ÖZEL RÖPORTAJ - Almanya eski Dışişleri Bakanı Joschka Fischer: "Geri kabul anlaşması yeniden müzakere edilmeli"


Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
Almanya'da 1998-2005 yılları arasında Dışişleri Bakanı ve Şansölye Yardımcısı olarak görev almış, yaklaşık 20 yıl boyunca da Alman Yeşiller Partisi'nin liderliğini üstlenmiş Joschka Fischer ile Türkiye-AB ilişkilerini, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini ve AB'nin değişen güvenlik politikalarını konuştuk.
Keyifli okumalar!
Demokrasi yanlısı Millet İttifakı, 14 Mayıs’ta düzenlenecek seçimleri kazanırsa, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde ne gibi değişimler yaşanabilir? İlişkilerin hızlı bir toparlanma sürecine gireceğini düşünüyor musunuz?
Türkiye seçimlerine müdahale etmek istemiyorum. Ben Türkiye’nin dostuyum ve bir demokratım. Demokratik, adil ve şeffaf seçimlere inanıyorum. Gerisi Türkiye’deki siyasi partilere kalmış bir şey.
Türkiye’de muhalefet, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında 2016 yılında imzalanan ‘Göçmenlerin Geri Kabulü Anlaşması’nın revize edilmesi konusunda çok kararlı. Toplumda yükselen göçmen karşıtlığı nedeniyle de sığınmacıların geri gönderilmesi muhalefetin temel vaatlerinden biri. Hükümetin değişmesi durumunda, AB’nin sığınmacı problemine yönelik politikasında bir değişiklik olacağını düşünüyor musunuz? Göçmen anlaşması revize edilmeli mi?
Eğer bu konuda bir ihtiyaç varsa, ki bence var, taraflar yeniden müzakere masasına oturmalı. Sadece Türkiye değil, AB de sığınmacılar konusunda büyük bir baskı altında. Maalesef, hem Türkiye’de hem de Avrupa’da sığınmacı konusuna ilişkin olumsuz görüşler hâkim. Şunu söylemeliyim ki Türkiye bu konuda çok fazla şey yaptı, bu yüzden minnettarız. Mevcut konjonktürde, anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi gerekiyorsa, ki gerekiyor, taraflar arası görüşmelere tekrar başlanması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca, 6 Şubat depremlerinin hem Türkiye’de hem de Suriye’de yarattığı korkunç insani dram, bizleri birlikte hareket etmeye motive edebilir.
İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığınız konuşmada, “Türkiye ve AB’nin kaçan fırsatlara takılıp kalmak yerine somut işbirliği alanlarına odaklanması gerektiğini” ifade ettiniz. Türkiye-AB ilişkilerindeki somut işbirliği alanları sizce nelerdir?
Biz ekonomi ve bilim alanında ortak çıkarlara ve güçlü bir işbirliği potansiyeline sahibiz. Bu güzel şehre, İzmir’e bakın. Almanya’dan, AB’den veya ABD’den çok fazla yabancı yatırım geldiğini görüyorsunuz. İzmir, Türkiye-AB ilişkilerinin hangi yönde ilerlemesi gerektiği konusunda bize çok iyi fikir veriyor. İşbirliğini ilerletmek ve ilişkileri geliştirmek için bu doğrultuda ilerlemeliyiz.
Türkiye’nin, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan süreçteki dış politika stratejisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye, resmî söylemlerde olduğu gibi ‘tarafsız’ bir dış politika mı yürütüyor? Türkiye’nin bu süreçteki tutumu ve stratejisi nasıl olmalı?
Türkiye, Tahıl Koridoru Anlaşması’nın imzalanmasında büyük pay sahibi ve bu anlaşma özellikle Afrika ve Ortadoğu ülkeleri için büyük öneme sahip.
Türkiye’nin, Rusya ile Ukrayna arasında tarafsız kaldığına inanmıyorum. Türkiye bir NATO üyesi ve bu nedenle net bir tutum alması gerekiyor. 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerin bu yanlış tutumu değiştirebileceğini düşünüyorum.
Türkiye, güvenlik kaygılarının AB ve NATO tarafından dikkate alınmadığını uzun süredir ifade ediyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? AB ve NATO, Türkiye’nin güvenlik kaygılarına ve politikasına karşı nasıl bir tutum sergilemeli?
Öncelikle, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyiyle ilgili güvenlik kaygıları bir NATO ve ABD meselesi. AB'nin böyle bir problemi yok. Bir ittifak içerisinde de taraflar oturup bütün meseleleri müzakere edebilirler. Türkiye’nin güvenlik kaygılarının ciddiye alınmadığını düşünmeyin çünkü herkes Türkiye’nin özellikle Kürtlere ilişkin güvenlik kaygılarını anlıyor. Öte yandan, Suriye’de yıllardır devam eden insani krizi de göz ardı etmememiz gerekiyor.
Hiçbir NATO ya da AB üyesi de bağımsız bir Kürt devleti kurulması fikrini desteklemiyor, hiç kimse. Bu anlamda, tarafların müzakere masasına oturarak kaygılarını dile getirmeleri ve sorunları tartışmaları en doğru seçenektir.
AB, iki ayaklı bir tehdit ile karşı karşıya. Bir yandan Rusya’nın yarattığı güvenlik tehdidi, diğer yandan Çin’in bölgede artan ekonomik ve ticari nüfuzu AB içerisinde derin güvenlik kaygınları yaratıyor. AB’nin bu tehditlerle mücadele stratejisi nedir?
Aslında, bunlar birbirinden ayrı değerlendirilmesi gereken konular. Biz, Çin ile ilişkilerimizde daha farklı bir strateji benimsemeye çalışıyoruz, Rusya ile ilişkilerimizde yaptığımız "salakça" hataları tekrar edemeyiz. Rusya ile ilişkilerimizdeki temel sorun ticaret değildi, enerjideki aşırı bağımlılığımızdı. Bu hatayı bir daha tekrarlamamız gerekiyor. Alman siyaseti ve iş dünyası da bu konuda artık hemfikir.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından Çin’in de Tayvan’ı işgal edeceğine dair birçok analiz ve yorum yapıldı. Bu iddialara katılıyor musunuz?
Ben Şi Cinping fanı değilim, onun akilliğine de inanmıyorum ancak Çin Komünist Partisi’nin böyle bir hata yapmayacak kadar zeki olduğunu düşünüyorum. Yüksek teknoloji sektöründe hayati öneme sahip olan çipin en büyük üreticisi Tayvan merkezli TSMC. Peki, TSMC’nin en büyük alıcısı kim? Tabii ki Çin.
Sadece bu açıdan bakıldığında bile Çin’in Tayvan’ı işgal etmesi mantıklı bir hamle olmaz. Bu arada, ABD de olası bir işgali tabii ki oturup izlemeyecektir. ABD’nin küresel güç olarak burada önemli bir rolü var ve bu göz ardı edilemeyecek bir faktör. Bu nedenle savaş çığırtkanlığı yapanların amacını bir türlü anlamıyorum, hiçbir gerçekliği yok.
AB’de, başını Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un çektiği bir grup, AB'nin kendi güvenlik mekanizmasını yaratması ve savunma harcamalarını artırması gerektiğini savunuyor. Almanya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından savunma harcamalarını 100 milyar dolar seviyesine çıkararak tarihi bir adım attı. Bu politika değişikliği, “Almanya’nın jeopolitik bir güç olarak yeniden doğuşu” olarak yorumlandı. Sizin, AB’nin savunma harcamalarını artırması ve kendi güvenlik mekanizmasını hayata geçirmesi konusundaki görüşleriniz nedir?
Savunma harcamalarımızı artırmalıyız, bu konuda bir soru işareti yok. Ben yıllardır bu görüşü savunuyorum çünkü kendimizi savunacak kapasitede değildik ve bu değişmeli. Öte yandan, soruda belirttiğiniz “AB, kendi güvenlik mekanizmasını yaratmalı mı?” tartışmasının sonucunu bekleyip görelim. Avusturya, Güney Kıbrıs ve Malta haricindeki tüm AB üyeleri aynı zamanda NATO üyesi de olacaklar.
Burada şunu da belirtmeliyim ki Türkiye’nin, İsveç’in NATO üyeliğini engellemesini anlamıyorum. Türkiye’nin çıkarlarını göz önünde bulundurduğumuzda da bu tutuma anlam veremiyorum. Türkiye, bu ülkeleri kucaklamalı. Bu yapıldığı zaman, NATO üyesi olan AB ülkelerine şunu söyleyebiliriz: “Bakın, hepimiz artık ortak bir güvenlik şemsiyesinin altındayız, Türkiye de dahil.”. Türkiye, bu kısa vadeli politik anlayışından vazgeçmeli.
Almanya sorusuna dönersek, bu değişimi biz istemedik, bu bize empoze edildi. Almanya’da böylesi bir politika değişikliğini savunacak veya hayata geçirecek bir siyasi güç de yoktu. Fakat, kendimizi savunabilmeliyiz. Putin’in Ukrayna’ya karşı saldırgan politikası, Almanya için İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemi bitirdi. Bu durum, ülkemi çok ciddi bir şekilde dönüştürecek çünkü Almanlar kendisini Rusya tehdidi altında hissediyor.
Fischer'in yazıları Aposto'da
Joschka Fischer'in küresel konularda yorum ve analizlerin yer aldığı uluslararası medya kuruluşu Project Syndicate'de yayımlanan yazılarının Türkçe çevirileri Aposto'da! Fischer'in daha önce yayımladığımız yazılarının linki aşağıda:
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
İLGİLİ BAŞLIKLAR
Almanya
Alman Yeşiller Partisi
Joschka Fischer
Türkiye
Rusya
Ukrayna
Millet İttifakı
Avrupa Birliği
Avrupa
Suriye
İzmir
YAZARLAR

Abdullah Esin
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Dış politika, diplomasi ve politik ekonomi alanlarında araştırmalar yapmaktadır.

Spektrum
Yerel ve uluslararası gündemi yakalamak için bir başucu kaynağı; her hafta seçim dosyaları, kamuoyu araştırmaları, analizler ve Son Düzlük podcastle yayında!
İLGİLİ OKUMALAR