İran'ın Sallantıdaki Muhafazakârlığı

Yazan: Djavad Salehi-Isfahani
BLACKSBURG, VIRGINIA – 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin eylül ayında ahlak polisinin nezaretinde hayatını kaybetmesinden bu yana İran genelinde devam eden kitlesel halk protestoları Dünya Kupası'na kadar ulaştı. İran milli takımı İngiltere'ye karşı 6-2 kaybettikleri maçtan önce, İslam Cumhuriyeti'nin milli marşını söylemeyi reddetti. Bazı aktivistler protesto amaçlı pankart açtı ve son on hafta içinde öldürülen yüzlerce İranlı gençle dayanışma gösterisi olarak turnuvayı tamamen bırakmadığı için takımı yuhaladı.
Futbol, İran'da açık ara en sevilen spor dalı. Bu nedenle, İranlıların milli takımlarına, özellikle de takım Asya elemelerinde zirveye çıkmışken sırt çevirmeleri, protestoların ülkenin ruhuna kazıdığı derin yarayı gösteriyor. Hareket büyüdükçe ve protestolar Tahran'dan taşraya yayıldıkça, protestocular taleplerini artırdı. Ahlak polisi tarafından tacize son verilmesi çağrıları, kısa süre sonra, 83 yaşındaki lider Ayetullah Ali Humeyni'ye atıfta bulunarak "Diktatöre ölüm!" sloganlarına dönüştü.
Şüphesiz, bu kriz rejimin varlığını sürdürmesini tehdit etmiyor gibi görünüyor. Protestocular hükümeti devirecek imkânlardan yoksun ve liderliğin düşmesi pek de olası değil. Dış düşmanlar, farklı grupları rejimin lehine bir arada tutuyor. Protestolara destek veren Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve İsrail'in eski ve muhtemelen gelecek başbakanı Binyamin Netanyahu, herhâlde İran'da en çok karalanan iki figür. Ve ABD; Afganistan, Irak, Libya ve Suriye'de rejim değişikliğini teşvik etme konusunda, geride başarısız ya da son derece istikrarsız devletler bırakmasıyla kötü bir geçmişe sahip.
Ancak İslam Cumhuriyeti'nin protestoculara yönelik sert önlemleri, hükümetin sadece gençlerle değil, birkaç kuşakla daha bağını kopardı. Ebeveynlerinin nesli devrime büyük ölçüde sadık olan orta yaşlı İranlılar, kendi gençliklerinde sistemi devirmek yerine içeriden reforme etmeye çalıştılar. Sadece maddi kazanımlar değil, aynı zamanda farklı yaşam tarzlarına karşı daha fazla hoşgörü vaat eden politikacıları seçtiler.
Son yirmi yılda, İranlı reformistler İslam Cumhuriyeti'ni daha hoşgörülü hâle getirmeye çalıştılar ama elde ettikleri başarı sınırlı oldu. 1997'de seçilen eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, 2005'teki istifasına kadar "medeniyetler arası diyaloğa" yönelik güçlü bir isteğe sahipti. 2013'ten 2021'e kadar görev yapan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, daha ılımlı sosyal politikaların yanı sıra Batı ile ilişkileri onarma ve ekonomik yaptırımlara son verme sözü verdi. 2005 yılında bir tutucu olarak seçilen eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad bile daha sonra muhafazakâr destekçilerine sırt çevirdi ve kendi reformizm tarzını benimsedi. 2013'te görevden ayrıldığından beri, daha fazla bireysel özgürlük gelmesi ve ahlak polisinin kaldırılması (rejimin yeni attığı bir adım) için kampanya yürütüyor.
2021'de, hayal kırıklığına uğramış olan tutucular, görevi halka gerçek İslam devrimcilerinin neler sunabileceğini göstermek olan son derece muhafazakâr bir din insanının, yani mevcut Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin seçilmesini tasarladılar. Tutucular, tek tip gelenekçi bir hükümetin içeride ekonomik refah sağlayacağını ve İran'ın bölgesel bir güç olarak konumunu sağlamlaştıracağını, İranlıları reformdan ve Batı ile uzlaşma yolundan alıkoyacağını umuyorlardı.
Refah gerçekleşmediğinde, tutucular İran'ın zayıf ekonomik performansını Batı yaptırımlarına, önceki hükümetler tarafından getirilen neoliberal politikalara ve küreselleşmiş pazarlara aşırı bağımlılığa bağladılar. Hatta bazıları, ülkenin ekonomik sorunları için 2015’te yapılan ve pek etkisi olamayan nükleer anlaşmayı suçladı. Cumhurbaşkanlığını sadece 18 milyon oyla (59 milyonluk bir seçmen kitlesi içinden) kazanan Reisi, Batı ile bir anlaşmaya varma, enflasyonu hafifletme ve para biriminin değer kaybını durdurma vaatlerini yerine getirme yetkisinden ve bunları gerçekleştirebilecek deneyimden yoksun.
O hâlde, anlıyoruz ki İranlı muhafazakârlar protestolar patlak verdiğinde hazırlıksızdı. Genç kadınlar ve yetkililer arasında zorla başörtüsü takma konusundaki gerginlikler yıllardır sürüyor, ancak muhafazakârlar bunu pek umursamıyorlardı. Aslında, sert olma yanlıları, Reisi'nin seçilmesinden önce, 2019'dan beri kadınların kamusal alanlarda daha fazla gözetlenmesini talep ediyorlardı. Birçoğu, "İslam’a aykırı" kabul edilen kadın kıyafetlerini suç sayan 1983 başörtüsü yasasının gevşek uygulamasını tersine çevirmenin zamanının geldiğini düşünüyordu. Bunu yapmanın değişen dönemlerle birlikte tutarsız kalması ve kıyafet yönetmeliğinin İran'ın daha zengin kentsel mahallelerinde uzun süreli başörtüsü karşıtı protestolara yol açmış olması, tehlike çanlarını çaldırmıyordu.
Rejimin gözden kaçırdığı şey ise, İran toplumunun, çoğu kadının başörtüsü yasasına isteyerek uyduğu 1983'ten bu yana değiştiği. O zamanlar birçok kadın çok farklı hayatlar yaşıyordu. Ortalama 6-8 hamilelik geçiriyorlardı, ev dışında iş aramıyorlardı ve iyi eğitim almamışlardı. İlk İslam devrimcilerinin yoksullara yönelik politikaları kırsal ve fakir kentsel alanlara elektrik, temiz su ve sağlık hizmetleri götürerek birçok kadının hayatını değiştirdi. Ancak bugün, İran'daki kadınlar yirmili yaşlarının ortalarından sonlarına doğru evleniyor ve ortalama iki çocuk sahibi oluyor. Yirmili yaşlarındaki İranlı kadınların %38’i, kendi yaş gruplarındaki erkeklerin %33'üne kıyasla, az farkla olsa bile daha yüksek öğrenime sahip. Onlara göre, ahlak polisi tarafından tutuklanıp yeniden eğitim kampına sürüklenebilecekleri düşüncesi tahammül edilemez.
Dört yıllık görev süresi boyunca her yıl bir milyon iş ve bir milyon yeni ev yaratma sözü veren Reisi, esas olarak iddialı ekonomik hedeflerini gerçekleştirmeye odaklandı. Ancak görevdeki ilk yılında, sadece 374.000 iş yaratıldı. Bu süre zarfında kaç yeni ev inşa edildiğine dair verimiz yok, ancak bir milyondan çok daha az olduğunu varsayabiliriz.
Ekonomik hüsran dolu bir on yıl, İran gençliği arasında daha da fazla öfke uyandırdı. Üniversiteden mezun olan genç İranlılar, ilk işlerine başlamadan önce ortalama 2,5 yıldan fazla bekliyorlar. 2021 yılında, yirmili yaşlarındaki üniversite eğitimli kadınların neredeyse yarısı ve erkek akranlarının çeyreği işsizdi. Yirmili yaşlarının sonundaki İranlıların çoğu hâlâ ebeveynleriyle birlikte yaşıyor ve finansal olarak kendi ailelerini kurabilecek durumda değiller.
Genel huzursuzluğu bastırma yolunda, yetkililer muhtemelen nefret edilen ahlak polisini ortadan kaldırmanın, sağlam bir ekonomik büyüme sağlamaktan çok daha kolay olduğunu görecek. İran'ın, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşına verdiği destek göz önünde bulundurulduğunda nükleer anlaşmayı yeniden hayata geçirmek, İran'ın yakın zamanda küresel ekonomiye yeniden katılma ihtimali gibi neredeyse imkânsız görünüyor.
Virginia Tech Ekonomi Profesörü Djavad Salehi-Isfahani, Kahire'deki Ekonomik Araştırma Forumu'nda araştırmacı ve Harvard Kennedy School Belfer Center'da Orta Doğu Girişimi'nin bir ortağı.
Telif hakkı: Project Syndicate, 2022.
Not: Bu makalede yer alan tüm görüşler yazarlara ait olup, Aposto'nun editoryal bakış açısını yansıtmamaktadır.
İlgili Başlıklar
devrim
BLACKSBURG
A
İran
İngiltere
İslam Cumhuriyeti
Tahran
Ayetullah Ali Humeyni
Suudi Arabistan
Muhammed bin Selman
İsrail
Binyamin Netanyahu
Afganistan
Irak
Libya
Suriye
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş