aposto-logoPerşembe, 23 Mart 2023
aposto-logo
Perşembe, Mart 23, 2023
Premium'a Yüksel

Felsefe, Bir "Yunan Mucizesi" mi?

İnsanlığın yıldızının parladığı anlardan birine giden yapı taşları.

Felsefe ile ilgilenmeye karar verdik diyelim. Açtık bir tarih kitabı, ne görürüz? Eski Yunan uygarlığında başladığını. Felsefenin M.Ö. 6 yüzyılda bugünkü İzmir ile Gökova körfezi arasında kalan İyonya’da başladığı kabul edilir. Bilim ile olan ilişkisi dikkate alındığında aslında bu türden düşünsel bir etkinliğin Antik Yunan’dan önce Mısır, Hint, Çin gibi Afrika ve Asya uygarlıklarında ortaya çıkması gerekmez miydi? Nitekim matematik, geometri ve astronomi çalışmaları tarihte ilk kez Mısır ve Mezopotamya toplumlarında görülür.

Mısırlıların soyut düşünme yeteneklerine rağmen bugün literatürde bir “Mısır Felsefesi” yok. Geçen sayıda önerdiğim kaynaklara baktıysanız olmadığını fark etmişsinizdir belki. Hâliyle bu durum akla şu soruyu getiriyor; pek çok açıdan gelişmiş Doğu uygarlıkları varken felsefe neden Antik Yunan’da başladı? Felsefe bir Yunan mucizesi mi?

İlk bakışta bu sorunun yanıtının literatürün oluşturulmasında uygulanan siyaset ile ilgili olduğu düşünülebilir. Fakat felsefenin herhangi bir düşünceden farklı olarak kendine özgü doğası ele alındığında bu türden bir etkinliğin gerçekten de ilk kez İyonyalılar tarafından yapıldığı görülür.

Alan Watts, Doğu’nun ve Batı’nın Psikoterapisi adlı kitabında felsefeden eğer düşünceleri sistematik bir şablona oturtma, temellendirme, sınama yani özetle eleştirel bir pratiği anlıyorsak Doğu'da böyle bir aracın olmadığını söyler. Hatta Watts’a göre Budizm bile bir felsefe değildir, o bir inancın içerisindeki eleştiri ve aydınlanma hareketini temsil eder.

Bu durumda bundan 2500 sene önce Yunan uygarlığında ne oldu da böyle bir pratik ortaya çıktı? İyonyalılarda olan ama Doğu toplumlarında olmayan şey neydi? Bu soruyu yanıtlamak günümüzde benzer bir zihinsel atılımı nasıl gerçekleştirebileceğimiz konusunda bize ipuçları verebilir.

Pratiğe Karşı Teori

1930 ve 40’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde ders veren Almanyalı düşünür Ernst von Aster, her bilimin meydana gelmesinde iki sebep olduğunu söyler:

  1. Evrenin yapısına dair bilgi sahibi olmak.
  2. Edinilen bilgi ile doğaya hükmetmek, yani pratik fayda sağlamak.

Antik Yunan’da phílos (sevmek) + sophía (bilgelik) köklerinden gelen philosophía (felsefe) kelimesi, pratik ihtiyaçlarımızı karşılamaya yönelik zanaatleri kapsayan tékhnē (teknik) kelimesinin karşıtı olarak kullanılıyordu. Yunanlar, fayda gözetmeksizin hakikati anlamak için saf bir merakla düşündüler. Buna karşın Mısır’da matematik ve geometri tarımsal faaliyetleri düzenlemek ve verimliliği arttırmak için geliştirilmişti.

Çok Kültürlülük

Doğu uygarlıkları, üç tarafı denizle çevrili Yunanistan’ın çok sesli düşünce ortamı geliştirebilmek için sahip olduğu jeopolitik avantaja sahip değildi. Yunanistan’daki yoğun kolonileşme ve ticaret faaliyetleri doğu - batı sentezi gerçekleştirilmesine ve böylelikle farklı kültürel motifleri barından bir kimliğin inşa edilmesine yol açtı.

Boş Zaman

Abraham Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde özetlendiği gibi, entelektüel aktivitelerin yapılması için öncelikle fizyolojik ihtiyaçların, güvenlik ve aidiyet ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. Antik Yunan toplumunu oluşturan üç büyük kabileden biri olan İyonyalılarda, denizcilik ve ticaretle geçimini sağlayan boş zamana sahip, zengin bir sınıf mevcuttu.

Özetle, Bertrand Russell’ın söylediği gibi, “Tembellik medeniyetin direğidir!” Boş karın ve işle dolu zamanda felsefe yapılmaz.

Thales. Günümüzde Lübnan sınırları içindeki Baalbek'e yakın Suweydie'den Roma mozaiği.
Kaynak: livius.org

Devlet Yapısı

Antik Yunan, polis adı verilen özerk şehir devletlerinden oluşuyordu. Yurttaşlar, (kadınlar, köleler ve yabancılar hariç) fikirlerini kamuoyuna sunma ve tartışma özgürlüğüne sahipti. Buna karşın Doğu uygarlıklarında çoğulcu ve demokratik olmayan, merkezî otorite ile yönetilen bir devlet yapılanması mevcuttu. Gücünü tanrıdan alan yöneticinin hükmü mutlaktı; hâliyle bu toplumlarda değişime açık ahlak ve hukuk sistemi yoktu.

İnanç

Antropomorjik Yunan dinini Homeros gibi şairler yaratmıştı. Kutsal kitapları, değiştirilemez kuralları, teşkilatlanmış din insanları sınıfı yoktu. Böylelikle ilk filozoflar yerleşik inanç sistemini eleştirerek, doğayı doğaüstü güçlerle açıklamayı reddetti. Varlığa ilişkin sorulara rasyonel yanıtlar vermeye çalıştı.

Elbette Yunan felsefesinin gelişiminde Doğu uygarlıklarının da etkisi oldukça büyüktü. Thales, Pythagoras, Platon gibi düşünürlerin öğretilerinde doğrudan Mısır etkisini gözlemleyebiliriz. Bu açıdan Yunanistan’da ortaya çıkan felsefi öğretilerin tamamen özgün olduğunu söylemek mümkün değil. Gerçi yeryüzünde hiçbir fikrin “tamamen” orijinal olması da mümkün değil. Sahi, nedir orijinal olmak? (Neyse, bu ayrı bir tartışmanın konusu…)

2500 yıl önce felsefe ve bilimin başlangıcına yol açan faktörler bunlardı. Malcolm Gladwell’in Çizginin Dışındakiler adlı kitabında söz ettiği gibi başarı sadece kişilere bağlı değildir; gerekli tüm koşulların kesişmesini gerektirir. O hâlde felsefe İyonyalıların mucizesi değil, bir bakıma şanslarıydı. Sahip oldukları toplumsal avantajları doğru biçimde kullanmalarıyla ortaya çıktı. Bu sayede Stefan Zweig’ın söylediği gibi İnsanlık Yıldızının Parladığı Anlar’dan biri gerçekleşmişti.

O hâlde sorum şu, insanlığın yıldızının yeniden parlaması için sence ne gerek?

2 hafta sonra yayımlanacak olan sayıda Eski Yunan Felsefesine dair kaynaklar paylaşacağım. O vakte kadar esenlikle ve merakla kal!

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

matematik

geometri

astronomi

Felsefe

İzmir

Gökova

İyonya

Mezopotamya

felsefe

Alan Watts

Budizm

İstanbul Üniversitesi

Almanya

Ernst von Aster

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Felsefe, Bir "Yunan Mucizesi" mi?

Yayın & Yazar

Dilozof

Düşünürlerle düşünüyorum...

;