aposto-logoCumartesi, 3 Haziran 2023
aposto-logo
Cumartesi, Haziran 3, 2023
Aposto Üyelik

Düzce Umut Evleri: Kiracı Hakları ve Katılımcı Sosyal Konut

Kamu kaynakları ve imkânlarının kullanımıyla katılımcı süreçleri bir arada yürütecek, yurttaşların katkısını hız, uzmanlık ve kaynak baskılarına feda etmeyecek yöntemler bulmak zorundayız.

Yazı: Sinan Erensü, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü


Şubat depremleri ve yarattığı yıkım hızla daha az konuşulur, daha az görünür olmaya devam ederken, yıkılan evlerin ve mahallelerin ayağa kaldırılması için verilen vaatlerin – seçimin de etkisiyle – sorunu hız ve maliyet ikiliği içine hapsettiğine şahitlik ediyoruz. Bu vaatlere bakacak olursak yeniden inşa günün sonunda merkezi hükümetin tüm imkânlarını seferber ederek halledebileceği bir organizasyon meselesi. İkna olduysanız, fazla kaygılanmaya gerek yok: Güçlü devletimiz ve onun kurumları hâlihazırda var olan inşaat ve kentleşme pratiklerinin bölgeye uyarlamaya ve bunu yaparken de maliyeti mümkün olduğunca az bir biçimde yurttaşlara yansıtmaya kadir. Siyasi partiler yeniden inşanın birtakım detaylarında ayrışsalar da esas olarak rekabet yurttaşı süreci en iyi hangi kadroların yürütebileceğine ikna etmeye odaklanıyor.

Halbuki afetle mücadeleyi konu alan sosyal bilimler külliyatı bize yeniden inşanın ancak yerel topluluklarla birlikte yapıldığı ölçüde başarıya ulaştığını söylüyor. Yerel gerçeklikten kopuk, afet alanına kilometrelerce uzakta yapılan basmakalıp planlar ya gerçekleşemiyor ya da gerçekleşse bile sahanın asıl ihtiyaçlarına cevap vermekte yeterli olamıyor. Bu bağlamda yeniden inşayı belki de afet ile mücadelenin ilk aşamasını oluşturan arama-kurtarma çabalarından çok da farklı bir şekilde ele almamak gerekiyor. AFAD’ı sahada etkisiz kılan hantallığı ve merkezi yapısı idiyse benzer bir sorun merkezi olarak kurgulanan yeniden inşa süreçleri için de söz konusu olamaz mı? O hâlde yeniden inşayı yerel topluluklara daha fazla rol vererek, katılımcı bir şekilde düşünmek mümkün olabilir mi? 1999 Düzce depreminin ardından kiracı depremzedelerin mücadelesi sonucu vücut bulan Düzce Umut Evleri bu soruları cevaplamak için benzersiz bir imkân sunuyor.

12 Kasım 1999'da meydana gelen Düzce Depremi, bugünkü boyutlarıyla olmasa da, ciddi bir yeniden inşa ihtiyacını beraberinde getirmiş, ancak kiracı depremzedeler, hak sahipliği mülk sahipleri üzerinden tanımlandığı için kalıcı konut inşaatlarından yaralanamamışlardı. Çadır ve prefabrik yapılardan bir türlü kurtulamayan kiracı depremzedelerin bu durumu, 2003 yılında sağlıklı ve güvenli konut ihtiyaçlarını bir hak mücadelesi olarak kooperatifleşmeye dönüştürmelerine yol açtı. İmece Evleri'nden ilham alarak kooperatifleşen kiracı depremzedeler kendilerine konut yapabilecekleri bir arsa tahsis edilmesini talep ettiler, bu taleplerini bir toplumsal harekete dönüştürdüler, Ankara’da oturma eylemleri düzenleyerek sıkıntılarını duyurmaya çalıştılar, barınma hakkının bir anayasal bir hak olduğunu ve bu hakkın kendilerini de kapsaması gerektiğini ifade ettiler.

Düzce Umut Evleri. Kaynak: Mekanda Adalet Derneği


Kiracı depremzedelerin talepleri zaman içinde doğrudan konut talebinden, kendi konutlarını inşa edebilmek için imkân ve kaynak talebine doğru evirildi. Uzun süren hukuki ve fiili mücadelelerin ardından, 2012 yılında TOKİ, Düzce'nin Beyköy ilçesindeki bugün Umut Evleri'nin yer aldığı arazinin Düzceli Evsiz Depremzedeler Kooperatifi'ne devrini onaylamak zorunda kaldı. Kiracı depremzedelerin bu zaferi Umut Derneği ve İstanbul’dan pek çok şehir planlamacı, mimar ve aktivistin katkı sunduğu Dayanışmacı Atölye gönüllüleri ile birlikte yürütülen benzersiz bir katılımcı tecrübenin de yolunu açmış oldu. Tüm kooperatif üyelerinin katıldığı anket uygulamaları, konut türleri ve sosyal alanların tartışıldığı atölye çalışmaları, büyük ölçüde imece usulü ve sponsorluk destekleri ile yürütülen inşa süreçleri sonunda yükselen Düzce Umut Evleri dünyanın en iyi on sosyal konut projesinden biri seçilerek 2017 World Habitat Awards (Dünya Habitat Ödülleri) finalisti oldu. 237 daireden oluşan Düzce Umut Evleri inşaat 2023 yılı itibarıyla tamamlandı, konutların iskân başvuruları yapılıyor ve tapular kooperatif üyelerine dağıtılıyor.

Peki Düzce Umut Evleri bize afet sonrası yeniden inşa hakkında tam olarak ne anlatıyor?  Bu tecrübeden çıkarmamız gereken ilk ders kiracı depremzedelere dair. Deprem sonrası güvenli konut stoğunun azalması ve pahalılaşması, ilk olarak alım gücü düşük olanları, yani kiracıları vuruyor, kiracılar uzun yıllar maddi güçlerinin yeteceği bir haneye erişemiyorlar. Dolayısıyla kiracıların durumunu sonradan değil, şimdiden düşünmek büyük önem arz ediyor. Çünkü depremzedeler arasında önemli bir yekûn oluşturan kiracılar kentsel sosyal hayatın önemli parçaları. Kiracıların da, kentlerin ev sahibi olan sakinleri gibi kalıcı göç etmemeleri, bölgede yaşamaya devam etmeleri kentlerin yeniden ayağa kalkması için oldukça önemli.

Düzce Umut Evleri. Kaynak: Mekanda Adalet Derneği


Düzce Umut Evleri tecrübesi kiracı hakları kadar katılımcı yeniden inşanın da değerini anlamamıza yardımcı oluyor. Büyük yıkım geride kalmaya, kentlerin tozu dumanı kaybolmaya, yeni şehirler yükselmeye başladıkça depremzedeler barınma hakkını çok daha kapsamlı bir biçimde tanımlama ihtiyacına giriyor, birbirinin aynısı evlerde, sosyokültürel alışkanlıklarına uymayan sitelerde yaşamak istemediklerini – haklı olarak – fark ediyorlar. Şubat depremlerinin vurduğu şehirler ve köyler pek çok mekânsal ve toplumsal farklılığı barındırıyor. Dini, coğrafi ve demografik farklar, kır-kent ayrımı, toplu yaşama dair alışkanlıklar, iklimsel değişkenler ve iklim değişikliğinin getirdiği sorunlar konut alanından beklentileri çeşitlendiriyor ve farklı barınma ihtiyaçlarını beraberinde getiriyor. Afetin getirdiği aciliyet ve güvenlik ihtiyacının yerini hızla huzur ve konfor arayışına bırakacağı bu aşamada katılımcı planlama önem kazanıyor. İnsanlar planlamasında söz sahibi oldukları yapılara daha sıkı bağlanıyor ve bu bağ toplumsal iyileşmeye katkı sunma potansiyeli taşıyor.

Öte yandan katılımcı planlama toplumsal dayanışmanın da kapısını aralıyor. Bilim insanlarının, gönüllü öğrencilerin, sivil toplumun ve depremzedelerin yürüttüğü katılımcı planlama ve inşa süreçleri daha sağlıklı mekânlar, kendi kendine yeten dayanışmacı topluluklar ortaya çıkarıyor, saha ile uzmanlık arasında anlamlı ve uzun soluklu birlikteliklerin önünü açıyor. Bununla birlikte yeniden inşa faaliyetlerine demokratik bir imkân sunarken müteahhitlik tekelini kırıyor, yeniden inşa sürecine dahil olan aktörlerin sayısını artırıyor.

Şubat depremi ile sarsılan milyonların tüm sorunlarının katılımcı süreçlerle çözülmesini beklemek elbette gerçekçi değil. Devasa yeniden inşa sürecinde kamunun iştirakinin olması kaçınılmaz. Ancak bu iştirak yurttaşı yalnız bırakmak yahut hakkını alabilmek için – tıpkı Düzce Umut Evleri örneğinde olduğu gibi – yıllarca mahkemelere mahkum etmek  anlamına gelmemeli. Kamu kaynakları ve imkânlarının kullanımıyla katılımcı süreçleri bir arada yürütecek, yurttaşların katkısını hız, uzmanlık ve kaynak baskılarına feda etmeyecek yöntemler bulmak zorundayız. Sanılanın aksine kent tek elden tasarlanıp, inşa edilebilen bir yapı değil. Dünyanın en gözde ve sağlıklı kentlerinin iyi planlama, denetim ve yönetim kadar kendiliğindenliğe, yurttaş katılımı ve müdahalesine önemli ölçüde açık olagelmiş kentler olduğunu unutmamak gerekiyor. Yeniden inşayı “tekrar inşaat” şeklinde okumamak için mekanlarımız kadar hayatlarımızı ve toplumsal bağlarımızı da yeniden diriltmek katılımcı planlama imkanlarının önünü açmakla mümkün olacaktır.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

Sinan Erensü

Boğaziçi Üniversitesi

Düzce

Düzce Depremi

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Erzincan ve Düzce Depremlerinden Neler Öğrenmedik?

Yayın & Yazar

Zappa Zamanlar

“So many books so little time...” Frank Zappa’dan ilhamla:  Zappa Zamanlar: Kitaplar ve podcastler üzerine uzunlu kısalı… Doğadan yemeğe, edebiyattan ekonomiye okuma ve dinleme notları…

;