Dedikodunun evrimsel temelleri

İnsan davranışı hem sosyal bilim disiplinleri gibi yeni hem de felsefe ve ilahiyat gibi klasik disiplinler için inceleme konusu olmuştur. Sosyoloji, antropoloji, ekonomi gibi birçok bilim dalı karmaşık insan doğası ve davranışlarını kendi geri plandaki baskın paradigmaları ile açıklamıştır. Bu açıklamalar zaman zaman birbirlerini tamamlayıcı bazen de zıt özellik sergilemişlerdir. Fili el yordamı ile inceleyen kör insanların kendi fikirlerini genel geçer saymaları gibi, farklı disiplinlerin teorileri de bütünlükten uzak kalmaktadır.
Evrimsel psikoloji bu bağlamda “standart” sosyal bilimlerin ve halk psikolojisinin yetersizliklerine çare olduğu iddiasındadır. Buna göre herhangi biyolojik bir fenomene (bu yazının konusu olan dedikoduya da) evrimsel bakış bir çeşit birleştirici ve bütünleştirici bir ilke olarak iş görür. Teorik fizikte “her şeyin teorisi”nin davranış bilimlerindeki karşılığı davranışın evrimsel psikoloji bakışıyla ele alınması olabilir. Bu metinde çok temel ve yaygın bir insan edimi olan dedikodu, evrimsel bir bakış açısıyla aktarılmaya çalışılmıştır.
Dedikodunun kötülüğüne dair klasik görüşler
Dedikodu semavi dinlerde günah olarak addedilmiş olan haset duygusu ile ilişkili görülmüştür. Haset “kendi üstünlüğünü azaltacağı düşüncesinden ötürü başkasının iyi durumundan dolayı üzülmek” şeklinde tanımlanabilir. Buna göre dedikodu haset edilen kişinin arkasından başka kişilerle konuşmak suretiyle o kişiye bir çeşit zarar verme edimini içerir. Dedikoducunun temelde böyle bir niyetinin olması şart değildir. Fakat dedikoduyu ele alırken klasik niyet etiğinin (dedikodu yapma niyetinin dedikodu yapılan kişiye zarar vermek olmaması) yetersiz olduğu ve Kantçı “ödev” bağlamında yaklaşımların klasik dini tavrı oluşturduğu söylenebilir. Buna göre bir kişinin ödevi dedikodu yapmamaktır.
Dedikoduya dair daha seküler felsefi görüşler de benzer bağlamlarda dile getirilmiştir. Örneğin Aristoteles’in “erdem” etiği dedikoduyu kişiselleştirerek anlar. Böylece dedikodu yapmak erdemsiz bir tavra sahip olmaya dönüşür. Stoacılık ise öznel ve nesnel dünyaya yönelik tutumlarda sıkı bir ayrımı ve ruhsal dünyamızın dışımızda geçip gidenlerden etkilenmemesini salık verir. Dedikodu bu açıdan dış dünya ile olan işlevsiz bir ilişkiyi tanımlar.
Epiktetos, “Enchiridion” isimli kitabında; “Sessizlik çoğunlukla hedefiniz olsun; sadece gerekli olanı söyleyin ve bu konuda kısa olun. Nadiren, konuşmaya davet edildiğiniz zaman konuşun… Hepsinden öte, insanlar hakkında dedikodu yapmak, onları övmek, suçlamak veya karşılaştırma…” şeklinde öneride bulunur. Dedikodu bu bağlamda kişinin kendi ya da başkasının itibarına yönelik bir tehdit eylemi olarak anlaşılır. Stoacı pratikler ile kişi dedikodu yapmayarak veya kendi hakkındaki dedikoduları önemsemeyerek kendi ve başkalarının itibarını korumuş olur. Dedikoduya dair klasik görüşler özetle “itibara yönelik tehdit” çevresinde şekillenir. Dedikodunun evrimsel psikolojik açıklamalarında itibar kavramı önem arz edecek olup aşağıda değinilecektir.
Dedikoduyu tanımlamak
Bir kavram ne kadar anlaşılır ise (örneğin aşk) tanımlanması da o kadar zordur. Dedikoduyu tanımlamak da sanılanın aksine kolay değildir. Özetle, dedikodu “birbirini tanıyan ve birbirlerinin yanında rahat hisseden iki ya da daha fazla kişi arasında gerçekleşen, görünüşte boş ve amaçsız olan, çoğunlukla ortamda bulunmayan ortak tanıdık üçüncü kişilerin ahlaki tutum, yetenek, kayıp ve kazançlarına dair değerlendirme içeren bir çeşit sosyal söylemdir”. Dedikodu temelde üçüncü kişide “gerçek” olanla ilgilidir. İftirayı dedikodudan ayıran özellik budur. Dedikoduya dair başka bir özellik ise dedikodunun çoğunlukla birinci elden olmasıdır. Burada dedikoducunun üçüncü kişi ile doğrudan bir etkileşimde bulunması ve bunu başkalarına aktarması beklenir. Dolaylı olan duyumlar ise dedikodudan ziyade “söylenti” olarak ele alınabilir. Dedikodunun her zaman için üçüncü kişilerle ilgili olumsuz bir söylem olması da gerekli değildir. Yine de dedikoduyu, iftira ve söylentiden ayıran sınırların net olmadığı açıktır. İyi ve kötü dedikodu ayrımı dedikodunun olumlu da olabileceğini imler. Bu ayrım aynı zamanda dedikodunun üzerindeki yoğun “ahlaki” bakışı “epistemik” bir düzleme de çeker. Bu dedikodunun kötü bir davranıştan ibaret olmadığını, aynı zamanda bilgi bilimsel açıdan bir değeri olabileceğine de işaret eder. Dedikodu ortamda bulunmayan kişiler hakkında olumlu veya olumsuz bir çeşit bilgi alışverişi olup, üçüncü kişi tarafından hemen her zaman rahatsızlık yaratır, bu durum dedikoducular için tersine oldukça keyif verici bir eylemdir.
Dedikodu, dedikoducular arasında bir çeşit sosyalleştirme fonksiyonu sağlıyor olsa dahi üçüncü kişilerle ilişkiye -hemen her zaman- tam tersi bozucu etki yapar. Bu açıdan dedikodu sosyal ilişkileri hem güçlendiren hem zarar veren keskin bir bıçağa benzer.
Evrimsel psikoloji her derdin teorisi mi yoksa insanın boynundan yukarıya geçemez mi?
Dedikodunun evrimsel açıklamalarına girmeden, evrimsel psikolojiye dair birkaç temel kavram ve uyarıdan bahsetmek yerinde olacaktır. Evrimsel psikoloji disiplini özellikle son yıllarda gittikçe popülerleşmiş ve her türlü psikolojik fenomeni açıklayabilir hale gelmiştir. Özellikle William D. Hamilton’un dâhice bakışı olan kapsayıcı/kapsamlı uyumluluk teorisi (inclusive fitness theory) ile herhangi psikolojik bir fenomene “birey” değil de “gen” merkezli bakış mümkün olmuştur. Richard Dawkins tarafından da popülerleştirilen bu görüş temelde kendimizi ve başkalarını davranışların “faili olarak görme” fikrine derin bir darbe vurmuştur. Bu aslında bir bakıma Sigmund Freud’un “bilinçdışı” keşfinin tamamlayıcısıdır. Evrimsel psikolojinin davranışı açıklamaktaki aydınlatıcı ve dönüştürücü gücü bazen “gözlerin kamaşmasına” sebep olmuş ve davranışın nihai açıklayıcısı olarak sadece evrimsel psikolojik açıklamalar görülmüştür. Evrimsel psikoloji paradigmaları ile intihar gibi anlaşılmaz görülen birçok insan davranışını dahi oldukça net bir şekilde kavramak mümkün olmuştur. Evrimsel psikoloji bakışıyla ise özgür irade, faillik ve sorumluluk gibi konularda kötümser bir tavrı sahiplenmemek ise oldukça zordur.
Çeşitli disiplinlerden araştırmacılar evrimsel prensipleri her türlü biyolojik fenomene uyarlamaya çeşitli itirazlar getirmişler. Özellikle toplumsal cinsiyet, zekâ, ırk gibi konuları evrimsel psikoloji prensipleri ile ele almak çeşitli tartışmalara konu olmuştur. Buna göre insana dair biyolojik birçok fenomen evrimsel prensiplerle açıklanabilse de psikolojik fenomenler için belli bir direnç gözlenebilir. Evrimsel prensiplerin bir bakıma “boyun bölgesinden yukarı” ilerlemesi hoşnutsuzluk yaratabilmektedir. Örneğin, dedikodu davranışı için cinsiyetler arasında farklılık var mıdır sorusu (çalışmalar anlamlı sayılabilecek farklılıklara işaret etmektedir), toplumsal cinsiyet bağlamında hassas bir sorudur. Bu açıdan evrimsel psikoloji okuması yaparken yapılan en sık üç hatayı David Buss şöyle özetler:
1) İnsan davranışı genetik olarak belirlenir ve çevrenin etkisi yok denecek kadar azdır (kadınlar dedikodu yapmaya yatkındır).
2) Bir davranış evrimsel dinamiklerce şekillendi ise değişmesi mümkün değildir (herkes dedikodu yapar).
3) Şu an sergilenen davranışlar binlerce yıllık evrim sürecinden sonra en mükemmel hale gelmişlerdir (dedikodu olmazsa olmazdır).
Dedikodunun işlevi
Az önce belirtildiği gibi dedikodu temelde üç meseleyle ilişkili görünmektedir: 1) Üçüncü şahsın itibarı, 2) dedikoducular arasındaki sosyal ilişkiler, 3) fırsatçı davranışların saptanması. Bu üç mesele temelde birbirinin içine geçmiştir. Bu açıdan bütünsel olarak ele alınmalıdır. Dedikodunun sosyalleştirici işlevinin olduğu iddia edilmiştir. Buna göre dedikoducular belli bir öykü (üçüncü şahıslara dair) etrafında toplanırlar ve sosyal bağlarını kuvvetlendirirler. Dedikodunun doğru olması buna ikincildir. Dedikodunun haz verici doğası onu bir çeşit eğlence aracı da yapar. Her ne kadar önemsiz ya da epistemik değeri düşük görünse de hayatta kalmak ve sosyal ilişkileri düzenlemek için dedikodudan gelen bilgi elzemdir. Dedikodu ile kişi rakip olduğu canlı ile sosyal açıdan gerekli karşılaştırmaları yapabilir. Dedikodu ile kişi kendinden yüksek, düşük ya da aynı seviyede olan potansiyel rakipleri ile olan seviyesini karşılaştırır. Bu karşılaştırma sosyal hiyerarşinin düzenlenmesi ve yeni koalisyonların kurulması için elzemdir. Kişi ayrıca dedikodu sayesinde kurduğu ilişkiler ile kendi itibarını ve değerini arttırabilir. Bunun oldukça dolaylı, risksiz ve güvenli yolu dedikodudur.
Sosyal canlı grupları ancak sıkı hiyerarşik örgütlenme ile var olabilirler. Buna göre grubun her üyesinin hiyerarşideki yeri bellidir ve dikey hareketlilik (hiyerarşide yükselmek talebi) çoğunlukla çatışma yaratır. Sosyal canlı gruplarında önemli başka bir sorun “beleşçi (freerider)” problemidir. Rekabet ilişkileri farklı davranış örüntülerinin farklı bağlamlarda avantajlı ya da dezavantajlı hale getirebilir. Örneğin sosyal bir grupta herkesin birbirine güvendiğini varsayarsak bir beleşçi diğerlerini kötüye kullanacak ve kendi soyunun sayısının daha fazla artmasını sağlayacaktır. Dedikodunun önemli işlevlerinden biri etkin bir “beleşçi saptayıcı” olarak iş görmesidir. (Örneğin) Ahmet’in çapkın olduğuna dair bir dedikodunun varlığını farz edelim. Çapkınlık evrimsel açıdan bireyin uzun dönemli üreme stratejileri (romantik ve bağlılık gerektiren) yerine kısa süreli üreme stratejilerini (cinselliğin ön planda olduğu ve partnerine yeterli bağlılığın olmadığı fırsatçı özellikli) tercih ettiği bir ilişki yönelimini tanımlar. Eğer Ahmet belli bir popülasyonda çapkınlığını gizleyebilirse kısa süreli ilişkilerle üreme başarısını arttırabilir. Buna göre Ahmet’in çoklu partner ile ilişki denediğini varsayalım. Eğer bu partnerler veya başkaları arasında etkin bir dedikodu mekanizması işler ise Ahmet’in kısa süreli üreme stratejisinin deşifre olma ihtimali artar. Ahmet partnerleri açısından çekici görünse dahi artık partnerler için farklı bir dinamik daha devreye girmiştir. Ahmet ile benzer şekilde değerlendirilmek. Eğer (örneğin) Ayşe Ahmet’in çapkınlığına dair bir dedikodu duymasına rağmen ilişkiyi devam ettirmek isterse bulunduğu toplumdan dışlanabilir, başkaları tarafından değersiz olarak nitelendirilebilir. Ayşe’nin Ahmet’in çapkınlığına dair bir dedikoduya duyarlı olmasının bu açıdan işlevsel olacağı açıktır. Ayşe’nin arkadaşları ile hem Ahmet’i kötülemesi hem de Ahmet ile ilişki yaşadığını duyduğu (örneğin) Fatma’nın ne kadar “hafif” biri olduğuna dair yaptığı dedikodu işlevsel olacaktır. Hem kendi itibarını korumuş hem Fatma’nın itibarını azaltmış hem de sosyal alışveriş-eşleşme ilişkilerinde kendi değerini arttırmayı sağlamış olacaktır (cinsiyet içi yarış-intrasexuel competition). Yer darlığından dolayı hepsinden bahsetmek mümkün olmasa da çalışmalar dedikodunun doğrudan olumlu etkileri ile iş verimini arttırdığı, sosyal izolasyonu azalttığı; dolaylı olarak da sosyal baskı yaratıcı etkileriyle cömert ve özgeci davranışta bulunma ve hilekâr davranma eğiliminde azalma yarattığı gösterilmiştir.
Dedikodunun evrimi
Dedikodu yüzeysel bakıldığında sözel bir edimdir. Buna göre dilin varlığı ile doğrudan ilişkilendirilebilir. Aslında insanlar dili kullanabildikleri için dedikodu yapabilmektedirler denilebilir. Fakat az evvel aktarılanlardan görülmektedir ki dedikodu aslında söze dökülenden daha çok, sözel olmayan sosyal ilişkilerin bir ifadesidir ve amaç çoğu zaman bilgi aktarımı değildir.
Yüksek primatların önemli bilişsel yetilerinden biri zihin kuramıdır (theory of mind). Bu yeti grup içindeki bir üyenin niyetine yönelik zihinsel bir temsile sahip olmaya işaret eder. Buna göre üyenin davranışlarına bakarak o üyenin niyeti kestirilmeye çalışılır. Özellikle doğal sebeplere bağlı (kaynakların kısıtlı olması, yırtıcılardan korunma vb.) olarak toplu yaşamak zorunda kalınması yüksek primatların evrimini şekillendiren önemli bir seçilim baskısı olmuştur. Buna göre grup dışından gelen tehlikelerin azaltılmasına karşılık grup yaşamında ortaya çıkacak sorunların artması çelişkisi doğmuştur. Örneğin ortamda kısıtlı besin ya da eşlenilecek partner olduğunda paylaşımın nasıl olacağı ancak karmaşık güven duyma ve güven verme davranışlarının gelişmesi sayesinde mümkün olabilmiştir. Bu açıdan primatların ittifaklar kurmaları önemli bir çözüm yolu olmuştur.
Primatlarda ittifak en net olarak tımar (grooming) davranışı ile ifade bulur. Primat sürüleri tımarlama davranışı ile birbirlerini parazitlerden temizlerken aynı zamanda sosyal ittifaklar da kurarlar. Buna göre yüksek primatlar tımar davranışını sürü içinde rastgele değil ittifak tercihlerine göre yapma eğilimi gösterirler. Özelikle tımar sırasındaki dokunma, temas, tarama, sarılma gibi eylemler yakın ilişkiyi sağlar ve insanların şu andaki yakın ve romantik ilişkilerinin önemli bir karşılığına denk gelir. Romantik veya ebeveyn çocuk ilişkisi gibi ilişkilerin temelde klasik tımar davranışına yani dil ötesi sosyal davranışa daha yakın olduğu söylenebilir (en çok en yakın -genetik akrabahissettiğimiz insanlarla dedikodu yaparız). Tımarlama davranışının endojen endorfin sistemini aktive ettiği iddia edilmiştir. Bu bağlamda tımarlama ve dedikodu benzer yolakları aktive ediyor olabilir.
Yırtıcıların yarattığı baskının grup büyüklüğü ile doğrudan ilişkili olduğu gösterilmiştir. Buna göre hayatta kalmak için primatlar ittifak yapmaya zorlanmışlar, bu zorlanma daha karmaşık bir tımar sistemini gerektirmiştir. Fakat primatlar bilişsel sınırlıklarından ötürü bu tımar ve güven davranışlarına dair belli limitler sergilerler. Ortalama şempanze sürüleri 30-40 kişilik gruplardan daha kalabalık değildirler. Bunun üzerindeki sayılar ya çatışmaların artmasına ya da grupta kırılmalara sebep olmaktadır.
Çalışmalar şempanzelerin günlük olarak maksimum uyanık kaldıkları sürenin %20’si kadar bir süreyi tımarlamaya ayırabildiklerini göstermiştir (bu oranlar Homo sapiens’in tımarlama eşdeğeri olan sosyal davranışları için olan oranlara çok benzerdir). Gruptaki üye sayısı artar ise grubun sosyalliğini sürdürmesi için tımarlama davranışının da doğru orantılı olarak artması gereklidir. Fakat eğer tımar süresi %20’yi aşarsa bu sefer hayatta kalmayla ilgili gerekli yiyecek ve su kaynağı bulma, yırtıcı baskından korunma gibi hayati görevler aksar. Bu konudaki evrimsel çözüm, tımar davranışının niceliğini değil niteliğini arttırma yönündeki seçilim baskısı ile olmuştur. Sözlü tımarlama (vocal grooming) davranışı bu problemi çözmüştür. Klasik tımarlama davranışı temelde bire bir yapılan bir etkinliktir. Oysa gruptaki kişi sayısı arttıkça üyeleri bir arada tutmak için sözel tımarlama önemli bir avantaj sağlamıştır. Böylece aynı anda birkaç kişinin kendileri arasında gruplaşarak sözel tımarlama sergilemeleri (örneğin yakın mesafede durup ortak sesler çıkararak vakit geçirme) önemli bir çözüm olmuştur. Tımarlama sürecinin ilerlemiş hali “dilin” evrimleşmesi olmuştur.
Matematiksel modellemeler gündelik %20’lik bire bir ve basit sözel tımarlama davranışının ancak 80 kadar bireyi bir arada tutabileceğini göstermiştir. Ama çalışmalar Homo sapiens türü için bu rakamın yaklaşık 150 olduğunu (bir modern insanın kişisel olarak tanıyabileceği kişi sayısına eşit) gösteriyor. Peki alanyazında “Dunbar Sayısı” olarak da geçen 150 rakamının Homo sapiens için anlamı nedir?
Robin Dunbar yaptığı çalışmalarda diğer yüksek primatların neokorteks hacimleri ile gruptaki üye sayısı arasında doğrudan bir ilişkinin olduğunu gösterdi. Bu oran Homo sapiens türü için 150 kişi olarak saptandı. %20’lik tımarlama limiti dilin gelişmesi ile oldukça etkin bir hale geldi. Neokorteks hacminin önemli bir kısmının prefrontal korteks gibi zihin kuramı işlevleri ile ilgi olduğu (konuşma ile ilişkili olan Wernike ve Broca bölgeleri bunlara kıyasla daha küçük hacimlidir) hatırlanırsa, dedikodunun temelde dilin gelişiminin “sonucundan ziyade nedeni” olduğu söylenebilir. En azından Dunbar’ın ezber bozan ve sağduyusal teorisi bunu iddia etmektedir.
Buna göre yırtıcı ve kaynak bulmak için yayılma baskısı sebebi ile büyüyen sürü ancak alt gruplaşmalar ve bu alt grupların birbirleri ile etkin iletişim içinde kalmaları sayesinde mümkün olabildi. Dedikodu bu bağlamda hem tımarlama davranışını çoklu üyelere yayan genelleştirici hem de belli başlı üyelerle sınırlandıran özelleştirici bir davranış olmuştur.
Ayrıca dedikodu ile tehlikeli bir grup üyesinin niyetini anlamak için onu ve davranışlarını (grubun ortak besinlerini kendine saklamak gibi) “doğrudan gözlemleme” zorunluluğu da kalmamış oldu. Dedikodu sayesinde büyük grupta kırılma yaşanmadan sosyal dengenin sürmesi mümkün olmuştur. Tabii dil ve dedikodu sayesinde evrimsel kazanç yanında bire bir yapılan tımar davranışlarına da (sarılma, dokunma gibi temas içeren daha içgüdüsel) veda etmek ya da bir iki kişiyle (anne, çocuk, eş) sınırlamak zorunda kalındı.
Dilin evrimini dedikoduya bağlayan görüş temelde bireyin kendini koruması merkezli bir bakışı savunur. Ama aynı derecede önemli tamamlayıcı başka bir görüş ise “makyavelist zekâ” teorisidir. Buna göre birey gruba aidiyet ve güvende hissetmenin yanında kendi itibarını arttırmak için yalan söylemeli ve diğer üyeleri manipüle de edebilmelidir. Böylece hiyerarşideki yerini yükseltecek ve tabii genetik açıdan daha fazla soy bırakacaktır. Çalışmalarda korteks hacmi ile kandırma davranışı ve alt-gruplaşma eğiliminin (korteks hacmi ve üye sayısı ilişkisine benzer olarak) doğru orantılı olduğu gösterilmiştir.
Dedikodunun sosyalleşmek zorunda kalan yüksek primat grupları için kaçınılmaz olduğu görülmektedir. Dedikodu ile ilişkili güncel sorunlara (örneğin marital sorun, aldatma, kandırma, işyeri problemleri vs.) evrimsel bir pencereden bakışın yol gösterici olacağı açıktır.
Kaynakça
David Buss. Evolutionary Psychology_ The New Science Of The Mind. 6.Th Edition. New York: Routledge, 2019.
Davis AC, Dufort C, Desrochers J, Vaillancourt T, Arnocky S. Gossip As An Intrasexual Competition Strategy: Sex Differences In Gossip Frequency, Content, And Attitudes. Evol Psychol Sci. 2018;4(2):141-153.
Dunbar R. Theory Of Mind And The Evolution Of Social Intelligence. In: Social Neuroscience. The MIT Press; 2005.
Dunbar RIM. Gossip In Evolutionary Perspective. Rev Gen Psychol. 2004;8(2):100-110.
Gavrilets S, Vose A. The Dynamics Of Machiavellian Intelligence. Proc Natl Acad Sci U S A. 2006;103(45):16823-16828.
Muhammed Güngör Hıristiyanlıkta Yedi Ölümcül Günah Dini Araştırmalar, Temmuz-Aralık 2014, Cilt : 17, Sayı : 45, Ss. 36-59.
Piazza J, Bering JM. Concerns About Reputation Via Gossip Promote Generous Allocations In An Economic Game. Evol Hum Behav. 2008;29(3):172-178. Doi:10.1016/J. Evolhumbehav.2007.12.002.
Slingerland I, Mulder M, Van Der Vaart E, Verbrugge RC. A Multi-Agent Systems Approach To Gossip And The Evolution Of Language. Proceedings Of The 31st Annual Conference Of The Cognitive Science Society, 2009.
Wu J, Balliet D, Van Lange PAM. Reputation Management: Why And How Gossip Enhances Generosity. Evol Hum Behav. 2016;37(3):193-201.
İlgili Başlıklar
evrim
Burçin Çolak
her şeyin teorisi
Dedikodu
dedikodu
Aristoteles
Stoacılık
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

Dedikodunun evrimsel temelleri
Yayın & Yazar

Psikeart
Psikiyatri, psikoloji ve sanatı buluşturan, güncel psikiyatri tartışmalarına ve bireylerin baş edebilme süreçlerine katkıda bulunan ve psikiyatriye konu olan kavramların sanatsal alandaki yansımalarının altını çizen insan hâlleri yayını. Her çarşamba 12.00'de Aposto'da yayımda.

Burçin Çolak
Yazar @ Psikesinema