Gastrodiplomasi 101: Yumuşak gücün nihai zaferi

Kombo x Jam’s Space buluşmalarında kaçırılmaması gerekenler Bağdat Caddesi’nde ortak bir yaşam alanı yaratan Vertical ; özgün ve kolektif yapısıyla sürdürülebilirlik bilincine alan açmayı amaçlayan Jam’s Space ve müziği merkezine alan Kombo ’yla güçlerini birleştirerek kapsamlı ve bir o kadar eğlenceli bir mekân sunuyor. Jam’s Space ve Kombo ’nun önümüzdeki günlerde kaçırmamanı tavsiye ettiğimiz buluşmalarını aşağıda senin için sıraladık: Underdog Friends: Kerem Akdağ, Janbo | 20 Mayıs 21.00: “Barış, sevgi ve korsanlık” pankartı açan Underdog ekibiyle Kerem Akdağ ve Janbo bir cumartesi akşamından beklediğiniz tüm hareketi sunmaya hazır. Musiki FM Selectors: Ahu, Hünkar | 26 Mayıs 21.00: Dünyanın farklı sahnelerinden yolu geçen DJ ve söz yazarı Ahu ile yerel sahnenin pek sevdiğimiz bir diğer başarılı DJ’i Hünkar, setin başında selam vermeye hazırlar. Meşeli Sohbetler: Gürkan Gümüş, Teoman Hünal | 1 Haziran 21.00: Meşe tadında bir sohbete hazırsan viskiye dair ne var ne yok konuşmak üzere iki uzman isim Gürkan Gümüş ve Teoman Hünal’la bir randevuya davetlisin. Dahası: “Daha başka neler var?” diye sormak istersen The Irish Spirit birlikteliğiyle hazırlanan buluşmalar arasında bugün 21.00 ’de Jolly Joker Pub Kanyon ’da Gülinler ve yarın 22.00’ de Aksi Cadde ’de Ozan Algül seni bekliyor. Yarın için bir başka önerimizse 22.00 ’de The Wall ’da Emre Nalbantoğlu ve Acil Servis ’i sahnede yakalaman. Jam’s Space ve Kombo ’da neler olacağını takip etmek için burayı , The Irish Spirit buluşmalarını kaçırmamak için şurayı takip edebilirsin.
Learn more →
apéro
İştah ve ufuk açan yemek yayını. Her çarşamba ve cumartesi önlüğünü giyer.
2012’de Paul Rockower tarafından tanımlanan hâliyle gastrodiplomasi; hükümetler, eyaletler ve devlet dışı politik aktörlerin ulusları gıda yoluyla markalaştırmak veya gıdayı hükümetten kamuya çeşitli alanlarda diplomatik bir araç olarak kullanmak üzere başlatılan halkla ilişkiler kampanyalarının karşılığı. Tanımı biraz daha basite indirgemek istersek gastrodiplomasi, devletlerin geleneksel mutfakları aracılığıyla yenilebilir bir ulus markalaşması sağlamasına ve diğer ülkelerle kültürel etkileşim ve işbirliğine katkı sunuyor.
Kavramın çizdiği ana hatların belirlenmesinin ardından 2012 itibarıyla devletler nezdinde gastrodiplomasinin stratejik kullanımı hızlanırken yemeğin insan ilişkilerinde oynadığı kritik rol tekrar göz önüne çıktı. Oxford Üniversitesi'nden Profesör Charles Spence gastrodiplomasi olgusunun sahip olduğu etki alanlarını görüp gastronomi ve insan kesişimi üzerine yapmaya başladığı araştırmalar neticesinde keşfediyor ki; insanlık tarihi boyunca en eski toplumlarda bile hayatta kalmayı sağlamak ve sosyal uyumu kolaylaştırmak adına ortak yemek yemek ihtiyaç duyulan güven atmosferini sağlıyor.
Yemek ve sosyal ilişkilerimiz
Toplu yemek yemenin insanların bağ kurma yeteneğini kolaylaştırma etkisi sayesinde sürekli olarak devam eden gelişimle beraber bireyler ve gruplar arasındaki sosyal uyuma katkı sağladığı sadece Spence değil birçok antropolog söylüyor. Bu antropologlardan biri olan Profesör Robin Dunbar durumu şöyle ifade ediyor: “Birlikte yemek yeme eylemi beyindeki endorfin sistemini tetikler. Endorfin kişiler arasında kurulan sosyal bağda önemli bir rol oynar. Birlikte yemek yemek için zaman ayırmak fiziksel ve zihinsel sağlığımız, mutluluğumuz ve esenliğimiz hatta hayattaki amaç duygumuz üzerinde derin etkileri olan sosyal ağlar oluşturmaya yardımcı olur.”
Yakın zamana kadar yiyeceklerin birbirimize dair görüşlerimize etki eden karar mekanizmamız üzerindeki yansımalarının çerçevesi net değildi. Fakat bugünlerde anlaşılıyor ki yemek esnasında tanık olduğumuz davranışların birlikte geçirilen diğer vakitlere kıyasla hoşa gitme ihtimali oldukça yüksek. Aynı sofrada bulunan insanların paylaştıkları yemek vesilesiyle azalan hiyerarşik baskınlık birbirleriyle daha olumlu sosyal etkileşimler kurmalarına yardımcı oluyor. Bunun örneklerini evde ebeveyn ve çocuk, işyerindeyse patron ve çalışan ikiliklerinde görmek mümkün.
Buradan yola çıkarak yemek ve misafirperverlik kavramları insanların karar ve görüşlerinde gerçekten böylesi bir etkiye sahipken yemek masasında gerçekleştirilen müzakerelerin insanları akıl değil mide yoluyla ikna etmek üzere kurgulandığı söylenebilir mi? Hatta bir adım ileri giderek durumun etikliği tartışma konusu hâline gelebilir mi? Sonuçta bir tarafın diğer taraf üzerinde avantaj elde etmek üzere yemeğini yiyip şarabını yudumlamasından bahsetmiyor muyuz?
Diplomasinin en eski aracı
ABD’nin Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın gastrodiplomasiyle iligli yaptığı “uluslararası toplumun en eski diplomatik aracı” yorumuyla yemeğin diplomasinin ayrılmaz bir parçası olduğu yönündeki görüşü desteklediği gayet tabii söylenebilir. Hatta bir parçası olmasının ötesinde dış politikada en etkili araçlardan biri olduğunu iddia etmek de mümkün. Peki nasıl oluyor da geleneksel bir yemeği paylaşmak bu kadar olağan bir davranışken bir anda güç unsuru hâline geliyor? Sofranın sunduğu dinamikler yemeğin önündeki engelleri ortadan kaldırıyor. Ortak insani ihtiyaçların giderilmesi üzerine bir araya gelmek sahip olunan unvanları bir kenarda bıraktırırken yemek aracılığıyla sunulan paylaşım atmosferi en zorlu ortamlarda dahi eşitlik ve birliktelik duygusunu baskın kılıyor.
2015’te AB’nin Kapsamlı Ortak Eylem Planı, diğer adıyla İran Nükleer Anlaşması, kapsamında gerçekleştirdiği üst düzey müzakereler bunun bir örneği niteliğinde. Uluslararası temsilcilerden oluşan ekipler İran’ın nükleer programını nasıl güvenli yöneteceklerine dair gerçekleştirdiği toplantılarda tartışma zora girdiğinde hep beraber yemek yemek üzere ara veriliyordu. Bu yaklaşımın kişilerin birbirlerini gayri resmî yollarla tanımasına teşvik olduğunu söylemek pek de yanlış bir yorum olmasa gerek.
Yüzyıllar boyunca farklı disiplinlerden birçok ismin gastronomi ve diplomasi arasındaki ilişkiye dair söylemlerini görmek mümkün. 19. yüzyıl başlarında Jean-Anthelm Brillat-Savarin şöyle diyor: “Herodotos'tan günümüze kadarki süreçte tarihçileri okuyun. Bir yemek üzerine tasarlanmayan ve organize edilmeyen komplolar hariç hiçbir zaman büyük bir olayın gerçekleşmediğini göreceksiniz.”
Sofranın itibarı
Harvard Business Review’ün yayımladığı çalışmada da görüldü ki müzakerecilerin birlikte yemek yedikten sonra karmaşık ticari anlaşmalara aracılık etme olasılıkları daha yüksek. Bunun gibi olumlu sonuçlar dünyanın farklı bölgelerinden birçok hükümet tarafından gıdanın sunduğu hareket alanının fark edip dış politikalarına dâhil etmesini ve ortaya çıkan çeşitli gastrodiplomasi programlarının sebebini ve gerekliliğini açıklar nitelikte.
2012’de ABD Dişişleri Bakanlığı’nın tasarladığı mutfak diplomasisi girişimiyle 80 Amerikalı şef Aşçılar Kolordusu’na katıldı. Peru hükümeti kamu ve özel kuruluşlarla bir araya gelerek oluşturduğu Marca Perú’yla ulusal gastronominin küresel çapta tanıtılmasını destekledi. Tayland ve Tayvan da, Peru örneğinde olduğu gibi, geleneksel yemeklerini diğer ülkelerde sunarak yurtdışındaki ülke itibarına sunabilecekleri katkıyı fark ettiler. Tayland’ın Thai Selection girişimi ya da Güney Kore’nin Kimchi Enstitüsü gibi projelerle yerel mutfakların küresel çapta tanıtılmasıyla diğer toplumların bu kültürlerle yakınlaşması hedefleniyor.
Dünyanın dört bir tarafında Çin mahallelerinin ya da “Küçük İtalya”ların kurulduğunu ve sahip oldukları etki potansiyelinin büyüklüğünü düşünelim. Bahsi geçen tüm örneklerin toplum içinde diğer kültürlere gösterilen olumsuz tavrın ortadan kalkmasına katkı sağlayıp yemek üzerinden geliştirilen kimlik yaklaşımını mümkün kılabileceği söylenebilir. Bazılarının gastrodiplomasi için kullandığı “yumuşak güç” tanımı tam da bunu çağrıştırıyor mu?
Yaratılmaya çalışılan olumlu imajların ötesinde bazen insanlar diğer toplumlara olan öfkelerini gidermek adına onlara özgü yemekleri yemeyi reddederken yemeğin ismini değiştirmeyi tercih ettikleri bile görülüyor. Bunun en meşhur örneği; Kuzey Amerika Temsilciler Meclisi’nin 2003’te Fransa hükümetinin Irak Savaşı’na destek vermesi sonucunda French Fries’ın Freedom Fries’a dönüşmesi.
Yumuşak gücün nihai zaferi
Toplumlar arası ilişkilerin yanı sıra yemeğin yumuşak gücü politikacıların yiyip içtikleriyle toplum içinde çizdikleri profil konusunda da oldukça etkili. Yaptıkları yeme içme tercihleriyle bağlantı kurmaya çalıştıkları kesimlerle bağ yakalamalarına sunulacak katkı gibi uzaklaşmaları da ihtimal dâhilinde. Sahip olunan damak tadının nereden geldiğimiz ve kim olduğumuz hakkında verdiği ipuçları bulunulan her arenada söz konusuyken Türkiye özelinde ejderha meyveli smoothie’nin Anadoluluğu da gözden geçirilesi bir konu.
Brillat-Savarin’in de değindiği gibi politik liderlerin rakipleriyle mücadelede masayı soyut bir savaş mahali hâline getirmesi geleneği imparatorluklardan bugüne hâlâ sürüyor. Vladimir Putin başta olmak üzere bazı liderlerin çeşnigirleri olmadan asla hiçbir yere seyahat etmedikleri biliniyor. Masanın siyasi anlamı hep bu kadar olumsuz değil elbet. Büyük yuvarlak masaların ima ettikleri eşitlik ve dostluk kavramlarıyla Kral Arthur’un Yuvarlak Masa Şövalyeleri’nden Çin’e özgü yuvarlak masa geleneğine birçok tanımın altı doluyor.
Sadece diplomatik ortamlarda değil iş toplantısı dâhil müzakere içeren her durumda verilen yemek kararından oturulan sofra düzenine; yeme içmeye dair her detayın taşıdığı anlamlar ve yarattığı etkiler aşikâr. Birilerinin de dediği gibi “Yemek çok önemlidir çünkü zorlu müzakereler yemek masasında yapılır."
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
apéro
İştah ve ufuk açan yemek yayını. Her çarşamba ve cumartesi önlüğünü giyer.
İLGİLİ BAŞLIKLAR
gastronomi
endorfin
Endorfin
Paul Rockower
gastrodiplomasi
Oxford Üniversitesi
Robin Dunbar
NEREDE YAYIMLANDI?
apéro gazete'de bu hafta: Haftanın tarım ve gastronomi haberleri, aklın değil midenin zaferinde gastronominin diplomasideki gücünü nedenleri ve nasıllarıyla örnekler üzerinden inceliyoruz.
19 May 2023

YAZARLAR

Reyhan Ülker
Food editor @ Apéro

apéro
İştah ve ufuk açan yemek yayını. Her çarşamba ve cumartesi önlüğünü giyer.
İLGİLİ OKUMALAR