Karbon yakalama teknolojileri gerçekten iklim dostu mu?

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlanan değerlendirme yazısında, karbon yakalama teknolojilerinin fosil yakıt kullanımını desteklediği ve yeşil dönüşümde gecikmeye yol açan kısıtlı/maliyetli bir çabayı işaret ettiği belirtiliyor.
Yaklaşık elli yıllık bir geçmişe sahip karbon yakalama, kullanma ve depolama teknolojileri (carbon capture, utilisation and storage - CCUS) ile karbon yakalama ve depolama teknolojileri (carbon capture and storage - CCS); başta enerji üretimi, gaz işleme, endüstri ve karbondioksit giderimi olmak üzere birçok farklı alanda, ölçekte ve farklı amaçlarla kullanılıyor. CCUS/CCS üzerine yürütülen tartışmalar, farklı kullanımlarından ötürü, çok yönlü ve karmaşık bir hâl alıyor.
- İklim krizi karşısında çözüm: Bu teknolojiler, bir tarafta, hem kullanıldığı alanda üretimin sürdürülebilirliğini desteklediği hem de iklim krizinin yıkıcı etkilerini azaltıcı bir niteliğe sahip olduğu savlarıyla ön plana çıkarılıyor.
- Karbon bağımlılığını artıran bir araç: Bir diğer tarafta CCUS/CCS –geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetleri ile– karbon bağımlılığını artıran, karbon yoğun kaynaklardan çıkışı geciktiren araçlar olarak tanımlanıyor.
- Türkiye'de CCUS/CCS: Öte yandan, Ocak 2023’te kamuoyu ile paylaşılan Türkiye Ulusal Enerji Planı kapsamında CCS teknolojisine sahip santral yatırım kararı alınmadığı belirtiliyor. Fakat ileriki yıllarda söz konusu santrallerin ilk yatırım maliyetinde meydana gelebilecek daha yüksek oranda düşüş ve verimlilik artışı ile CCS’ye sahip termik santrallerin, üretim portföyüne dâhil olabileceği de ifade ediliyor.
Karbon yakalama teknolojileri, fosil yakıtların ömrünü uzatıyor
Karbondioksiti atmosfere ulaşmadan yakalamayı amaçlayan CCS, temel olarak karbondioksitin yakalanması, taşınması ve depolanması adımlarını izliyor. CCS’de yakalanan karbondioksit sadece depolanması amacıyla, fosil yakıtların geldiği ilk yer de olan, yer altına pompalanıyor. Tüm karbon yakalama teknolojileri içinde CCS’in payı %27 seviyesinde seyrediyor. CCU’da yakalanan karbondioksit, jeolojik bir yapı içerisinde değil doğrudan bir diğer ürüne dönüştürülmek üzere (örneğin çimento) kullanılıyor. CCU’nun karbon yakalama teknolojileri içindeki payı, %1’in altında kalıyor.
Tüm karbon yakalama teknolojileri içinde %73 pay sahibi CCUS’de ise yakalanan karbondioksit, tükenmiş petrol alanlarına taşınıyor ve daha fazla petrol çıkarmak amacıyla yeniden değerlendiriliyor. Karbondioksitin hidrokarbon üretimini artırmak isteyen firmalar tarafından bu şekilde kullanımı, geliştirilmiş petrol üretimi (Enhanced Oil Recovery -EOR) olarak adlandırılıyor. CCU’da tek seferlik yeniden kullanım söz konusuyken, CCUS’de geliştirilmiş petrol üretimi işlemi ile karbon kullanımının sürekliliği sağlanmış oluyor. Daha fazla fosil yakıt üretimini destekleyen bu uygulama, aynı zamanda bu kaynakların kullanımı kaynaklı emisyonların da devam etmesine yol açıyor.
Son 50 yılda yakalanan karbondioksit miktarının %80-90’ının (>240 milyon ton) geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetlerinde kullanıldığı, %10-20’sinin de (<60 milyon ton) uygun jeolojik alanlarda depolandığı belirtiliyor.
Bu durum, karbon yakalama teknolojilerinin her ne kadar iklim dostu olduğu savunulsa da temelde daha fazla petrol ve gaz üretmek amacıyla kullanıldığını gösteriyor.
CCUS gerçekten bir ihtiyaç mı?
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ve McKinsey & Company’nin raporlarında, mevcut CCUS’lerin tüm engeller ve yetersizliklere rağmen etkin bir teknoloji olduğu ve mevcut kapasitenin artırılmasının karbon nötr olma yolunda bir gereklilik olduğu vurgulanıyor. Peki, atılan taş, gerçekten yorulduğumuza değiyor mu? CCUS/CCS’leri daha eleştirel bir konumdan ele alan raporlarda çok daha farklı bir görünüm söz konusu.
- Kısıtlı karbon yakalama hacmi: CCUS’nin mevcut karbondioksit yakalama kapasitesi, küresel emisyonların ancak %0,1’ine denk geliyor. Özellikle doğal gaz işleme faaliyetlerinde etkin olan karbon yakalama teknolojileri, değer zincirinin tamamındaki karbon salımının ancak %10-15’lik kısmını yakalamayı hedefleyebiliyor.
- Teknik problemler: Araştırmalar, bugüne kadar hiçbir projenin taahhüt ettiği karbon yakalama hedefine ulaşamadığını gösteriyor. Bunun arkasındaki en büyük sebep ise teknik problemler. Özellikle yakalanan CO2’in depolanması ve takip edilmesi süreçlerinde yaşanan problemlerin üzerinde duruluyor.
- Yüksek ilk yatırım maliyeti: Mevcut durumda karbon yakalama teknolojisi ilk yatırım maliyetlerinin, bu yatırımların fizibilitesini ciddi şekilde etkilediği, uygulama için yüksek miktarda teşviklere ihtiyaç duyulduğu görülüyor. 2022 yılı sonunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından açıklanan Ulusal Enerji Planı’nda da bu gerçek kabul edilerek, ilk yatırım maliyetleri nedeniyle 2053 yılına kadar karbon yakalama teknolojisine sahip yeni kömür ve doğal gaz santralinin sisteme dâhil edilemeyeceği ifade ediliyor.
- Yüksek işletme maliyeti: Teknik problemler ve buna bağlı olarak CO2 yakalama hedeflerini gerçekleştirememeleri CCUS/CCS’lerin uygulama maliyetini artırırken, bu teknolojileri kullanan şirketlerin de değer kaybı yaşamasına yol açıyor. Karbon yakalama yatırımının öz tüketimi için gereken başlı başına yüksek enerji talebi, santrallerde enerji verimliliğinin düşmesi ve işletme maliyetlerinin yükselmesi anlamına geliyor.
Çözüm, daha temiz ve ucuz yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmekten geçiyor.
Yapılan çalışmalarda CCUS/CCS uygulamalarının yakın dönemde artış eğiliminde olsa da mevcut yakalama kapasitesinin net sıfır hedeflerini desteklemesi amacıyla çok daha yüksek bir seviyeye çıkarılması öngörülüyor.
Fakat karbon yakalama teknolojilerinin tarihsel gelişimi incelendiğinde, %80-90 oranında geliştirilmiş petrol üretimi faaliyetlerine dayanması ve içerdikleri teknik problemler bakımından, daha fazla fosil yakıt üretimini desteklediği görülüyor. Böylece iklim krizi karşısında bir çözüm olma niteliğini yitiriyor.
Oysa, karbon yakalama teknolojileri bir çözüm olarak öne sürülürken, tarihsel olarak çok daha önden ve hızlı biçimde yol kat etmiş, rüzgâr ve güneş gibi temiz kaynakların kullanımını önceliklendirerek, fosil yakıt payını daha erken aşamada azaltmak mümkün. Öte yandan, rüzgâr ve güneş projeleri kömür ve gaz projelerine göre %40 oranında daha az maliyet yaratırken; hem daha maliyetli hem daha güçsüz hem de görece geleceği ve güvenilirliği daha belirsiz bir teknolojinin kullanımında ısrar ediliyor.
İlgili Başlıklar
karbondioksit
karbon
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği
Karbon
Türkiye
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

🔴 Karbon yakalama teknolojileri, iklim hedeflerini geciktiriyor!
Yayın & Yazar

SEFiA İklim Gündemi
İklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilirliğin finansmanı alanlarındaki gelişmeleri-araştırma sonuçlarını derleyen ve her ayın birinci ve üçüncü haftalarının pazartesi günleri yayımlanan dijital gazete.