
Evvelce Ramazanlarda diş kirası denilen bir âdet vardı. İftardan, nevi nevi nefis ve leziz yemekler yenildikten sonra diş kirası namıyla para verme ve alma usulü o zaman göre merdud (kabul edilmemiş) ve menfur (nefret edilen) değil, bilâkis makbul (kabul edilen) ve mergub (istenen) idi. Bu adet asırlarca devam edegelmiş, son demlerini ben yaşta bulunanlar zamanında geçmiş, 324 ilânı meşruiyetinden (1908-İkinci Meşrutiyet) sonra yavaş yavaş kalkmış, halen hiç kalmamıştır.
(...)
Diş kirasının en yüksek haddi bittabi sarayda görülürdü. Hünkarın vükela (bakanlar meclisi, kabine) ve vüzeraya (vezir) ne derecede diş kirası verdiği malûm değildir. Yalnız o tarihlerde halk arasında deveran eden (dolanan) şahinlere göre padişah sevgisine göre diş kirası ihsan edermiş. Hatta sarayına girip çıkan şehzade, sultan ve damatlara da bu namla büyükçe ihsanlar verilirmiş.
(...)
Yıldız, Nişantası civarındaki konaklarda, sair mahallelerdeki büyüklerin, zenginlerin konaklarında iftar sofrası pek muhteşem ve pek mutantan (görkemli) olurdu. Sofralar, havyar, balık yumurtası, sekiz on türlü enfes reçeller, çeşit çeşit iftarlıklar, nadide hurma, sureti mahsusada yaptırılmış sucuk, pastırma, peynir, (...), kokulu çörek, kazandibi ile tezyin edilirdi (bezenirdi). Muhakkak her sofrada zeytin bulunurdu.
Bazı konaklarda iftar topu atıldığı vakit zemzem dağıtılır, zemzemle iftar edilir, oruç bozulurdu.
Yemekler fevkalade nefis yapılırdı. Çorbadan başlamak ve pilavla hoşafta nihayet bulmak üzere et, mevsimine kuru kuzu, hindi, yumurta, börek, fıstıklı baklava, kaymaklı güllaç, sütlaç, muhtelif sebze vesaire olarak on beş nevi yemek yapan konaklar pek çok idi.
(...)
Akşam ezanına yarım saat kala konağın kapısından içeri girdiniz mi ağalar, hizmetkârlar, sanki sizi ötedenberi biliyor ve tanıyorlarmış gibi tebessüm ve iltifatla karşılaşırlar, buyurun ederler, riayet (saygı) gösterirler, şeklinize göre bir odaya götürürler, iftar vakti sofraya davet ederlerdi.
Sokaklarda dolaşan, üstü başı perişan dilenciler bile bu kabil konaklara iftara gidebilirlerdi. Yalnız bunların oturacakları oda ve yemek sofraları ayrı idi.
Nefis ve leziz yemekler yenildikten, reji idaresince Ramazaniyelik olarak imal edilen ve Beyazıd camisi avlusunda Ramazanlarda açılan şubede satılan kokulu sigaralarla kahve ve şerbetler içilip istirahat edildikten sonra konak sahibinin mutad (adeti) olan ihsan ve semahatine (cömerliğine) göre diş kirası verilirdi.
Mesela, fukaraya gümüş para beşer, onar kuruş verilirdi. Diğer misafirlere birer, ikişer, üçer gümüş mecidiye verilir; bir, iki, üç altın lira diş kirası verenler de olurdu. Bazı kumaklarda gümüş kara kullanılmaz, çil altın lira çeyreği kullanılırdı. Diş kirası bir, iki ve daha fazla olarak çil altın lira çeyreği ile verilirdi.
Her yerde ve her işte olduğu gibi, diş kirası işinde de açıkgözler, bir akşamda iki diş kirası almanın yolunu bulurlardı. Bir nezarette kâtib, hoşsohbet, nekre (şakacı), hazırcevap melhur (herkesçe tanınan) enfiyeci Tevfik Bey namında biri vardı. Bol bol enfiye çekerdi. Bu zat Ramazanın birinci gecesi ile sonuncu gecesi kendi hanesinde iftar eder, mütebaki (kalan) yirmi sekiz gün konaklara iftara gider, hatta bu yirmi sekiz günü kırk iftar ve kırk diş kirasına iblâğ ederdi (tamamlardı).
(...)
İlgili Başlıklar
kira
kazandi
zemzem
börek
güllaç
sütlaç
İkinci Meşrutiyet
Nişantası
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

Eski Ramazanlar, Osmanlı'da Diş Kirası
Yayın & Yazar

Kupür
Geçmiş gazete ve dergilerden yazılar, makaleler, röportajlar. İki haftada bir cuma neşrolunur.