Erdoğan'ın sığınmacı politikası: Suriyeli muhacirler nasıl ucuz işgücü oldu?


Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
2011’de başlayan Suriye iç savaşının ardından Türkiye’ye yönelen büyük bir göç dalgası, ardından da İran üzerinden Afganistan ve Pakistan’dan gelen kaçak sığınmacılar Türkiye’yi dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkeler sıralamasında 1’inci sıraya yükseltti.
Yaşanan ekonomik kriz, işsizlik ve yüksek enflasyon nedeniyle günlük hayatın her geçen gün daha da zorlaşması, göç sorununu kamuoyunun gündemine daha fazla taşıyarak siyaseti bu konuda adım atmaya zorladı.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından yapılan bir araştırmada, Türkiye nüfusunun %85’inin sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmesini desteklediği belirtiliyor. Kamuoyunda yükselen sığınmacı karşıtlığının siyasetteki yansıması Zafer Partisi’nin yükselişi, ATA İttifakı cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın %5,28’lik oy oranı ile ikinci tur seçiminin sonucunu belirleyecek güce ulaşması ve Millet İttifakı’nın lokomotifi olan CHP-İYİ Parti ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun sığınmacıların ülkelerine gönderilmesini seçim vaatlerinin merkezine yerleştirmesi oldu. Cumhur İttifakı ise sığınmacılar konusunda toplumun ve siyasetin geri kalanından çok farklı bir söylem ve strateji benimsiyor. Kampanya sürecinde de ilk turun ardından yapılan açıklamalarda da sığınmacıların geri gönderilmesine ilişkin bir vaatte bulunmayan Cumhur İttifakı, önümüzdeki süreçte de açık kapı politikasına devam edeceğinin sinyallerini veriyor.
Erdoğan'ın açık kapı politikası
2011 yılında Suriye’de iç savaşın başlamasının ardından AK Parti hükümetinin uyguladığı açık kapı politikası neticesinde ilk büyük göç dalgaları gelmeye başladı. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu 1 milyon sığınmacının “psikolojik sınır” olduğunu söylemişti ancak bu eşik yaklaşık 2 yıl içinde aşıldı. Özellikle İstanbul ve İzmir gibi metropollere ve Güneydoğu’daki şehirlere dağılan Suriyeli sığınmacıların sayısı 2015-2016 yılların itibarıyla yaklaşık 3 milyona ulaştı. Bu dönemde uygulanan açık kapı politikasının temelde 4 hedefi vardı. Birincisi, Suriyeli sığınmacılara kapılar açılarak ve ÖSO gibi Esad rejimi karşıtı silahlı örgütler direkt olarak desteklenerek Beşar Esad’a karşı siyasi kozları güçlendirmek. İkincisi, Arap Baharı’nın ardından Orta Doğu’da güç kaybeden ve bazı ülkelerde tamamen çöken Müslüman Kardeşler hareketinin bıraktığı boşluğu doldurarak Erdoğan’ın ‘Müslüman dünyasının lideri’ imajını güçlendirmeye çalışması. Üçüncüsü de Türkiye’nin 2013’ten itibaren girdiği sermaye birikimi ve ekonomik büyüme krizini Suriyeli sığınmacıların yarattığı ucuz işgücü kaynağı ile çözebilme amacı. Dördüncüsü de Avrupa Birliği (AB) ile imzalanan Geri Kabul Anlaşmasıyla birlikte sığınmacıları AB'ye karşı bir siyasi koz olarak kullanmak ve AB fonlarıyla artan dış finansman ihtiyacını karşılamak.
Suriye'de iç savaşın başlamasıyla AB’ye başlayan göç dalgası, başta Almanya olmak üzere birlik içerisindeki ülkelerde göçmen karşıtı söylemleri ve aşırı sağ hareketlerin gücünü artırdı. Göçmen karşıtlığının yaratacağı siyasi ve toplumsal problemleri önlemek isteyen AB ülkeleri, Türkiye ile yapılan 'Göçmen Mutabakatı' ile düzensiz göçün tüm sorumluluğu Türkiye’ye bırakarak kısa vadeli bir siyasi rahatlama yaratabildi. Bunun karşılığında da Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ve otoriterleşmeye yönelik tepkilerin dozu sistematik olarak azaltıldı. Erdoğan açısından da siyaseten kazançlı olan bu anlaşma ile birlikte göçmenler konusu AB’ye karşı bir koz olarak kullanılıyor. Yaşanan her krizde, AB’yi sınır kapılarını açmakla tehdit eden Erdoğan iç ve dış politikada kendine hareket alanı yaratabiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün Avrupa ülkeleri hala huzur içinde yaşıyor olmalarını, Türkiye'nin 4 milyon sığınmacıyı kendi topraklarında misafir etmesine borçludur.” sözleriyle AB ile Türkiye arasındaki 'Göçmen Mutabakatının' siyasi dinamiklerini net bir şekilde dile getirmişti.
Suriyeli sığınmacıların özellikle kayıt dışı ekonomide artan istihdam oranları, iktidarın sığınmacıların varlığına olan ihtiyacının ve açık kapı politikasını devam ettirmesinin temel göstergelerinden biri olarak görülebilir. 2020 yılı itibarıyla, kayıt dışı ekonomide istihdam edilen Suriyelilerin sayısının 750.000-950.000 arasında olduğu öngörülüyor. Kayıt dışı ekonominin Türkiye işgücü piyasasının %31’ini oluşturduğu göz önünde bulundurulduğunda sığınmacıların varlığının emek-yoğun sektörlerde faaliyet gösteren sanayici ve ihracatçılar için büyük bir maliyet avantajı yarattığını söylemek mümkün.
Suriye’den Türkiye ekonomisine giren yabancı sermaye ve Suriyeli sığınmacılar tarafından kurulan şirketlerin artan sayısı da iktidarın göç politikasıyla yarattığı yeni politik ekonomi düzeninin ana göstergelerinden biri. Eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, 2019 yılı itibarıyla Türkiye’de faaliyet gösteren Suriyeli şirketlerin sayısının 15 bin 159 olduğunu açıklamıştı. Bu sayı, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı şirketlerin %20’sini oluşturuyor. 2017 yılında dönemin Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, kamuoyunda artan sığınmacı karşıtlığına yönelik yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı:
“Türkiye 3 milyon insanı beşeri sermaye olarak da görmelidir. 3 milyon insan içinde yüksek tahsilliler, uzmanlar var. Şu anda Kahramanmaraş’ta, Adana’da, Osmaniye’de, Gaziantep’te hatta Ankara’da Ostim’de birçok ilde eğer Suriyeliler olmazsa düz işçilik yapan yok. Fabrikalarımız durur.”
Suriyeli sığınmacılar tarafından yaratılan ucuz işgücü kaynağı, özellikle emek-yoğun sektörlerde faaliyet gösteren orta ölçekli işletmeler açısından büyük bir maliyet avantajı yaratmaya başladı. KOBİ’lerin çatı kuruluşu olarak bilinen MÜSİAD da iktidarın açık kapı politikasına yönelik desteğini her fırsatta belirtti. Dolayısıyla, iktidarın açık kapı politikasının temelinde hükümet-sermaye ittifakının etkin olduğunu söyleyebiliriz. Sermaye kesimlerinin açık kapı politikasının devam etmesi yönündeki talebi ve sığınmacıların yeni ekonomik modelin ana taşıyıcılarından biri haline gelmesi Erdoğan’ın bu konudaki söylemlerinin değişmesine neden oldu.
Ensar-muhacirden ucuz işgücüne
Suriye’den gelen ilk göç dalgasının ardından Erdoğan ve iktidar üyeleri kamuoyunda yükselmeye başlayan tepkileri ensar-muhacir argümanı ve İslami referanslarla kontrol altına almaya çalışırken ilerleyen süreçte bu söylemlerde sığınmacıların ekonomiye olumlu etkileri ön plana çıkarılmaya başlandı.
Erdoğan, 2014 yılında cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk yurtiçi ziyaretini Suriyeli sığınmacıların yoğun olarak yaşadığı Gaziantep’e yapmıştı. Burada vatandaşlara seslenen Erdoğan “Bizler Türkiye olarak yaklaşık dört yıldır sizleri burada misafir etmenin memnuniyeti sevinci ve haklı gururu içerisindeyiz. Sizleri muhacir oldunuz. Mecburiyet içerisinde yurtlarınızı terk ettiniz. Bizler de ensar olduk sizin için tüm imkanlarımızı seferber ettik. Kim ne derse desin sizler bize asla yük değilsiniz.” ifadelerini kullanmıştı.
İktidarın ensar-muhacir söylemi, artan ekonomik kriz, sığınmacı sayısı ve devamında kamuoyunda oluşan tepkiyle birlikte değiştirilmek zorunda kaldı. Özellikle Zafer Partisi’nin kurulmasıyla birlikte sığınmacı karşıtlığının siyasi arenaya güçlü şekilde taşınması ve diğer muhalefet partilerinin de bu konuda söylem ve politika geliştirmeye başlaması iktidarı sığınmacıların varlığını ekonomik söylemlerle meşrulaştırmaya zorladı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sığınmacılardan rahatsız olduklarını söyleyen bir topluluğu şu ifadelerle sakinleştirmeye çalışmıştı: “Afganistan, Pakistanlıları gönderelim. Çobanlığı kim yapacak, birtakım yerlerde kimler çalışacak. Bakın hepimiz biliyoruz arkadaşlar. İstanbul’a ilk Karadenizliler geldi, en ağır işlerde onlar çalıştı. Sonra Kürtler geldi, onlar çalıştılar. Şimdi aşır işlerde kimler çalışıyor bana bunu söyler misiniz?”.
2022, sığınmacı ve kaçak göçmenlerin hem siyasetin hem de kamuoyunun gündeminde merkezde taşındığı yıl oldu. Hem ekonomik krizin giderek artan etkileri hem de Ümit Özdağ liderliğindeki Zafer Partisi’nin sığınmacı karşıtı söylemleri iktidarı ve muhalefeti bu konuda söylem geliştirmeye ve adım atmaya zorladı. Erdoğan, 3 Mayıs 2022’de yaptığı açıklamada "Ülkemizde misafir ettiğimiz 1 milyon Suriyeli kardeşimizin gönüllü geri dönüşünü sağlayacak yeni bir projenin hazırlıkları içindeyiz" dedi.
Kamuoyundaki artan sığınmacı karşıtlığı ve ekonomik krizin giderek günlük hayatı zorlaştırması nedeniyle yapılan bu açıklama Erdoğan’ın düşen oy oranını tersine çevirmek için yapılan hızlı bir söylem değişikliğiydi. Bu açıklamadan sadece 1 hafta sonra MÜSİAD’ın ‘Türkiye’nin Gücü Ödül Töreni’nde konuşma yapan Erdoğan bu sefer tamamen farklı bir söylem geliştirerek şu ifadeleri kullandı:
"Birilerinin kalkıp ülkemize hicret eden ama Suriye, ama Afganistan, ama Irak, İran fark etmiyor, biz muhacirlik ve ensar olma kabiliyetinin ne olduğunu en iyi bilen bir kültürün mensuplarıyız. Muhacirlik, ensar nedir bunu anlamayan, bunu bilmeyenlerle bizim işimiz yok. Suriye'den savaştan çıkıp ülkemize sığınan bu kardeşlerimize sonuna kadar sahip çıkacağız Bay Kemal. Kendileri arzu ettikleri zaman vatanlarına dönebilirler ama biz onları asla bu topraklardan kovmadık ve kovmayacağız.”
Sadece 1 hafta içerisinde yapılan iki farklı açıklama, Erdoğan’ın sığınmacı politikasında tepkisi giderek yükselen kamuoyu ile yeni ekonomi modeli nedeniyle ucuz işgücü varlığına mahkûm olan sermaye sınıfının tercihleri arasında sıkıştığının göstergesiydi. Genel seçimler öncesinde enflasyonu tarihi seviyelere taşımak pahasına işsizliği kontrol altına almayı hedefleyen Erdoğan yönetimi için sermaye sınıfının tercihleri daha ağır basıyordu.
Seçim kampanyası sürecinde de Erdoğan sığınmacı konusuna neredeyse hiç değinmedi. Katıldığı bir televizyon programında kendisine sığınmacılarla ilgili yöneltilen bir soruya da şu cevabı verdi:
"Halkının yüzde 99'u Müslüman olan bir ülke olarak ülkesindeki savaş sebebiyle orada yaşam koşulları itibarıyla terör örgütleriyle adeta ölüm kalım mücadelesi veren bir Suriye halkı var. Biz kendilerine şu an itibarıyla 100 binin üzerinde Suriye'nin kuzeyinde konutlar inşa ettik. Hayır kurumları vasıtasıyla devlet olarak ve saire ve bu vesileyle de peyderpey şu anda bizdeki muhacirler bu konutlara göç etmeye başladı. Ama bunları 'Ben gelince tekrar ülkelerine gönderirim. Bunları Türkiye'de yaşatmam.' Ben şahsen böyle bir anlayışa taraftar değilim. Bu bir defa zulüm olur.
Bu insanlar bizim ülkemize geldiklerinde yani bunlar göçmendir diye biz bunları hemen tekme tokat kovalayalım mı? Bu bir defa insani değil, vicdani değil, hepsinden öte İslami değil. Bunları kapıya koyamayız. Bunların içerisinde hakikaten yaramazlık yapanlar varsa onlar da tabii emniyet güçlerimiz tarafından onlara bedeli ödettiriliyor.”
İlk tur seçimlerin ardından, Süleyman Soylu "Türkiye'yi göçmen deposu yapmayız ama Suriyelileri de ölüme gönderemeyiz" derken Hulusi Akar da “Suriyeli kardeşlerimizi zora sokacak herhangi bir karar almamız asla söz konusu olmaz. Suriyeli kardeşlerimiz rahat olsunlar.” ifadelerini kullandı.
Seçimin sonucunu sığınmacı politikası mı belirleyecek?
Türkiye, 28 Mayıs'ta düzenlenecek 2'nci tur cumhurbaşkanlığı seçimine giderken ATA İttifakı cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan ilk turda aldığı %5,28 oy oranıyla seçimin sonuçlarını etkileyebilecek güce sahip. Şimdiye kadar hem Cumhur hem de Millet İttifakı Sinan Oğan ile iletişime geçti. ATA İttifakı'nın lokomotifi olan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile Sinan Oğan ise hangi adayı destekleyeceklerini henüz ilan etmediler ancak kendi şartlarını kabul edecek tarafı destekleyeceklerini belirttiler. Cumhur İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın açık kapı politikası ve sığınmacılara ilişkin söylemleri göz önünde bulundurulduğunda Oğan'ın Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemeye daha yakın olduğunu söylemek mümkün.
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
İLGİLİ BAŞLIKLAR
Suriye
Türkiye
İran
Afganistan
Pakistan
Birleşmiş Milletler
Zafer Partisi
ATA İttifakı
Sinan Oğan
Millet İttifakı
İYİ Parti
Kemal Kılıçdaroğlu
Cumhur İttifakı
AK Parti
Ahmet Davutoğlu
İstanbul
İzmir
Beşar
Arap Baharı
NEREDE YAYIMLANDI?
Sinan Oğan hangi adayı destekleyeceğini bugün açıklıyor. Peki hangi aday Oğan'ın şartlarına daha yakın?
19 May 2023

YAZARLAR

Abdullah Esin
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Dış politika, diplomasi ve politik ekonomi alanlarında araştırmalar yapmaktadır.

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
İLGİLİ OKUMALAR