“Kahraman” yapılar yerine terk edilmiş yapılara bakmak: Mimarlığın Çuval Teorisi

Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi 18. edisyonuyla 20 Mayıs’ta açılıyor. Koordinasyonunu İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) üstlendiği bienalin Türkiye Pavyonu’nda bu yıl Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi projesi yer alıyor. İlhamını Ursula K. Le Guin’den alan projenin küratörlüğünü Sevince Bayrak ve Oral Göktaş üstleniyor.
Binalar hakkında düşünürken kanıksadığımız imge ve yaklaşımları sorgulamamızı, gösterişli ve başarılı binalar yerine atıl binaların hikâyelerini anlamaya çalışmamızı öneren proje; terk edilmiş binaları nasıl dönüştürebileceğimize bakarken geleceğe dair umut verici önerilere alan açıyor.
Bienalin Türkiye Pavyonu 26 Kasım’a kadar bienalin ana mekânlarından Arsenale’de sanatseverlerle buluşacak. SO? Mimarlık ve Fikriyat’tan Sevince Bayrak ve Oral Göktaş’la Mimarlığın Çuval Teorisi’nin ortaya çıkış ve ilerleme sürecini, manifestosunu ve hafızayla ilişkisini konuştuk.
Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi sergi tasarımı | Kaynak: SO? Mimarlık ve Fikriyat
Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin teması Geleceğin Laboratuvarı olarak açıklandığında ilk çağrışımlarınız neler oldu? Projenin ve serginin kurgu süreci nasıl ilerledi?
Bienalin küratörü Lesley Lokko’nun Geleceğin Laboratuvarı temasını anlattığı giriş metni çok açık ve net olarak bu seneki serginin küratöryel yaklaşımını ortaya koyuyordu. Küratöryel metinler her zaman kolay anlaşılır olmuyor, dolayısıyla bizim için iyi bir başlangıç oldu. Sonrasında zaten epeydir üzerine düşündüğümüz bir konu olan atıl binaların yeniden kullanılması, bu binaların kentler için geleceğin laboratuvarları olarak düşünülmesi fikri üzerine çalışmaya başladık. Lesley Lokko’nun teması Afrika üzerinden şekilleniyor ancak Türkiye kentleri de gerek genç nüfusları gerek bitmemişlikleri gerekse potansiyelleri ile geleceğin laboratuvarı olmaya uygunlar.
Çuval Teorisi kahramanlar yerine insanların hikâyelerine bakarken Mimarlığın Çuval Teorisi kahraman yapıların yerine terk edilmiş yapılara bakmayı seçiyor. Açık çağrınızın ardından topladığınız Hayalet Hikâyeleri göz önünde bulundurulduğunda mimarlığın çuvalında neler dikkatinizi çekiyor?
Çuval Teorileri, Le Guin ve Fisher’a ait olanlar, aslında sahnede önemli rolleri olmasına rağmen ihmal edilenlerin, sesi duyulmayanların üzerine odaklanıyor. Mimarlığa uyarladığımızda kentlerdeki atıl yapıların da ihmal edilmiş, kıyıda köşede kalmış olmalarına rağmen hikâyelerini dinleyip anladığımızda kentler için birer kaynağa dönüşebileceği fikrine dayanıyor. Söz konusu mimarlık olduğunda ihmal edilenler sadece atıl yapılar olmak zorunda değil. Biz bu sergi kapsamında çerçeveyi daraltıp onlara odaklandık. Ama Mimarlığın Çuval Teorisi; insan ya da insan olmayan, soyut ya da somut, sahnede her ne/kim varsa ve şimdiye kadar sesine kulak verilmemişse onları dinlemeyi ve onlarla diyaloğa girmeyi öneriyor.
Dünyanın en eski dokuma sepeti 2021'de Muraba'at Mağarası'nda bulundu. Kuru iklim sayesinde 10.500 yıldır korunuyor. | Yaniv Berman / İsrail Eski Eserler Kurumu
Ursula K. Le Guin, Çuval Kuramı ve Kurgu denemesinde “Çuval/karın/kutu/ev/ilaç bohçası şeklinde tasavvur ettiğimiz anlatının içinde çatışmayı, rekabeti, stresi, mücadeleyi, vs., bir bütünün gerekli unsurları olarak görebiliriz. Ama bu bütün ne çatışma ne de uyum diye tanımlanabilir, çünkü bir karara ya da durgunluğa ulaşmayı değil, devamlı bir süreci amaçlar” diyor. Mimari yapıların hikâyelerinin dışında başka özelliklerinin de devinime, değişime ve dönüşüme açık olduğunu söyleyebiliriz. Sizce geçmişte ve günümüzde hangi unsurlar bu durumu yansıtıyor?
Le Guin’in teorisinin en sevdiğimiz kısımlarından biri; sahnedeki aracı bir savaş nesnesinden bir sepete/çuvala çevirdiğinizde hikâyeyi yok etmek üzerine kurulu bir anlatıdan bir yaşam hikâyesine çevirmenize rağmen çelişkiden, mücadeleden, rekabetten arındırmıyor olmanız. Bunlar hâlâ hikâyenin parçası. Binalar hem inşa edildikleri dönemin hem de ayakta kaldıkları dönemlerin izlerini taşırlar. Bu izler sadece fiziksel değil; toplumsal, kültürel, sosyal ve ekonomik izlerdir aynı zamanda. Ve Le Guin’in söylediği gibi; bu izleri birleştirdiğimizde ortaya çıkan anlatı elbette mücadeleyi, rekabeti ve çatışmayı içerir.
Terk edilmiş Ankapark | Kaynak: Ankara Büyükşehir Belediyesi
Manifestonuzda son kullanma tarihini uzlaşıya bağlıyorsunuz. Uzlaşma ortadan kalktığında raf ömrünün dolacağını düşünüyorsunuz. Burada uzlaşının yanı sıra komünal hafızanın da önemi yok mu? Ya da hayaletler başlığında terk edilmişlik kavramını hafızayla bağlamın kopmuş olmasıyla ilişkilendirebilir miyiz? Tüm manifestoyu kendi içinde gizli bir başlık bir arada tutuyor gibi. O da hafıza. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?
Dünyanın en çirkin binası olarak ünlenen Kahramanmaraş’taki İl Özel İdaresi Binası yıkılırken bile neredeyse kentin yarısı yıkılmasını istemiyordu. Bir binanın yapılabilmesi için belli aktörlerin uzlaşması gerekiyor, yıkılması için ise masadan bir kişinin kalkması bile yetebilir. Toplumsal muhalefetin gücü ve kararlılığı örneğin Gezi Parkı gibi tarihsel örneklerde olduğu gibi yıkımın önüne geçebilir. Ancak söz konusu bir park değil de bir bina olduğunda kişisel beğeniler ve anılar daha etkili olabiliyor.
Köşedeki pastanenin kapanması, o pastanenin olduğu binanın yıkılmasından daha çok hüzün verebiliyor insanlara. Çünkü günün sonunda insan ne kadar ilişki kurabilirse o kadar hatırlar. Hafıza sırtımızı yaslayabileceğimiz güvenilir bir dayanak gibi görünse de kimin neyi ne kadar hatırladığı, ne zaman unuttuğu aslında çok muğlak bir çerçeve çiziyor. Bir de bu atıl yapıların çoğu aslında çirkin bulunan yapılar. Hafıza ise güzel olanı hatırlamaya meyilli. Evet, yıkılmamaları için hafızanın gücünü yadsıyamayız ancak biz manifestoda biraz da miras edindiğimiz güzellik ve işlevsellik algılarımızı sorguluyoruz.
Kahramanlaştırmaya, anıtsallaştırmaya ve metalaştırmaya çok açık bir toplumuz. Siz de manifestoda yıkmanın ve inşa etmenin başrolde olduğu bir kahramanlık hikâyesinde dönüştürmeye yer olmadığını söylüyorsunuz. Kahramanlığa bu denli gönderme yapmanızın sebebi nedir? Binaları onlara atfedilen görevlerden uzaklaştırıp kapsayıcılığı ve ortak değerleri önceliklendiren hâle nasıl dönüştürürüz?
Kahramanlığa değil de kahramana gönderme yapıyoruz, onun da sebebi ilham aldığımız Le Guin’in metni. Yapıların kahraman olması, onların günlük hayatımızda ne kadar yer aldığı ile ilgili değil, onlara yüklenen anlamlarla ilgili. Bir yapı kendi kendine kahraman olmaz, birileri (mal sahibi, tasarımcısı vs.) o yapıyı kahraman olarak hayal eder. Sorunuzun yanıtı; yani binaları onlara atfedilen görevlerden uzaklaştıran ve başka roller üstlenmesini sağlayanlar kullanıcılar, kentliler ve kentleri yönetenlerin vizyonları ve talepleridir.
Burj Al Babas, Bolu | Fotoğraf: Esin Deniz / Shutterstock
Mimarlığın Çuval Teorisi’nde estetik beklentinin aksine fonksiyonu odağına alan ve koşulsuz faydayı gözeten bir yaklaşım var. Sergi yerleşiminizde de ortak beğeniden ziyade ziyaretçinin kendine en faydalı olanı seçmesi ve alandaki deneyimini kişiselleştirmesi için çok boyutlu yaklaşımlar sunuyorsunuz. Manifestoyu fiziksele taşırken ilk amacınız ne oldu?
Aslında estetik beklentiyi yok saymayı önermiyoruz; estetik beklentilerimizi nelerin, nasıl kalıplaştırdığının farkına varmayı öneriyoruz. Koşulsuz fayda yerine de kaynakları da gözeterek sadece estetik beklentilerin ya da sadece piyasa koşullarının biçimlendirdiği kentsel çevrelere alternatif, çok boyutlu yaklaşımlar önerebilir miyiz diye soruyoruz.
Manifestoyu tam dediğiniz gibi fiziksele taşıdık, 15 madde 15 masa olarak sergide yer alıyor. Bizim için önemli olan, mimar olan olmayan herkesin ilgisini çeken bu konuyu incelikli ve derinlikli olarak ele alabilmekti. Elbette sergi ortamında, hele ki bienal gibi onlarca sergiye aynı anda maruz kaldığınız bir ortamda kimin neyle ne kadar ilgilenebileceğini önceden kestirebilmek zor. Göreceğiz yakında…
Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi sergi tasarımı | Kaynak: SO? Mimarlık ve Fikriyat
Projenizi duyururken “Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi ile her şeye rağmen griler arasından umut dolu bir sergi çıkarmak için” çabalayacağınızı söylemiştiniz. 11 ili doğrudan etkileyen 6 Şubat depremlerinin ardından kaybetmemek veya yeniden bulabilmek için çok uğraştığımız umut, sergideki yerini nasıl koruyor?
Bunun için çok uğraştık ama bir noktadan sonra biz o kadar işin içindeyiz ki umut dolu bir sergi oldu desek objektif bir değerlendirme olmaz. Bize öyle geliyor, umarım sergiyi görenlere de o hissi verebiliriz.
İlgili Başlıklar
Venedik Bienali
Mimarlık
İstanbul Kültür Sanat Vakfı
Türkiye
Hayalet Hikâyeleri
Mimarlığın Çuval Teorisi
Ursula K. Le Guin
Sevince Bayrak
Oral Göktaş
Mimar
Çuval Teorisi
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

🎬 Başrol Müzik gösterimi, Prizma Expanded: Algının Poetikası
Yayın & Yazar

Aposto İstanbul
İstanbul'dan seçilmiş etkinlikler, kültür sanat ajandası, şehir gündemi, tematik rehberler ve şehrin sınırlarından taşmaya değecek davetler her hafta e-posta kutunda.

Dilara H. Kaya
https://aposto.com