Nar

Narı, M.S. 23-79 yıllarında yaşamış olan Romalı yazar Pliny Kartaca elması “malum punica” olarak adlandırmıştır.[1] Eski Romalılar, narın vatanının bir Fenike kolonisi olan kuzey Afrika’daki Kartaca olduğuna inandıkları için nara bu ismi vermişlerdir. Punica ismi narın Fenike’den gelmiş olduğuna işaret etmektedir. Romalıların ona başka adlar da verdiklerini görüyoruz: Punica granatum “çok çekirdekli (taneli) elma” veya pomum granatus “ çok çekirdekli (taneli) elma” gibi. Çünkü pomum hem elma hemde nar anlamına gelmektedir. Bu isimlerden narın Avrupaya Roma imparatorluğu zamanında, yani son devir klâsik dönemde ulaştığı anlaşılıyor. Pomum granatus adından hareketle İngilizcede pomegrante, Almancada Granat veya Granatapfel, Fransızcada grenade, İtalyancada granata, İspanyolcada granata adını almıştır. İspanya’daki Granada şehri ismini nardan almıştır. Araplar narı İspanyaya getirmişlerdir. Nar bahçeleri ile dolu olan şehir, iki tepe üstünde kurulmuş, kırmızı damlı evleriyle sanki ikiye bölünmüş bir nar gibi görünmektedir. Araplardan önce şehrin İlliberi veya Eliberri adını taşıdıgını Pliny bildirmektedir. Yahudiler M.S. 3. yy'da bu şehrin bir kısımında yerleşmişler ve şehrin bu bölümü Rimon diye adlandırılmıştır. Tevrat’ta Rimon adı Filistinlilere verilen bir ad olup nar anlamına gelir. Narın adı Yunanca rōa veya rothia’dır. İsrail’de “rmwn”rimon, Arapçada ruman, Farsçada enar, Türkçede nar adını taşımaktadır.[2] Esasen bu isim kaynağını hem Sumerin hem de, semitiklerin bereket-yağmur ve güneş tanrısı olan Adad’ın adlarından biridir. Çünkü Adad Baal, Ramman-Rimmon adlarıyla da bilinmektedir.
Narın aslı vatanı Hazar denizinden Kafkaslar’a ve Anadolu’nun kuzey doğusuna uzanan topraklardır. Bu topraklarda bugün bile yabani nar ağaçlarına rastlanmaktadır.[3] Nar ağacı arkeolojik ve linguistik verilere göre en erken M.Ö. 4 bin ve 3 binlerde görülür. Meselâ Mesopotamya’da Uruk’da M.Ö. 4 binde bir vazoda, M.Ö. 3300 de Susa’da IV Uruk devrine ait nar şeklindeki seramik objelerde görülmektedir.[4] Ancak çok eski devirlere ait eldeki yazılı kaynakların çok fazla olmamasından ötürü, Mesopotamya’daki kutsal ağaçlar ve onlarla ilgili hayat ve ölüm hakkındaki mitik ve dinî anlamları çok açık olarak tespit etmek zordur. Ancak Uruk’da bulunan vazo üzerindeki resimlerin daha sonraki Edin-naú-sag-ga “Kırlıktaki ilk çıkan otlar” adlı şiirler gibi şiirler ve diğer metinler sayesinde, bitkiyle ve ağaçla ölen ve yeniden doğan bereket ve bitki tanrısı ile bir ilişki olduğunu anlaya biliyoruz.[5]
M.Ö. 4. binlerden itibaren servi, sedir, çam, hurma, asma bitki ve bereket tanrısı Dumuzi/ Temmuz’un sembolü olarak kutsal sayılırlar. Ayrıca narın da Asur devleti zamanında, Mesopotamya’daki kutsal ağaçlar arasında olduğunu E. Bonavia’nın eserindeki bilgilerden ve resimlerden anlıyoruz.[6] Sembolü servi, sedir ve hurma olan Temmuz, yerüstü ve yeraltı suları ve hikmet tanrısı Ea / Enki’nin oğludur. Bu yüzden sularla birlikte doğar ve suların sıcak günlerde yeryüzünden çekilmesiyle, yeraltına iner. Yani yağmurların ilkbaharda başlamasıyla her yıl yeniden dirilerek, yeryüzünde bereketi, canlılığı, dolaysıyla bütün tabiatın yeniden doğuşunu sağlar. Onun bütün kış yeraltı dünyasına indiğini, orada derin bir uykuya daldığını düşünen insanlar, Nisan ayının 1. - 12. günlerinde tanrının yeniden dünyaya gelişini kutlarlar ve dinî merasimler tertip ederler. Bu kutlamaların sonunda, insanlar bereket ve yağmur tanrısı Temmuz’un, aşk ve savaş ve aynı zamanda toprak tanrıçası olan İnanna / İştar (Astarte, Kibele, Afrodit) ile kutsal evliliği gerçekleştirdiğine ve bu evlilik dolayısıyla dünyanın tekrar canlanacağına, bütün bitkilerin yeniden yerden fışkırarak dünyaya bolluk ve bereket geleceğine inanırlar. Tabiatta meydana gelen bu birleşmeyi Nisan ayının 12 sinde hükümdar şahsında Temmuz’u canlandırarak tanrıça İnanna’nın tapınaktaki baş rahibesi ile evlenir. Hatta Sümer’de Babil kulesinin en üst katında bu evlenmenin gerçekleşmesi için özel bir oda, bu odada büyük ve süslü bir yatak, yanında saf altından bir masa bulunmaktadır. Tanrı Bel (Temmuz tipi bir tanrı: Marduk)’in tanrıça İnanna ile buluştuğu oda buı odadır.[7] Ebedî hayatı simgeleyen ölen ve yeniden doğan Temmuz tipi tanrılar, Mesopotamya’daki bulundukları bölgelerin hakim özelliklerine göre bir ağaç türü ile sembolize edilmişlerdir Meselâ hurma ağacının yetiştiği bölgelerde Amauşumgalanna “hurma salkımlarının merkezi” adıyla anılan Temmuz’un sembolü hurmadır. Meyva bahçelerinin yetiştirildiği bölgelerde Damu “oğul” adıyla anılır ve bu bölgelerde onun sembolü servi veya sedir ağacıdır.
M.Ö. 2 binlere kadar ebedî hayatı, ölüm ve yeniden doğuşu simgeleyen kutsal ağaçlar tabiattaki doğal şekilleriyle heykel, röliyef, kabartma gibi sanat eserlerinde tasvir edilmişlerdir. Ancak M.Ö. 2. binlerden itibaren hayat ağacı adıyla anılan bu kutsal ağaç stilize edilmiş bir şekilde karşımıza çıkar. Tukulti Ninurta I (M.Ö. 1243) zamanından itibaren son devir Asur Ağacı diye adlandırabileceğimiz yeni bir ağaç ikonu ortaya çıkmıştır. Asur imparatorluğunun yükselişine paralel olarak hayat ağacının bu yeni stilize edilmiş şekli Yakındoğu’da, Kıbrıs, Byblos, Aleppo civarı, Susa, Gezer, Mısır, Yunanistan gibi ülkelere yayılır, hatta Hindistan’da bile bu ağaç görülmeye başlar. [8] Bu durum M.S. 1. binlere kadar yani yeni Babil, Akamenid, Partlar ve Sasaniler devrine kadar, varlığını muhafaza eder. Bu stilize ağacın Asur’da imparatorluk ideolojisi için büyük bir önem taşıdığını, onun hükümdar giysilerinde, mücevherlerde, silindir mühürlerde, duvar resimlerinde hükümdar saraylarındaki heykellerde resmedilmiş olmasından anlarız.[9] Orta Asur devrinden itibaren tarihleri belli mühür baskılarında bu ağacın ne şekilde geliştiği izlenebilir. Gerçi son devir Asur ağacının elde mevcut örneklerinin yüzlercesi pek çok farklı görünümlere sahiptir.[10] Ancak onun karekteristik özellikleri hepsinde müştereken görülür. Onun bir gövdesi, palmette şeklinde bir tacı vardır. Çam kozalağı, nar ve palmettelerle örülmüş bir çelenk ağacın gövdesini ve tacını sarar. Kökü taş bir kaide üzerinde durmaktadır. Gövdeden birbiri içersine bir dantel gibi örülmüş yatay uzantılar da dalları temsil etmektedir. Ağacın üstünde tanrı Asur’un simgesi olan kanatlı bir disk bulunmakta, bazen bu diskin içinde tanrı Asur’un kendisi ağacı sağ eliyle selâmlayarak kutsamakta, sol elinde bir yay tutmaktadır.[11]
Görülüyor ki ölüm ve hayatı, bereketi ve bolluğu, aşkı ve kutsal evliliği sembolleştiren ve M.Ö. 2 binlerden itibaren stilize edilmiş olan Asur ağacının bir parçası olarak nar da kutsal bir anlam kazanmıştır. Böylece nar, ölüme, hüzün ve göz yaşına; hayata, aşka ve sevince; içindeki tanelerinin renginin kırmızılığından ötürü, kana ve hayat enerjisine çağrışım yapmış ve dinî-mistik anlamlarla yüklü olarak şiirlerde, edebî metinlerde, mitolojik efsanelerde ve görsel sanatlarda karşımıza çıkmıştır.
M.Ö. 2 binlerden itibaren Asur ve Babil’den batıya doğru yönelerek, nar Fenike’de, İsrail ve Filistin’de dinî ve mistik düşüncelerin sembolü olmuştur. Meselâ Tevrat’ta Tanrı Hz. Musa’ya (ol. M.Ö. 1353) rahiplerin kırmızı, mavi ve mor renkli nar çiçekleriyle ve onların arasına yerleştirilen altın çanlarla işlenmiş elbiseler giymelerini emr etmiştir. Bu şekilde hazırlanmış ilk rahip kıyafetini de Hz. Musa’nın kardeşi Hz. Harun giymiştir;[12] ve ölümsüz olmak için bu kıyafetle mihrapta Allah dua etmiştir.[13] Ayrıca nar, İsrail’e ait özel ürünler arasında sayılır. Bu ürünler buğday, arpa, üzüm, incir, nar, zeytin ve hurmadır.[14] Hz. Süleyman’ın yaptırdığı tapınağın önünde Boaz ve Ya’hin (Ya’chin) adlı iki tunçtan yapılmış sütûn dikilmiştir. Bu sütûnların başlıkları üzerinde pirinçten büyük kâseler konmuştur. Her iki sütûn başlığındaki kâselerin içinde toplam 200 tane tunçtan yapılmış nar bulunmaktadır. Bu narların üzerine çok ince tunçtan ipliklerle örülmüş ağ şeklinde bir örtü örtülmüştür.[15] Bu ağların etrafında 200 tane nar çiçeği işlenmiştir.[16]
Sihirli ottan yiyen Glaukos ölümsüzlüğe kavuşur.
Kaynak: Gökkusağı Modern Ansiklopedik Bilgiler Cilt7: Mitoloji Efsaneler, Ugo Dettore, Arkın Kitabevi, İstanbul, 1967.
Sütûnlar eski çağda kutsal hayat ağacının bir başka versiyonu olduğuna göre, bu sütûnlarda bulunan narlar da hayatı ve bereketi, ölümden sonra dirilişi simgelemektedir. Ayrıca Yahudi topluluğunda narın beğenilen ve aranan bir meyva olduğunu ve narla Mısır’da karşılaştıklarını yine tevrat’taki ifadelerden anlıyoruz. Numbers 20:15 de Yahudiler Mısır’dan çıktıktan sonra şu soruyu sorarlar: “Bizi niçin Mısır’dan çıkarıp bu korkunç yere getirdin: Burada ne buğday, ne incir, ne nar ağacı var; ne de zeytin yağı ve bal.”
İsrail’de ve Suriye’de önemli kişilerin mezarlarında ölüyle birlikte nar şeklinde objelerin gömüldüğü görülüyor. Jericho’da M.Ö. 1600 yılına ait bir Hyksos mezarında nar şeklinde tahtadan yapılmış bir kutu ve en az altı tane kurumuş nar bulunmuştur.
[17] Yine M.Ö. 13.yy'da Tel Nami’de bir mezarda nar şeklinde küpeler, tunçtan bir çubuğun ucunda nar şeklinde bir başlık, yine tunçtan bir çubuk, buhurdan, muhtemelen narlar bir gömü yerinde bulunmuştur. Suriye’de Lachish’de 13.yy’a bir tapınakta uçlarında nar bulunan iki fildişi çubuk, yine Suriye’de Hama’da bir mezarda ucunda nar olan fildişi bir çubuk bulunmuştur.
[18] Ölüyle birlikte camdan, fildişinden, tahtadan yapılmış nar şeklinde objelerin bulunması Suriye’de ve İsrail’de narın hayat ağacı ile bağlantılı olarak düşünüldüğünü, ölüm ve ölümden sonra dirilişi simgelediğini düşündürüyor.
Bu mitolojik ve dinî tasavvurlar, Asur ve Babil’den, önce doğu Akdeniz ülkelerine yani Suriye, Ürdün, İsrail’e yayılmış, daha sonra gerek ticarî veya diğer maksatlarla yapılan seyahatlerle, gerekse M.Ö. 1720 yılında ön Asya’dan gelen Hyksosların Mısır’ı işgal etmeleri ve 150 yıl Mısır’da, özellikle Delta’nın kuzey bölümünde hüküm sürmeleri sonucunda Mısır’a ulaşmıştır.[19] Mısır’da özellikle yeni Krallık zamanında (18. hanedan M.Ö. 1550-1069) villaların bahçelerinde incir ve hurma ağaçlarının yansıra elma ve nar ağaçları da yetiştirilmiştir.[20] Mısır’da nar ağacından I. Tuthmos (M.Ö. 1504)’un sarayında görevli İnenni’nin mezarındaki bitki listesi verilen kitabede bahs edilir.[21] Ayrıca kraliçe Hatshepsut (M.Ö. 1479-1459)’un hizmetinde bulunan Djehuty’nin mezarındaki yiyecek sunuları arasında kurumuş bir nar bulunmuştur.[22] Thebes’de II. Amenhotep (M.Ö. 15. yy'ın sonu) mezarında 19 tane fayans nar ve III Tuthmos (M.Ö. 1479-1425)’un Karnak tapınağında Botanik galeri veya Botanik bahçesi adı verilen odanın duvarlarındaki özellikle Anadolu’dan getirilmiş ağaç ve bitkilerin resimleri arasında nar ağacı da bulunmaktadır.[23] Her ne kadar duvarlardaki röliyefler bozulmuş, resimlerdeki boyalar silinmişse de onlar arasında nar ağacı parlak renkleriyle hemen göze çarpmaktadır. Mısır’da Abydos’ta 18. hanedan zamanında mezarlarda nar şeklinde fayans sunular Sebkhotep’de yine 18. hanedan zamanına ait bir mezarda sepet içinde ipe dizilmiş narlar, Mena’da aynı yüzyıla ait mezarın duvar resimlerinde narlardan yapılmış bir buket, Thebes’te Tutankamun’un (M.Ö. 15. yy sonu) mezarında nar şeklinde gümüş bir vazo bulunmuştur. Bu oldukça büyük vazonun etrafına nar çiçekleri süslemektedir. Ayrıca Abydos’ta I. Seti’nin tapınağında hükümdar bir tepsi içinde ekmek, meyva ve pişmiş ördek ve bu yiyeceklerin ortasında realistik renkleriyle narı tanrılara takdim ederken resimlendirilmiştir.[24]
Öteki dünyada hayatı devam ettirecek sembolik yiyeceklerden biri ve bereketi simgeleyen bir süs eşyası olarak nar, Fenike’den Mısır’a yayıldığı sırada çeşitli deniz ticaretleriyle Kıbrıs’a, Girit adasına, Yunanistan’a kadar ulaşmıştır. Kıbrıs’ta M.Ö. 13. ve 14 yy’a ait camdan yapılmış narlara, fildişi çubukların başındaki nar başlıklara, narlarla süslü altın bir gerdanlığa, diğer altından nar şeklinde ziynetlere, Enkomi, Larnaka, Ayios, Kourion, Kition mezarlarında rastlanmıştır. Girit’te de hem zengin sınıfın evlerinde seramik nar çiçekleri, nar şeklinde seramik vazolar bereket ve bolluğu simgelemiş.[25] Yunanistan’da Atina, Mycenae ve Vaphio’daki M.Ö. 14.-15. yy’a ait mezarlarda on iki içi boş nar şeklinde boncuk, başı nar şeklinde gümüş bir iğne, altından nar şeklinde bir kolye, seramik nar şeklinde bir vazo bulunmuştur.[26]
Hades, Persephone’u bırakmadan önce ona nar ikram eder.
Kaynak: Gökkuşağı Modern Ansiklopedik Bilgiler Cilt 7: Mitoloji Efsaneler, Ugo Dettore, Arkın Kitabevi, İstanbul, 1967.
Doğu Akdeniz ülkelerinde ve Yunanistan’da narın mezarlarda bulunması insanların ölümden sonra tekrar dirileceğine inandıklarına işaret etmektedir. Bu inancın Babil, Asur’daki ölen ve yeniden dirilen tanrılara ait mitolojik anlatımla yakından ilgili olduğunu, her ülkede değişik bir biçimde aynı mitolojik hikâyenin karşımıza çıkmasından anlıyoruz. Önce Temmuz-İnanna, ve Temmuz ve İştar’ın serüvenini anlatan mitik hikâye Fenike’de Adonis-Astarte, Kıbrıs’ta Adonis-Afrodit veya Myrha-Adonis, Anadolu’da Attis-Kibele, Yunanistan’da ise Demeter ve Persephone mitleri olarak tekrar ve tekrar karşımıza çıkar. Yunanistan’da anlatılan Demeter ve Persephone miti narla ilişkisi bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Bu mitte bütün bitkilerin tanrıçası olan Demeter’in kızı Persephone ilk baharda kırda çiçekler arasında oynarken yeraltı tanrısı Hades tarafından kaçırılır, Hades yeraltında Persephone ile evlenir. Böylece Persephone yeraltı dünyasının kraliçesi olur. Persephone’nin yeraltında kaldığı sürece hiç bir bitkiden, meyvadan yemmesi lâzımdır. Annesi Demeter yeryüzünde kızı Kore’yi-Persephone’nin Hades’e inmesinden önceki adı –her tarafta arar; en sonunda onun başına geleni anlar. Kardeşi ve eşi Zeus’le uzun bir mücadeleden sonra, onu razı eder; ancak Zeus’ün yardımıyla yeryüzüne çıkmasına izin verilen Persephone, tam Hades’ten ayrılırken, bir oyunla aldatılır ve çok aç olduğu için bir kaç tane nar tanesi yer. İşte bu yüzden Persephone yılın bir yarısını yeraltında diğer yarısını da yer yüzünde geçirmek zorunda kalır. Bu mitte ölüm ve yeniden diriliş, bitki hayatı ön plâna alınarak anlatılmış ve nar ile sembolize edilmiştir. Diğer bir mitte de yılın takvimini, evlilik ve aşkı ve dul kadınları sembolize eden tanrıça Hera, sonbaharı, yani bir yılın sonunu, bir nevi ölümü sembolize etmek üzere bir elinde nar tutarak tasvir edilmiştir.[27] Yunan mitolojisinde aşk tanrıçası Afrodit’in narı kendi elleriyle Kıbrıs’taki bahçesine diktiği anlatılır.
Yakındoğu ve doğu Akdeniz ülkelerinde nar sadece ölüm ve yendiden doğuş, hayat, aşk ve kutsal evlilik gibi mitik, dinî, mistik tasavvurların simgesi ve hayatı sağlayan bereket ve bolluğun sembolü olmamış, çok eski zamanlardan beri yiyecek olarak da üretilmiş ve tüketilmiştir. Meselâ İsrail, Arad’da M.Ö. 3 binlerin başlarında iki kömürleşmiş nar tanesine, İsrail, Jericho’da bir mezarda M.Ö. 17.yy'da altı tane kurumuş nara, Ürdün, Telles-Sa’idiye’de M.Ö. 3 bin başlarında yanan bir sarayın mutfak kısmında tamamen kurumuş bir nara, İsrail, Shiloh’da M.Ö. 1750-1615 de bir Kenan tapınağının yiyecek deposunda üç nar tanesine, Suriye, Ebla’da bir zengin villasında tamamen kurumuş bir nara, Mısır’da Tell el-Dab’a’da (M.Ö. 1780-1550) bir villada nar tanelerine, Yunanistan’da Tiryns’de (M.Ö. 14.yy sonu) bir villada iki nar tanesine, Kıbrıs’ta Sultan Tekke’de (M.Ö. 1200) nar tanelerine rastlanmıştır.[28] Bu bilgiler M.Ö. 3. binlerden itibaren narın yiyecek olarak bütün Yakındoğu ülkelerinin mutfağına girmiş olduğunu gösteriyor. Bunlara ilâveten, M.Ö. 14.yy'da, Türkiye’de Uluburun’da batmış olan 14 veya 15 tonluk bir kargo gemisi ve içinde bulunan eşyalar Nautical Archaeology Enstitüsü tarafından gün yüzüne çıkartılmıştır. Bu gemide fildişi, Hippopatomus dişi, çok kıymetli metaller, bakır, renkli cam, aromatik resin, amber, devekuşu yumurtaları gibi çok pahalı ve lüks eşyalar bulunmuştur. Bu eşyaların yanı sıra bu gemide, ayrıca ceviz, badem gibi kabuklu meyvalar, hububat, baharat yüklü olup, içinde binden fazla nar tanesi ve narın sert kısımlarından kalan parçacıklar bulunduran açık kaplara, içindekilerden yüzde yirmi beşi nar olduğu anlaşılan seramik kaplara, bir buçuk metre yüksekliğinde, muhtemelen içinde nar olan destilere rastlanmıştır. Böyle pahalı eşyaların arasında narların bulunması, onun bu devirde pahalı ve lüks bir yiyecek olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca bu, yüksek rütbeli zengin kişilerin mezarlarında ithal edilmiş camdan, fayanstan, fildişi, gümüş ve altından yapılmış narların bulunmasından, zengin ve elit kişilerin sembolik ve dinî anlamlarından ve bereket ve bolluğa telmih etmesinden ötürü süs eşyası olarak narı muhafaza etmelerinden, altından, gümüşten, fildişinden yapılmış ziynet eşyası olarak narı kullanmalarından narın elit sınıfın gözdesi olan bir meyva sayıldığı anlaşılabilir. Geminin M.Ö. 1400'lerde batması, esasen M.Ö. 1400-1200 yılları arasında pahalı ve lüks eşyaların Akdeniz’de gemilerle taşındığı bir zamana rastlaması da manidardir. Geminin orijinin Suriye olduğu, Anadolu’nun akdeniz kıyılarını takip ederek Rodos veya Girit’e gittiği tahmin edilmektedir.[29] Bugün bile Anadolu, İran, Irak, Afganistan, Hindistan, güney Asya’da, bütün doğu Akdeniz ülkelerinde herkesin bildiği ve yemek kültürlerinin bir parçası olan nar Avrupa’da, İngiltere’de, Amerika’da lüks bir meyvadır. Amerikan’ın batı sahillerinde, doğudan getirilerek sonradan yetiştirilmiştir. Çoğu zaman da Güney Afrika’dan ithal edilmektedir.
Doğu Akdeniz ülkelerinde, nar çok eski zamandan beri şarap ve çeşitli nar suyu şerbetlerinin yapımında kullanılır. Yemeklere Lezzet vermek için nardan nar sosu ve nar ekşisi yapılır. Özellikle Mısır’da çok eskiden beri nardan şarap ve çeşitli aromatik içecekler yapıldığını biliyoruz.[30] Özellikle Mısır’da yeni krallık zamanında (M.Ö. 1550-1295) yazılan aşk şiirlerinde nar şarabından bahsedilmektedir.[31] Mısır’da daha yaygın olarak üzümden yapılan kırmızı ve beyaz şarap tüketilmiş; Mısırlılar daha çok tatlı şarap tercih etmişler ve şaraplarına hurma ve nar suyu katarak, ona ayrı bir tat ve aroma vermişlerdir.[32] Romalılar narı hem meyva olarak çok fazla tüketmişler, hem de nar suyundan şarap yapmışlardır. B. Ghillie, Neron’un en sevdiği içkisinin nar ve ayvadan yapılmış bir içki olduğunu söyler ve orta çağda mistiklerin, insan ruhunu narın gıpta, nefret ve öfkeden temizlediğini ileri sürdüklerini belirterek, Osmanlı devleti zamanında tatlı ve eşki nar cinsinin bulunduğunu, beyaz narın tanelerinin pembemsi ve tatlı olduğunu, Bağdat’tan gelen siyah narın kabuğunun koyu mor renginde, iri taneli ve ekşi olduğunu bildirir. Bu bilgilere limondan önce narın yiyeceklerde, ekşi soslarda kullanıldığını ilâve eder.[33]
Nar suyu, Mısır’da, Türkiye’de, İran’da hâlâ çok sevilen bir içeçektir. Nar suyuyla grenadine adlı bir şerbet yapılır. Grenadine veya onun taklidi şerbetler “tequila sunrise” adlı içkinin kırmızı renginin elde edildiği ana maddelerdir. Kuru nar taneleri yemeklere tat veren baharat olarak kullanılır. Nardan yapılan koyu kahve rengi bir şurup Yakındoğu’da yemek pişirmekte kullanılır. Bu sos özellikle tavuk ve ördek pişirilirken yemeklere hem tatlı hem ekşi bir tat veren önemli bir sostur. Bazen tavuk parçalarıyla beraber pişirilen pazı yemeğinde olduğu gibi tavuk ve sebze karışımı yemeklerinde ayrılmaz bir parçasıdır.
Eski zamanlarda Yunanistan’da Demeter festivallerinde Calligenera adı verilen ve kadınların doğurganlığına adanmış olan festivalin 3. gününde kadınlar nar yerlerdi. Prof. Evangelia Balta’dan öğrendiğime göre bugün Yunanistan’da sonbaharda kapıları süsleyen çelenkler buğday sapları ve narlarla örülür. Bu gelenek eski çağda yeni yılın sonbaharda başlatılmasının bir uzantısı olmalıdır; bugün de nar yeni yılın sembolü olarak kabul edilmiştir. Zira yeni yılda evin kapısı önünde evin hanımı yeni yılın bereketli olması ve yeni bir hayatı başlatması için bir narı yere atar ve narın tanelerinin saçar. Aynı gelenek Türiye’de de bulunmaktadır. Bir arkadaşımın anlattığına göre, çocukluğunda annesi, yeni yılda gece saat 12’de evin kapısını açıp bir narı yere atarak onu ikiye bölermiş. Her iki gelenekte de nar hem bitmiş olan yılı, yani ölümü, ve yeni yılla yeniden başlayan hayatı simgelemektedir. Yine Prof. Evangelia Balta’dan öğrendiğime göre bugün Yunanistan’da evliliklerinin bolluk ve refah içinde geçmesi ve evlerinin çocuklarla dolması için gelinler yeni evlerinin kapısından içeri girerken nar tanesi serpeler. Buna benzer bir gelenek de Çin’de bulunmaktadır. Çin’de içindeki çok sayıdaki tanelerinden ötürü nar bereketin sembolüdür. Bu yüzden düğünlerde evlenen çifte, nardaki taneler kadar oğulları olması için ortasından bölünmüş bir nar resmi hediye olarak verilir.
Peleus ve Tetis’in düğününe bütün tanrılar katılmış.
Kaynak: Gökkuşağı Modern Ansiklopedik Bilgiler Cilt 7: Mitoloji Efsaneler, Ugo Dettore, Arkın Kitabevi, İstanbul, 1967.
Ayrıca Yunanistan’da ölülerin arkasından buğday, üzüm,ceviz, badem ve narla yapılan Koliva adlı bir yemek hazırlanır. Bu gelleneğin bir benzeri İslâm dünyasında ve Türkiye’de de vardır. İslâmiyette hicrî takvimin ilk ayı Muharrem ayı aynı zamanda aşure adlı bir tatlının yapıldığı aydır. Muharrem ayının onunda en az yedi, en fazla kırk çeşit malzemeyle pişirilen bu tatlının pek çok değişik pişirme tarifleri vardır. Bu gün genel olarak aşure önce nohut, fasulye, bakla, buğdayla, sonra badem, kuru kayısı, üzüm, incirle pişirilip üzerine nar taneleri serpmek suretiyle hazırlanır; ancak aşurenin üstünü narla birlikte kuş üzümü, tarçınla süslüyenler de olur. Aşurenin Muharrem ayının ilk gününde değil de onuncu gününde yapılmasının Arapça’daki aşere “on” kelimesiyle yakından ilgisi vardır. Nuh tufanında gemidekilerin on Muharremde gemiden karaya çıktıklarına, yine Muharremin onuncu gününde Hz. Hüseyin’in Kerbelâda şehit edildiğine dair inançlar vardır.
Her ne kadar bugün aşurenin sadece bolluk bereket için yapıldığına dair genel bir kabul varsa da geleneğimizde anlatılan Nuh peygamber ile ilgili mitik-dinî hikâye, aşurenin menşeini ve sembolik anlamını ölüm ve yeniden doğuşla ilgili eski çağdaki Temmuz mitolojisine götürmektedir. Bu hikâyeye göre Nuh Peygamber Tufan bittikten, sular çekildikten sonra, karaya çıktıklarında kurtuluşlarını ve yeniden hayata dönüşlerini kutlamak üzere gemiden kalan bütün erzakları bir araya getirerek bir aş hazırlamışlardır. Böylece aşure meydana gelmiştir. Nuh Tufanı bütün insanlığın yok olduğu ve hayatın Nuh peygamberle gemide bulunanlarla yeniden başladığı tarihî bir başlangıç noktasıdır. Bu hikâye ile birlikte aşurenin ölümünden sonra yeniden dirilişin sembolü olduğu düşünülebilir. Ancak İslâm geleneğinde aşure sadece Nuh Tufanıyla ilgili değildir. Çünkü aşurenin pişirildiği gün, daha önce belirttiğimiz gibi, Muharrem ayının onuncu günü, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edildiği gündür. Bu yüzden aşure mitik anlamının yanı sıra dinî bir anlamla mücehhez bir tatlıdır. O da tıpkı Yunanistan’da ölülerin arkasından hazırlanan ve yenen Koliva gibi, Hz. Hüseyin’in ölüm gününü anmak üzere hazırlanır, bütün komşulara dağıtılır. Özellikle Osmanlı imparatorluğu zamanında tekkelerde ve zengin evlerinde kazanlarla pişirilmesi ve herkese dağıtılması aşurenin dinî anlamını daha belirgin bir şekilde ortaya koyar.
[34] Böylece aşure ve üzerine serpilen narın mitik ve dinî anlamına hâlâ zihinlerimizde devam eden bir çağrışım yaptığını söyleyebiliriz. Hayat ve yaşamın bolluk ve bereketle olan ilgisinin tabii sonucu olarak bolluk ve bereket de kendiliğinden aşurenin simgesi olmuştur.
Nar sadece mitik ve dinî anlamları olan bir meyva değildir. Narın bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir. Besin analizeleri 100 gram narda günlük ihtiyacın gereksinimi olan yüzde sekiz demir ve C vitamini olduğunu göstermektedir. Buna ilâve olarak, diğer vitamin ve minareller de eser miktarda bulunmaktadır. Dioscorides ve diğer klâsik yazarlar narın ilâç ve parfüm elde etmekte kullanıldığını belirtirler ve disanteri, ishal hastalıklarının tedavisinde kullanıldığını, diüretik hassası olduğunu söylerler. Güneşte kurumuş çekirdeğinin toz haline getirilerek et üzerine serpilip, etle beraber kaynatıldığında hem mideyi rahatlattığı hem de ishali durdurduğu biliniyor.[35] Ayrıca çekirdeğinin iyice ezilerek kaynatılması ve bal ile karıştırılması sonucunda ağızdaki ülserler, parmaklar arasındaki deri ülserlerine, ülserlerin anormal bir şekilde büyümelerine, burun deliklerindeki uçuklara, kulak ağrılarına iyi gelen hassalara sahiptir. Tıp bilim adamları narın kabuğunda bulunan flonovoids maddesinin potansiyel anti-bakteriyel özellikleri üzerinde araştırma yapmaktadırlar.[36] Ayrıca kuru nar kabukları dabbağlıkta kullanılmaktadır. 19.yy'da A. Henry Layard dövülmüş nar kabuklarını deri üzerinde ovmakla sert derilere elâstikiyet kazandırıldığını, Dicle nehri üzerinde işleyen sandalların bu yolla yapıldığını bildirmektedir. Nar Türkiye’de siyah rengin elde edilmesinde kullanılmış; nar çiçeklerinden de koyu kırmızı renk boya elde edilmiştir.[37]
Hasan Amjad narla ilgili eserinin[38] önsözünde kendisinin kozmetik alanda nar özsuyuyla çeşitli yüz maskeleri yaparken narın canlandırıcı ve gençleştirici hassaları olduğunu keşfettiğini, özellikle kadınların menepoz zamanında yaşadıkları uykusuzluk, depresyon ve sıcak dalgaların tedavisinde, yanık, deri enfeksiyonlarının iyileştirilmesinde narın etkisini gördüğünü söyler. Bugün tıp uzmanları narı ömrü uzatan ve yaşlanmayı önleyen yiyecekler arasında saymaktadırlar. Böylece nar, bugün bile M.Ö. 2 binlerde hayat ağacının etrafını saran çelenkteki yerinden ve sembolik anlamından uzak düşmeyerek, bir cennet meyvası olmaya devam etmektedir.
Yazının dipnotlarına buradan ulaşabilirsiniz.
İlgili Başlıklar
elma
Gönül Tekin
Nar
Kartaca
nar
Fenike
kuzey Afrika
um
Avrupa
Roma imparatorluğu
Pomum
İngilizce
Almanca
Fransızca
İspanya
Granada
Araplar
Yahudiler
Rimon
Tevrat
Yunanca
İsrail
Anadolu
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

🧑🍳 Nar
Yayın & Yazar

Yemek ve Kültür
2005 yılından bu yana üç ayda bir yayımlanan Yemek ve Kültür, yemek kültürünü tarih, sosyoloji, antropoloji alanları dâhilinde inceleyen, araştıran, çoğunlukla akademik kaynaklı yazılar yayımlıyor. Dergiden özel seçilmiş yazılar her pazar 13.00'te Aposto'da.

Gönül Tekin
Yazar @ Yemek ve Kültür