aposto-logoSalı, 6 Haziran 2023
aposto-logo
Salı, Haziran 6, 2023
Aposto Üyelik

Gece Denizi’nde bir kere yüzmek

Bu sayıda konuğum editör ve kısa bir süredir de yazar olan Şebnem Soral Tamer. Kendisiyle ilk romanı Gece Denizi’ni ve editörlükle yazarlık arasındaki geçişkenliği konuşuyoruz.

Şebnem, seksen üç doğumlu bir seksen kuşağı insanı. Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde okurken kültür-sanat muhabiri olarak da çalışmış. O zamanlar yazmak konusunda ilk öğretmeni Atilla İlhan olmuş. Yıllardır yayınevilerinde basın, editörlük, son okuma ve çevirmenlik gibi görevlerde yer aldıktan sonra şimdilerde Kafka Kitap’ta yayın sorumlusu olarak çalışıyor. Hâliyle ilk sorum da yazarlarla ve yazmakla olan ilişkisini anlamaya yönelik oluyor.

Kitabın sonuna bir tarih ve gece yarısından sonrasını not düşen Şebnem, genellikle gece saatlerinde yazabildiğini söylüyor. Sabahlarını e-posta yanıtlamakla ya da toplantılarla geçiriyor. Pek çok çalışan gibi.

“Bütün gün evin içinde dönüp duruyorum. Evden çalışıyorum genelde, sonra geceden sabaha kadar oturup yazdığımı bilirim ama bunu da çok tercih etmiyorum. Sonraki günü de öldürebiliyor çünkü.”

Daha önce radyoda jazz & blues programı yaptığını bildiğim için çalışırken müzik dinleyip dinlemediğini soruyorum. Okurken ve yazarken bir yandan müzik dinleyemediğini dile getiren Şebnem’in küçük yaşlarda keman eğitimi aldığını bu vesileyle öğreniyorum. Dinlediği müzik türü ise tek bir türle sınırlı değil. "Klasik müzik, jazz & blues’un yanına aslında türkülerimizi de dinliyorum" diyor. Romanı düşününce türkü yanıtına şaşırmıyorum.

“Okurken müzik dinleyemem ama okuduğum şeylerin aklıma getirdiği müzikler vardır. Okuma bitince dinlerim. Çalışacağım zaman genellikle mutlak bir sessizlik arıyorum. Dinlediğim şeylerden ilham alıp yazdığım da oluyor, müziğin yaratıcı gücüne inanıyorum tabii.”

Kitapta masallar ve mitler dünyasına sıkça atıf var. Şebnem’in çocukluğunda böyle bir anlatıcı ile sürekli bir ilişkisinin olup olmadığını merak ediyorum. Annesinin onu bu konuda çok beslediğini söylerken, ansiklopedi okuyan bir çocuk olmanın bugününe etkisinden de bahsediyor. O yaşta okuduğu ansiklopedilerin peşinde düşmeye, sahaf sahaf gezerek kendince bir koleksiyon oluşturmaya başlamış.

Şebnem Soral Tamer


Şebnem, eski İstanbul anılarından bahsediyor. Benim de dört senemi geçirdiğim Avcılar ilçesi eskiden sayfiye yeriymiş. Anneannesi ise Salacak'ta yaşadığı için bu iki nokta arasından çokça yolculuk yapmış. O yıllarda gördükleri ve duyduklarının da bu kitabı beslediğini söylüyor:

“Anneannem ve babaannemden duyduklarım var tabii ama bu sürekli olan bir şey değildi. İkisi de farklı kültürdendi, bu beni çok besledi. En çok da Salacak ve Avcılar arasındaki tren yolculukları, göçmenlerin yoğun olduğu bir yerdi. Avcılar o yıllarda sayfiye yeriydi, çok güzeldi o yıllar. İçimdeki merakı, orası ve o yıllar besledi. Mısır kültürünü çocukken ansiklopedide görmüştüm mesela. Zaten Yaşar Kemal ile tanıştıktan sonra hiçbir şey benim için eskisi gibi olmadı. Ondan dinleme şansım oldu. Köy köy gezip ağıtların, destanların hikâyelerini defterlerine not edermiş.”

Romanda genç bir kadının kültür ve sanat sektöründe stajıyla başlayan hikâyesinden de yerler var. Ben kendi anılarımın benzerlerini görünce burada otobiyografik ögelerin olup olmadığını sormadan edemedim. Şebnem, bu çizginin çok belirsiz olduğunu ve onun da neyin otobiyografik olduğunu, neyin olmadığını bilmediğini söyledi.

“Yazmaya yeni başlayan birisi için zor olan bir şeyi denemek istedim. Biyografik gerçeklikleri alıp ondan yeni bir gerçeklik yaratmak. Tabii sen de benzerleri yaşamışsın, sorman doğal. Ama doğru mu değil mi? Benim başıma gelip gelmediği konusunda ben bile bilmiyorum. Büyülü gerçeklik akımındaki gibi başka bir hikâye yaratabilir miyim? Onu söyleyebilirim.”

Şebnem kendine “acemi yazar” diyor. Romanı için de “başkası için onun metnini düzenlemişim gibi geliyor bazen” deyince editör olmasının bu kitabı okurla buluşturmasında gecikmeye sebebiyet verip vermediğini merak ediyorum. Yayıncılık alanı tanıdıklar ve tanışlıklar üzerinden ilerliyor, bunu onaylamasak da bir derecede böyle. Şebnem de yazdıklarına objektif bir gözle bakılmasını istediğinden, daha doğrusu editör olmasının yazdıklarının önünde olmasını istemediğinden, “kör randevu,”  yani romanın dosyasını yayınevine isimsiz olarak iletmiş. Onay geldikten sonra kimliğini açıklamış. Burada Şebnem sonradan çalışma arkadaşlarından özür dilediğini ancak sebebini de çekinmeden açıkladığını dile getirdi.

Editörlükle ilgili şunları söyledi:

"Kariyerim böyle başlamadı. O zamanki işimden istifa edip bir süre boyunca evde çalıştım. Freelance editörlük işleri alıyordum ufak ufak. Evim ine dönmüştü, düzenli gelirim yoktu, gün ışığı görmeden sürekli okuma yaptım ve editörlük için kendimi besledim. Yazarın düştüğü yerde elinden tutup kaldırmak editörün görevi. Kafka Kitap ve Epsilon için çalışmam da bu sürecin sonrasında başladı. Yaklaşık dört yıldır da burada editörlük yapıyorum. Okuduğum insanlarla yemek yeme şansımın olduğu yıllardı. "

Kitabın sürecini konuşmaya devam ediyoruz. Bu roman belirli ve parça parça metinlerin beklemesi ya da birleşmesiyle oluşmamış.

Mutlak sessizlikte çalışmayı seven Şebnem, çok gürültülü bir akşamda bu romanı yazmaya başladığını söyledi:

“Mutlak sessizlik dedim ama kitabın ilk sayfalarını yazmaya çok gürültülü bir akşamda başladım. Devamını yazarken tabii yine sessiz anlarda yazdım ama başlangıcı böyleydi. Üç dört ay gibi sürede bitirdim. Sonrasında yıllık iznimi kullanarak giriş kısımlarındaki araştırma metinlerini bitirdim. Kitabın adı da eşim Mert’in askerlik dönemindeki Mardin ziyaretimden geliyor. Bir gece şehrin üstünde sıcaklık farkından doğan denizi görmüş ve etkilenmiştim. Kitabın son bölümünde de yazdım bunu, zaten ikinci roman için de oradan alıp devam edeceğim. İkinciyi yazmaya cesaret verecek güzel yorumlar aldım."


Kitabın kapağında René Magritte'in bir tablosunu görüyoruz. Hem kapak tasarım sürecini hem de Şebnem'in sanat tarihine ilgisini merak ediyorum. 👀 Kitabın kapak tasarımı Mert Tamer'e ait.

“Kitabın kapağını tasarlayan eşim Mert ile çalışma odasında sırtlarımız birbirimize dönük çalışıyoruz. Bu tabloyu gördüm ve “Aa Servi” dedim. Dönüp baktığı anı unutamıyorum. Servi’yi yansıtmamız gerekiyordu. O yüzden tablo üzerinden Servi’yi yansıtan eklemeler yaptık.”

Sanat tarihinde sadece belli isimlerin ön planda olmasından biraz yakındı ve Celil Sadık ile birlikte yürüttükleri "Uygarlığın Ayak İzleri" kitap serisinden bahsetti.

📌 Kitabın düzeltisini Nur Çakır, sayfa tasarımlarını ise Berna Özbek Keleş yapmış.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

keman

Atilla İlhan

blues

Şebnem Soral Tamer

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Sezon finali ve gece denizleri

Yayın & Yazar

Üretim Kaydı

Kültür ve sanat alanında üreten insanlarla buluşarak “üretim süreçlerini” kayıt altına alan ve bu buluşmalardan kendine kalanların da kaydını tutmayı dileyen yayın.

Esra Ece Kuleci

Üreten insanların, süreçlerini kayıt altına almaya merak sarmış biri 👀

;