İyisiyle kötüsüyle, benim geçmişim bu: Baxter Dury

Müze Gazhane ’de haziran bir başka güzel Müze Gazhane'de haziran İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından İstanbullulara yeniden armağan edilen; şehrin cazibeli ve heyecan verici kültür sanat noktası Müze Gazhane , İBB Kültür AŞ ’nin haziran ayı boyunca hazırladığı etkinlik serileriyle bir başka güzel, bir başka keyifli. Neler var neler? Herkesin kendine göre bir aktivite ve buluşma nedeni bulabileceği Müze Gazhane’nin bu ayki programında ; 12, 19 ve 26 Haziran Pazartesi günleri saat 19.00’da Arkeoloji 101 söyleşilerine davetliyiz. Sırasıyla insanlık tarihine, arkeolojik fenomenlere ve hayvanların evcilleştirilmesine kulak vereceğiz. Yine pazartesi günleri saat 20.00’de Dans Dans Dans atölyesinde buluşuyoruz. Önce Dans Fabrika’yla hip-hop hareketlerimizi konuşturup partiliyoruz, sonraki günlerde de swing ve tango atölyelerine katılıyoruz. Salıları sinemayla sallıyoruz! 13’ünde Karanlık Gece (2022) , 20’sinde Kim Mihri (2022), 27’sinde Bizim Aile (1975) gösterimleri saat 20.00’de başlayacak. Hava Kararınca konserleri çarşamba günleri mum ışında devam ediyor. 14 Haziran’da önce Hend , sonra Sufle ; 21’inde önce Dünya Müzik Günü özel konseri , sonra Emre Fel ; 28’inde önce The Kites , sonra Jazzanova sahnede olacak. Biraz da akustik demek için perşembe günleri 20.00’de İklim Müzesi’nde konserlerdeyiz . Bu akşam’ın konuğu Kübra Çadırcıoğlu , gelecek isimlerse sırasıyla Efe Demiral ve Mertcan Bilgi n , Zeyn’el ve Kaan Sancaktar olacak. Gülmenin çok yakıştığı pazarlar için 11 Haziran’da Deniz Alnıtemiz , 18’inde Buse Sinem İren , 25’inde Çok da Fifi stand up gösterilerindeyiz. Her pazar 11.00’de CMTPZR Çok Sesli Pazar ’da yerimizi almaya devam ediyoruz. “Daha daha?” dersen yarın akşam saat 20.00’de Meydan’da KÖFN , 16 Haziran 20.00’de Nilipek. , 17 Haziran 20.00’de Gölgelik’te Deniz Özturhan ’ın stand up şovunda da buluşabiliriz. Müze Gazhane’de keyifli bir ay haziran ayı için tüm detaylara buradan ulaşabilir ve gelişmeleri oradan takip edebilirsin.
Learn more →
Duende
Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.
Dury'ler
Baxter Dury nevişahsına münhasır biri. Hem müzisyen hem bir yazar hem de bir insan olarak. Hayatı boyunca bir ötekiyle kıyaslanmanın getirdiği ve öznelliğini tehdit eden koca bir bulutun altında dolaşan biri için bu gerçeği inşa etmek ve kalabalıklara kabul ettirmek çok güç oldu Dury için. Evet, bahsettiğim o öteki Baxter'ın babası Ian Dury'den başkası değil. 70'li yılların ortasında punk rock'ın Birleşik Krallık'ı kasıp kavurduğu zamanda çıkış yapan; Dr. Martens botları, paçası kıvrık kot pantolonu, kısa saçları ve sert görünüşüyle pubların küçük sahnelerinde başlayan müzikal yolculuğu sonunda bir efsaneye dönüşmüş olan Ian Dury.
Baxter'ın babasının gölgesi altında ilerleyen hikâyesinin başlangıcı epey eskiye dayanıyor. Ian'ın klasik albümü New Boots and Panties!!'in (1977) kapağına bir göz atarsanız, biri küçük diğeri büyük iki insanın bir mağazının önünde verdiği alalelade pozlarla çekilmiş siyah-beyaz fotoğrafını görürsünüz. Chris Gabrin'in kadrajıyla ölümsüzleşen bu fotoğraf, o sırada henüz 5 yaşında olan Baxter'la babasının yıllarca ayrılmayan yekpare imajlarının toplum hafızasına kazınmış bir vesikası: Baxter Dury; Ian Dury'in oğlu. Peki fazlası? Kimsenin ilgilendiği bir konu değil.
Baxter Dury ve babası Ian Dury New Boots and Panties!!'in kapak fotoğrafı çekimlerinde, 1977. | Fotoğraf: Chris Gabrin
Babam hakkında konuşmak istemiyorum
Baxter'ın 20'li yaşlarının sonunda Oscar Brown (2001) kısaçalarıyla atıldığı ve 20 yılını yeni devirmiş müzik kariyerinin yarısından fazlası iddiasız bir maceraydı.
Evet, babasının adıyla dahi sağlayabildiği imkânlarla açılmıştı önü. Ancak her daim ensesinde olan Ian adı, Baxter'ı kendi sesini ve kimliğini ilmek ilmek dokuduğu seyahatinde münzevi bir mütevazılığa da sürüklemişti. Kaçımız, ben de dahil olmak üzere, Baxter Dury denince Miami şarkısını düşünmüyoruz? O sırada 15 yıldır müzik üreten, bu süreye de 4 koca albüm sığdırmış bir adamın kütüphanesinde ancak 2017'ye, Prince of Tears albümüne gidebilenlerin çoğunlukta olduğuna eminim. Bu bile oğul Dury'nin erken müzisyenlik yıllarına dair aydınlatıcı ipuçları taşıyor.
İnsan ne için yaşar? Bir başkasının temsilcisi, kendi dışındakilerinin meşalelerini taşıyan bir aracı, yalnızca bir devamlılık sağlayıcısı olmak öz benliğin üstüne çöreklendiğinde kişinin verdiği tepki, yerleştiği konum ve uygulamaya koyduğu hayat planı bu soruya dair muhtemelen cevaplardan birini; Baxter'ın cevabını açık ediyor. Baxter, bir "Ian Dury versiyon 2" olmak istemedi hiçbir zaman.
Fotoğraf: Timothy Cochrane
Bu mümkün de değildi. Ian; çocuk felci atlatmış, hastalığından mütevellit akran zorbalığına maruz kalmış, sokağın tedrisatından geçmiş -oğlunun deyimiyle- bir işçi sınıfı şairiydi. Baxter ise Batı Londra'da, Thames Nehri'ne bakan bir evde büyümüş, Kensington'da bir özel okulda eğitim görmüş (her ne kadar atılsa da) ve 2 metre 4 santim boyundaki Sulphate the Strangler lakaplı bakıcısı gözetiminde çalkantılı da olsa korunaklı bir hayat yaşamıştı.
Zamanlar insanları yapar. Yaşanmışlıklar, hatıralar ve tanışıklıklar. Baxter babasından farklı bir hayat yaşadı. Başka hatıralar biriktirdi, kendini bambaşka tanışıklıkların içinde buldu. Ancak miras, saltanat ve aile hanedanlıklarını romantize eden müzik basınının (bazı yayınların Baxter'a dair haberlerinde "Ian Dury'nin oğlu Baxter Dury" ibaresini hâlen görebilirsiniz) kadrajı kıt baba-oğul anlatısının içine sıkışmaktan kurtulamadı. Ve şarkıları kulaklarda çalınmaya başladığından itibaren bu dar alana mıhlanmaktan kaçındı. Dad'ten konuşmak, onunla büyümenin nasıl olduğunu açık açık anlatmak, bireyselliğini bir başkasının ününe değişmek istemedi. Bu; Ian'ı sevmemek, onun mirasını takdir etmemek ve ona dair her şeyi unutmak istemek değildi. Baxter, bir Dury'di evet. Ama her şeyden önce Baxter'dı. Ve bunu kanıtlayıncaya değin 70'lerin Batı Londra'sı, şiddete meyilli babası, problemli gençliği ve zihninin nice siyah-beyaz köşesi ziyaret edilmeden durdu. Ta ki Baxter, kendisine ve diğer herkese "Ben babam değilim" iddiasını kabul ettirinceye kadar.
Baxter Dury, The Night Chancers
2010'ların ikinci yarısı: Ben, Baxter Dury
2010'ların ikinci yarısı Baxter için kritik bir dönemeç. Zira onu tabiri caizse "kabuğundan" tam anlamıyla çıkaran, müzik kataloğunu tüm biricikliğiyle onun yapan olgunlaşma bu dönemde gerçekleşti. Prince of Tears; ardından da Dury'in "başarız moda tutkunlarının, Instagram dikizcilerinin, güvensizlikle dolu terk edilmiş Romeo'ların, kendini kasten kandıranların ve gülünç durumdaki aymazların hakkında" diye tanımladığı The Night Chancers (2020), müzisyenin çok boyutlu müzikal evreninin tüm orijinalliklerini yaygın bir kabullenişe kavuşturdu. Evet, Baxter'dan konuşurken ya da onunla konuşurken Ian'ın adını geçirmeye devam edebilirdiniz, (Bkz. burada da devam ediyorum) ancak bu sefer babasının müziğiyle yan yana getirmekten çekindiğiniz özgün bir yaratıcı mirasa ve bu mirasla gurur duyan birine bakıyor olurdunuz.
Röportajımızda Baxter'a yönelttiğim sorulardan birinde artık onunla özdeş bir ses manzarası yakaladığı düşündüğümü söyledim: Minimal, esnek, tekrarlı, seksi ama duygusal olarak kırılgan; büyüleyici, kalp kırıcı ve diz titretici chamber pop motifleriyle spoken-word'e çalan bir manzara bu. Baxter romantik, alaycı ve örtülü bir adam. Şarkı sözü yazarlığının kurgu karakterler, sahneler ve sekanslar yaratan; direktlikten kaçınan yaklaşımı da bu özelliklerinin bir yansıması. Ona "kendileri hakkında dürüstçe konuşan insanlar var, ben ise onlardan değilim." dedirten de şey de brüt bir yüzleşmecilikten kaçınması. Ancak bu, Baxter'ın son birkaç yılda giriştiği projeler ve onlarla odağına aldığı konularla bire bir örtüşüyor mu emin değilim. Bir daha düşünüyorum. Hayır, örtüşmüyor. Buna eminim. 2021'e dönüyorum ve onun Dury'nin hem zihinsel hem de ruhani bir eşik atladığı son 5-6 yılının sonuçlarını gördüğümüz; yeni Baxter'ın kamusala intikal ettiği yıl olduğuna ikna oluyorum.
Pål Hansen (Fotoğraf), Sir Peter Blake (fotoğraf düzenleme), Andie Redman ve Matilda Greenwood (Stil ve set tasarımı), New Boots and Panties!!'in ikonik kapağını yeniden hayal etti, Mayıs 2023.
2021 ve ötesi: Artık kavga etmek istemiyorum
2017 yılında Baxter oğlu Kosmo'yu da yanına alarak Ian Dury ve Sulphate the Strangler'la büyüdüğü Batı Londra'daki eve taşındı. Hayatının önemli bir kısmı boyunca babasından ve kıyaslanmalarından kaçan Baxter'ın uykuya yatırdığı geçmişi, reddemeyeceği bir şekilde önünde, içinde ve etrafındaydı artık. Bir yol ayrımıydı bu. Sesini ve müziğini kendinin bir uzantısı yapmış sükûnet hâlinde bir Baxter, kişisel tarihinin bir dolu baba anılarıyla kaç-kovalan oynamayı bıraktı. Öznelliğini içselleştirerek, Ian'ın mirasını yücelterek, iki farklı insanın kendinden menkul kıymetlerinin hakkını sakince vererek hasıraltı etmek değil, kucaklamak istiyordu:
"Babamdan bana bir DNA aktarımı var. Babamın yaptıklarına samimetle hayranım evet, ancak kendimi onlardan bağımsız hissediyorum. Benim başkalarının yer alması gerekmeyen şahsi bir kategorim var. Herhangi birinin içinde olmak için mücadele etmesine değmeyeceği bir kategori bu. İkimizin de (babamın ve benim) o kategoride olmasının bir anlamı yok."
Baxter'ın COVID-19 pandemisiyle kapandığı ev izolasyonu, geçmişiyle kavgalarını rafa kaldırarak derin ve dinginleştirici nefesler almayı başarmış bir adamın tüm parçalarıyla barıştığı kimliğinin somutlaştığı bir projeye kapı açtı. Ağustos 2021'de yayımlanan Chaise Lounge kitabı; Baxter'ın çocukluğu, sorunlu ergenlik yılları, babası, annesi, Sulphate the Strangler'la paylaştıklarının detaylı bir dokümanı oldu. Acısıyla ve tatlısıyla, tehlikesi ve heyecanıyla, kayıpları ve kazandıklarıyla Chaise Lounge bir Batı Londra polisiyesiydi. Baxter'a kitabını yazarken nasıl hissettiğini sormadım. Ama yazdıkça hafiflediğine, kendini biraz daha tanıdığına, kaçmanın kurtulmak anlamına gelmediğine, geçmişin esasında kurtulunabilecek değil; birlikte yaşamayı öğrenmemiz gereken bir kavram olduğuna iyice ikna olduğuna inanıyorum.
Baxter Dury, I Thought I Was Better Than You
Dury'nin geçtiğimiz cuma yayımladığı 8. stüdyo albümü I Thought I Was Better Than You'da onun bu kavrayıştan uzakta değil. Albüm, Chaise Lounge'un otobiyografikliğinin doğrudan müzikal bir karşılığı olmasa da müzisyenin hafıza arazisinde sürdürdüğü kazı çalışmasıyla yakından ilgili. Aylesbury Boy şarkısının "I’m with a dangerous man, on the way to posh school, Kensington.” dizesine bakın. O "tehlikeli adamın" Sulphate the Strangler olduğu; Kensington'daki "sosyetik okulun" Baxter'ın öğrenciliğini sürdüremediği yer olduğunu kim reddedebilir? Albümden favorim Leon şarkısı da cabası. Dinleyicisini uçarı kaçarı genç bir çocuğun başını belaya soktuğu bir başka güne eşlikçi yapan şarkı, Dury'nin bugüne kadarki soyut ve kurmaca hikâye anlatıcılığını hatıraların bakirliğine değişiyor:
Fuck you Leon you stole the sunglasses and I got busted
I’m the son of a famous working-class poet who knows
But mumma’s normal she’ll solve the issue, she’ll call the
Police and get off with it, I’ll go back to school and
Everything will be normal, porridge in the morning and be
Normal
Baxter Dury, Leon
Beni yanlış anlamayın. I Thought I Was Better Than You kelimeleri eğip büken, yazdığı nesir-vari paragrafları şevksiz vokal tonlamalarıyla tekinsiz ve cezbedici okumalara dönüştüren Baxter'ın aşikâr bir belgesel senaryosu değil. Bugüne kadarki işlerinin yaşanmışlıklara en içkin olanı yalnızca. O da böyle düşünüyor: "Bu uzunçalarla hakiki olanların en gerçekçi koleksiyonu derledim. Ve bu hakikatler, daha önceki albümlerinde hiç olmadığı kadar birbirleriyle ilişkili. Bir nevi konsept bir albüm, bir müzikal, bir Batı Londra hikâyesi gibi I Thought I Was Better Than You."
Başından sonuna bir kitabın herhangi bir bölümünü okur gibi dinleyebileceğiniz bir şey değil bu albüm. Teması itibarıyla çok tutarlı metin kurgularından hoşlanmıyor Baxter. Gündelik yaşamın arka planda tutulduğu bir mizansenin gerçeğin gizemli parçalarıyla dekore değildiği; uzaktan bakıldığında ise şarkı formatında kendi bağımsızlığını ilan eden bir set tasarımıyla karşı karşıyayız.
Baxter bu tasarımın esasında mitolojik olduğundan bahsediyor ve "Chaise Lounge'ta paylaştığım hakikatleri kullanıp hip-hop sanatçılarının yaptığı gibi mitolojik bir anlatı, soyut bir şehir masalı inşa etmeye çalıştım." diyor. Baxter'ın "en iyisi" dediği favori müzisyenleri arasında saydığı Kendrick Lamar'ı düşündüğümde; I Thought I Was Better Than You'nun minimal drum machine beat'leri, şarkı sample'ları ve Dury'nin MC-vari vokalleriyle hip-hop'un kimi ses motifleriyle de örüldüğünü fark ediyorum. Bu albüm onun en parlak işi değil belki, ancak bugüne kadar bir örneğini daha bulmayacağınız bir eşsizlik aynı zamanda. Hepsinden de önemlisi, Dury'nin tüm esrarengizliğine rağmen en şeffaf, en paylaşımcı; dertleşen bir versiyonu.
Şimdi geri dönüp Leon'u tekrar dinliyorum. Tüylerim diken diken yine. Yakın geçmişte Avustralya'ya taşınarak Dury'ye (şimdilik) veda eden Madeline Heart'ın kırılganlığıyla çarpıcı vokalleri Baxter'ı Batı Londra'ya, babasına, annesine, bakıcısına ve gençliğine ışınlamak üzere. İki dizelik bir nakarat kısmı bu yalnızca. Ancak Baxter'ın tüm geçmiş çalkantılarını somutlaştıran, içinde sakladığı çığlıkların, yıllardır arkasını çevirdiği koca bir tarihin iç parçalayan bir özeti âdeta:
I’ve tried so hard to run, we don’t belong here
I’ll find you anywhere in broken glass
Sonrası, sonrası ise "iyisiyle kötüsüyle benim geçmişim bu" diyen bir adam; değişemeyecek yaşanmışlıklar ve reddedilemeyecek miraslarla el sıkışan 27 dakikalık bir Baxter Dury klasiği.
🎫 Çıktığı albüm turnesi kapsamında uğrayacağı duraklar arasına İstanbul'u da dahil eden Baxter Dury, 14 Haziran Çarşamba akşamı Zorlu PSM'de sahneye çıkacak. Biletlere buradan ulaşabilirsin.
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Duende
Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.
İLGİLİ BAŞLIKLAR
Baxter Dury
Birleşik Krallık
Oscar Brown
NEREDE YAYIMLANDI?
Geçmişiyle hesaplaşan Baxter Dury, Ari Aster'in bir kâbus komedisi son filmi Beau Is Afraid, Foo Fighters'ın yeni soluğu But Here We Are.
09 Haz 2023

YAZARLAR

Koray Soylu
Editor @ Aposto

Duende
Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.
İLGİLİ OKUMALAR