünü düşünerek filmin bir ana karakterine dönüşür ve olaylara müdahale etmek ister. Ona göre her şeyin bir tedavisi varıdır, ölüm hariç.

Bong Joon Ho için elit toplum, kendi egemen durumlarını haklı, normal, doğal ve tartışılmaz olarak resmederek daima kendini güçlü, haklı, zengin ve statüsünü kullananların dünyasının aslında tersi durumda olanlar için ne kadar yıkıcı olduğunun hikâyeleri önemlidir. Ve onun için korkular ve tehditler oluşturulduğunda ortada kalan yalnızca saf aile bağlarının savaşma içgüdüsüdür. 1990’larda Kore Akademisi Film Sanatları bölümünde iki yıllık aldığı sinema eğitim sürecinde pek çok kısa film çeken Bong Joon Ho, festivallere katılarak daha o günlerde dikkat çekmeyi başarır. İlk uzun metrajlı filmini çekene kadar Joon Ho yönetmen asistanı ve senarist olarak çalışır ve ilk filmi Barking Dogs Never Bite (Flandersui Gae) ile uluslararası tanınır hale gelir. İkinci filmi olan Memories of Murder (Salinui chueok) ile ise şu an, Amerikan suç drama dizilerinden Mindhunter’ın yeni sezon yönetmenlik koltuğunu zorlamaktadır. Film, En İyi Yönetmen Ödülü’nün aralarında bulunduğu pek çok önemli ödül kazanırken, beş milyondan fazla bir gişe elde eder. Yönetmen sonrasında kısa filmler çekmeye devam etse de 2006 yılında çekmiş olduğu The Host (Gwoemul) filmi ile pek çok kişiyi karşısına alabilecek cesareti olduğunu ortaya koyar. Ki bu güç büyüktür; çünkü bu sefer karşısındaki Amerika’dır. Gramsci’nin “Rızanın üretimi” kuramı burada devreye girer. Yönetmen, “hegemonya ve karşıt hegemonya” kavramlarıyla bilinç üzerinden bu filmiyle önemli tartışmalar başlatır. Bu açıdan aynı zamanda medya kuramcılarının da çözümlemesi gereken bir film çıkar ortaya. Gramsci Hapishane Defterleri başlıklı kitabında Marksist bir bakış açısıyla kurumların (medya, aile, eğitim, hukuk, din vs.) insanlar üzerindeki kontrolcü işlerini ele almıştır. Gramsci’ye göre kurumlar (medya, aile, eğitim, hukuk, din vs.) toplum üzerinde bir kontrol gücüne sahiptir. Bu kontrol bazı durumlarda polis ve asker eliyle kaba güce dayalı bir şekilde ortaya çıksa da birçok başka durumda medya, din, eğitim, politika gibi kurumlar aracılığıyla hegemonik (örtük ve rızaya dayalı) bir şekilde sağlanmaktadır. Kaba güç, keyfi uygulamalar faşist rejimlerin bir niteliğidir; ancak kapitalist toplumlar grup ve kişilere karşı toplumun rızasını kazanacak sistemli oyunları, yani hegemonik yolları tercih eder. Diğer yaklaşım ise, medyanın radikal eleştirisidir. Radikal eleştirinin öncülüğünü, Edward S. Herman ve Noam Chomsky yapmışlardır. Kitle medyasının radikal eleştirisinde başyapıt olarak kabul edilen eser ise iki entelektüelin Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği adlı kitaplarıdır. Noam Chomsky ve Edward S. Herman’ın Rızanın İmalatı kitabında yanıtı bulmaya çalıştıkları soruyu şöyle formüle edebiliriz: Medya nasıl oluyor da resmi bir sansür olmadan seçkinlerin ve iktidar sahiplerinin çıkarlarına düzenli bir şekilde hizmet edebiliyor? Kavram, temel olarak devletlerin ve şirketlerin normalde insanların karşı çıkabileceği davranışlarına olumlu bakmalarının veya tepkisiz kalmalarının nasıl sağlandığını çeşitli açılardan ele alır ve insanların istemedikleri şeyleri istiyormuş gibi hissetmelerini, ihtiyaç duymadıkları şeylere ihtiyaç duyduklarını sanmalarını ve kabul etmeyecekleri şeylere rıza göstermelerini sağlamak olarak tanımlanabilir. İşte tam da burada Joon Ho bir canavar yaratarak tüm bu çatıyı açık bir şekilde kurar. Gerçekler çarpıtılır veya gizlenir bazen önemsiz olaylar manşete taşınır. Bu şekilde güce ve zorlamaya dayalı bir kontrol yerine, rızaya dayalı bir kontrol ve dolayısıyla sömürü gerçekleştirilir. Ancak en sonunda canavarın öldürülmesi, tümüyle gücün istendiği takdirde ortadan kardırılabileceği fikrini gösterir. The Host, toplamda 13 milyon seyirciye ulaşarak Güney Kore’nin tarihinde en çok gösterime sahip olan filmi olur.

Bong Joon Ho’nun dördüncü filmi Mother (2009), 37 ödül ve 43 adaylık kazandırır kendisine. Zihinsel engelli oğlunu cinayet suçundan kurtarmak için cinayet işleyen bir anne karakteriyle Joon Ho, yine aile bağlarını öne çıkardığı bir film çekmiştir. Yönetmen, hikâyesindeki karakterlerin bakış açılarını kendi yöntemiyle birleştirerek klasik anlatının çok dışına çıktığı bir film yapar ve yine ‘anlatılmayan hikâye yoktur’ tezinin kalıplaşmış bakış açından sıyrılarak onu Mother ile çürütür. 2013 yılında, yönetmen farklı bir bilimkurgu filmiyle karşımıza çıkar. Bu kez son derece şiddet dolu bir distopik dünyayı anlatmaktır hedefi. Snowpiercer’da (2013) bir trende yaşamak zorunda kalan toplum üzerinden otoritertotaliter bir devlet modeli oluşturur ve hikâye baskıcı bir sisteme karşı duran bir karakter üzerinden işler. Küresel ısınma sorununa dikkat çene yönetmen, bir avuç insan kalmış olmasına rağmen toplumsal sınıflandırmanın hiçbir zaman değişmeyeceğine ve kapitalist sistemin her ne olursa olsun ayrımcılık ve eşitsizlik şeklinde kendini göstermeye devam edeceğini anlatır. Joon Ho’ya göre, teknoloji dünyanın geleceği için bir çözüm değil; çünkü zengin ve güçlü taraf tüm imkânlarını kötüye kullanmaya her daim devam edecek. Ancak tüm bunlara rağmen yönetmen, kendi mutlu sonuyla da bir kapı aralamayı başarır.

Bong Joon Ho’nun son filmi yine güçlü bir çatışma üzerinedir. Zengin bir ailenin evine gizliden yerleşen fakir bir aile… 2019 yapımı Parazit için defalarca pek çok filminde anlattığı sınıflar arası çatışmasını yeniden ele aldığını söylemeliyiz. Ancak çok ince bir mizah ve birbirine çok bağlı fakir bir aile eşliğinde... Bong Joon Ho için filmlerinde mekân seçimi oldukça önemlidir ve özenle hikâyelerini ve mekânları buluşturur. Yönetmen, Parazit filminin çekimleri öncesi “mentörüm olarak gördüğüm” dediği isim Kim Ki-Young’un 1960 yılında çekmiş olduğu The Handmaiden filmindeki merdivenlerden ilham aldığını itiraf eder ve özellikle bol yağmurlu bir kaçış sahnesinde zenginlerin dünyasından yerin altına kaçarken uzun uzun merdivenlere yer verir. Sinematografik anlatımın çok güçlü olduğu bu sahnenin sinema tarihinde yer alması kuşkusuzdur. Joon Ho’nun bir diğer etkilendiği yönetmen ise Alfred Hitchcock ve 1960 yapımı filmi Psycho’dur. Buradaki merdivenler ise tıpkı Norman Bates’in gizlerine ev sahipliği yapan evinin altındaki gizli mekâna inmesi gibi, Park ailesinin içine sızdığı, zengin ailenin evinde yer bulması adına önemlidir. Yönetmen elbette yalnızca merdivenleri ön plana çıkartmaz, filmin açılışından sonuna kadar belirlediği tüm mekânları, tıpkı filmin bir ana karakteriymişçesine filme hizmet eder.

Filmin özellikle ilk yarısında, seyirci kendi kimliğini unutarak Park ailesini fazlasıyla sever. Bu bağ filmin ilerleyen sürecinde de öyle güçlenir ki yer yer şiddete dönen anlarda bile seyirci aileden bir an bile olsa kopamaz. Çünkü hikâye ağır bir sistem sorgulamasından çok, zekice ve mizahı yoğun bir aile dramına denk gelecek şekilde kurgulanmıştır. Final ise Bong Joon Ho’nun sözlerini yazdığı şarkı Soju One Glass ile biter ve ailenin dramı, şarkının sözlerinde bir kez daha anlam bulur.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

auteur

Bong Joon Ho

Cesare Zavattini

Meromires of Murder

The Host

Parazit

Güney Kore

Hollywood

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Bong Joan Ho

Yayın & Yazar

Psikesinema

Meselesi anlatmak olan sinema ile meselesi anlamak ve çözmek olan psikiyatri ve psikolojiyi ortak platformda ele alan Psikesinema'dan özel yazılar her çarşamba 17.00'de Aposto'da.

Burcu Kurtiş

Yazar @ Psikeart

;