Emanetçi, arşivci, semtin belleği: Şimdi neresi?

SOLİ
Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.
Mahalle: Galatasaray. Mekân: Aslıhan Pasajı. Mahalleli: İsmail İlbey. Anlatıcı: Rânâ Mengü. Fotoğraflar: Deniz Sabuncu.
Galata’dan Galatasaray’a. Saint Antuan Kilisesi; Hazzopulo ve Aznavur Pasajları geçildi. Çiçek Pasajı az ileride. İstiklâl’de,Taksim ile Tünel meydanları arasında, Tepebaşı’ndan gelen Meşrutiyet Caddesi ile Tophane’den uzanan Boğazkesen Yokuşu’nun kesişme noktasında, tam anlamıyla dörtyol ağzındayız. Mahalleye adını veren, II. Bayezid zamanında yerleşim alanı olmayan bu bölgede sultanın sadık hizmetkârları olan sarayın içoğlanlarını eğitmek üzere kurduğu okul, günümüzün Galatasaray Lisesi, mahallenin hafızasını yaşatan en önemli bina önümüzde. Arkamızda, Şadi Çalık’ın 50. yıl Cumhuriyet Anıtı, Cumartesi Anneleri’nin buluşma noktası. Onun da arkasında Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi, içinde mahalleye bakan İlhan Koman’ın kollarını iki yana açmış kadın heykeli; Akdeniz. Akdeniz; yüz yirmi parça ve her biri bu iç denizi çevreleyen, farklı dilleri konuşan farklı kültürlere sahip ve farklı tanrılara inanan insan topluluklarını simgeliyor. Hepsi bir uyum içinde bir araya geldiğinde önce Akdeniz’i sonra Galatasaray’ı sonra da Beyoğlu’nu; bölgeninin dünü, bugünü ve yarınını oluşturuyor. Kulağımızda Taşkent’in “Biz kültür ve sanatın bankasıyız.” sözü. İstanbul’un, İstanbul’dan gelip geçenlerin, gelip de gidemeyenlerin, toplulukların, tarihin, geleneklerin vekültürlerin hafıza merkezindeyiz şimdi; Beyoğlu’da, Galatasaray’da.
Akdeniz
Emanet ettiğimiz hikâyeye sahip çıkmanın tek yolu: okumak.
Galatasaray meydanından sağa. Sonra sola. Avrupa Pasajı’nın bitişiğindeki Aslıhan Pasajı, namıdiğer Sahaflar Çarşısı kapısındayız şimdi. Kitap kokusu olarak bildiğimiz o küf kokusu eşliğinde katın sonundaki Ayça Kitabevi’ne doğru yürüyoruz. Ayça’ya gelene kadar bir berber, iki kırtasiye ve bir düğme dükkânı geçiyor yanımızdan. Duruyoruz. Bir ses, bir işaret belki dikkatimizi buraya yönlendirdi. 1984’ten beri Aslıhan Pasajı’nın gediklisi İsmail Abi karşılıyor bizi. Girişteki siyah beyaz fotoğrafları, film afişleri ve özenle dizilmiş, sayfaları sararmış kitapları geçip tavana değmek üzere olan kitap yığınları arasında birer tabure çekiyoruz kendimize. “Çay ister misiniz? Sahafın çayı meşhurdur, sohbeti o başlatır.”
Yaşama yetişemeyenlere mucize çözüm: çay
Ayakta raflara göz atarak ara ara elimize aldığımız bir kitabın sayfasını karıştırmak üzere tabureye çökerek İsmail Abi’nin yolunun nasıl buraya vardığını dinlemeye devam. “Aslıhan Pasajı beni seçti. Tepebaşı’nda Tarhan Han’da mâli müşavirdim. Şirketim buraya taşındı ben de pasajla tanıştım. O zamanlar sahaflar yeni yeni geliyordu. Günde 1 TL’ye kitap kiralıyordum. Param yoktu, ertesi güne de para vermemek için her gün bir kitap okuyordum. Sonra pasajda dükkân boşaldı, komşu dükkânlardan arkadaşlarımın yüreklendirmesiyle Aslıhan’da kitabevi açarak buraya yerleştim.” Yıllardır bu işte olmasına karşın İsmail Abi hâlâ kendini sahaf olarak görmüyor. O bir kitapçı. Günümüzdeki sahafların donanımıyla eskilerin donanımı arasında çok fark olduğunu, eskilerin en az üç dil bilip konuşabildiğini vurguluyor. “Onlara bir kitap sorulduğunda sayfasının görseline kadar tarif ederlerdi. Şimdi sattığı kitabı okumamış insanlar sahaflık yapıyor. İnsanlar buraya bizden bir şeyler talep etmeye geliyor. Bir kitap, yazar ya da konu; elimizdekini bilmemiz gerekiyor. Kumaş satanlar nasıl tuttuğu kumaşın yüzde kaçının pamuk yüzde kaçının yün olduğuna hâkimse aynı donanım bizim mesleğimiz için de geçerli. Sahaf kelimesi sayfiye yani sayfadan gelir. Elinde tuttuğun şeyi oluşturan parçaya hâkim olmazsan burada tutunamazsın. Emanet ettiğimiz hikâyeye sahip çıkmanın tek yolu; okumak.”
Aslıhan'da kitap imzalanıyor
Komşusunun anısını yaşatanlar
Pasajlar; zamanında Ermeniler, Yahudiler ve Hristiyanlar’ın işlettiği dükkânlarla, İstanbul’un ilk alışveriş merkezleri. Anı, takas, paylaşım, birikim, kültür. “Sahaf vazgeçilmiş anılara sahip çıkar, onları biriktirir. Yeniden hayata kazandıran, dönüştürendir sahaf. Bir kitap, bardak, kolye ya da fotoğraf. Senin vazgeçtiğin her anı bizim için yeniden kurgulanmaya alan açan bir an ihtimali.” Her yerden gelen kitaba, eşyaya, değiş tokuş kültürüne ev sahipliği yapıyor Aslıhan. Evlerden, işyerlerinden, depolardan toplanıyor kitaplar, Aslıhan'a gelene kadar sokak sokak geziyor; bazen çöpün kenarındaki koliden son dakika tahliye ediliyor, dönüp dolaşıyor, Yol, Aslıhan'da sonlanıyor. Oradan okura emanet ediliyor. Ta ki bir kitaplığın köşesinde, bir koltuk arasında unutulana ve tekrar bulunana kadar.
Mahallede acelesi olanlar
Mütemadiyen hızlı adımlarla gelip geçiliyor Galatasaray’dan. Penceresinin önüne çiçek koyan evler, o telaşla ıskalanıyor. Çiçek Pasajı’ndan karşıya geçip köşeyi döndüğünde Levon Abi değil Izar Abi çay içiyor artık. Kaldırımlarda adım atanların vermeye yerindiği selamlar, kuramadığı renkli sofralar, yaşadıkları bu yeni hayat hangi doğrultuda değişiyor; mahallelisi, turisti kim oluyorsa onu muhafaza ediyor, fark ettirmek için de vitrininin baş köşesinde sergileyerek paylaşılan zamanın ve kültürün koruma merkezi hâline geliyor mahalle sahafları.
Dırıltılar-Zırıltılar
“İtalyanca, Almanca, Osmanlıca, Ermenice, Yunanca, Fransızca, İngilizce, Danca ve Rusça kitaplar var bizde. Kurtuluş’a komşu olduğumuz için Ermenice eserler hep bulunur. Kapanan evler ya da çevredeki dinî yapıların buluşma noktasıyız aslında. Yanımızdaki mahallelerin sahip olduğu çok kültürlülükten kaynaklı bunca farklı dillere sahip kitap arşivimiz. Birlikte yaşadığımız komşumuzun emanetine sahip çıkıyoruz bir nevi.” Bu konuşmadan beş dakika sonra Aksel giriyor içeri. Üniversitede, tezi için Jamanak, Ermenice ժամանակը, zhamanaky (İstanbul'da yayımlanan Ermenice günlük siyasi gazete.) alıyor kucak dolusu. İnternette aradığı bilgileri bulamadığından, bulsa bile içeriğin eksik kaldığından yakınıyor. Sonra da İsmail Abi’ye teşekkür ediyor. “Bizim meslekte söz verilmez. Aradığın bir kitabı ertesi günde bulabilirsin bir ay ya da bir yıl sonra da. Bu yüzden de ‘karşıya veya komşuya bakabilirsin’ cevabını çok sık duyarsın Aslıhan’da. O çocuğun kısmetiymiş bu gazeteler. İşine yarar umarım.” diyor kapalı kapının arkasından gidişini izlerken.
Aşkın Zaferi
İstanbul’un hafızası
Bir çay daha konuyor kalın ciltli İngilizce-Fransızca sözlüğün üzerine. Biz; ayağı ahşap, oturma kısmı hasır örgülü taburelerde. Gelenlerin aradığı kitapların isimleri kulağa çalındıkça defterin bir köşesine not düşünülüyor.
“Albertine Kayıp, Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde serisinin yedinci kitabı. İlk kitabını okumadan sonuncusunu almanı önermem. Halil Cibran’ın Ermiş kitabını sevebilirsin belki.” Anlaşıldı. Önce Kayıp Zamanın İzinde serisinin ilk kitabı Swannların Tarafı'nda okunacak belli ki. Sahafların herhangi bir kitapçıdan farkı da budur. Yol haritası belli olsa dahi rotaya yeni bir başlangıç noktası ya da soluklanacak duraklar ekler. Kiminde yeni bir yazarla tanışırsın kiminde yol başka hikâyelere doğru kıvrılır. Rota değişir, dönüşür.
Sırça Köşk
30-35 yaşlarında ABD’li birinden bahsediyor İsmail Abi. Sık sık gelip Ayça Kitabevi’nin girişindeki siyah beyaz fotoğrafların hepsini alırmış. Neden? “Bu soruyu ben de sordum merak edip. Fotoğraflar, ait olduğu kültürün aynasıdır. Çok çeşitli fotoğraflar geliyor buraya. Askerlik, düğün, sünnet, gezi. İstanbul’un kültürünü, yaşayanının profilini öğrendiğini anlattı onlar üzerinden. Sanırım İstanbul’u sevdiğinden karşı kaldırımdaki insanın saygı duyduğu, değer verdiği şeyleri fark etmek istiyor. Tam anlamıyla birlikte yaşayabilmek için bakmaya değil görmeye çalışıyor.”
Beyoğlu; İstanbul’un hafızası, deposu, arşivi. Sokak isimleriyle, kapanan pastaneleriyle; yürürken burnuna gelen yemeğin kokusunun, yolda selam verdiğin komşunun değişmesiyle Beyoğlu’na her gün yeni bir kültür giydirilmeye çalışılarak kimliksizleştiriliyor. Oysa kiliseler, camiler, konsolosluklar, kültür merkezleri, müzeler, sokakta yürürken görülen hayvanı sevmek için durulduğunda verdiği tepki, evlerin terasında içilen içkiler, kurtarılan ya da kurtarılamayan meselelerin toplamı; Beyoğlu, Galatasaray. Bu arşivin koruyucularından belki de en önemlisi hakkında yazılmış kitapları, mektuplara yapıştırılmış pulları, çekilmiş fotoğraflarıyla sahaf ve pasajlar.
Bir zamanların Türkiye'sinin konuşulduğu sofralar
Bir zamanların Türkiye’si; Galatasaray Aslıhan Pasajı’ndaki gibi bulunduğu yeri mahallelisinin bile fark etmesine alan açmayarak; meydanda duran tabelada, bitişiğindeki pasajla arasında 60 metre olduğunu yazarak hikâyelerini, tarihini duyurmayarak ve orayı sadece ayağı takılanın uğradığı bir yer hâline getirerek saklanamaz. O Türkiye bugün sahaflarda. Yırtılmış bir fotoğrafta yan yana duran, sarılan, birbirlerinin gözünün içine bakan Niko ve Ayşe’de; hep birlikte kurulan, sokağa taşan o sofraların anlatıldığı romanlarda, porselen bir oyuncak kedi heykelinin altındaki “kızıma” notunda. 30 yıldır tatil yapmamış İsmail Abi’nin “Aslıhan Pasajı’na gelmek denizde yüzmek kadar ferah.” cümlesinde. O bir zamanların Beyoğlu’su, Galata’sı, Türkiye’si bugün bize emanet edilen kitapların, arasındaki anıların ve değerlerin öncülüğünde tekrar kuruluyor.
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
SOLİ
Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.
İLGİLİ BAŞLIKLAR
Galatasaray
İsmail İlbey
Rânâ Mengü
Deniz Sabuncu
Galata
Saint Antuan Kilisesi
Taksim
Tünel
Boğazkesen Yokuşu
dörtyol
II. Bayezid
Galatasaray Lisesi
Şadi Çalık
Cumartesi
Yapı Kredi
Kazım Taşkent
İlhan Koman
Akdeniz
Beyoğlu
İstanbul
Sahaflar Çarşısı
NEREDE YAYIMLANDI?
Mahalle: Galatasaray. Mahalleli: İsmail İlbey. Mekân: Aslıhan Pasajı.
16 Mar 2023

YAZARLAR

SOLİ
Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.
İLGİLİ OKUMALAR