aposto-logoPazartesi, 5 Haziran 2023
aposto-logo
Pazartesi, Haziran 5, 2023
Aposto Üyelik

ÖN YARGI SUÇU

İfade özgürlüğü ve nefret söylemi arasında ne fark var? Türkiye nefret suçunu nasıl tanımlıyor?

Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD)'un Politikalardan Sorumlu Genel Koordinatörü Av. Hatice Demir'le nefret söylemleri, suçları ve tanımlanışı üzerine konuşuyoruz. 


Röportaj: Marsel Tuğkan Gündoğdu

Nefret suçu nedir? Özellikle nefret söyleminin nefret suçuna nasıl evrildiğini bize kısaca açıklayabilir misin? 

Nefret suçu, diğer adıyla ön yargı suçu, bir kişi ya da gruba karşı ön yargı saikiyle işlenen suçtur. AGİT, nefret suçunu "Bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet kimliği ve/veya cinsel yönelim gibi nedenlerle duyulan ön yargıyla işlenen, doğrudan ve dolaylı şiddet içeren suçlar," olarak tanımlıyor. Nefret söylemi, "Bir kişiye ya da gruba karşı ırk, yaş, ulus, din ya da cinsel yönelim/cinsiyet kimliği gibi saiklere dayanarak nefret ifadesi içeren veya bu kişilere şiddet uygulanmasını teşvik eden aleni konuşmak," anlamına geliyor.

Tanımından da anlaşılacağı üzere nefret söylemi zaten doğası gereği hedef kitlesini nefret söyleminin ilgilisi kişi ya da gruba karşı şiddete örgütlüyor. Yakın zaman önce mültecilere yönelik nefret söylemlerinin kamuoyunda ivme kazanması üzerine Altındağ’da mültecilerin evlerinin ve dükkânlarının yağmalanması sonucuyla karşılaştık — bizzat bürokratlar tarafından dillendirilen açıklamalar, faillere yaptıklarının meşru olduğu ve cezasız kalacağı inancını sağlıyor.

İfade özgürlüğü ve nefret söylemi arasında çok ince ama önemli bir ayrım var. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsun?

Esasında ifade özgürlüğüyle nefret söylemi arasında ince gibi görünen keskin bir ayrım var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu sınırı açıklamak için hoşgörü paradoksu kavramından bahsediyor — hoşgörüsüzlüğü güçlendirecek fikirlere hoşgörüyle yaklaşılması hâlinde bunların hoşgörüyü ortadan kaldırması riski ortaya çıkıyor. 

İfade özgürlüğü, kamu otoritesinin müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içeriyor. Nihayetinde ifade özgürlüğüyle nefret söylemi arasındaki makas değerlendirilirken AİHS’in 17. Maddesinde yer alan Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı da önemli bir değerlendirme kriteri — mahkeme, nefreti teşvik eden ifadeler bakımından doğrudan şiddet çağrısının varlığına gerek görmüyor, ön yargı dolu ifadelerle toplumun belirli bir kesiminin aşağılanmasını veya lekelenmesini de ifade özgürlüğünün sınırlandırılması bakımından yeterli görüyor. Bütün bunların söylem sahibinin kamu otoritesindeki yeri, söyleminin medyada yer bulma kudreti, söylemin bağlamı ve zamansal olarak hedef grubu nasıl etkileyeceği de elbette önem taşıyor. 

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, pandeminin başında bir Cuma hutbesinde herkes evlerine kapanmışken ve bu sıkışmışlığa dair öfke duyarken LGBTİ+ları, HIV'le yaşayanları ve nikahsız yaşama pratiklerini pandeminin sebebi olarak gösteren açıklamalarda bulundu. Erbaş'ın üst düzey bir bürokrat olması; hedef aldığı grupların zaten Türkiye toplumunda dezavantajlı gruplar konumunda bulunması; pandemi gibi büyük bir krize dair duyulan kaygının üst düzey olduğu bir dönemde bilimsellikten uzak şekilde bu grupları hedef alması; bu düşüncelerini kamu otoritesini kullandığı ve dinleyenlerinin davranışlarını etkileme kudretinde olduğu bir Cuma hutbesinde zikretmesi gibi birçok sebep, ilgili ifade ifade özgürlüğünün sınırlarının aşıldığı ve nefret söylemine dönüştüğü durumuna örnek oluşturuyor.

Türkiye'de nefret suçlarından en çok devletin “makbul vatandaş” saymadığı, eşit yurttaşlık mücadelesi yürüten gruplar ve elbette ki mülteciler etkileniyor. Dolayısıyla LGBTİ+lar; Kürtler ve Ermeniler gibi “azınlık” sayılan etnik kesimler; kadınlar; çocuklar; seks işçileri; HIV'le yaşayanlar; sakatlar; mülteciler gibi gruplar sürekli nefret söyleminin hedefi oluyor. Bu hâlde, bir de ilgili kişi bu kimliklerin kesiştiği bir noktadaysa — Kürt bir trans kadın ya da sakat bir mülteci gibi — nefretin çok kolay hedefi olabiliyor.

İllüstrasyon: Aslı Alpar


Türkiye nefret suçunu nasıl tanımlıyor?

Türkiye esasında nefret suçunu tanımlamıyor. TCK’nin 122. Maddesinde 2014 yılında bazı değişiklikler yapıldı ve “Artık bizim de nefret suçları yasamız var,” dendi. Fakat bu yasa, çeşitli sebeplerden oldukça işlevsiz kalıyor. 

Birincisi, yasada nefret ve ayrımcılık sebepleri sınırlı sayıda (tahdidi) sayılıyor — örneğin, bunlar arasında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği yok. Yasada “vb.” ifadesi de kullanılmadığı için bir kişi eşcinsel olduğu için işe alınmazsa bu maddenin korumasından faydalanamıyor. 

Yasa, sadece saydığı fiillerin gerçekleştirilmesi hâlinde bunun nefret ve ayrımcılık suçu oluşturacağını söylüyor. İnanılmaz ama bu fiiller arasında örneğin kasten öldürme yok

Yani o kadar garip ki bu ceza kanununa göre biri birini nefret saikiyle işe almayabilir ve bu durumda — mağdur kanunda sayılan gruplardan biriyse — fail cezalandırılabiliyor. Örneğin, bir kişi başka bir kişiyi cinsiyet kimliğinden dolayı öldürürse bu TCK 122'nin kapsamına girmediği gibi nefret suçu olarak da tanımlanmıyor. Çünkü sadece göstermelik olarak yapılan, fiiliyatta neredeyse hiçbir ihtiyaca çözüm üretmeyen bir nefret suçu yasası var. 

Cezasızlık ülkenin en yakıcı problemlerinden birisi. Nefret suçlarının cezasızlıkla sonuçlanması, faillerin âdeta ödüllendirilmesini nasıl değerlendiriyorsun? Nefret suçlarıyla mücadele ederken bizlere düşen sorumluklar neler?

Ülkemizde bazı gruplara dönük ihlallerin doğrudan devlet eliyle teşvik edilmesi ve üst düzey bürokratlar ve kamu görevlileri tarafından kışkırtılması, bu suçların etkin soruşturma ve kovuşturmasının yapılmasını da engelliyor. Yukarıda bahsettiğim gibi zaten nefret söylemi ve suçlarına dair yapısal problemler varken buna bir de kamu görevlilerinin ön yargıları eklenince iş iyice içinden çıkılamaz bir hâl alıyor. 

Acilen nefret suçunu tanımlayan, AGİT kriterlerine uygun bir yasaya ihtiyaç var. Bunun yanında nefret suçlarıyla mücadelenin tek yöntemi elbette yasa yapmak değil. Ülkedeki kutuplaşma ikliminin son bulması, özellikle dezavantajlı gruplara karşı işlenen suçların cezasız kalmayacağının kamuoyuna açık ve net bir biçimde ifade edilmesi, toplumsal barış ve hoşgörünün yaygınlaşması için iktidara da muhalefete de sorumluluk düşüyor. Bizlerin de tekil olarak toplumsal barışın tesisi için daha çok politika üretmeli ve bunu çağırmaktan vazgeçmememiz gerekiyor.

20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü vesilesiyle kaybettiğimiz trans arkadaşlarımızın acısını hep yüreğimizde taşıdığımızı, nefret suçlarından hayatta kalan translarla da dayanışmaktan hiç vazgeçmeyeceğimizi tekrar söylemiş olayım.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

ön yargı suçu

ön yargı

cinsel yönelim

ön yargı

cinsel yönelim

Cinsel Yönelim

Marsel Tuğkan Gündoğdu

Nefret suçu

AGİT

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

🕯 ANGST 12: NEFRET SUÇU NEDİR?

Yayın & Yazar

Angst

Her cuma 12.00’de, çevre ve iklim gelişmelerine türler arası eşitlik ilkesini benimseyerek gelişmeleri aktarıyoruz.

;