Dosya: AFAD Politikaları

Kuruluşundan bu yana AFAD'ın çalışmaları, raporları ve AFAD hakkındaki incelemeler bize ne söylüyor?

Parlamento

Parlamento

TBMM ile büyükşehir belediye meclislerindeki gelişmeler, meclislere dair araştırma raporları ve siyasete dair daha fazlası her hafta bu yayında!

Yazarlar: Arda Sirkeci, Yusuf Şerali, Cemre Zekiroğlu, Erim Bolel, Görkem Savaşeri ve Barış Gökçe

Türkiye 1999 senesinin 17 Ağustos günü büyük bir felaketle karşılaştı. Merkez üssü Gölcük olan 7.6 büyüklüğündeki deprem başta İzmit ve Adapazarı olmak üzere Marmara bölgesinde büyük bir yıkıma yol açtı ve ülkeyi büyük bir gerçekle karşı karşıya bıraktı. Türkiye depremlere hiçbir şekilde hazırlıklı değildi. Yapılar deprem yönetmeliğine göre yapılmamıştı, müdahale ve ilk yardım çalışmaları yetersiz kalmıştı ve ciddi bir koordinasyon sıkıntısı ortaya çıkmıştı.

1999 depreminde ortaya çıkan yetersizlikler Türkiye’deki iktidar değişiminde büyük bir rol oynayacak ve 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidara gelecekti. Afet yönetmeliği ve müdahalesi AK Parti’nin seçim söylemlerinde önemli bir yer kaplamıştı. Parti bu alanlardaki yetersizlikleri gidermeyi ve yeni bir planlama oluşturmayı vaat ediyordu.

2009 yılında bir daha böyle bir felaketle karşılaşmamak adına yeni bir kanun oluşturuldu ve bu kanun vesilesiyle Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı yani AFAD kuruldu. Kuruluşunda başbakanlığa bağlı olan kurum Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte İçişleri Bakanlığına bağlandı.

1999 yılının üzerinden 24 yıl, AFAD’ın kuruluşunun üzerinden 14 yıl geçtikten sonra Türkiye tekrar çok büyük bir felaket yaşadı. Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki deprem, 10 ili etkiledi, on binlerce insan yaşamını yitirdi. Tıpkı 1999 depremindeki gibi müdahaleler, yardımlar yetersiz kaldı, ciddi bir koordinasyon sıkıntısı yaşandı. Peki bu sorunlar bir daha yaşanmaması için kurulan AFAD neden bu kadar etkisiz kaldı? Bu sorunun cevabını bulmak için AFAD’ın çalışma planlarını incelemek gerekiyor.

Afet öncesi risk azaltma çalışmaları

AFAD’ın kuruluşundaki en büyük yenilik afet öncesi risk azaltma çalışmalarıydı. Yıkılan binlerce bina deprem uzmanlarının da takdir ettiği bu çalışmanın başarısız olduğunu gösteriyor.

AFAD’ın deprem öncesi çalışma planı olan TARAP (Türkiye Afet Risk Azaltma Planı) incelendiğinde çalışmaların neden yetersiz kaldığına dair çıkarımlar yapılabiliyor. AFAD koordinasyonunda hazırlanan bu plan kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve gerçek kişileri kapsıyor ve afetlerin neden olabileceği fiziksel, sosyal, ekonomik, çevresel, psikolojik zarar ve kayıpların önlenmesi veya etkilerinin en aza indirilmesini amaçlıyor.

AFAD TARAP çerçevesinde depremlerle ilgili kısa, orta ve uzun vadeli hedef ve eylemler belirliyor. Bu eylem planını incelediğimizde kısa vadeli, yani aciliyetli hedeflerin çoğunluğunun yapılanma konuları olduğu ortaya çıkıyor:

  • İmar planına esas raporlarda deprem tehlikesi, diri fay ve tampon bölge belirleme konusunda standartların geliştirilmesi,
  • Deprem tehlike ve risklerinin azaltılması konusunda yapılan çalışmaların mekânsal planlara aktarılması konusunda uygulama esaslarının belirlenmesi,
  • Planlama, çevre ve şehirleşme ile ilgili bütün yasal mevzuatın gözden geçirilerek deprem risklerinin azaltılması ile ilgili gerekli düzenlemelerin yapılması.

Belirtilen hedefler her ne kadar efektif ve rasyonel gözükse de AFAD belirlenen çoğu hedefte destekçi konumda yer alıyor. Mesela planda yukarıda belirtilen kurumların sorumlusu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak görünüyor ve plan destekçi kurumların bu hedeflere ulaşmada nasıl rol oynayacağını belirtmiyor. 

Yani AFAD deprem öncesi riskleri azaltmakta bir çerçeve çizebiliyor ancak bu hedeflerin uygulanmasında işlevsizleşiyor, sorumluluk bakanlıklara devrediliyor ve sorumlulukların yerine getirildiğine dair bir denetim mekanizmasından söz edilmiyor.

En can alıcı nokta ise AFAD’a dair Sayıştay raporlarında ortaya çıkıyor. Kısa, uzun ve orta vadeli eylem planlarının yapıldığı, deprem önceleri riskleri azaltmak için elzem olan, binlerce insanın hayatını kurtarabilecek olan bu plan Sayıştay’ın raporlarına göre ancak 2020 yılında, yani AFAD’ın kuruluşundan tam olarak 11 sene sonra hayata geçiriliyor. Ana kuruluş amaçlarından biri afet öncesi riskleri azaltmak olan kurumun bu alanda 11 sene boyunca ne yaptığı meçhul.

Deprem öncesi riskleri azaltmada AFAD’ın oluşturduğu bir başka plan da İl Afet Riski Azaltma Planı yani İRAP. İRAP yerel yönetimler, AFAD yetkilileri, bakanlık temsilcileri gibi farklı kurumlardan yetkililerin olduğu çalışma grupları kuruyor ve afet öncesi ve sonrası için yerel planlar hazırlanmasını sağlıyor. 

Deprem bölgesinden raporlar

AFAD’ın internet sitesinde bulunan bölgesel İRAP raporlarını incelediğimizde aslında depreme dair yetersizliğin sebeplerini görebiliyoruz. AFAD yetkililerinin bu toplantılarda depremin etkilediği şehirlerle ilgili dile getirdikleri sorunlar şöyle;

  • “Hatay AFAD yetkilisi İRAP eylemleri ve ilgili kuruluşlarıyla bütçe ve sorumluluk sorunu yaşadıklarını belirtmiştir.”
  • “Kahramanmaraş AFAD yetkilisi özellikle küçük belediyelerin bütçe ve teknik eleman yetersizliğinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.”
  • “Osmaniye AFAD yetkilisi yerelde sürekli İRAP toplantıları gerçekleştirdiklerini fakat merkezin uygulamada daha etkili olacağını belirtmiştir.”
  • “Kilis AFAD kurumların bütçe ve personel yetersizliğini öne sürerek eylemlerin gerçekleştirmesinde aksamalara sebep olduklarını, konuyla ilgili kurumlara bakanlık düzeyinde yazı yazılmasının yararlı olacağını vurgulamışlardır.”
  • “Şanlıurfa AFAD yetkilisi özellikle DSİ Bölge Müdürlüğü’nün dere ıslahı çalışmalarında birlikte çalıştığı kurumlarla ilgili koordinasyon problemi yaşadığını ve bu durumun uygulamada problemler çıkardığını belirtmişlerdir.”

İRAP kapsamında depremin yaşandığı bölgelere dair afet riskini azaltmak için hazırlanan eylem planlarında da yaşananabilecek problemlerin belirtildiği gözlemleniyor. Kahramanmaraş raporunda özellikle Pazarcık ve Narlı bölgelerinde olası bir büyük depremden bölgenin neredeyse tamamının etkilenebileceği belirtilirken Adıyaman’da yerleşim yerlerinin fay hattı üstünde yer aldığı ve olası bir depremde büyük hasar alacakları, Hatay’da ise acilen yapı ve denetim çalışmalarının kontrol edilmesi ve kentsel dönüşüm planları yapılması gerektiği belirtiliyor. Detaylı incelendiğinde raporlar il bazlı olarak depreme dair bütün problemleri ve hazırlıksızlığı açıklıyor.

Bu raporlara dair en can alıcı kısımlardan biri ise raporların 2020-2021 yılları aralığında hazırlanmış olması. Tıpkı TARAP’taki gibi 2009 yılında kurulan AFAD’ın bu raporların hazırlanması için neden on seneden fazla beklediği ise açıklanamıyor, ancak hazırlıklar erken başlasa binlerce insanın kurtulabileceği somut bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

AFAD yetkililerinin belirttiği bütçe ve sorumluluk sorunları, personel yetersizliği, koordinasyon eksikliklerinin sonuçlarını maalesef hep beraber yaşadık. Ayrıca diğer illerdeki İRAP toplantı raporlarını incelediğimizde birçok ilde bakanlık temsilcilerinin bu toplantılara katılmamalarından şikâyetçi olduklarını gözlemleyebiliyoruz. Bütün toplantı çıktılarında da “Sorumlu kurum Bakanlıklarına Taşra Teşkilatının İRAP eylemlerinin uygulanmasına destek olunması için yazı yazılması” bir ana çıktı olarak göze çarpıyor. Birazdan inceleyeceğimiz Türkiye Afet Müdahale Planı’nda, afetlerde arama kurtarmadan barınmaya bütün operasyonları tanımlayan plan, lokal örgütlerin ve bakanlıklarının koordinasyonunun müdahale çalışmaları için ne kadar kritik olduğu gözlemleniyor. Lokal örgütlerdeki bütçe ve eleman eksikliği ve bakanlık yetkililerinin çalışma gruplarına entegre olmaması yaşanılan krize dair çok şey söylüyor.

Afet müdahale planı

AFAD’ın hazırladığı ana plan olan Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) Türkiye'de gerçekleşecek herhangi bir afet durumunda müdahale operasyonlarının ve koordinasyonun nasıl işleyeceğinin çerçevesini çiziyor. Afetler dört ayrı seviyeye ayrılıyor ve her seviye için farklı bir plan yapısı oluşturuyor. Yaşadığımız deprem dördüncü seviye, yani en yüksek seviyede bir afet olduğundan dolayı bu seviyeye ait planı inceliyoruz.

Dördüncü seviye afet müdahale planını incelediğimizde AFAD merkezi, yerel yönetim ve lokal AFAD yetkililerinin oluşturduğu çalışma grupları ve bakanlık temsilcilerini kapsayan komplike bir koordinasyon tablosu ile karşılaşıyoruz.

Dördüncü seviye afet planı hiyerarşisinde en tepede Afet ve Acil Durum Kurulu bulunuyor, afet durumunda bütün koordinasyonu sağlaması gereken kurul içişleri bakanının başkanlığında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının ilgili bakan yardımcıları ve Türkiye Kızılay Derneği ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü temsilcilerinden oluşuyor. Kurul senede en az iki kere toplanıyor ve içişleri bakanının çağrısı ile acil toplanabiliyor, farklı kurumlar bu kurula eklenebiliyor. Maalesef elimizde bu kurulun toplantılarına dair notlar mevcut değil, afet esnasında toplanıp toplanmadığı ise belirsiz. Yani afet durumunda ana koordinasyon yapısı olan bu kurumun işlevselliği meçhul. Bu kurula dair önemli bir noktaya yazının ilerleyen bölümlerinde tekrar değineceğiz.

Yukarıdaki planlar ise ulusal ve yerel düzeyde müdahale organizasyon şemalarını gösteriyor. Gördüğümüz şemalar afet durumunda hangi operasyonda hangi kurumun öncü kurum olduğunu gösteriyor ve yerel yönetimler, bakanlıklar ve AFAD Merkezi arasınde kompleks bir koordinasyon şeması çiziyor.

TAMP ulusal organizasyon şemasına dair şu açıklamayı yapıyor:

“Ana çözüm ortağı bakanlık, kurum ve kuruluşlar üstlendiği hizmetin ulusal düzeyde esas sorumlusu olup birlikte çalışacağı destek çözüm ortaklarının rollerini, çalışmalarını belirler. Her bir çalışma grubu sorumlusu, diğer destek çözüm ortakları ile ‘Ulusal Düzey Çalışma Grubu Planı’nı Ek-4’te yer alan formata uygun hazırlar. Planın onaylanmasına müteakip ilgili destek çözüm ortağı bakanlık, kurum ve kuruluşlara gönderilir. Afet ve acil durumlarda hazırlamış olduğu çalışma grubu planının aktivasyonunu gerçekleştirilir. Tüm çalışma grupları AFAD ile koordinasyon halinde çalışır.”

Açıklama, acil müdahale ihtiyacı olan durumlarda bürokratik sistemin aşamalarını belirtiyor. Ulusal düzeyde alınan kararlar onaylandıktan sonra yerel düzeye iniyor ve valilerin başında olduğu İl Afad Merkezlerine iletiliyor ve buradan sahaya bir koordinasyon çalışması yapılıyor. Yani bürokrasi aciliyetin önüne geçiyor.

STK’lar, uzman ekipler, TSK

Türkiye Afet Müdahele Planı AKUT gibi arama kurtarma dernekleri ve madenciler gibi uzman ekiplerin müdahale operasyonunda nasıl yer alacağına dair bir açıklık sağlamıyor.

“Afet bölgesinde görev almak isteyen STK’lar ilgili oldukları ulusal düzeyde ulusal düzey çalışma grubu ana çözüm ortağı tarafından, yerel düzeyde ise çalışma grubunun servis koordinatörü tarafından koordine edilir.”

STK’ların sahada nasıl yer alacağına dair tek ifade yukarıdaki cümle. Rapordaki bu ifade de arama kurtarma çalışmalarında AKUT ve maden işçilerini organize eden sendikaların STK’lar olarak nasıl bir bürokrasi engeli ile karşılaştığını, organizasyon şemasında yerlerinin belli olmadığını ve neden ilk iki gün müdahale çalışmalarına katılamadığını açıklıyor.

Madenci grupları ve arama kurtarma dernekleri gibi ilk müdahelede etkili ve yetkin bir başka kurum ise Türk Silahlı Kuvvetleri. Operasyonel ve teknik kapasitesi oldukça yüksek olan TSK’nın 1999 depreminde ne kadar etkin bir kurum olduğu bilinen bir gerçek. Ancak AFAD’ın kuruluşundan itibaren TSK’nın afetlerdeki yerine baktığımızda zaman içinde kurumun rolünün sürekli olarak azaltıldığı gözlemleniyor.

AFAD’ın kuruluşunu temsil eden 5902 sayılı kanunda yazıda belirttiğimiz Afet ve Acil Durum Kurulu içinde TSK’nın üst kurulu olan Milli Savunma Bakanlığı da bulunuyor. Ancak Milli Savunma Bakanlığı cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş sonrası bir cumhurbaşkanı kararnamesiyle bu kuruldan çıkarılıyor. Yani afetle mücadelelerdeki en üst koordinasyon kurulunda TSK bulunmuyor.

Benzer bir şekilde 1997 yılında yürürlüğe giren, TSK’ya valilik izni olmadan ve sadece bilgi vererek toplumsal olaylara ve doğal afet yaşanan yerlere müdahale edebilme yetkisi veren Emniyet Asayiş Yardımlaşma (EMASYA) Protokolü 2010 senesinde darbe planlarına dayanak yapılması sebebi ile iptal ediliyor. Türkiye Afet Müdahale Planında Milli Savunma Bakanlığı yalnızca destekçi grup olarak belirleniyor.

AFAD’ın bölgesel raporlar ile belgelenen operasyonel yetersizliği, TSK’nın afet müdahale şeması içinde zaman içinde rolünün azalması, arama kurtarmada yetkin devlet dışı kurumlarının rollerinin net tanımlanmaması ve oluşturulan devasa bürokratik zincir ilk müdahalelerin neden zamanında ulaşmadığına dair ciddi bulgular sunuyor.

AFAD’ın eksiklikleri bilinmiyor muydu?

Peki bütün bu bulgular bugün mü ortaya çıkıyor? Bu yetersizlik ve kapasitesizliğe dair toplu bir öngörü daha önceden mümkün müydü? Bu sorunun cevabı malesef evet. AFAD’ın eksiklikleri aslında uzun yıllardır ortada duruyor. Sayıştay’ın hazırlamış olduğu raporlar düzenli olarak bu eksikliklere vurgu yapıyor. 2017’de hazırlanan Sayıştay raporu incelendiğinde çok ciddi bulgular ile karşılaşıyoruz:

  • “Afet ve Acil Durum Mevzuatının, Kuruluş Kanunu Olan 5902 Sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun İle Uyumlu Olacak Şekilde Güncellenmemesi.”
  • “İç Kontrol Sistemi Değerlendirmesinin Yapılmaması”
  • “Tabii Afet Nedeniyle Altyapı Hasarına ve Tahribata Uğrayan Belediye ve İl Özel İdarelerine Aktarılan Ödeneklerin Kullanılmasına İlişkin Kontrolleri Sağlayacak Sistemin Kurulmaması”
  • “Risk Eylem Planlarının Hazırlanmaması”
  • “Barınma Merkezi Depolarına Gelen Yardım Malzemelerinin Düzenli Bir Şekilde Kayıt Altına Alınmaması, Yardımların Dağıtımının Sistematik Olmaması”

Yukarıdaki bulgular Sayıştay raporundan çıkardığımız en vurucu bulgular olarak göze çarpıyor ve AFAD’da ne kapasite bakımından ne de organizasyonel olarak bir hazırlık olmadığını gözler önüne seriyor.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş yılı olan 2018 yılına kadar Sayıştayın AFAD’a dair düzenli olarak yetersizlik ve eksiklikleri belirten raporları 2018 yılından sonra yumuşuyor ve depozito takipleri, cihaz kayıtları gibi ufak konulara değinmeye başlıyor. Ancak bugün karşılaştığımız felaket AFAD’ın içindeki sorunların çözülmediğini net bir şekilde ortaya koyuyor, Sayıştay raporlarındaki değişimin sebebini sorgulatıyor.

Ulaştığımız bir başka doküman AFAD’ın 2022 Düzce depremine dair Etki Analiz Raporu. Bu rapor da çok çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Düzce’de gerçekleşen 5.9’luk depremi ele alan ve AFAD’ın seviye 2 olarak tanımladığı depremdeki yetersizlikler ve eksikler bu raporda şu şekilde tanımlanıyor:

  • Çadırların farklı noktalara kurulmasının güvenlik sorunlarına sebep olduğu, çadırların takip ve kontrolünün sağlanamadığı, çadır kurulan alanlarda altyapı olmadığı için elektrik ve ısınma sorunlarının yaşandığı ve bazı alanlarda zemin sorunu olduğu için çadır kurulamadığı,
  • Depremin ardından koordinasyon kurulunun il AFAD Merkezi’nde toplandığı, Düzce İl Afet Müdahale Planı (TAMP) kapsamında il ve ilçelerde yeterli koordinasyonun sağlanamadığı,
  • Afet gruplarının hazırlıksız olması, AFAD Merkezi yerinin yanlış seçilmesi, kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonun yetersiz kalması,
  • TAMP uygulaması ile ilgili yöneticilerin tam olarak bilgilendirilmemesi, uygulayıcıların görev ve sorumlulukları tam olarak üstlenmemesi,
  • İRAP Kapsamında “kırmızı eylemlerin” yüzde 66’sının tamamlanmaması.

Yukarıda belirttiğimiz çıktılar raporun göze çarpan bulguları. AFAD, raporun sonunda çok önemli önerilerde bulunuyor: 

  • “Depremden sonra afet grupları ve kurumlar yeteri kadar hazırlıklı olmaması sebebiyle TAMP devreye alınamamıştır. TAMP uygulanamadığı için afet yönetimi kaos ve karmaşaya dönüşerek görev ve yetki karmaşasına sebep olmuştur. İletişim eksikliği sebebiyle kararlar sağlıklı alınamamıştır. Afet müdahale grupları kaynaklarını etkin şekilde yönetememesi sebebiyle müdahalede yetersiz kalınmıştır.”
  • “Bölge halkının deprem bilincinin yetersiz olması, binalarda meydana gelen az hasarların bile korkuya sebep olması çadır taleplerini artırmış, evi ağır hasar görenlerin yanı sıra birçok noktada çadır kurulumu yapılmıştır. İnsanlar sosyal medya üzerinden bilim dışı yanlış yönlendirmiş ve bu bilgilendirme eksikliği halkın kontrol edilmesini güçleştirmiştir. 
  • “TAMP’ın kurumlar tarafından benimsenmesi, doğru kaynak planlamasının yapılması, afet gruplarının senaryoya uygun hazırlıklı olması, düzenli olarak TAMP tatbikatlarının yapılması, afet seviyelerine göre müdahale senaryoları oluşturulmasının önemi daha iyi anlaşılmıştır. İllerde Valilikler koordinasyonunda haberli/habersiz tatbikatlar düzenlenmesi, koordinasyon kurulunun toplanması hazırlıkların gözden geçirilmesi afet zararlarının azaltılmasına önemli katkı sağlayacaktır.”
  • “Deprem riski yüksek olan İllerimizde Düzce örneğinde olduğu gibi konut stokunun dirençli hale getirilmesi ile can ve mal kayıpları önleyecektir. Afet öncesi İRAP’ın uygulanması riskleri azaltacak, afet sonrası TAMP ın etkin şekilde uygulanması kayıpların azaltılmasını sağlayacaktır. Afete dirençli Türkiye için afet öncesi, sırası ve sonrasına yönelik bütüncül bir yaklaşımla hem kurumlarımızı hem de vatandaşlarımızı hazır hale getirmeliyiz.”

Araştırmalarımızın büyük bir kısmını AFAD’ın hazırladığı raporlar, toplantı notları ve planlar oluşturuyor. Maalesef görüyoruz ki bütün önlemsizlikler, eksiklikler, yetkinsizlikler uzun zamandır göz önündeymiş. Ancak bütün bulgulara, şikâyetlere, yıkıma rağmen önlem alınmamış. 

Meclise giden soru önergeleri

AFAD çevresinde yaptığımız araştırmayı Meclis çizgisine kaydırdığımızda da farklı bir tablo ile karşılaşmıyoruz. Mecliste 2011-2023 yılları arasında verilen "yazılı soru önergeleri" bizleri yukarıda bahsettiğimiz bulgulardan uzağa taşımıyor.

Bahsi geçen aralıkta yapılan taramalarda, vekillerin hükümetten doğrudan bilgi alma yolu olan soru önergelerinde şöyle bir dağılım tespit etmiş bulunuyoruz:

Önergenin Teklif Durumu

 Önerge Sayısı 

Cevaplandı

11

15 günlük cevap süresi dolduktan sonra cevaplandı  

37

Cevaplanmadı

105

Yasama Yılı sona erdiği için hükümsüz sayıldı

7


AFAD hakkında verilen önergeler yukarıda görüldüğü üzere ağırlıklı olarak cevaplandırılmamış, cevaplandığı zamanların çoğunda ise öngörülen cevap süresinin dışında cevaplandırılmıştır.

Yukarıda bahsedilen tekliflerin güncel durumlarını açıklayan tabloya ek olarak, soru önergelerini dönem dönem incelediğimizde ise şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz:


 CHP 

 İYİ Parti* 

 HDP 

 MHP 

 AK Parti 

27. Dönem     

24

7

14

-

-

26. Dönem

60

-

26

-

-

24. Dönem

9

-

10

8

-

NOT: 24. Dönem sırasında Barış ve Demokrasi Partisi ve Emek Partisi AFAD’a ilişkin birer adet yazılı soru önergesi vermiştir. 

*İYİ Parti’nin 2017 yılında kurulması sebebiyle 24. ve 26. Dönem içinde partiye ait veri bulunmamaktadır.


Yukarıdaki tablo siyasi partilerin AFAD’a dair verdikleri soru önergelerinin dağılımını gösteriyor. Verilen 200 önergenin yalnızca 11 tanesi bakanlar tarafından cevaplandı, 37 tanesi ise 15 günlük cevap süresi geçtikten sonra cevaplandı. Muhalefet sıralarındayken 8 adet soru önergesinde bulunan MHP ise AK Parti ile yaptığı ittifaktan sonra bir daha soru önergesinde bulunmadı.

Odağımızı Meclis tutanaklarına çevirdiğimiz zaman ise AFAD'ı merkezine alan tartışmalara şahit oluyoruz. 2011 yılından 6 Şubat 2023 tarihine kadar uzanan dönemde Meclis, AFAD üzerine yapılan çok sayıda tartışmayı gözler önüne seriyor.

Bu tartışmaların en sert yaşandığı günleri incelediğimizde ise konuşmaların AFAD'ın çalışmalarının yeterli görülüp görülmediği, olası bir afet durumunda kurumun hazır olup olmadığı sorularına göre şekillendiğini gözlemliyoruz. Bahsedilen konuşmaları partilere göre ayırdığımızda aşağıdaki tabloyla karşılaşıyoruz:


AFAD’ın çalışmaları yeterli görülüyor           

AFAD’ın çalışmaları yetersiz görülüyor                  

AK Parti                  

78

2

MHP

20

18

CHP

5

35

İYİ Parti

7

10

HDP

1

10

BDP

0

5



Tabloda da görüldüğü üzere iktidar partisi yaptığı neredeyse tüm konuşmalarda AFAD'ın efektif bir kurum olduğunu vurgulamış, fakat bu görüş muhalefet vekilleri tarafından paylaşılmamıştır. Muhalefet kanadından gelen eleştiriler ise sadece olumsuz söylemler olarak kalmamış, çoğu parti AFAD'ın çalışmalarını yıllar içerisinde olumlu da bulmuştur. Sonuç olarak ise AK Parti vekilleri eleştirileri kabul etmekten uzak bir tavırla bu tartışmaları sürdürmüştür.

AFAD'ın kuruluşuna dönersek, 1999 depremi sonrası hazırlanan raporların temel çıktısı yeni bir deprem politikası oluşturulması ve bunun bir devlet politikası olarak uygulanmasıydı. Aradan geçen 24 senede Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı yeni bir deprem politikası geliştirdi ancak bu politika merkeziyetçiliğin, bürokrasinin, liyakatsizliğin ve önlemsizliğin altında ezildi. Bütün uyarılara, yaşananlara ve planlamalara rağmen bu politika bir devlet politikasına dönüşmedi. Çeyrek asır sonra Türkiye tekrar enkaz altında kaldı, binlerce can kaybetti, hiç yol kat edemedi.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Parlamento

Parlamento

TBMM ile büyükşehir belediye meclislerindeki gelişmeler, meclislere dair araştırma raporları ve siyasete dair daha fazlası her hafta bu yayında!

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Arda Sirkeci

Yusuf Şerali

Cemre Zekiroğlu

Erim Bolel

Görkem Savaşeri

Barış Gökçe

Türkiye

Gölcük

İzmit

Adapazarı

deprem

Adalet ve Kalkınma Partisi

Afet

AFAD

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi

Kahramanmaraş

NEREDE YAYIMLANDI?

ParlamentoParlamento

HİKAYE

Dosya: AFAD Politikaları

Kuruluşundan bu yana AFAD'ın çalışmaları, raporları ve AFAD hakkındaki incelemeler bize ne söylüyor?

16 Şub 2023

YAZARLAR

Parlamento

TBMM ile büyükşehir belediye meclislerindeki gelişmeler, meclislere dair araştırma raporları ve siyasete dair daha fazlası her hafta bu yayında!

İLGİLİ OKUMALAR

;