aposto-logo
TR
TREN

Erol Babaoğlu ve gitgide büyüttüğü oyun alanları

Kurak Günler'den Erol Babaoğlu ile "kötü karakterler" oynamak, seyirci ile dayanışmak ve "oyunda" kalmak üzerine.

İlk sorumla Erol'un lise yıllarına gidelim istiyorum. Erol liseyi benim üniversite hayatımın geçtiği Cağaloğlu'da okumuş (Cağaloğlu Anadolu Lisesi). O yüzden gençliği eski İstanbul’da geçti denebilir. Hem o dönemlerdeki şehrin kültür sanat dinamiklerine bakıyorum hem de onun sinemaya ve tiyatroya olan ilgisini dinliyorum:

Ben lise sınavına hazırlanırken hep Taksim'de okumak istiyordum, hayalim oydu ama olmadı. Çağaloğlu'daydım, sonra üniversiteyi de İstanbul Üniversitesi'nde okuyunca uzun yıllar hayatım burada geçti denebilir ama hep bir ayağımız Taksim'deydi tabii. Daha lisedeyken okulun tiyatro kulübündeyim ve okul gazetesi çıkartıyordum. O yıllar sanat daha çok destekleniyordu.

Erol burada gittiği punk ve metal konserlerinden bahsetti. Benim gibi doksan kuşağı olanların "vauv!" dediği konserlerden biri olan 1993 Metallica, İnönü Stadyumu konserinde, Erol da oradaymış.👀 Hatta bu hikâye sayesinde Erol'un bir zamanlar bir grubu olduğunu ve orada vokal yaptığını da öğreniyorum:🎙️

Metallica'nın İnönü konseri benim oyunculuğumu da etkileyen konserlerden biridir. Ben oyunculuğumda meselenin temeline performans olarak baktığım için bir oyunculuk ya da tiyatro kökünden ziyade aslında işe performans üzerinden bakıyorum. Hatta o dönemlerde ben bir grupta solisttim ve konserlerimiz bir şaman ayini gibiydi. Şarkıyı söylemekten ziyade bir atmosfer yaratmakla, bir deneyim yaşanmasıyla ilgilenirdim.

Hikâyenin buradan oyuncu olmaya nasıl evirildiğine birlikte bakalım. 👀

Aynı dönemde okulun tiyatro kulübüne başladığım için üniversite zamanı da Studio Oyuncuları'nda eğitim aldım. Üniversitenin yanında ve 1999 yılından sonra profesyonel oldum diyebiliriz. Aslında 1999'da Şehir Tiyatroları'na girdim. Profesyonel oldum ama ondan önce hani meşhur bir laf vardır, 'Mızrak tutarak başladım' denir ya, Leyla Gencer'in süpervizörlüğünde Avrupa'nın çok büyük beş operacısıyla birlikte bir opera sahnelenecekti. Ben de daha öğrenciyken seçilen on öğrencinin içindeydim, mızrak tutan, sahnenin dekorunu değiştiren bir on kişilik asker grubuyduk, o nedenle profesyonel hayata mızrak tutarak başladım diyebiliriz.

Senin oyuncu yolculuğun Şahika Tekand ile başlıyor, Şehir Tiyatrosu ve Tiyatro Araştırma Laboratuvarı ile devam ediyor. Benim dikkatimi özellikle TAL çekti çünkü alandaki ihtiyaçları daha görünür kılan ve buna yönelik eğitimler veren bir kurum olmak için doğmuş. Bu dönem 90’lı yılların sonuna denk geliyor. O yüzden sormak istiyorum; sen nasıl oyuncu olmaya karar verdin ve emin adımlarla bugüne yürüdün?

Aslında tam olarak karar verdim mi bilmiyorum. Ben daha çok canımın istediğini yapan biriyim. Lisede tiyatro yaparken de öyleydi, daha sonra eğitim almaya gittiğimde de öyleydi. Merak ettiğim için, canım istediği için yaptım, böyle bir mesleki kariyer falan çizmedim kendime. Eğer öyle bir şey olsaydı hayatım başka türlü olurdu, başka mecralarda olurdum.

Fotoğraf: DasDas


Ben oyunculukta ilerlemeye TAL ile birlikte daha alternatif bir yerden girdim, oyuncunun sesini ve bedenini daha ön planda tuttuğu bir eğitimden geçtim. Ayla Algan, Erol Keskin, Haluk Şevket Ataseven gibi isimlerin kurduğu Şehir Tiyatrosu'nun içinde bir birimdi TAL. Özellikle Beklan Algan ile uzun mesailer sonunda tortu gibi çökerdi bilgiler. Beklan Bey'e bir malzeme getirmek zorundasınız. Eğer o gün malzeme getirmediyseniz Bekran Bey'in meşur bir defteri vardı. Defterini kapatır, "Prova bitmiştir" der, çıkar giderdi. En az üç yılım böyle geçti ve bugünüme çok katkısı oldu. Şu an yönetmen görüşmelerinde iyi öneriler getirmeye çalışan bir oyuncuyum. Ayla Algan'da da onu iyi gözlemlerseniz öğrenirsiniz mesela.

Bugün de İstanbul Drama Sanat Akademisi'nde oyunculuk eğitimi veriyorsun, bu ekolün sana getirdikleri neler?

2000'li yılların başından beri eğitimin içinde yer almak istedim. Yönetmen ve eğitmen olduğunda başka bir sorumluluk geliyor, açıkçası bu sorumluluğu seviyorum. Tabii ki tüm bu süreçlerdeki ekollerin etkisi oldu ama beni en çok etkileyen binlerce yıllık bir birikimden gelen oyunculuk serüveninde, 'Oyuncunun elinde neler var? Aslında bu insanlar en çok bütün kültürlerde nelerle ilgilenmiş?' sorularının üzerine çalışmak.

Seni televizyon işlerinden, Yazgı ve Daire gibi bağımsız filmlerden tanıyorum ben ama bağımsız sinemada en tanındığın film Kurak Günler oldu. Ben, önce bu projeye nasıl dahil olduğunu dinlemek istiyorum. Çünkü pek çok kişi "Nereden çıktı bu oyuncu?" dedi.

Önce şunu söyleyeyim. 'Nereden çıktı?' lafını ben daha önce de duydum. Mutluluk'ta oynamıştım, sonra art arda başka projeler, televizyon dizileri derken sokakta tanınıyordum. Ama benim bir kariyer sürekliliğim yok. Mesela başrol olduğum bir televizyon işi durunca o dönem Hayal Kahvesi'nde tiyatro yapmaya başlamıştım. Beni tetikleyen, merak ettiren şeylerle ilgileniyorum. Şimdi de böyle, o yüzden bundan sonra acayip bir yere gidecek falan diye düşünmeyin.

Kurak Günler, Yön.: Emin Alper


Emin Alper beni Daire filminde Arif karakterinde izlemişti, oradaki karakterim meyhanelerde kendini asma şovu yapıyordu ilmekle kendini asıp nefessiz kalabildiği süreyi her seferinde aşmaya çalışıyordu. Biz aslında Abluka ve Kız Kardeşler için de görüşmüştük ama o dönem takvimsel sebepler vs. derken denk getirememiştik. Kurak Günler için de görüşürken de görüşmeden bir saat sonra onayını iletmişti. Hatta demiştim ki, 'Çok erken, yani ben olsam on oyuncuyla falan daha görüşürüm' ama Emin'le sonra konuştuğumuzda da zaten beni yıllardır bildiği için netmiş. Benim cast'a dahil olacağım sete çıkmadan bir sene önce benim netleşmişti.

Şahin karakteri etrafımda gördüğüm erkeklere çok benziyordu ama Erol'la tanışınca insan "Bu kötüyü nasıl oynadı, hangi metotla ilerledi?" diye düşünmeden edemiyor. Erol oyuncu arkadaşlarının da bu soruyu sorduğunu söyledi ve bunu İstanbul'da zaman geçirdiği semtlerin bir birikimi olarak değerlendirdiğini söyledi ve ekledi:

Zaten bir süredir haberleri takip ediyorsanız Şahin'i oynamakta o kadar zorlanmazsınız, Şahin aslında bir prototip. Şahin gibi karakterlerin büyük hâllerini zaten görebiliyorsunuz. Ben sadece o karakterlerden bir mix yaptım. Şımarık bir belediye başkanı çocuğu olduğu için de psikiyatrik bir bakış açısı getirmeye çalıştım tabii ki. Burada tam da karşısında durduğum şeyi oynadım. Büyük bir zevkle.

Film gösterimleri sonrasında gerçekleşen soru-cevaplardan da anladığım kadarıyla filmde fail konusunda bir belirsizlik söz konusu. İçindeyken siz de aslında bu belirsizliği hissetmişsiniz, yani siz de seyircinin bildiği kadarını biliyormuşsunuz. Emin Alper'e "Bize söyle bari" dediniz mi? Böyle bir durumda karakteri nasıl bu kadar başarılı yarattın?

Tabii ki dedik. Onu bu konuda zorlayabildiğimiz kadar zorladık. O da bu belirsizliğin içinde bıraktı bizi, 'Bilgimiz senaryo kadar' dedi. Dolayısıyla teknik olarak şöyle bir kavramdan bahsedebilirim. 'Kararsız denge' dediğimiz bir kavram var, seyircinin merak ettiği, hani reklamların girdiği o anlar vardır ya, 'Şimdi ne olacak?' dediğiniz. O bir anda en az iki şeyin arasında kalırız. Bunu oyunculuk tekniği olarak uyguladığımızda karakteri kararsız bir dengede bıraktığımızda seyirci karakterle birlikte sürüklenebiliyor. Ben kendi adıma biraz bunu uyguladığımı söyleyebilirim. Şahin'in yapmış olabileceği üzerine kurdum ama yapmamış olabileceği tarafına da mutlaka güç verdim.

Filmin Kadıköy Sineması'ndaki gösterimi sonrasında Erol Babaoğlu ve Emin Alper'in seyirciyle buluşmasından.


Kurak Günler bu sene ekiple en çok gösterim yapan filmlerden biri oldu gördüğüm kadarıyla, tabii bunda bakanlığının ödeneği geri istemesiyle doğan bir dayanışma da var. Seyirci ile filmi izlemek ve dayanışmak sana nasıl hissettirdi?

Kurak Günler arkasında durduğum ve sonuna kadar savunduğum bir film. İçinde oynamaktan büyük keyif almanın yanı sıra hem sanatsal, estetik hem de politik olarak arkasında durduğum bir iş. Oyuncunun görevi sadece oynamak değildir. İşi sahiplenmek, işi üstlenmek, işin başka mecralara taşınmasını, başka insanlara taşınmasını, aktarılmasını sağlamaktır. Bu anlamda seyirciyle buluşmak zaten bizim için bir yandan bir görev ama bakanlığın desteği geri çektiğinde oluşan o hava duygusal olarak gerçekten harikaydı. Bir yandan da seyirciyle can cana temas etmek gerçekten çok güzel.

Kulağa büyütüyormuşum gibi gelebilir ama benim hissim pek çok dayanışmada hissettiğim bir şeye yakın, İstanbul Kent Savunması'nın, Kuzey Ormanları Savunması'nın eylemlerindeki his. Bunların pek çoğunda yer aldım. Bazılarında sunucu olarak, birçoğunda performansçı olarak büyük kitlesel performanslar yaptık. Orada hissettiğim şeylere yakın bir şey hissettim. Hani biriyle buluşursunuz ve bin yıldır tanışıyor gibi hissedersiniz bir çay içerken, ona yakın bir his hissettim. Seyirciyle buluşmanın da ötesindeydi.

Monologlar Müzesi-Balat, Düğün Günü Fotoğraf: Ulaş Beşoklar


Monologlar Müzesi-Balat serisinde hem oynuyor hem yönetiyorsun. Tek kişilik bir oyun ve seyir alanı da sınırlı, ben seyirci olarak bu duvarları kırmayı, oyunların ve mekânın birbirine geçmesini çok iyi bir deneyim olarak yaşadım ama içten içe sizin için bu kadar etkileşim içinde oyunda kalmak zor olabilir diye de düşündüm. Soruyorum nasıl “oyunda” kalıyorsunuz?

Ben hiper realist bir açıdan bakmaya çalışıyorum. Yani gerçeğin bir tık üstünde, 'Evet, gerçek bu galiba' diyebilecekleri bir nokta yaratmaya çalışıyorum. Benim için oyunculuğun temelinde üç kavram var: İnandırıcılık, tutarlılık ve haz vericilik. Yaptığım iş inandırıcı olmalı. Yaptığım iş tutarlı olmalı ve seyreden kişiye haz vermeli: Korkuysa korku, gülmeyse gülme vadini yerine getirmeli. Monologlar Müzesi'nde bunu daha kanlı canlı bir meydan okumayla yaşıyorum. O yüzden de inanılmaz keyif alıyorum.

Cyrano'nun prova döneminden bir fotoğraf, DasDas


Cyrano’da seni yine "kötü adam" olarak izledim. Böylesi klasik metinlerin günümüz için taşıdığı anlamı yakalamak, seyirciye vermek bence zor. Ama senin karakterin bunu başarıyor. Bu oyunda şiirsel, kafiyeli bir dil var; o zamanın nüanslarını nasıl yakalayabiliyorsun, nasıl taşıyabiliyorsun?

Bugünün seyircisi kısa mesajlarla, hatta emojilerle anlaşan bir seyirci. Bizde de öyle. Sosyal medyaya alışmış, algısı çabuk dağılabilen bir seyirci, o yüzden oyunun ritminin sıkı ve hızlı olması gerekiyor. Bu dili geçirirken de şöyle bir durum var: Sonuçta bu bir tür olduğu için seyirci aslında tutarlı bulduğu her türü kabul edebilir. Yani biz bir şeyin illa gerçek olmasıyla ilgilenmeyiz. Bu oyunda da vaat o şiirsel dilin, karakterin derdini karşı tarafa geçirilebileceği - hem de çok az malzemeyle, dekorumuz kostümümüz derken sahnede çok az şey var.

Cyrano, DasDas


Burada en önemli şey, ne söylediğinin çok net olarak anlaşılması ama bir yandan da ritmin hiçbir zaman düşmemesi. Bu anlamda seyirciyle eş zamanlılığın yakalanması diyebiliriz. Evet, benim karakterim De Guiche için 'kötü adam' diyebiliriz fakat oraya biz biraz net bir yorum getirdik. Aslında tutkulu bir âşık oldu bizim yorumumuzda. Yani neden 'kötü adam' olduğu çok net, benim aldığım geri bildirimlere göre seyirci de böyle görüyor. Bizim yorumumuzda maskülen havasıyla, duruşuyla, bakışıyla, ona yaklaşımıyla aslında Roxane'in tercih edebileceği bir kişi.

Cyrano, DasDas


K’nın Sesi, kadınların, kuirlerin hikâyelerinin merkeze alındığı bir podcast kanalı. Duygu Dalyanoğlu'nun yazdığı, Ayşenil Şamlıoğlu'nun yönettiği Kıvılcım Podcast Dizisi'nde sen de yer alıyorsun. Bu seri üç boyutlu ses tasarımıyla radyo tiyatrosunu bir adım öteye taşıyor. Sesle üretmeye dair neler söylemek istersin? Daha özgür bir alan diyebilir miyiz?

Ben her zaman sesi daha özgür bir alan olarak görmüşümdür çünkü eski radyocuyum. Studio Oyuncuları'nda oyunculuk eğitimi alırken atölyenin parasını çıkarmak için bir yandan da akşamları DJ'lik yapıyordum. Hatta hep radyocu olacağım, buna devam edeceğim sanıyordum ama oyunculuk eğitimi alırken radyoculuğu bırakmaya karar verdim. İkisinin bir arada olmayacağını anladım, karar vermem gerekiyordu. Hatta şovdan televizyona geçmem üzerine bir teklif de gelmişti. Televizyonda olursam oyuncu olarak yer alacağıma orada karar verdim. Ama sonraları Açık Radyo'da ses perfornmasları yaptık. Sesin dinleyiciye bıraktığı hayal gücüne bayılıyorum.

Erol, Kıvılcım'ın kaydında


📌 Merak edenler için Kıvılcım'ın konusunu buraya not düşüyorum. 

"İzmir’de gerçekleşen şüpheli bir kadın ölümü… 'İntihar' diye kapatılan bir dosya… Kızı Kıvılcım’ın intihar ettiğine inanmayan bir anne… Engellere rağmen gerçeğin peşinde koşan üç kuşaktan üç kadın: Polis Derya, fizik öğrencisi Nehir, emekli Leman… Bu üç kadın sadece Kıvılcım’ın şüpheli intiharı ardındaki gerçekle değil kendi geçmişlerindeki kayıpların yasıyla da yüzleşiyor."

Podcast'in sonlarına doğru gelirken onu yakın zamanda nelerde izleyeceğimizi soruyorum ve ekliyorum, sence hep kötü karakterler mi gelecek sana?

Erol bu kötü karakter bakışının ülkemizdeki cast sistemine bağladı ve yakın zamanda Disney+'ta izleyeceğimiz Emin Alper'in yönettiği Arayış isimli dizide farklı bir karakterle yer alacağını söyledi. Erol'u ayrıca Gürcan Keltek'in Yeni Şafak Solarken filminde de aynı anda  birden fazla karakterde göreceğimizi ekledi.

📼 Bir kayıt cihazı seçsen, ses/fotoğraf ya da video, hangisini seçerdin ve bugünden geleceğe  ne kaydederdin

"Bu görüntü çöplüğünün içinde galiba geleceğe bir kayıt bırakacaksak, bugünü tespit eden ama bugünü kendi özelinden tespit edecek bir şey olsun isterdim. Bir otobanın kenarında tek başına kalmış bir sokak köpeği gibi bütün her şeyi seyredip sonra bunlarla ilgili ne hissettiğini kaydeden ve bunu geleceğe bırakan biri olmayı tercih ederdim."

Hikâyeyi paylaşmak için:

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

İLGİLİ BAŞLIKLAR

oyuncu

Cağaloğlu Anadolu Lisesi

İstanbul

Taksim

İstanbul Üniversitesi

Metallica

Studio Oyuncuları

Şehir Tiyatroları

Leyla Gencer

Şahika Tekand

Şehir Tiyatrosu

NEREDE YAYIMLANDI?

Üretim Kaydı Üretim Kaydı

BÜLTEN SAYISI

Erol Babaoğlu ve gitgide büyüttüğü oyun alanları

Kurak Günler'den Erol Babaoğlu ile "kötü karakterler" oynamak, seyirci ile dayanışmak ve "oyunda" kalmak üzerine.

23 May 2023

Fotoğraf: Deniz Sabuncu

YAZARLAR

Esra Ece Kuleci

Üreten insanların, süreçlerini kayıt altına almaya merak sarmış biri 👀

Üretim Kaydı

Kültür ve sanat alanında üreten insanlarla buluşarak “üretim süreçlerini” kayıt altına alan ve bu buluşmalardan kendine kalanların da kaydını tutmayı dileyen yayın.

İLGİLİ OKUMALAR

;