Dayattınız, dinlemediniz, yenildiniz. Şimdi size ne diyelim?

Kimi CHP’li yöneticilerin yenilgiyi “ucu ucuna kaybedilen ve o kadar da başarısız olunmayan” bir sonuç olarak göstermeye çalışması komik oluyor ve partinin inandırıcılığını zedeliyor.

Together with Zorlu Holding

Zorlu Holding için işin geleceği sürdürülebilirlik Zorlu Grubu tüm faaliyetlerini Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı (SKA) rehber alan Akıllı Hayat 2030 sürdürülebilirlik stratejisi doğrultusunda eşit, kapsayıcı, adil ve akıllı bir gelecek için benimsediği “sorumlu yatırım holdingi” anlayışıyla yürütüyor. Bu kapsamda, insan odaklı ekosistemler yaklaşımıyla paydaş önceliklerini gözetiyor; çalışan memnuniyeti, işin geleceği, kapsayıcı değer zinciri ve toplumsal yatırım alanlarında ortak değer yaratıyor. Yenileyici iş modelleriyle toplumsal ihtiyaçları doğayla uyum içinde sürdürülebilir sistemler kurarak karşılamak için çalışıyor; iklim krizi ve döngüsel ekonomi alanlarında ekosistemi dönüştürmeyi hedefliyor. Çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) alanlarındaki performansını her geçen gün daha da iyileştirmek için çalışıyor. Zorlu Grubu daha yaşanabilir bir dünya için belirlediği Akıllı Hayat 2030 hedefleri kapsamında hayata geçirdiği sürdürülebilirlik odaklı projelerden örnekleri bir video serisi haline getirdi. Paylaştıkları hikayelerin, şirket paydaşları, toplum ve çevre için daha fazla değer yaratmanın yolunu açarak her canlı için daha iyi bir gelecek ve daha yaşanabilir bir dünya hayaline katkı sağlayacağına inanıyor. Zorlu Grubu ’nun sürdürülebilirlik yolculuğunda hayata geçirdiği iyi uygulamaları görmek için Akıllı Hayat Blog ’da yer alan Bizden Hikayeleri bu bağlantıdan ziyaret edebilirsiniz.

Learn more

Spektrum

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

Seçimin ardından yazı yazmadan önce bir süre bekledim ki, yorumlarıma duygularım en az şekilde karışsın, siyasilerden ilk değerlendirmeler yapılsın.

Başlamadan söyleyeyim. Daralan özgürlük alanının genişlemesi, ekonominin en azından toparlanmaya başlayabilmesi, sistemin demokratikleşmesi ve sığınmacı politikasının tersine çevrilmesi gerektiğini düşündüğüm için oyumu iki turda da hiç şüphe etmeden Kılıçdaroğlu’na verdim. Bugün bunun da rahatlığıyla ifade etmek istiyorum ki başta Kılıçdaroğlu ve CHP olmak üzere seçimi kaybeden ve vatandaşı umutsuzluğa sevk eden muhalefetin bir muhasebe yapması ve seçmenine yenilginin hesabını vermesi gerekiyor.

Ortada kocaman bir yenilgi var. Hem parlamento çoğunluğunu hem de Cumhurbaşkanlığını alan iktidar, Türkiye’yi hiçbir denetim mekanizmasını çalıştırmadan dilediği gibi yönetmeye devam edecek. Kimi CHP’li yöneticilerin bunu bir yenilgi değil, “ucu ucuna kaybedilen ve o kadar da başarısız olunmayan” bir seçim sonucu olarak göstermeye çalışması, zaten bilinen seçim adaletsizliklerini yenilgiye bahane olarak göstermesi komik oluyor ve partinin inandırıcılığını zedeliyor. CHP MYK üyelerinin istifasının muhalefet seçmenlerindeki hayal kırıklığını giderebileceğini düşünenler yanılıyor.

Saraçhane’de kaçan fırsat

Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasak ve hapis talebiyle yargılandığı davada ceza almasının ardından Saraçhane’de ona destek için toplanan kalabalığı izlemeye gitmiştim. Kulislerde yasak kararı çıkacağı konuşulsa da Kılıçdaroğlu o gün “böyle bir kararı beklemediği” için Almanya’ya doğru yola çıkmıştı.

İmamoğlu’na destek için Saraçhane’ye gelen Meral Akşener ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde hapse girmesini hatırlatmış, “Doğrudur, o şarkı orada bitmedi, bugün Meral Akşener olarak söz veriyorum, bu şarkı da burada bitmeyecek.” diyerek İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına yeşil ışık yakmıştı. Binlerce insan, tüm anketlerde “kazanacak aday” olarak görülen İmamoğlu için “Cumhurbaşkanı” sloganları atar olmuştu.

Ertesi gün yapılan Millet İttifakı mitinginde, Kılıçdaroğlu “16 milyon İstanbullunun”, Akşener ise “85 milyonun” İmamoğlu’nun yanında olduğunu söylemişti. Kılıçdaroğlu inatla İmamoğlu’nun belediye başkanlığı görevine devam edeceği mesajını veriyordu. Kırmızı yelekli CHP örgütleri “Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu”, desteğe gelen yeleksiz vatandaşlar ise “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” sloganı atıyordu.

17 Aralık 2022’de Aposto Gündem’de yayımladığım “İmamoğlu, Akşener, Kılıçdaroğlu: Siyasette ‘winner’lık” başlıklı yazımı, “Kılıçdaroğlu, kendisini öne çıkardığı adaylık sürecinin çok daha diplomatik bir karar mekanizmasıyla sonuçlanmasını istiyor. Bu anlayış, İmamoğlu’na yaşatılan mağduriyetin siyasi bir rüzgâra dönüşmesini ve “tarihin tekerrür etmesini” engelledikçe başarısız olma ihtimali taşıyor.” cümleleriyle sonlandırmıştım.

CHP yankı odası

Aralık ve Ocak ayları muhalefetin adayının kim olacağı tartışmalarıyla harcanmış, Kılıçdaroğlu kendisi haricindeki tüm potansiyel adayların önünü -kendisinden daha fazla halk desteğine sahip olmalarına rağmen- kesmişti.

28 Ocak’ta Aposto Gündem’de “Muhalefet bir mektup: Dayatmayın, dinleyin” başlıklı bir başka yazı yazmıştım. Toplumsal muhalefeti oluşturan vatandaşlar açısından bu seçimin öneminden, CHP’nin muhaliflerin oyunu cepte gören ve Kılıçdaroğlu’nu dayatan tavrından bahsediyordum. O yazı ise şu cümlelerle bitiyordu:

Kılıçdaroğlu tüm itirazlara rağmen aday olur da kaybederse milyonlarca insan bir daha ne adını duymak, ne yüzünü görmek, ne de sesini işitmek isteyecek. Kılıçdaroğlu tarihe büyük bir kaybeden, Türkiye otoriterliğe teslim olurken kişisel hırsına yenik düşerek bunu engelleyemeyen bir figür olarak geçecek.

Bugün merkez partilerinin ittifakının değişim getireceğini uman milyonların içinden radikal sağa ve sola kayanlar olacak, apolitikleşenler olacak, en üzücüsü memleketi terk edenler olacak. Biraz daha yalnız, çok daha umutsuz kalacağız, çoraklaşacağız. Hislerin en kötülerinden olan “başarabilecekken başaramama” hissine kapılacağız. Yeni bir balkon konuşması dinlerken kendimizi yetersiz, güvensiz ve ortada bırakılmış hissedeceğiz.

Umarım bu olmaz. Umarım işin ciddiyetine varılır, kişisel hırslar bir kenara bırakılır ve millet ne istiyor, kimi destekliyor kulak verilir. Ve umarım bu yazdıklarım evhamlı bir politika editörünün sayıklamaları olarak kalır.  

Yazdıklarım benim evhamım olarak kalmadı. O balkon konuşmasını dinledik.

Bunları “ben demiştim” havası atmak adına hatırlatmıyorum asla. Hiç yalnız değildim çünkü, yazılarıma hiç almadığım kadar olumlu dönüşler almıştım. Hatta kendi ikbali için inatla Kılıçdaroğlu ismini öne çıkaran “CHP yankı odası” haricinde muhalif kamuoyuna seslenen neredeyse herkesle hemfikirdim. CHP yankı odasının içinde, seçmenin çoğunluğunun Erdoğan'ı devirmek gayesiyle her adayı destekleyeceği, seçimin -onların ifadesiyle- "döke saça kazanılacağı" yorumları yapılıyordu. 

Oysa sokağa çıkan, milliyetçi ve muhafazakâr camiadan insanlarla arkadaş olan ve sohbet eden, kamuoyu araştırmalarını takip eden, kısacası kendi yankı odasının dışına çıkabilen herkes bunun gerçeği yansıtmadığını görüyordu.

Gözlemlerine dayanarak Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin Cumhur İttifakı seçmenlerinde inandırıcı bulunmadığını, çok seçim kaybetmiş ve yıpranmış olduğunu, başarısız bulunduğunu, ikna edilmeye müsait olası muhalefet seçmeninin genç milliyetçilerden oluştuğunu söyleyenler “Alevifobik” olmakla, “Beşli çeteye çalışmakla” suçlandı. Oysa insanlar Kılıçdaroğlu'nun Cumhur İttifakı seçmenlerini konsolide ettiğini ve Erdoğan’ı desteklemeye ittiğini, oysa İmamoğlu veya Yavaş’ın milliyetçi-muhafazakar insanların desteğini kazanabileceğini ya da en azından Erdoğan’ı desteklemekten alıkoyabileceğini anlatmaya çalışıyordu. 

Türkiye’de vatandaşların pek çoğunun siyasi tercihlerini liderlerle kurduğu ilişkilerle şekillendirdiği, İmamoğlu’nun kafasının üstünde sallandırılan yargı sopasının İmamoğlu’nun vatandaşta bulduğu karşılıkla ilişkili olduğu, Cumhur İttifakı liderlerinin açık açık Kılıçdaroğlu’nu aday olarak görmek istediklerini beyan etmeleri göz ardı edildi.

AK Parti’den bir arkadaşım, seçimden sonra bana yazdığı mesajda “Bizim tarafta telaş vardı. Tek umudumuz, “Bu millet Kılıçdaroğlu’na oy vermez” düşüncesiydi. Gerçekten vermediler. Allah Kılıçdaroğlu’ndan razı olsun bir seçimi daha rahat atlattık.” yazıyordu…

Karizmatik lidere sahip olmadan lider partisine dönüşmek...

Şubat ayının başında Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemeyen muhalif kamuoyunun baskısı artmıştı. CHP Genel Merkezi’nin önüne elinde “Aday olma” yazan pankartlar tutan gençler gidiyordu. CHP Gençlik Kolları Başkanı Gençosman Killik, “Birilerinin eline pankart tutuşturup, genel merkeze gönderenler fazla şaşırmasın, sabrımızı taşırmasınlar.” mesajını paylaşıyordu.

Başlı başına bu mesaj, CHP’nin çağdaş bir sosyal demokrat parti olma yolundayken, üstelik karizmatik bir lideri de yokken AK Parti tarzı bir lider partisine dönüştüğünü, elinde pankartla dert anlatmaya çalışan bir genci dahi birilerinin piyonu olarak yaftalayan ve tehdit eden bir biat kültürüne teslim olduğunu gösteriyordu.

Derken 6 Şubat’ta Türkiye’yi acıya boğan depremleri yaşadık. Muhalefetin adayının kim olacağı tartışması haliyle bütün önemini kaybetti. İktidarın afet yönetimindeki zafiyetinin, geçmiş dönemlerdeki hatalarının, yardım koordinasyonlarının, acil ihtiyaçların tartışıldığı bir ay geçirdik. Hakkını yemeyeyim, Kılıçdaroğlu o dönem verdiği mesajlarla başarılı bir ana muhalefet liderliği yaptı.

Martın başında ise Kılıçdaroğlu’nun adaylığının dayatıldığı masadan Meral Akşener’in sert bir konuşmayla ayrılışını izledik. “Milletin İmamoğlu ve Yavaş’ı göreve çağırdığını” söyleyen Akşener, “Ya tarih olacağız, ya tarih yazacağız.” diyordu. CHP yankı odası, o güne dek sürdürdükleri ittifaktan CHP'nin İYİ Parti'ye kıyasla çok daha fazla avantaj elde etmesini umursamayarak "Akşener'in üstüne sifon çekilmesi gerektiği" yorumları yapmaya başladı. 

Kriz, Akşener’in halkın desteği sebebiyle “kazanacak adaylar” olarak nitelediği Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanı yardımcısı adayları olarak kampanyaya katılması formülüyle aşıldı.

İYİ Parti, iktidarı değiştirme umudunu sürdürmek için kazanacağına az ihtimal verdiği bir adayı desteklemek durumunda kalmıştı.

Ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığı Temel Karamollaoğlu tarafından ilan edildi. Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın İYİ Parti haricindeki diğer partilerinin adaylarına CHP listesine yer vererek Altılı Masa'dan adaylığı aldı. Bu ortak listenin muhalefete oy vermesi muhtemel “endişeli muhafazakarları” CHP’ye mecbur etmek anlamına geldiği, seçimin masa başı hesaplarla kazanılamayacağı dikkate alınmadı.  

İYİ Parti, bu dayatmaya tam anlamıyla boyun eğmemek için olsa gerek, seçime kendi listesiyle gidi. Bu dayatma, seçimin sonucunda İYİ Parti’nin potansiyel oy oranının oldukça altında kalmasına sebep oldu.

Toplumsal muhalefetin üstüne konulamadı

Toplumsal muhalefet, tüm adaylık tartışmalarını geride bırakarak Kılıçdaroğlu’nun arkasında kenetlendi. Bunu sağlayan Kılıçdaroğlu’nun üstün liderlik becerisi değil, toplumsal muhalefeti oluşturan vatandaşların acil değişim talebiydi. Ülkeleri için her gün her saniye endişelenen insanlar, yıllardır “o günü” beklemişti.

Ancak Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemeyen insanların endişeleri seçimin sonucunda haklı çıktı. İktidar, bunca ekonomik sıkıntıya rağmen zaten yıllardır Kılıçdaroğlu’na karşı oy veren kendi tabanını, Kılıçdaroğlu’nun “her söylediği yalan olan başarısız biri” olduğu fikrine çok kolayca ikna edebildi.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ilk turda aday çıkarmaması da Cumhur İttifakı’nın “milli beka” söyleminin milliyetçi-muhafazakar seçmende Kılıçdaroğlu aleyhine konsolidasyon sağlamasını kolaylaştırdı.

Altılı Masa, onca emek vererek Türkiye’yi siyasi ve iktisadi olarak düze çıkarmanın yol haritasını, tüm bileşenlerin katkısı ve karşılıklı fedakarlıklarıyla hazırlamıştı. Ancak bunu toplumsallaştıramadı. Bunu, üstelik Erdoğan gibi kitlelerle gönül bağı kurabilen bir liderin karşısında sadece vatandaşlarla kuvvetli bağ kurabilen, dinamik bir lider toplumsallaştırabilirdi.

Kılıçdaroğlu bunu başaramadı. 2014’te Ekmeleddin İhsanoğlu ile Selahattin Demirtaş’ın, 2018’de Muharrem İnce, Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu ve Selahattin Demirtaş’ın toplam oy oranını ancak ikinci turda yakalayabildi. Zaten yıllardır inatla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a direnen toplumsal muhalefetin varlığının üstüne biraz olsun katkı koyamadı, sandığa gitmeyenleri çekemedi, Cumhur İttifakı cephesinden oy alamadı. Sadece toplumsal muhalefeti arkasında kenetleyebildi, o kadar. 

İstifa

Önümüzde bir yerel seçim var. HDP, aday çıkarmamanın partiyi silikleştirdiğini, İYİ Parti CHP’nin dayatmacılığının partiye zarar verdiğini anladı. Millet İttifakı dağıldı. Bu şartlarda muhalefetin yerel seçimde 2019’daki başarısını tekrar etmesi zor bir ihtimal olarak gözüküyor.

74 yaşındaki Kılıçdaroğlu’nun, 5 yıl sonraki genel seçimde 79 yaşında olacağı da biliniyor.

Bana sorarsanız toplumsal muhalefetin üstündeki yenilmişlik psikolojisinin dağılabilmesi, geleceğe dair bir umudun insanların içinde yaşayabilmesi için Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi, yerini CHP’yi toplumsal muhalefetin kalbinin attığı bir öncü güce dönüştürebilecek, halkla birlikte siyaset yapabilecek ve bir sonraki seçimde kazanabilecek genç bir lidere bırakması gerekiyor.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Spektrum

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Türkiye

Ekrem İmamoğlu

Meral Akşener

Cumhurbaşkanı

Millet İttifakı

İstanbul

NEREDE YAYIMLANDI?

SpektrumSpektrum

HİKAYE

Dayattınız, yenildiniz, ne diyelim?

Yunanistan'daki seçim sonuçları ne anlama geliyor?

05 Haz 2023

Zorlu Holding ile birlikte

YAZARLAR

Bartu Özden

Politics editor @ Aposto

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

İLGİLİ OKUMALAR

;