"Okuyan bir insan, iki insan eder."

"Kitaplar alfabetik sıraya göre dizilmiş, sanat eserleri hemen üste asılmış ve burada sadece edebiyata, sanata ve dostluğa yer var."
Cezayirli yazar Jean Sénac'tan bir epigraf ile başlıyor bu yolculuk ve Cezayir'de Hamani Sokağı'nda 2 bis numaralı kapının üstündeki vitrinde yazan "Okuyan bir insan, iki insan eder." yazısıyla karşılaştığımız an Vraies Richesses (Gerçek Zenginliklerimiz) kitabevinin kapısında bulacağız kendimizi. Burası Edmond Charlot'nun 21 yaşındayken hayallerine ve hayatının merkezine koyduğu edebiyata attığı adımın ilk kapısı aslında. İsmini Jean Giano'nun, toprak, güneş, nehir ve edebiyat gibi gerçek zenginliklerimize atıfta bulunan eserinden alıyor. Daha ilk başta bu gerçekliğin rüzgârıyla için uçuşuveriyor. Edebiyat, sanat, müzik, yaratma gücü - gerçekten de bizim asıl zenginliklerimiz bunlar değil mi?
Yazar Kaouther Adimi, Charlot gibi özel bir insanın da sahip olduğumuz bu zenginliklerden olduğunun altını çizmek için romana Zenginliklerimiz adını veriyor. Küçücük bir alanda kitap satmak, yaratmak, yayımlamak, ödünç vermek gibi kitaba dair tüm güzellikleri bir araya getiren bu kitabevi kitapları önce Cezayir ile, sonrasında da tüm dünya ile paylaşıyor.
Burayı özel kılan noktalardan biri de kitapçı ve yayınevi kimliğinin yanı sıra Akdeniz'i sevenler için bir buluşma noktası olması. Buradaki Akdeniz vurgusu bence çok önemli çünkü tüm romanın boyunca o bölgenin sıcaklığı, Edmond'un dünya görüşü ve kurduğu dostluklarla karşımıza çıkıyor. Gerçeklikle kurgunun iç içe geçtiği bu anlatıda bir yandan romanın akışında Edmond Charlot'nun günlüğüyle karşılaşıyoruz, orda karşımıza çıkacak isimlere şaşırmamak imkânsız. Adimi, bir röportajında günlük kısmının da tamamen kurgu olduğunu söylüyor çünkü maalesef Charlot'ya dair çok az şey bulabiliyor, Fransa'nın farklı şehirlerindeki birkaç mektup dışında her şey yok oluyor.
"Yalnız olacaksınız, çünkü kaybolmak ve her şeyi görebilmek için yalnız olmak gerekir. Eşlikçilerin insana külfet olduğu şehirler vardır; bu şehir de onlardan biri."
Böyle bir hikâyeyi kaleme alma sebebinde bu eksiklik büyük rol oynuyor. Tatil için gittiği Cezayir'de kitapçıyla karşılaşınca hikâyesini çok merak ediyor ve duvarda Charlot, Camus, Giono fotoğraflarını görünce, Charlot'nun sadece Camus'nün ilk editörü olarak değil, yaptığı tüm güzelliklerle ve hepsinden önce çabasıyla tanınması gerektiğini düşünüyor. Bu kurmacanın içinde aynı zamanda çok farklı bir denge de yatıyor. Geçmişle günümüz arasındaki bağlar "yıkmak" ve "yok etmek" arasındaki dengeyi koruyor. Bir bakımdan tarihe tanıklık eden bu küçücük yer, döneminin ve sonrasının en önemli eserlerini de basıyor.
Edmond Charlot ile beraber karşımıza çıkan iki önemli kahraman: Ryad ve Abdallah, Cezayir'in bugününü gösteriyor. Kitabevinin son koruyucusu Abdallah, oranın yok olmaması için elinden geleni yapıyor. Bazı bölümlerde Adimi mizah öğelerini de o kadar yerinde kullanmış ki! Kitabevini yıkmak için boşaltan Ryad'a tüm mahallenin ortaklaşa biçimde boya vermediği kısmı okumak oldukça eğlenceliydi! Kitabevini titizlikle ayakta tutan Abdallah ve yerine bir pastane yapılması için onu yıkmaya gelen Ryad arasındaki ilişki aslında hayatın dengesini de gösteriyor. Hayatımızı adayarak koruduğumuz değerlerin karşısında içselleştirmeden yok ettiklerimiz... Ryad genç kuşağın da temsilcisi bu noktada, kitaplardan ve onlara verilen değerden uzak, oranın yerine bir pastane açılmasını umursamıyor. Kitapların ve bilginin yerini bir ticaret öğesi, hazır ve hızlı gıda zinciri alıyor. Sadece Cezayir için değil, herkes için çok tanıdık bir senaryo, değil mi?
"Üstelik gecenin bir yarısı dile gelen sözcükler ne getirir, iyi biliyoruz: birbiriyle çarpışarak patlayan felaket dalgaları."
Gençliğini Cezayir'de geçiren Adimi, sömürgeciliğin etkilerini de çok farklı açılardan ele alarak romanın fonuna yerleştirmiş. Sadece fiziki değil, eğitim sisteminden günlük hayata da bu ayrımın izleri oldukça belirgin. Mesela Fransız olmayan çocukların başarılı olmaya hakları yokmuş gibi davranıldığının anlatıldığı bölümde yazar, ailesinin kuşaktan kuşağa yaşadığı zorlukları kendi biçiminde aktarmış oluyor. Adimi, bir röportajında bunun tarihi bir roman veya biyografi olmasını istemediği için içine kurmaca öğeleri kattığını belirtirken tüm roman akışında 2. Dünya Savaşı ve Cezayir Savaşı'nın etkileri büyük rol oynuyor. 1930-60 arası geçen olaylarla Cezayir ve Fransa tarihine tanıklık ediyoruz, Ryad da bugünün Cezayir'ini gösteriyor bize. Bir kitapçı üzerinden bireysel ve kolektif hafızanın iç içe geçtiği bir anlatıyla karşılaşıyoruz. Şehrin geçirdiği tüm politik ve kültürel değişimleri bu mekan ve Charlot üzerinden görmek bir o kadar etkileyici.
Kitap her ne kadar tarihi bir roman olmaktan kaçınsa da dönemin yoğun siyasi ortamını barındırıyor içinde çünkü Charlot, aktivist bir yayıncı... Dönemin yasaklanan, sansürlenen eserlerini basarak bu süreçte aktif bir role sahip oluyor. Cezayir'den sonra Paris'te de bir kitapçı açmasıyla bu rolü iki kat daha güçleniyor. Bir yerde Naziler'e karşı dergiler yayımlarken diğer tarafta da Cezayir'in ulusal bağımsızlığı için elinden geleni yapıyor. Romanda, kitapların basım sürecine, dergiciliğe, yokluk zamanlarında yaratma gücüne dair çok önemli alanlar da var, bu romanı sıcacık bir hikâye dışında yayıncılığa dair bir rehber olarak ele almak önemli. Alt metninde kitap sevgisinin mücadele ettiği o kadar çok öge var ki! Sömürgeciliğe, faşizme, ırkçılığa, şiddete karşı paylaşma mücadelesi ağır basıyor. Adimi, yakın geçmişte yaşananların genç kuşaklar tarafından unutulmamasını da sağlıyor.
Bir edebiyat aşığı olarak kitapta beni heyecanlandıran bir diğer nokta; edebi izlerin peşinden gitmek. Hayranlıkla okuduğumuz birçok ismin ilk kitaplarının bu küçücük kitapçıda yayınlanması... Camus, Giono, Fouchet, Roblès, Gide, Bosco, Vercors'un eserlerinin basım aşamaları ile karşılaşıyoruz. Charlot'nun Tersi ve Yüzü'nü bastırma çabaları, Camus'yü Gallimard Yayınevi'ne yönlendirmesi, Saint- Exupéry'nin metinlerini dergide yayımlama çabası, Gide'in Oysa metnini okuması ve hızlıca basıma hazırlaması, Pessoa'nın çevrilmesi için harekete geçmesi, Soupault ile sohbeti gibi sahnelere tanık oluyoruz. Öyle bir bölüm var ki, o bölümü iki kez aynı heyecanla okudum; Cafe de Flore'da Camus ve Charlot çalışıp kahve içerken, kafenin diğer ucunda Jean-Paul Sartre ve Simone De Beauvoir'ın aynı şekilde kahve içip kahvaltı ediyor olması...
"Matruşka gibi iç içe geçmiş: Vraies Richesses, yayınlar, kitaplar, resimler, dostlar... Hepsi aynı şey."
Albert Camus, Jules Roy, Kessel, Emmanuel Roblès, André Gide ve Garcia Lorca’nın ilk kitaplarını basan Charlot'yu saygıyla anıyorum, seni tanımakta geç kaldım ama hayallerime uzanmayı başaran biri olarak, asla unutmayacağım!
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
İLGİLİ BAŞLIKLAR
edebiyat
roman
Cezayir
Edmond Charlot
Jean Giano
Akdeniz
Fransa
NEREDE YAYIMLANDI?
Edmond Charlot gibi ilham verici biriyle tanışmama vesile olan, edebiyat sevgisinin her hâlini içine alan sıcacık bir kitap: Zenginliklerimiz!
15 Nis 2023

YAZARLAR

1Kitap1Mekan
Gerek klasik, gerek modern edebiyattan kitap önerilerimi ve birçok yeni mekan tavsiyemi 1Kitap1Mekan bültenimde bulabilirsiniz!
İLGİLİ OKUMALAR