aposto-logoPazartesi, 5 Haziran 2023
aposto-logo
Pazartesi, Haziran 5, 2023
Aposto Üyelik

Muhalefet bir şey deniyor: Sığınmacılar ve konu sahipliği

İki tur arasındaki zaman diliminde muhalefet elinden geldiğince ikinci turu “Sığınmacılar gitsin mi kalsın mı?” referandumuna dönüştürmeye çalıştı.

Konu sahipliği, üzerinde diğerlerine göre çok durulmasa da önemli seçmen davranışı teorilerinden biri. Özet olarak, bir partinin spesifik bir konuyu sahiplenmesi ve kendi tabanı dışındaki seçmenlerde de o konu özelinde en başarılı parti olduğu fikrini yerleştirebilmesi halinde, partinin sahiplendiği konuyu çok önemseyen çok farklı tabanlardan oy alması olarak açıklanabilir. Bir konunun sahibi olan parti, desteğini artırmak için ülke gündemini daima o konuya çekmeye çalışır.

Literatürde iki temel oy verme davranışı parti aidiyeti ve sosyoloji olarak görülüyor. İnsanların ekonomik durumlarına, tarihsel sosyolojik kümelenmelerine, partiler ve liderler ile kurdukları bağlara göre oy vermeleri bekleniyor. Ancak kimi zaman, bir ülkede insanların sosyolojik konumlanmalarının ya da parti aidiyetlerinin değişemeyeceği kadar kısa bir süre içinde çok farklı seçim sonuçları gözlemlenebiliyor. Konu sahipliği de genelde bu noktada devreye giriyor. Seçmenlerin yaşamsal önemde bulduğu bir konu, bir parti tarafından sahipleniliyor ve tüm dengeler değişebiliyor.

Muhalefet de ilk turun ardından işte bu yola başvurmaya çalışıyor. 

Zafer Partisi’nin ortaya çıkışı ve muhalefetin söylem üstünlüğü

İYİ Parti’yi yeterince milliyetçi bulmayarak ayrılan Ümit Özdağ liderliğinde Ağustos 2021’de kurulan Zafer Partisi, kuruluşundan bu yana sığınmacılar sorununu sahiplendi. “Sığınmacıları mancınıkla gönderme”, “Zafer Turizm otobüslerine bilet kesme” gibi popülist söylemlerle konuyu gündemleştiren parti, sosyal medyayı çok aktif kullanarak söyleminin merkezine sığınmacı karşıtlığını yerleştirdi. Özdağ sığınmacıları demografiye, ulusal güvenliğe, ekonomiye, toplum sağlığına, ulusal bütünlüğe, eğitim sistemine, sağlık sistemine, kadın haklarına, milli kültüre ve başka pek çok şeye tehdit olarak tanımladı. Sığınmacıların “gerekirse zorla” ülkelerine geri dönmesini esas alan detaylı politika setleri hazırladı.

Toplum, 10 yıldan fazla süredir Türkiye’de yaşayan sığınmacıların varlığından, Türkiye’nin dünyanın geri kalan tüm ülkelerinden daha fazla yükü omuzlamasından ve Avrupa Birliği ile Orta Doğu arasında bir tampon bölgeye dönüşmesinden rahatsızdı zaten. Tüm kamuoyu araştırmalarında “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusuna verilen yanıtlar arasında üst sıralarda daima sığınmacılar bulunuyordu. Üstelik bu yalnızca bir kesimin cevabı değildi. Neredeyse her partinin seçmenleri sığınmacıları bir sorun olarak görüyordu.

Özdağ’ın çıkışı ve toplumdan gördüğü ilgi, tüm partileri sığınmacı sorunu konusunda tavır almaya ve politika hazırlamaya mecbur bıraktı. Türkiye’nin sınır güvenliği sorgulanmaya başlandı. CHP ve İYİ Parti “Hudut namustur” kampanyasını yaptı. Millet İttifakı’nın Ortak Mutabakat Metni’nde sığınmacıların geri dönüşü yer aldı. Sığınmacıların Türkiye’ye gelmesine sebep olan politikaların mimarı olarak görülen Ahmet Davutoğlu liderliğindeki Gelecek Partisi dahi geri dönüşü gündemine aldı.

İktidar “göndermeyeceğiz” diyor

İktidar cenahı ise AB’ye karşı siyasi koza sahip olmak, sığınmacıların ucuz işgücü olmasıyla sermayeyi rahatlatmak, seküler yaşam tarzı üstündeki baskıyı kuvvetlendirmek, “Orta Doğu’nun hamisi” algısını sürdürmek gibi sebepler için olsa gerek, “ensar-muhacir” söylemini sürdürdü.

Muhalefetin konu özelindeki söylem üstünlüğünü ele geçirmesinin ardından “gönüllü geri dönüş” için hazırlıklar yapıldığı söylense de Cumhurbaşkanı Erdoğan 26 Mayıs’ta AK Partili kadınlara yaptığı konuşmada “Böyle ‘Sizi kovuyoruz, sizi barındırmayacağız’ şu lafa bak. Biz ensar olmaya talibiz, muhacir değil. Bunlar savaştan kaçarak geldiler. Aynı şey bizim de başımıza gelebilirdi. Biz Bay Bay Kemal’in ve diğerlerinin yaptığını yapamayız. Bu zihniyet terör zihniyetidir.” diyerek kendi ülkesinde sığınmacı istemeyen insanların zihniyetini “terör zihniyeti” olarak nitelendirdi.

Referandum niteliği

İkinci tur için kampanyanın başlamasından itibaren elleriyle kalp yapan Kılıçdaroğlu’nun yerini masaya vuran, sert çıkan bir Kılıçdaroğlu almıştı. İki tur arasındaki ilk mesajında dahi sığınmacıların gönderilmesi Kılıçdaroğlu’nun gündemindeydi. Ancak özellikle Özdağ ile Kılıçdaroğlu arasında bir protokol imzalanmasının ve Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’na destek vermesinin ardından sığınmacıların gönderileceği konusu muhalefetin ana gündem maddesine dönüştü.

kemal

Seçimin demokrasi ile otokrasi, adalet ile keyfiyet, refah ile yoksulluk, liyakat ile kayırmacılık, kuvvetler ayrılığı ile kuvvetler birliği gibi ikilikler arasında bir referandum olduğu tezi oldukça uzun bir süredir işleniyordu. Ancak iki tur arasındaki zaman diliminde muhalefet elinden geldiğince ikinci turu “Sığınmacılar gitsin mi kalsın mı?” referandumuna dönüştürmeye çalıştı.

Kısıtlı zaman ve kısıtlı medya imkanlarıyla bu ne kadar mümkün oldu bilmiyorum. Muhalefet kendi yankı odasının dışına ne kadar çıkabildi, Erdoğan’a oy veren ancak AK Parti’ye oy vermeyen Cumhur İttifakı seçmenleri ya da Oğan’a oy veren ancak Zafer Partisi’ne oy vermeyen milliyetçi seçmenler verecekleri oyu ne kadar bu referandum konusu kapsamında düşündü emin olamıyorum.

Özdağ ve Kılıçdaroğlu kısıtlı zamanda bu referandum algısını toplumun zihnine yerleştirebildiyse Özdağ'ın desteğinin bir çarpan etkisi yaratabileceğini, MHP, BBP gibi partilerin seçmenlerinden de oy alabileceğini düşünüyorum. Neticede seçimin sonucunu büyük oranda bu soruların yanıtları ve hangi tarafın seçmenini sandığa taşıyabildiği belirleyecek.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Kılıçdaroğlu’nun Babala performansı, Sığınmacı referandumu

Yayın & Yazar

Spektrum

Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!

Bartu Özden

Politics editor @ Aposto

;