

Zappa Zamanlar
“So many books so little time...” Frank Zappa’dan ilhamla: Zappa Zamanlar: Kitaplar ve podcastler üzerine uzunlu kısalı… Doğadan yemeğe, edebiyattan ekonomiye okuma ve dinleme notları…
İş ve çalışma hayatı aslında modernliğin ürünleri. Diyeceksiniz ki insanlar her dönemde çalıştılar. Evet, doğru ama tarım toplumlarında iş günlük yaşamın döngüsel ritimleri içine gömülü, günlük hayatın parçası olan bir süreçti. Yani köylü sabah uyanıp, duşunu alıp, giyinip, hazırlanıp, çantasını alıp evden çıkmıyordu. İş yerine metro, otobüs veya otomobille gitmiyordu. Ekme, biçme, biçileni ekmeğe, toplananı pekmeze dönüştürme işleri ayrı mekanlarda yapmıyordu. Tüccar için kilim dokuyacaksa bunu yine yatıp uyuduğu, yemeğini yediği evde yapıyordu. Hayatını idame ettirmek için sürdürdüğü faaliyetler gündelik yaşamının bir parçasıydı. Üstelik bu faaliyetler günün ve mevsimlerin döngüsüyle de uyumluydu.
Görsel: iStock
Modernlik ve İşin Hayattan Ayrılması
Endüstrileşme geniş kitleler için işi evden çıkaran dönüm noktası oldu. Sanayi devrimi işin yapısını, işe ve yaşama dair süreçleri radikal bir şekilde değiştirdi.
Çalışma meselesini en çok dert edinen düşünürlerin başında Karl Marx gelir. Modern dünyada çalışmanın merkezine sömürü ve yabancılaşmayı koyar, uzmanlaşmanın kapitalizmin dayatması olduğunu söylerdi. Ama bir yandan da çalışmayı yaratıcı ve yaşama anlam katan bir edim olarak görürdü. Marx’ın konuyla ilgili yazdığı onca sayfaya rağmen akılda en çok kalan önermelerinden birisi Alman İdeolojisi’ndendir (1845). Marx burada hayatta kalma kaygısıyla belirli bir alanda uzmanlaşarak çalışma düzenini komünizmle birlikte geride bırakılacak bir aşama olarak değerlendirir:
“… [B]ugün bir şey yarın başka bir şey yapabileceğiz, sabah avcılık, öğleden sonra balıkçılık, akşama doğru hayvancılık yemekten sonra da eleştirmenlik yapacağız.”
Hele bir çalışmamızı gerektiren toplumsal koşulları ortadan kaldıralım, gerisi kolay…
Dünyanın bugün geldiği noktada Marx’ın hayal ettiği komünizmden binlerce ışık yılı uzak olduğumuz çok net. Bununla birlikte son yıllarda çalışma hayatıyla ilgili hepimizi şaşırtan ve normallerimizi sorgulatan gelişmeler yaşıyoruz. Hatta bunların bir kısmının Marx’ın gelecek ütopyasından hiç de uzağa düşmediğini söylemek bile mümkün.
Çalışmanın Yeni Hâlleri
Örneğin, epey bir süredir birçok ülkede dört günlük çalışma haftası denemeleri yapılıyor. Belçika bu yönde çalışma kanunlarını değiştiren ilk ülke oldu. İngiltere’de bundan tam bir yıl önce onlarca şirketin ve binlerce çalışanın katıldığı denemelerin “çok başarılı” olduğu yazıldı. Son olarak geçtiğimiz ay Portekiz de bu kervana katıldı. Dört günlük çalışma rejiminin, üretkenliği ve iş tatminini artırdığı, çalışma-yaşam dengesine olumlu katkıları olduğuna dair araştırma sonuçları yayımlandı. İzlanda, İspanya, Almanya, Yeni Zelanda, İsveç ve Japonya gibi birçok ülkede küçüklü büyüklü, haftalık çalışma saatlerini/günlerini kısaltmaya yönelik denemeler devam ediyor. Evet, daha ziyade zengin ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanıyor bu gelişmeler. Ve evet, daha çok beyaz yakalıları kapsayan işler denemeler kapsamında. Ama yine de 1920’lerde ilk Henry Ford’un, büyüyen emekçi siyasetinin gölgesinde, otomobil fabrikalarında çalıştırdığı işçileri için başlattığı, daha sonra neredeyse bütün dünyada çalışanların iş takvimini belirleyen haftada 5 gün günde 8 saat çalışma rejimi yaklaşık 100 yıl sonra norm olmaktan çıkıyor sanki…
30 saatlik çalışma haftasını savunan posterlerden.
Dahası, son yıllarda bir zamanlar hayal olan uzaktan/evden çalışma yaygınlaştı. Çalışma haftasını kısaltma yönündeki denemelerde olduğu gibi son yıllarda uzaktan çalışmanın teknolojik altyapısı ve yapısal koşulları olgunlaşmıştı ama görece çok az sayıda insan uzaktan çalışıyordu. Bu sürecin hızlanması ve çok sayıda insanın hayatını etkilemeye başlaması COVID salgınıyla oldu. Birçok ülkede uzaktan çalışma oranlarının artması, kentsel mekân kullanımını ve ülke içi göç hareketlerini etkiledi. Örneğin Türkiye’de uzaktan çalışma özellikle bağımsız ve yaratıcı işlerde çalışanlar için İstanbul’dan kaçıp Ege sahillerine yerleşmek için bahane oldu. Bugün Çeşme’de, Marmaris’te, Bodrum’da kiminle konuşsanız “İstanbullular yüzünden artan kiralardan” şikâyetçi. Benzer gelişmeler ABD’de de yaşandı, yaşanıyor.
İnsanların kitleler hâlinde büyük şehirlerden yaşamın daha ucuz, rahat ve keyifli olabileceği daha küçük yerlere taşınması geleneksel kent hiyerarşilerini bile değiştirdi. Büyük şehir merkezlerinde yıllardır ofis mekânı olarak kullanan koca koca binaların, gökdelenlerin boş kalmaya başlaması insanları yeni arayışlara itti. Bugünlerde mimarlar, tasarımcılar bir yandan harıl harıl bu binaları sıradan yaşam mekânlarına dönüştürüyorlar, bir yandan da değişen toplumsal coğrafyanın önceliklerine göre yeni çalışma mekânları tasarlamaya çalışıyorlar.
Çalışma hayatının son yıllarda geçirdiği dönüşümleri düşünürken robotlaşmadan ve dijitalleşmeden de bahsetmemek imkânsız elbette. Artan teknoloji kullanımının etkilerini birinci elden gözlemlediğimiz, bizim en aşina olduğumuz sektör eğitim. ChatGPT’yle birlikte birçok öğretim üyesi gibi bizler, yani bu yazıyı yazanlar da, sınav, ödev, proje hazırlama ve değerlendirme süreçlerimizi yeniden düşünmek/tasarlamak zorunda kalıyoruz. Öte yandan COVID’le birlikte radikal ve kalıcı bir şekilde hayatımıza giren uzaktan eğitim altyapılarının zaman içindeki birikiminin ilkokuldan üniversiteye tüm eğitim dünyasının değiştireceğini iddia edenler var. Öyle ya da böyle eğitim emekçiliğinin (hocalığın, asistanlığın, gözetmenliğin, vs.) de yakın dönemde dönüşmesi çok büyük ihtimal. Dahası ChatGPT gibi yapay zekâ uygulamalarının birçok alanda olduğu gibi eğitim sektöründe de çalışanların işlerini kitlesel ölçekte elinden alabileceği konuşuluyor. Yani yapay zekanın çalışma hayatımızı çok radikal bir şekilde dönüştüreceğini görebiliyoruz.
Farklı Emek Biçimleri ve Çalışma Rejimleri
"Çalışma hayatı nereye gidiyor?" sorusuna cevap ararken sıklıkla öne çıkan gelişmeler arasından ilk aklımıza gelen örnekler bunlar. Çalışmanın geleceğini tartışırken çalışma saatlerinin kısalması, uzaktan çalışma ve robotlaşma gibi görece yeni ve albenisi yüksek eğilimler üzerinde duruyoruz. Halbuki tarihte her zaman olduğu gibi bugün de farklı emek formları birlikte var olmaya ve birbirini şekillendirmeye devam ediyor.
Örneğin, yüksek teknoloji kullanımı birçok sektörde iz bırakıp çalışma koşullarını belirlerken Türkiye gibi ülkelerde asgari ücretli çalışan oranı artıyor ve emek piyasasının hem vasıf kompozisyonu hem de ücret seviyesi geriliyor. Teknoloji ile “vasıfsız emek” arasındaki uzaklık da sanıldığı kadar büyük değil. Türkiye’nin unicorn’larından Getir, Trendyol ve Hepsiburada gibi uygulamalar gelişmiş teknolojik altyapı ve lojistik ağlarına rağmen büyük ölçüde vasıfsız olarak yaftalanan kurye/teslimat sektörü ile ayrışıyor ve ayakta duruyor. Video oyunları üretimi gibi görünürde cazip ileri teknoloji sektörlerinde bile işin mutfağına bakanlar emek süreçlerinin hiyerarşi ve baskıdan bağımsız olmayan mekanizmalarla işlediğini gösteriyor.
Çocuk pornografisi, hayvanlarla cinsel ilişki, nekrofili, insanlara hayvanlara eziyet, tecavüzler… Bunu bir kullanıcı olarak Facebook'ta görmüyorsunuz. Bunları görmemenizi sağlamak bir moderatör olarak benim işim.
Bu sözler, Kenyalı Trevin Brownie’ye ait. Brownie Facebook için içerik temizliği/düzenlemesi yapan yüzlerce taşeron şirketten birisinin çalışanı. Dünyanın her yerinde sosyal medyadakiler de dahil farklı dijital platformlar için düşük ücretli, iş güvencesi ve sosyal güvenliği olmayan işlerde çalışan yüzbinlerce insan var. Brownie gibiler için strese bağlı depresyon başta olmak psikolojik bozukluklar en sık rastlanan zamane "meslek hastalıkları" arasında.
Daha çok tarih kitaplarında okumaya alışık olduğumuz, birçoğumuz için geçmişte kalan kölelik koşullarında çalışma bugün çok yaygın. Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) dünya genelinde köle konumunda yaşayan elli milyona yakın birey olduğunu gösteriyor. Bu, kölelik tarihinin gördüğü en büyük rakam. Bunun 27,6 milyonunu zorla çalışma, 22 milyonunu ise zorla evlilik oluşturuyor. Zorla evlendirilen kadınların bakım emeği başta olmak üzere hane içi emeğin neredeyse tamamından sorumlu olduğu düşünülürse bunun da kölelik başlığı altında ele alınması kaçınılmaz. Zaten bir bütün olarak hane içi emek dünya genelinde kadınların omuzlarında ve parasal büyüklüğünü tahmin etmek bile çok zor. BM İsviçre için bu değerin reel ekonominin tamamına denk olduğunu öngörüyor.
Fotoğraf: Drew Angerer/Getty Images
Kısacası, çalışma hayatı tarihte belki de hiç olmadığı kadar çeşitli. Kırda, kentte, kuzeyde, güneyde insanlar bir şekilde para kazanmak için türlü türlü yollar arıyorlar, farklı şekillerde kendilerini ve hanelerini geçindirmeye çalışıyorlar. Bu amaçla insanlar kimi zaman zorla kimi zaman gönüllü olarak fiziksel, beyinsel, duygusal, yaratıcı birçok emek gücünü seferber ediyor. Çok çalışsa da bir türlü olamayan, temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan insanlar var. Buna karşın çok az çalışarak krallar ve kraliçeler gibi yaşayan insanlar da...
Bütün bu çeşitliliği daha iyi anlamlandırabilmemiz, gelecek öngörülerini daha sağlam temellerde kurgulayabilmemiz için çalışma hayatının bağımsız bir evrende şekillenmediğini görmemiz gerekiyor. Devlet politikaları, istihdam süreçleri, kurum kültürleri, bölüşüm ve ücret yapıları gibi siyasi, ekonomik ve kültürel birçok toplumsal değişken çalışma hayatını doğrudan şekillendiriyor ve farklı çalışma rejimlerini oluşturuyor. Çalışmaya bu bütünsel bakış açısıyla yaklaşmak bizi sadece işin niceliksel yönlerini (Ne çalışıyoruz? Ne kadar verimli çalışıyoruz? Nerede çalışıyoruz? Ne kadar kazanıyoruz?...) değil niteliksel yönlerini de değerlendirmemize yarayacak detaylara ulaştırabilir: Çalışmak mutluluk getiriyor mu? Çalıştığı işten memnun olanlar az mı, çok mu? Çalışma arkadaşlarımızla, ürettiklerimizle, yakın çevremizle ve toplumla ilişkilerimiz nasıl? Bu tür sorulara cevap üretmenin yolu öncelikle çalışma rejimlerini, çalışmanın toplumsal koşullarını anlamaktan, buralardaki dönüşümlere bakmaktan geçiyor.
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş

Zappa Zamanlar
“So many books so little time...” Frank Zappa’dan ilhamla: Zappa Zamanlar: Kitaplar ve podcastler üzerine uzunlu kısalı… Doğadan yemeğe, edebiyattan ekonomiye okuma ve dinleme notları…
İLGİLİ BAŞLIKLAR
çalışma hayatı
Endüstrileş
komünizm
Sanayi devrimi
Karl Marx
Alman İdeolojisi
YAZARLAR

Zappa Zamanlar
“So many books so little time...” Frank Zappa’dan ilhamla: Zappa Zamanlar: Kitaplar ve podcastler üzerine uzunlu kısalı… Doğadan yemeğe, edebiyattan ekonomiye okuma ve dinleme notları…
İLGİLİ OKUMALAR