Makarna ve soğan: Yoksulluğun değiş(mey)en hakir temsilleri

AK Parti’nin yoksulluğa bakışındaki dönüşüm üzerine

Spektrum

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

Dinmeyen krizler döneminde seçimlere doğru gidiyoruz. Hem iktidar hem de muhalefet kanadının destekçileri 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerin Türkiye’nin en kritik seçimi olduğunu düşünüyor. Söylemler giderek katılaşırken, karşılıklı hamleler, politik stratejiler, bitmek bilmeyen temsiller, reklamlar ve değerlendirmelerle bir çeşit amfitiyatronun ortasında olduğumuzu söylemek mümkün. Çoğu zaman belirli bir miladı işaret eden bu söylemler, sandığa endekslenmiş politik bilince hitap ediyor ve siyaseti uzmanlık gerektiren bir alanda düşünmeye sevk ediyor. Yani çeşitli siyaset “uzmanlarının” oluşturduğu ve yine siyaset bilimciler tarafından kamuya tefsir edilen birçok politik strateji ile karşı karşıyayız.

AK Parti iktidarı özelinde bu siyasal stratejilerin (son yıllarda İletişim Başkanlığı desteğiyle daha da profesyonel bir şekilde sürdürülüyor) 20 yıllık dönüşümünü izlemek mümkün. İlk yıllarındaki özgürlük vaatleriyle ön plana çıkan hükümet sonraki süreçte giderek daha despotik bir anlayışı benimsedi ve iktidarını pekiştirmek için bu yönde zor kullanmaktan çekinmedi. Tüm bunlar çok geniş bir çalışmayla izlenmesi gereken süreçler aslında. Bu noktada başka bir şeye değinmek istiyorum: AK Parti’nin yoksullarla ve yoksunlukla kurduğu ilişkiye. Ama öncelikle yoksulluğun politik ve sosyolojik mahiyetine yönelik kısa bir bakış atmanın faydalı olacağını düşünüyorum.

Yoksulluk = İnsani gereksinimlerden yoksunluk

Yoksulluk en kaba hâliyle gündelik hayatı idame ettirecek kaynaklardan, gelirden, güvenlikten yani en temel insanı gereksinimlerden yoksun olmayı ifade ediyor. Gündelik hayatın neredeyse bir kriz düzleminde yaşandığı ve sosyal, politik ve psikolojik yetersizliğin hâkim olduğu bir deneyim olarak nitelenebilir. Yoksulluğa dair birçok tanımlama mevcut, ancak yine de yoksulluğu bir çalışma alanından ibaret gören, yoksun olanı nesneleştiren bakışın dışında bir yere bakılması gerekiyor. Bunu yazının sonraki kısmında fazlasıyla başvuracağım, uzun süredir yürüttüğü çalışmalarla ortaya çıkardığı Kayıp Halk kitabında Necmi Erdoğan oldukça güçlü bir şekilde yapıyor. Yoksulları bakışın nesnesi, bir imaj ve dekorun dışına itilmiş bir yerden değil, onları dinleyerek, onların öznelliklerine ve deneyimlerine oldukça sahici bir şekilde yer vererek gerçekleştiriyor.

Türkiye’de yoksulluğun siyasi bir mücadele biçiminden ayrılarak, uzman siyasetçiler tarafından apolitize edilmesinin de bir tarihi var. Neoliberal politikalar, yoksulluğu toplumsal eşitsizliğin yapısal bir sonucu olarak değerlendiren siyasi anlayışı görünmezleştirerek, onu yönetilmesi gereken bir sorun olarak görmeye başladı. Türkiye özelinde Turgut Özal iktidarı Fak-Fuk-Fon olarak bilinen sosyal yardım politikasıyla geçici yardımlarla derinleşen yoksulluğu mücadele edilmesi gereken bir şey olmaktan çıkarıp, günü kurtarmaya yönelik bir kriz durumuna sevk etti. Dolayısıyla yoksulların siyasi varlığı, iktidarın ahvaline eşitlendi. Yoksulluğu derinleştiren, nesilden nesile aktaran ve onu neredeyse bir gayya kuyusuna dönüştüren yapısal nedenler de olduğu gibi devam etti. AK Parti iktidarı da bu yöntemi daha da gelişkin formüllerle sürdürdü. AK Parti’nin kitlelerle kurduğu bağda oldukça önemli bir role sahip olan sosyal yardımlar, meşruiyet için gerekli hegemonya kurulmasında önemli bir araç işlevi gördü.

Ancak geldiğimiz noktada yoksullukla bu şekilde başa çıkmanın imkânsız ve sürdürülebilir olmadığı ayyuka çıktı. Çeşitli ekonomi politikalarla ucuz iş gücü cehennemine dönüştürülen Türkiye’de ücretli çalışan sayısı son 13 yılda %100’leri görmüş durumda. 2009’da 7,2 milyon ücretli çalışan varken, bu sayı Şubat 2022’de 14,5 milyon’a ulaştı.

Bunun da ötesinde kitlesel bir yoksulluktan bahsetmek mümkün. AK Parti’nin benimsediği emek rejimi ve bununla beraber ekonomik kriz yoksullaşmayı çok küçük bir kesim dışında gündelik hayatın bir parçası hâline getirdi. Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), 2022 yılı Türkiye Çocuk Araştırması'nın sonuçlarında bile anneleri tarafından ekmek veya makarna gibi tahıl içeren yiyecekleri her gün tükettiği belirtilen 6 aylık ve büyük yaştaki çocukların oranı %62,4 olarak gösteriliyor.

AK Parti'nin yoksulluğa bakışındaki dönüşüm

Yine anlatının sahalarına dönecek olursak AK Parti’nin sosyal yardımları muhalif seçmen arasında alaycı ve sinik bir yaklaşımla ele alınıyordu. Özellikle seçim dönemleri ve sonrasında AK Parti seçmenlerine “makarnacılar”, “kömürcüler” yakıştırması yapılıyordu. Bu bakışa göre siyaset maddi beklentilerden azade, sözde yüksek değerler kümesinin devamlılığına yönelik bir tutum olmalıydı ve yoksullar da bu yüksek değerlere ket vuran fırsatçılardı. Bu retorikle birlikte iktidarla mücadele etmenin sorumluluğu erteleniyor, temsili siyasette yaşanan hayal kırıklığı muhtaç insanların günahları olarak değerlendiriliyordu. İktidar en başından beri kullandığı mazlumluk anlatısına bu tavrı da eklemleyerek, hegemonyasını pekiştiriyordu. Ancak artan kriz ve derinleşen yoksulluk karşısında iktidar kanadı başka bir pozisyonu benimsemek zorunda kaldı.

İktidarın özünde bir siyasal stratejinin sonucu olarak yoksula yönelik bakışının ve kurduğu anlatının dönüşümünü Necmi Erdoğan oldukça etkili bir şekilde aktarıyor:

İslamcılığın kapitalizmle mutlu evliliği ve “tehlikelere” karşı kendinden emin hissetmesi, Hızır kılığına bürünme ihtiyacını bile çoktan unutturmuş ve onun yerini ekonomik kriz karşısında hala “tabağı küçültmeyi” veya “soğan ekmek yemeyi” vazeden pervasız bir arsızlık almıştır. Zaman ipek başörtülü kadınların altın varaklı taht taklitleri ile dolu evlerindeki kuş sütü eksik sofraları görücüye çıkardıkları veya “iman sahiplerinin” “Geçinemiyoruz!” diyen insanlarla alay ettikleri videolar çekme zamanıdır! Dolayısıyla, onun dilindeki yoksulluk acıklı veya gözü yaşlı biçimiyle pornografik olmaktan bile çıkmıştır.”

Bu etkili betimlemenin yanında 14 Mayıs’a giden yolda daha farklı çıkışlar görmeye başladık. Gerekirse soğan ekmek yenilmesi gerektiğini söyleyen iktidar kanadı, bir noktadan sonra soğana bile gücü yetmediğini söyleyenleri tiye aldığı bir pozisyon benimsedi. İktidarın tek merkezden yönetilen siyasi stratejisi, soğan talebinde bulunan insanları vizyonsuzlukla suçluyor ve çok büyük hedeflere giden yolda soğana erişememenin bir problem olarak görülmesini neredeyse nankörlükle eşitliyor. Yurtdışında oy kullanan bir vatandaşın Erdoğan dışındaki Cumhurbaşkanı adaylarının üstüne soğan, salatalık gibi sebzeleri koyarak çektiği fotoğrafı iktidara yakın gazeteciler büyük bir coşkuyla paylaşıyor.  Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Memur-Sen Konfederasyonu 7. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada söz konusu görseli dillendirmesi ile, bunun planlanmış bir seçim stratejisi olduğu şüphe götürmüyor.

Senelerce seçmen kitlesi “makarnacı”, “kömürcü” gibi ifadelerle aşağılanan iktidarın, en temel gıda maddelerine erişime dair şikâyette bulunan halkla ve genel olarak yoksunlukla alay ettiği bir dönüşüme tanık olduk. Temsiller, stratejiler dönüşüyor ancak yoksulluk olduğu gibi duruyor. Hatta daha da derinleşiyor.

Yoksulluk, sadece yoksullar dışında çeşitli temsillere sıkıştırılan, siyasetçiler tarafından arada sırada uğranılan ve çoğunlukla sessizliğe mahkûm edilmiş bir dünyayı ifade ediyor. İktidar yoksullara değmeyen, onların ulaşamadığı bir Türkiye’ye dair mega projeler sunarken, yoksullar ise gündelik hayatın krizinde bir gününü daha geçirmeyi umut ediyor. Bütün fırsatlardan, potansiyellerden men edilmekle kalmıyor, iktidarın vizyonuna yetişemediği için alay konusu hâline geliyor.

Benzer şekilde yoksullar düşünmesine ve dönüşmesine fırsat vermeyen koşullara bakılmaksızın muhaliflerin hayal kırıklıklarından oluşan dünyasının da günahkârları oluyorlar. Ancak Necmi Erdoğan’ın da dediği gibi yoksullar yalnızca maddi ihtiyaçlar ve güvenlikten değil, iktidarı karşılarına alabilecekleri düşünsel araçlardan da uzun süredir yoksun bırakıldılar. Dolayısıyla önümüzdeki seçim yalnızca bir durak ve bu kitlesel yoksulluk dönemlerinde durağın ne tarafında olduğumuzdan çok sonrasında ne yapacağımız daha belirleyici olacak.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Spektrum

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Türkiye

Yoksulluk

Kayıp Halk

Necmi Erdoğan

NEREDE YAYIMLANDI?

SpektrumSpektrum

HİKAYE

"Siyasi darbe", deprem bölgesinden seçim gözlemleri

Makarna ve soğan: Yoksulluğun değiş(mey)en hakir temsilleri

03 May 2023

YAZARLAR

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

İLGİLİ OKUMALAR

;