Osmanlı'da İki Pozitivist Ermeni Filozof: Kalusd Gosdantyan ve Yeğya Demircibaşyan

Yazı: Can Erzurumluoğlu
Pozitif Felsefe
Fransız Devrimi’ni takip eden bunalım yıllarında çalışmalar yürüten Auguste Comte (1798-1857), toplumsal sorunları çözme iddiasıyla bilimsel düşünceyi merkeze alan, teoloji ve metafizik karşısında konumlanan “pozitif felsefe” adını verdiği bir felsefi düşünce sistemi geliştirir. Kökeni Bacon, Descartes ve Galileo’ya uzanan bu felsefi anlayış, Comte’a göre sürekli ilerleyen insan aklının nihai durağıdır. Pozitivizm sadece Fransa’da değil, dünyanın birçok ülkesinde karşılık bulur.
Comte, pozitif felsefe ile, “gözlemlenmiş olguları düzenlemek amacıyla hangi düşünce düzeninde olursa olsun teoriler tasarlamaya dayanan özel felsefe yapma tarzına işaret ettiğini” ifade eder. “Doğa felsefesi” ya da “bilimler felsefesi” demeyi tercih etmediğini, bunların tüm fenomen kategorileri için geçerli olmadığını belirtir. Pozitif felsefe toplumsal fenomenleri de kapsamaktadır.(1)
Comte, teolojik felsefenin son beş yüz yıl boyunca geri döndürülemez bir biçimde çöktüğünü; zihinsel temeli olduğu politik sistemin kökten bir bozulmaya maruz kaldığını belirtir. Nihayetinde eski rejimi sürdürmek imkansız hale gelmiş ve Büyük Kriz (1789 devrimi) meydana gelmiştir.(2)
Comte’un amacı Batı’da “pozitif” bir düzen tesis etmek ve devrimleri sona erdirmektir. Pozitif felsefeyi ve bunun üzerine inşa ettiği sosyolojiyi kurarken esas motivasyonu toplumsala müdahale etmektir. Bilim adamlığıyla reformizmi birleştiren bir “büyük teori” ortaya koymaya çalışır.(3) Çağdaş toplumun bunalım içinde olduğunu; toplumsal karışıklıkların kaybolan teolojik ve askeri toplumsal düzen ile doğmakta olan bilimsel ve sanayi düzeni arasındaki çelişkilerden kaynaklandığını düşünür. Comte’a göre bu çelişki, bilimsel ve sanayi düzeninin zaferiyle sonuçlanacaktır. Bu tarihsel bir zorunluluktur ama yavaşlatılabilir veya hızlandırılabilir.(4) Bunalıma son vermenin tek yolu, geçmişte teolojik düşüncenin oynadığı rolün benzerini, yani toplumsal düzeni sağlamayı, bilimsel düşüncenin üstlenmesidir.(5)
Comte, insan aklının gelişiminin birbirlerini zorunlu olarak takip eden üç evreden oluştuğunu düşünür: teolojik ya da kurgul (fictif) hâl, metafizik ya da soyut hâl, bilimsel ya da pozitif hâl. Comte’a göre, insan aklı bu birbirlerine zıt üç felsefe yapma yöntemini kullanır. Bunlar sırasıyla teolojik yöntem, metafizik yöntem ve pozitif yöntemdir. Birincisi insan aklının zorunlu hareket noktasıdır; üçüncüsü oturmuş ve kesin halidir; ikincisi yalnızca bir geçiş görevi görür. Teolojik hâlde, insan aklı her şeyin ilk ve son nedenlerine yönelir, fenomenleri doğaüstü etkenlerin sonucu olarak görür. Metafizik hâlde doğaüstü güçlerin yerini soyut güçler alır. Son olarak, pozitif hâlde, insan aklı akıl yürütmeyi ve gözlemi birlikte kullanarak fenomenlerin gerçek yasalarını araştırır. Mutlak nosyonlar elde etmenin imkansızlığını kabul eder; evrenin başlangıcını ve yönelimini aramaktan vazgeçer.(6)
Comte yaşamının son yıllarında bir “İnsanlık Dini”’nin gerekliliğine inanmıştır. İnsanlık dini Yunan çok tanrıcılığınının entelektüel birliğini, Roma çok tanrıcılığının politik birliğini ve Hristiyanlığın ahlaki birliğini bir araya getirecektir. Bu dindeki tüm formlar Katoliklik esas alınarak düzenlenmiştir. Bu yeni din, eleştirel akıl ile teoloji arasındaki çatışmaya son verecektir. Tanrı’nın yerini “Ulu Varlık” veya “İnsanlık”, azizlerin yerini ise insanlığa damgasını vurmuş büyük insanlar alacaktır.(7) Comte’un pozitivizm anlayışının bir din ile sonuçlanması birçok pozitivistin kendisini terk etmesine yol açmıştır.
İlk Türk Pozitivisti Beşir Fuad
İlk pozitivist Osmanlı Türk entelektüeli Beşir Fuad (1852-1887)’dır. Beşir Fuad pozitivizmin daha ziyade bilimsel düşünceyi konu alan kısmıyla ilgilenmiştir. Pozitivist ve bilimsel dünya görüşünün sıkı bir savunucusu olmuştur.
Gosdantyan’ın Metodi Vra kitabının kapak sayfası
Beşir Fuad, özellikle süreli yayınlarda yazdığı yazılarda metafiziği eleştirmiş, toplumun bilimle aydınlanabileceğini savunmuştur. Beşir Fuad filozof olmanın şartının bilimsel bilgiye sahip olmak ve bu konuda ciddi eserler ortaya koymak olduğunu belirtir.(8) Fuad’a göre, felsefe bütün bilimlerin toplamından oluşur.(9) Düşüncelerinde Fransız aydınlanmacılarından, Comte ve Littré gibi pozitivist filozoflardan ve materyalist Büchner’den etkilenmiştir. Beşir Fuad’ın süreli yayınlardaki yazıları dışında, felsefeyle ilgili tek eseri 1886’da tamamladığı Voltaire Mukaddimesi’dir.(10) Bu eser Osmanlı döneminde Voltaire’i tanıtan en ayrıntılı monografidir.(11) Voltaire Mukaddimesi’nde Beşir Fuad’ın dini ve felsefi görüşlerini takip etmek mümkündür. Bu eserinde Hristiyanlığın insanlığın ilerlemesi karşısında gerici bir rol oynadığını ancak İspanya’da İslam ve Hristiyanlığın sentezlenmesiyle Rönesans’ın ortaya çıktığını dile getirmiştir. Hristiyan taassubunu ve engizisyonu eleştirmiş, bunlara karşı mücadele eden aydınlara yer vermiştir. Voltaire de bu aydınlardan biridir.(12)
Fuad ayrıca fizyoloji, tıp, edebiyat, tiyatro, biyografi, dil öğrenimi, askerlik konularında telif veya tercüme kitaplar ve makaleler yayınlamıştır. Bunlar arasında konumuz açısından özellikle Beşer (1885) dikkate değerdir. Fuad bu eserinde fizyoloji ve anatomi bahislerini ele alır. Eserin mukaddimesi Spencer’ın bilimler tasnifiyle başlar. Fuad, 19. yüzyıl pozitivist tıp bilgini Claude Bernard’ı takip eder. Biyolojinin de fizik ve kimya gibi maddeye ait kanunlara tabi olduğunu, bedende ve yaşamda metafizik unsurlar aramanın doğru olmadığını aktarır.(13)
Beşir Fuad’ın 1887’de intiharının ardından, çağdaşı ve kendisi gibi pozitivist olan Demircibaşyan oldukça duygusal bir yazı kaleme almıştır.(14) 1908’de o da aynı kaderi paylaşacaktır.
Pozitivizmin Osmanlı Ermenileri Arasında Yayılması
1870’lerden itibaren Ermenice süreli yayınlarda yer alan bilimsel içerikli makale ve çevirilerde ciddi bir artış olmuştu. Bunun yanı sıra Kidagan Şarjum (Bilimsel Hareket),(15) Meteora(16) gibi bilimsel içerikli dergiler yayınlanmaya başlamıştı. Comte, Spencer, Littré, Draper gibi pozitivist düşünürlerin çalışmaları Ermeni entelektüeller arasında karşılık buluyordu. Pozitivizm Ermeniler arasında bilimsel düşünceyle eş değer sayılıyordu. Bunun yanı sıra yeniyi ve ilericiliği temsil ediyordu. Toplumsal gelişmenin pozitivizmle gerçekleşeceğine inanılıyordu. Öte yandan muhafazakâr çevreler için ise pozitivizm dinsizlik ya da buna yol açan bir düşünceydi. İzmirli entelektüel Gosdantyan’ın Metodi Vra (Metot Üzerine) kitabı muhafazakâr çevrelerde büyük rahatsızlık yaratmıştı. Kitabın ateist bir içeriğe sahip olduğu ileri sürüldü. Kitap yoğun eleştirilere maruz kaldı.(17)
Kalusd Gosdantyan (1840-1898)’ın Propagande Scientifique en Orient (Doğu’da Bilimsel Propaganda) başlıklı taslağı dönemin ünlü pozitivist düşünürlerinden Littré’nin La Philosophie Positive’inin Temmuz-Aralık 1878 sayısında yayınlanır. İzmir-Haziran 1878 imzalı yazının girişinde ayrıca Littré tarafından kaleme alınan kısa bir paragraf yer alır. Littré, pozitif bilimin Doğu insanının zihniyetini köklü bir biçimde değiştireceğini, onları Batı medeniyetine hazırlayacağını belirtir.(18) Littré ayrıca derginin Ocak-Haziran 1879 sayısında Gosdantyan’ın maruz kaldığı baskılara değinen ve onu destekleyen bir yazı kaleme alır.(19)
Dönemin bir diğer önemli pozitivist düşünürü Yeğya Demircibaşyan (1851-1908), 1883-1888 yılları arasında pozitivizmi Ermeniler arasında yaymak amacıyla Kragan yev İmasdasiragan Şarjum (Edebi ve Felsefi Hareket)’u yayınlar.
Kalusd Gosdantyan
Kalusd Gosdantyan 1840 yılında, entelektüel havasını hayatının sonuna kadar soluyacağı İzmir’de doğdu. İzmir Ermeni aydınlanmasının merkezlerinden biriydi. Osmanlı’da ilk ulusal Ermenice gazete burada yayınlanmıştı. Ayrıca, 1843’ten itibaren yaklaşık 50 yıllık dönemde İzmir çeviri okulu yüze yakın eseri-160 cilt halinde- Batı Ermenicesine kazandırmıştı.(20)
Kragan yev İmasdasiragan Şarjum (Edebi ve Felsefi Hareket) 1884 Ocak sayısı, İstanbul
Gosdantyan iyi bir eğitim aldı. Ufak yaşlarında babasıyla Avrupa’yı gezme, yabancı dil öğrenme imkanı oldu. Kütüphanesinde İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, Yunanca kitaplar vardı.(21) Henüz 15 yaşında ünlü ejiptolog Champolion’un Mısır Hiyeroglif yazısını yorumlayan levhasını Yekibdagan Nşanakirk (Mısır Hiyeroglifleri) adıyla yayınladı.(22) 16 yaşındayken Sibel Gam Pnagan Kidutyan Bidani Maserun Hamarod Badmutyunı (Sibel veya Doğa Bilimlerinin Faydalı Kısımlarının Özet Tarihi) adlı kitabını yayınladı. 1858’de Hasaragats Tankaran’ı [Fransızca alt başlık-Bibliothèque Populaire (Umumi Kütüphane)] yayınlamaya başladı. Bu, 16 kitapçıktan oluşan bir popüler bilim dizisiydi.
Gosdantyan, Miutyun ve Dzağig dergilerinde çalıştı. Dzağig, İzmirli Ermeni aydınlanmacıların görüşlerini aktarabildikleri anayasa yanlısı önemli bir yayındı. Çeşitli kültür derneklerinde görev aldı. 1860’larda spiritüalizme ilgisini gösteren yazıları bulunmaktadır. Paris’teki Société Asiatique de Paris ve Mesmerizm derneklerine üye oldu. Bir ansiklopedik sözlük hazırlamaya çalıştı ama bitiremedi. Papazyan’la beraber 1869’da Hay Intertsadun’u (Ermeni Okuma Kulübü) kurdu. Burada uzun yıllar başkanlık görevini yürüttü.(23) 1860’da Haşdenits derneğinin yayın organının ilk sayısında Féréal’ın Mystères de l’Inquisition et autres sociétés secrètes d’Espagne adlı kitabının çevirisini Kağdnik Havadaknnutyan (Engizisyon’un Gizemleri) başlığıyla tefrika halinde yayınlamaya başladı. 1862’nin Nisan ve Mayıs aylarında Dzağig dergisi sayfalarında Langlois’in Voyage dans la Cilicie et dans les montagnes du Taurus (Kilikya’ya ve Toros Dağları’na Seyahat) başlıklı seyahat notlarına yer verdi.
Gosdantyan, yaşadığı toplumda bilimle ilgilenen az sayıdaki insandan birisiydi. Bir laboratuarı ve gözlemevi de vardı. 1878’de büyük yankı uyandıran ve tepkilere neden olan Metodi Vra’yı (Metot Üzerine) yayınladı. Bu kitap yayınlamayı düşündüğü dizinin ilk eseriydi. Bir bilim ve pozitivizm savunmasıydı. Tepkilerden sonra ikincisini yayınlamaktan vazgeçti ve Fransızca yazmaya başladı. 1898’de İzmir’de hayatını kaybetti.
“Metot Üzerine”
Gosdantyan’ın pozitivist düşünce anlayışını ortaya koyan Metodi Vra (Metot Üzerine) adlı eseri 1878’de İzmir’de basılmıştır. Kitapta bilimsel düşünceye ve ilerlemeye duyulan inanç belirgindir.(24) Comte’u ve dönemin pozitivistlerini takip eden Gosdantyan bilim tarihinden sunduğu örneklerle insanlığın gelişiminin pozitivizme doğru evrildiğini göstermeye çalışır. Bunu yaparken de oldukça ateşli, polemikçi bir dil kullanır. Bu çalışma din karşıtı içeriğiyle dönemin muhafazakâr Ermenilerinin tepkisini çekmiş, yazarı ağır baskılara maruz kalmıştır. Muhafazakarların yanısıra bazı aydınlanmacı düşünürler de Gosdantyan’ı kiliseye ve dine saldırarak halkın ulusal birliğini zayıflatmakla suçlamışlardır. Gosdantyan sadece dini değil, her türlü metafiziksel görüşü yadsır. İlerlemenin sadece bilimle gerçekleşeceğine duyduğu inancı sık sık tekrarlar. Bilimsel metodun insanlığın gelişimindeki önemini vurgular.
Gosdantyan, kitabının girişinde “19. yüzyılın karakteristiği olan bilimsel ve eleştirel ruhun” getirdiği dinamizmin tarihini araştırmamız gerektiğini belirtir. Gosdantyan’a göre, pusula gemi için neyse, metot da araştırmacı için odur.(25) Yeni bir rönesans programına ihtiyaç vardır ve bunun ilk ve en önemli amacı “bilimi mükemmelleştirmek”’tir.(26) Bir diğer amaç da bilimi yaymak olmalıdır.(27) Gosdantyan, bu iki amacı “kutsal ve yüce” bir görev olarak görür.(28)
Gosdantyan bilimin savaşları sona erdireceğine ve insanlara mutluluk getireceğine inanmaktadır. Dönemin pozitivistlerinin iyimserliğini paylaşır. Pozitivizmin zorunlu bir yol olduğunu düşünür.(29) Bilim tarihinden örnekler verir. Bilimsel gelişmelerin insanları dinin yol açtığı ahlaksızlıklardan kurtardığını düşünür. Fizik ve kimya endüstriyi geliştirmiş, telgraf kıtaları birbirine bağlamış, gemiler denizleri aşmış, trenler dağları delmiş, hastalıklar önlenmiş, tarım ve meteoroloji gelişmiş, buhar makineleri mükemmelliğe ulaşmıştır. 19. yüzyıl artık insan egemenliğinin devridir. Gosdantyan’a göre bütün bunları yapanlar mütevazı bilim insanlarıdır. Gün geçmiyordu ki yeni bir icat olmasın. Metafizikçilerin söylediklerinin aksine, bilim metoda, metot bilime karışmaktadır.(30)
Gosdantyan’a göre bizim çocukluk, gençlik, yaşlılık dönemlerine sahip olmamız gibi insanoğlu da her biri farklı zihinsel veya metodik karşılığı olan dönemlere ayrılır. Gosdantyan metotların genel bir sınıflandırmasını yapar. Comte’tan farklı olarak dört döneme ayırır insanlık tarihini.(31) Bunlar sırasıyla içgüdüsel, inançsal, rasyonel ve bilimsel dönemlerdir.
Tarih öncesinin vahşi dönemleri içgüdüsel döneme karşılık gelir. Bu dönem insanoğlunun çocukluğunun ilk evresini yansıtır. Bu ilk insanlar sadece günlük ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmuşlardır. Yazının bulunmasıyla beraber bu dönem son bulmuştur. Yazının bulunması içgüdüden fazlasını gerektiriyordu ve yeni bir döneme işaret ediyordu. Bu ikinci dönemin karakteristiği hissi ve saf bir akıldı. Bu dönemi Gosdantyan inançsal dönem olarak adlandırır. İnançsal dönem Hint-Avrupa dinlerinin ortaya çıktığı dönemdir. Bu dönemin metodu din, mucizeler ve şiirdir. M.Ö. 7. yüzyılda Helen aydınlanmasıyla son bulur bu dönem. Üçüncü dönem ikincisine göre daha inceliklidir. Hayalgücü zayıflar ve tanrılar daha spiritüel bir hal alır. Şüphe bizi inanmak yerine düşünmeye iter.(32) Gosdantyan, bu dönemi rasyonel dönem olarak adlandırır ve rasyoneli metafiziksel anlamıyla kullandığını belirtir. Başlangıcı Yunanlılara uzanan bu dönemde birey ön plana çıkar ve her şey eleştiriye tabi tutulur. Gosdantyan rasyonel metodun a priori temellere dayanan bir felsefe kurduğunu, metafiziksel kelimelerle oynadığını iddia eder. Bu dönemin karakteristiği skolastik kavgalar, bireysel gösterişçilik, skolastik sistemlerin çıkardığı gürültü, umudun ve şüphenin çekişmesi ve birçok edebi üründür. Bu dönem 15.-16. yüzyıllara uzanır ve Colomb, Bacon, Galilei ile sona erer. Aklın dördüncü dönemi Rönesans ile başlar ve hala devam etmektedir.(33)
Yeğya Demircibaşyan, commons. wikipedia.org
Gosdantyan, yukarıda ismi anılan bilim insanlarının darbeleri sonucunda skolastik eğitimin sona erdiğini ve doğa bilimleri döneminin başladığını belirtir. Bu dönem bilimsel dönem olarak adlandırılabilir. Bu dönemde inançsallık görünmez olur, mucizeler açıklanır, benmerkezci rasyonalist kendine gelir ve insan gerçek hayatın olgularını görüp, onaylayıp, analiz etmeye başlar. Bunlar pozitif dönemin başlangıcına işaret eder. Bu metodun karakteristiği dış dünyanın nüfuzu, deney, çalışma ve endüstrinin zaferi ve genel toplumsal refahtır.(34)
“İnsan önce duyumsar, sonra inanır, daha sonra akıl yürütür ve bilir.”(35)
Gosdantyan’a göre bilimsel metot kitaplar, insanlar ve idealar üzerine kurulmuş önceki metotlardan farklı ilkelere sahiptir. Duyu organlarının verilerini baz alır ve olgulara dayanır. Bütün idealist ve a priori inançları bir yana bırakır ve dış dünyaya yönelir. Bilimsel metot tümevarımla çalışır; kendiliğinden bir şey üretmez, ilk sebepleri araştırmaz. Gosdantyan bu metodun üstünlüğünün nesnelliğinden kaynaklandığını ifade eder.(36)
“Elektrik, ısı, oksijen, azot, bunlar zorunlu ve reel hakikatlerdir; öyle ki ne akıl yürütme, ne inanıp inanmama para etmez. Olgular tartışmaları sona erdirmeye ve ağızları kapamaya yeter. Bilimsel metot böylece doğal ve gayrişahsi bir kaynak oldu ve dünyayı aydınlatmaya başladı.”(37) Gosdantyan inançsal ve rasyonel metodun verimsizliğine dikkat çeker. Öte yandan maddi dünyayı ve duyu organlarını temel alan bilimsel metot dünyayı zenginleştirmektedir. Duyu organlarının bize binlerce tanrıdan daha fazla akıl sağladığını ileri sürer.(38) Gosdantyan’a göre gözlem ve deney “hakikate ulaşmanın yegâne yolu”dur.(39)
Gosdantyan, bilimin din ile ilişkisine de değinir. Hristiyanlığın metodun tarihinde “gerici” bir rol oynadığını ileri sürer. Ona göre, Hristiyanlık herhangi bir bilimin doğuşuna vesile olmamıştır. Hristiyanlığa özgü ne bir metot, ne eğitim vardır. Hristiyanlık eski inançsal metotlara dönüş veya onların devamıdır. Hristiyanlıkta ne varsa zaten eskilerden miras alınmıştır. Hristiyanlık sadece çökmüş bir medeniyetin fırtınalı yıllarında bunları yenilemiştir.(40)
Gosdantyan, ahlak ile din arasında kurulan ilişkiyi reddeder. “Doğanın yanlış açıklamaları” olarak değerlendirdiği dini, ahlakın ve toplumsal kurtuluşun şartı kabul etmeyi gülünç bulur. Gosdantyan’a göre ahlak geleneklerin, ailevi ve ekonomik ilişkilerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Gosdantyan’ın toplumsal gelişmeye inancı burada da aşikardır. Dini, değişmez idealardan oluşan bir sistem olarak değil, toplumsal gelişmenin bir ürünü olarak ele alır. Dinin insana doğuştan verili olmadığını savunur.(41)
Gosdantyan dine karşı taviz vermez bir tutum içerisindedir. Bilim ile dinin kesinlikle uzlaşamayacağını düşünmektedir.
“Dinden bilime ulaşmayı ve bir denge kurmayı ümit etmek, deveyi demiryoluna bağlamaya, ağacın köklerini yapraklarına karıştırmaya veya dünü bugün etmeye benzer.”(42)
Gosdantyan’ın Felsefi Görüşleri
Batılı filozofları takip eden Gosdantyan kitabında sık sık felsefe tarihinden örnekler verir ve felsefe tarihinin önemli tartışmalarına kısaca değinir. Kant, Hegel, Descartes, Aristoteles, Platon, Spinoza, Bacon, Voltaire gibi Batı düşüncesine yön veren birçok ismin yanı sıra Darwin, Comte, Mill, Littré, Draper, Renan, Volney, Buckle, Haeckel, Büchner, Spencer, Taine gibi kendi döneminin düşünce tarihinde kalıcı izler bırakan etkili düşünürlere de yer verir. Gosdantyan, pozitivist düşüncelerini desteklemek ve din karşıtı polemiği sürdürmek için birçoğu bilimsel içerikli çok sayıda kaynağa başvurur. Dönemin pozitivist entelektüelleri kendisine bol malzeme sağlamaktadır ancak bunlar çoğu zaman sadece bir referans veya kısa bir paragraftan ibarettir.
Kısaca özetlemek gerekirse, Gosdantyan’a göre bilginin kaynağı a priori hakikatlerde ve doğuştan idelerde aranmamalıdır. Hakikate ulaşmak için bilimsel metoda başvurmak gerekir. Hakikati dışımızda aramalıyız çünkü duyu düşünceyi önceler. Gosdantyan aklı değirmene, buğdayı ise dış dünyanın olgularına benzetir. Buğday duyu organlarıyla alınır ve akıl da unu yani hakikati elde eder. Buğday olmazsa akıl boş yere yorulur ve soyutlamalar yapar.(43) En üstün metot, gözlem ve deneye dayanan bilimsel metottur; o bu üstünlüğünü objektif olmasına borçludur. Dış dünyayı bırakıp hakikati akılda aramak, ölçüm için metreyi bırakıp insan koluna başvurmaya benzer.(44)
Yeğya Demircibaşyan
Yeğya Demircibaşyan 8 Mayıs 1851’de İstanbul’da doğdu. Dönemin en iyi okullarından biri olan Hasköy Nersesyan okulunda eğitim aldı. İlk yazısı okul yıllarında yayınlandı. 1869’da, belirli bir diploma sisteminin olmadığı yıllarda okulu bıraktı. 1870’de Bab-ı Ali Matbuat Kalemi’ne girdi, fakat sonra istifa etti. Kısa bir süre de Nafia Nezareti’nde sekreterlik yaptı.(45)
Demircibaşyan’ın yazılarında muhtemelen çocukluğundan itibaren kendisine eşlik eden melankolinin izleri belirgin bir biçimde görülür. Daima karamsar, daima melankoliktir. 1874’te bir aşk acısı sonrası intihar girişiminde bulunur.
Demircibaşyan bu denemesinde başarısız olur ve aynı yıl Marsilya’ya ticaret okumaya gönderilir. Burada pozitivist felsefeyle tanışır. “Doğu’nun acılı halkını, Ermenileri Batı’ya tanıtmak için” Le Moniteur Littéraire et Financier de Marseille’i yayınlar. 1876’da döner. Eğitim Bakanı Münif Paşa zamanında kurulan Tercüme Odası’nda çalışmaya başlar. Aralık 1877’de kan tükürmeye başlar ve Tercüme Odası’ndaki görevini bırakır. Özellikle 70’lerin sonlarından itibaren yoğun bir yazınsal çalışmaya girişir ama çektiği acılar azalmamıştır.
“Yeğya ölüm döşeğinde”
Zaruhi Kalemkaryan (1931). Yeğya Demircibaşyan, Anahit, Ocak-Nisan, s. 105
80’li yıllarda çok sayıda yazısı yayınlanır. Dergi çıkarır, genel yayın yönetmenliği ve öğretmenlik yapar. 1878’de eklektik modern Ermenice ile Tamparan (Mozole)’ı, 1879’da aynı dili savunmak için Nor Gyank (Yeni Hayat)’ı yayınlar. Aynı yıl gündelik modern Ermenice ile Bidzag’ı (Eşekarısı) yayınlar. 1879 ve 1880’de Voltaire tarzı felsefe sözlüklerini yayınlar. Eğitim sorunlarıyla ilgili Grtagan Khntruyn Vra Tuğt ar Badriarkn Hayots, N. Varjabedyan (Eğitim Sorunları Üzerine Ermeni Patriği N. Varjabedyan’a Mektup), Hadındir Intertzvadzk (Seçme Okumalar) ve Şrçakayutyun mı İm Tağis Meç (Semtimde Bir Gezinti) de 1880 yılında yayınlanır. Bu yıldan itibaren Masis ve Tercüman’da yazmaya başlar. 1880’de Stenya-Yeniköy’den Ermeni Milli Meclisi’ne vekil seçilir. Oturumlara sadece bir kez katılır ve istifa eder. 1882’nin bütün yıl sonu müsamerelerine konuşmacı olarak davet edilir. Birkaç ay sonra Pera’daki okullara müfettiş ve Haygagan Grtaran’a felsefe hocası olur. 1883 Ocak sonlarında pozitif felsefeyi Ermenilere tanıtmak amacıyla Kragan yev İmasdasiragan Şarjum (Edebi ve Felsefi Hareket)’un ilk sayısını yayınlar. Bu yıllarda pozitivist düşüncenin yaygınlaşması için çalışır. 1884’te Krikor Zohrab’ın önerisiyle bilimsel ve edebi içerikli Yergrakund (Yerküre)’un genel yayın yönetmeni olur. Bu görevi 1888’e yani dergi kapanana kadar sürdürür. Bu aralar Ortaköy’deki Haygagan Grtaran’da ve Hasköy’deki Nersesyan’da öğretmendir. 1886-87 yıllarında bir süre Dındes (Ekonomist) adlı derginin genel yayın yönetmeni olur. 1888’de Nersesyan’ı bırakır.
Yoğun çalışma temposu onu bitap düşürür.(46) Ruhen de hastadır. Hrant Asadur’a yazdığı 9 Nisan 1883 tarihli mektubunda “ümitsizlik felsefesi beni cezbediyor... Bedenen ama daha çok ruhen hastayım. Herhangi bir amaç olmadan yazıyorum.” der.(47)
1893’te felsefe, felsefe tarihi, tarih, tarih felsefesi, edebiyat, edebiyat tarihi, pedagoji ve estetik dersleri verdiği Getronagan’dan istifa ettikten sonra dışarıyla bağları kesilir. Aynı yıl Fransızca-Ermenice bir sözlük hazırladıktan sonra yazmaya ara verir. Bu arada pozitivizmden de uzaklaşmaya başlar. Yine bir aşk acısı sebebiyle intihara kalkışır. Durumu gitgide kötüleşmektedir. Bir süre Yedikule’deki milli hastanede kalır. 6/19 Temmuz 1908’de kendini asarak hayata veda eder.
Demircibaşyan'ın Felsefi Görüşleri ve Pozitivizm Anlayışı
Demircibaşyan metafiziğe ve dine zaman zaman sert eleştiriler yöneltir. Demircibaşyan’a göre felsefe bilime dayanmalı, metafiziği dışlamalıdır. Edebiyat ve felsefe, “bilimin etkisiyle evrim geçirmektedir”.(48) Modern felsefe, tümevarımı tümdengelime tercih etmektedir. Tümdengelim, gözlem ve deneye başvurmadan, akıl yürütmeye aşırı güvenerek yasalar ilan etmektir. Tümevarım ise bilime ve deneye başvurur.(49) Demircibaşyan, etkili bir biçimde ifade edemese de, kavramdan kavrama geçerek bilgiye ulaşılabileceğini ileri süren rasyonalist geleneği eleştirir. Pozitivistlerin yanında saf tutar.
Demircibaşyan da dönemin Osmanlı aydınları gibi evrimci filozofların takipçisidir. Ona göre, insan artık pozitivist felsefede, “bir ruh, göksel evlat ya da tabiat dışı bir varlık değildir.”(50) İnsan artık hayvanlardan farklı değildir, canlılar zincirinin son halkasıdır. Demircibaşyan’a göre, Darwin, insanın atasının maymun olduğunu göstermiştir; bilim, insanın atasının maymundan da aşağı bir yaratık olduğunu kabul etmektedir. Evrimci okula göre, en aşağı yaratık, zamanla organlar elde ederek mükemmelleşmiştir ve en yüksek canlı yani insan ortaya çıkmıştır.(51)
Demircibaşyan’ın Darerk Badmutyan Pilisopayutyan (Tarih Felsefesinin Temelleri) adlı küçük hacimli kitabı da dikkate değer bilgiler içerir. Demircibaşyan, Getronagan Lisesi için hazırladığı 1891 tarihli bu kitapçıkla öğrencinin veya okuyucunun “toplumsal evrimin yasaları konusunda bilgi sahibi olacağını” ve “insan soyunun ilerlemesini takip edeceğini” söyler.(52)
Demircibaşyan, Tarih Felsefesinin Temelleri’nde Spencer, Littré, Draper gibi düşünürlerin görüşlerine yer verir. Medeniyet ve iklim ilişkisini ele alır. Toplumsal evrimden ve “tarihin akli yasaları”’ndan bahseder. Bu insanın doğaya hakim olma çabasıdır.(53)
Demircibaşyan madde, atom, cisim vs üzerine de çeşitli açıklamalar yapar. Özellikle de Edebi ve Felsefi Hareket’in beş sayısı boyunca yayınladığı Eğitici Diyaloglar başlıklı yazı dizisi felsefi ve bilimsel çeşitli konulara değinir. Diyalog şeklinde yazılan bu yazıların başlıkları sırasıyla Biliminsanları ve Edebiyatçılar; Uzay, Zaman, Madde; Atomculuğun Tarihi; Atom, Temel Öğe; Cisimlerin Özellikleri’dir.
Demircibaşyan’a göre madde temel öğedir. “Evren maddeden oluşmuştur. Madde ebedidir.
Hiçten hiçbir şey meydana gelmez ve varolan şey asla yok olmaz. Madde, yalnızca, kendine özgü bir kuvvetle şekil değiştirir.”(54)
Demircibaşyan maddenin ezeli ve ebedi olduğunu söyleyerek materyalist bir tavır takınır. Maddenin uzay ve zamanda sonsuz olduğunu belirtir. Materyalizm konusunda daha da iddialı bir tutum izler ve düşüncenin de maddenin bir özelliği olduğunu ifade eder.(55)
Maddenin, uzam ve zamanla ilişkisini ele alır. Maddenin kapladığı yerin onun uzamı olduğunu, uzamın maddenin “hapishanesi” olduğunu söyler. Ayrıca maddenin sürekli değiştiği için zamana tabi olduğunu belirtir. Bunların Demokritos ve Lucretius’un görüşleri olduğunu aktarır. “Bilgelerin bilgesi” olarak adlandırdığı Demokritos’un cisimler arasındaki farklılığa dair yaptığı açıklamalara yer verir. Demircibaşyan’ın aktarımına göre Demokritos cisimler arasındaki farkı atomların sayı, büyüklük, şekil ve düzenindeki farkla açıklar.(56) Demircibaşyan atomcuların görüşlerini benimser.
Demircibaşyan bilimci ve materyalist bir tavra sahiptir, ancak materyalizmi tutarlı değildir. Maddeye canlılık atfeder.
“A: Akıl deney olmadan yolunu kaybeder. Bilim deneyle başlar ve en hakiki felsefe bilime dayanandır. Evet, dostum, yeni felsefe için madde var sadece, madde birdir ve canlıdır. Kimya maddeleri analiz ederek her yerde maddeyi bulur, her yerde atomu bulur.”(57)
Demircibaşyan, Osmanlı materyalist filozofları tarafından iyi bilinen Büchner’in takipçisidir. Büchner’in materyalizmine duyduğu sempatiyi dile getirir ama kuşkularını da gizlemez.
“Büchner, hiç şüphesiz zihni en çok tatmin eden filozoflardan biri ama, kimyacı Pasteur ile beraber, materyalizmin o büyük havarisi yaşlı doktora sorsam “ondan öte ne var” diye, çelişkiye ve karanlığa düşmeden cevaplayabilir mi ?”(58)
Felsefeci, şair, yazar, dilbilimci, pedagog, yayıncı gibi çeşitli sıfatlarla anılan Yeğya Demircibaşyan literatürde Zartonk (Uyanış) olarak geçen dönemde eserler vermiştir ve yaşadığı dönemde Ermeni edebiyatının önemli edebi figürlerinden biri olmuştur. Bu dönem, Ermenilerin batılı ülkelerde eğitim gören genç aydınların da etkisiyle sekülerleştiği, dini kurumların etkisinin azalıp ulusal kimlik bilincinin arttığı bir dönemdir. Milli anayasanın yürürlüğe girmesi (1863) de bu döneme denk gelir. Ermeni kurumlarındaki modernleşme çabası göze çarpar. Çok sayıda dernek ve okul açılır, süreli yayınlar yayınlanmaya başlar, tercüme faaliyetlerine hız verilir. Demircibaşyan da eğitim, din, batılılaşma gibi çeşitli konularda yazılar yazmış, Batı’nın aydınlanma düşüncesinden esinlenmiştir. Ermeni toplumunun eğitim kurumlarının arkaik yapısını eleştirmiş, gerek müfredat açısından gerekse de idari olarak bu kurumların yenilenmesi gerektiğini dile getirmiştir. Din adamlarının Hristiyanlık’tan uzaklaştığını ileri sürmüş, zaman zaman onlara yönelik sert eleştirilerde bulunmuştur. Kilisenin yeni fikirler karşısındaki hoşgörüsüzlüğünü de eleştirmiştir. Demircibaşyan, buna rağ-men, Gosdantyan’ın aksine Hristiyanlıkla bağlarını koparmamıştır. Hatta 1890’larda pozitivizmle bağlarının zayıfladığı yıllarda, halkı kiliseye davet eden yazılar yayınlamıştır. Budizm üzerine de yazmış ve Nirvana’dan tutkulu bir biçimde bahsetmiştir. Edebi eserlerinde doğu düşüncesinin izleri görülür.
Demircibaşyan, felsefi düşüncenin henüz emekleme döneminde olduğu bir coğrafyada pozitivist bakış açısı çerçevesinde, evrimci ve materyalist görüşlere yer vermiş, Batı’da yaygın olan bazı felsefi düşünceleri tanıtmaya çalışmıştır. Comte, Littré gibi pozitivist düşünürleri yakından takip etmiş, pozitivizmi tabir-i caizse her derde deva olarak görmüştür. Ermeni kurumlarına yönelttiği eleştirilerde sürekli Batılı pozitivist yazarları referans vermiştir. Liselerde felsefe dersi vermiş, pozitivist felsefeyi yaymak amacıyla bir dergi yayınlamıştır. Ermeni pozitivistler, metafiziğe karşı bilimsel düşünceyi savunmuşlar ve Batı kaynaklı seküler fikirlerin yayılmasında etkili olmuşlardır. Osmanlı vatandaşları olarak, pozitivizmin ve genel olarak Batı felsefesinin yaşadıkları coğrafyada tanınmasına katkıda bulunmuşlardır.
Demircibaşyan’ın cenaze töreni
Zaruhi Kalemkaryan (1931). Yeğya Demircibaşyan, Anahit, Ocak-Nisan, s. 111
İlgili Başlıklar
metafizik
felsefe
sosyoloji
Can Erzurumluoğlu
Pozitif Felsefe
Fransız Devrimi
Auguste Comte
pozitif felsefe
Pozitivizm
Fransa
Pozitif felsefe
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

Osmanlı'da iki Ermeni filozof, Molière’in Türkçe serüveni
Yayın & Yazar

Toplumsal Tarih
Tarih Vakfı'nın ülkemiz insanlarının tarihe bakışlarına yeni bir içerik, zenginlik kazandırmayı ve tarihi mirasın korunmasını köklü bir duyarlılıkla, geniş toplum kesimlerinin katılımıyla gerçekleştirmeyi amaçlayan dergisi Toplumsal Tarih'ten özel seçkiler her cuma 11.00'de Aposto'da.