aposto-logoÇarşamba, 7 Haziran 2023
aposto-logo
Çarşamba, Haziran 7, 2023
Aposto Üyelik

Pozitif bağımlılık örneği olarak dostluk

Dostluk nasıl olur da bağımlılık terimleri içinde ele alınabilir?

Yazı: Cengiz Güleç


Bağımlılık terimi hangi alanda kullanılmış olursa olsun hemen her zaman negatif bir anlamı işaret eder. Ekonomide bağımlılık, iktisadi düzeni korumak ya da değiştirmek için dış destek ve kaynaklara muhtaç olmayı ima eder. Bir kişinin karakter yapısında bağımlılık eğiliminden söz edildiğinde, o kişinin ruhsal işlevler açısından özerk (otonomi), yani karar ve seçimlerinde özgür davranamama halini tanımlar. Madde bağımlılığından söz edildiğinde de insanı tutsak kılan ve yokluğunda ağır yoksunluk belirtilerine yol açan değişik türden doğal ya da kimyasal maddelere atıf yapılır. Kısacası bağımlılık, kaçınılması gereken, insanın kendini gerçekleştirmesini sınırlandıran marazi bir durumdur.

Denememizin başlığından anlaşılacağı gibi biz adeta oksimoron bir durum olarak dostluğun bir tür bağımlılık ama yararlı-zorunlu bir ihtiyaç olduğu iddiasını ortaya atıyoruz. İddiamızı temellendirmek üzere düşünce tarihinde dostluk hakkında görüşler ileri sürmüş filozofların tezlerine kısaca göz attıktan sonra tekrar iddiamıza geri döneceğiz. Ancak dost sözcüğünün etimolojik anlamına göz attıktan sonra. Dostluk, Farsça kökenli olup arkadaşlıktan daha yakın bir ilişkiye işaret eder. Seven, sevgili anlamında kullanılır. Günlük dilin ötesinde ve mistik söylemlerde kullanılan dost, Tanrı’ya gönderme yapar. Dostluk, benlik davasından geçip insanlık için kendini verebilmeyi anlatacak kadar yüce gönüllülüğü de tanımlar. Antik Yunan düşüncesinde dostluk terimine karşılık gelen üç sözcük bulunmaktadır. Bu sözcükler presokratik dönemde tedavülde bulunmaktadır.

  1. EROS, 
  2. PHILIA, 
  3. AGAPE.

Platon dahil antik Yunan filozofları eros sözcüğünü yetişkin erkekler arasındaki sevgi bağına işaret etmek üzere kullanmaktadırlar. Dolayısıyla dostluk, Platon öncesi felsefede özgür, yetişkin erkekler arasındaki cinsel aşk dahil her tür yakın bağı içermektedir. Bu kullanımdan rahatsızlık duyduğu anlaşılan Platon, eros sözcüğünü fiziksel yakınlık bağlamından uzaklaştırıp metafiziksel bağlamda “en yüce iyi”ye yönelme anlamıyla sınırlandırmak istemektedir. Dostluğu ise felsefi bir kavram düzeyine çekerek insanlar arasındaki sevgi ya da insanın bilgelikle ilişkisini “Philia” sözcüğü ile karşılamak istemiştir. Platon, insanlar arasındaki sevgiyi “yurttaşlık sevgisi” olarak toplumsal plana çekerken, “Philia” sözcüğü ile karşıladığı dostluktan yurttaşlar arasındaki birliğe gönderme yapmaktadır.

Kadim çağlarda “ortak iyi yaşam” tasavvurunda olmazsa olmaz nitelikte sayabileceğimiz önemli bir nokta vardır. Polis (şehir devleti) içinde yaşayan özgür yurttaşlardan her birinin kendi “iyi yaşamının” diğer kişinin iyi yaşamına bağlı olduğu düşüncesi ortak bir anlayıştır. Bu, her bir yurttaşın yekdiğeri ile aynı olmasını değil, bilakis daha iyi bir yaşamın imkânı için farklı olmayı gerekli kılmakta ve bu farklılık aynı iyi yaşam projesinin önemli parçaları olmakla birleştirilen bir kavramsallaştırmayı içermektedir. Modernitenin dostluk tasavvurunda pek görülmeyen bu ortaklaşmacılık, antik Yunan’da başat bir değerdir. Antik çağlarda “benlik” algısı, diğer benliklerden ayrı ve toplumsallık özünden sıyrılmış olarak düşünülmediğinden, modern dönemlerdeki benliğin özerkliği vurgusuna rastlanmaz.

Platon sonrası en önemli antik Yunan filozofu olan Aristoteles’e göre dostluk, kendine dönüklükten ötekine yönelmeyi içeren bir erdemdir. Erdemli kişi kendisiyle barışık olandır. İyi olanları veya iyi görünenleri kendisi için istemesi kadar başkası için de istemesi sayesinde dostluk, erdemli kişiler arasında gelişen yüce bir değerdir.

Bir değer olarak dostluk, kişinin kendinden başlayarak diğerine uzanan ve sonunda diğerini kendinden gören bir sevgi küresi oluşturma şeklinde resmedilebilir. Kâmil olma, önce “ben”den, “ben”in törpülenmesinden başlar. Kişi kâmil olma yolunda ilerledikçe kendilik sınırlarını genişletir, bu sınıra katılan her bir kişiyi (dostlar özellikle) kendinden görmeye başlar. Bu anlayışa göre dostluk ancak kendisiyle barışık olan ve kâmil olma yoluna arzulu ve yetenekli olan kişiler arasında gerçekleşebilir. Cicero tam da bu anlamda olmak üzere şu ünlü deyişi kullanır: “Dost, insanın ikinci kendisidir.”

Antik çağ düşünürlerinin hemen hepsi dostluğa özgü yakınlığın; çıkar, haz ve kazanç odaklı bir güdüyle kurulamayacağına vurgu yaparlar. Dostluk, erdem üzere kurulabilir ancak.

Haz ve çıkara dayalı “sevgi” bağları, sevilenden ötürü değil sevilenden sevene akan haz ya da çıkardan ötürüdür. Bu türden bir sevgi, eğer sevgi sıfatını hak ediyorsa, ancak sevileni araçsallaştırmakla mümkündür. Oysa erdem ve değer odaklı dostluktaki sevgi, sevilenin sahici kendiliği, kişiliğinin özü ve değerleri bakımından harekete geçen bir duygudur.

Nitekim dostluk üzerine çok kafa yormuş Cicero, dostluğun ancak iyi ve erdemli kişilere yakıştığını savunur. Ona göre, insanlarda yaradılış icabı sosyalleşmeye dönük bir eğilim vardır. İnsanlar birbirlerine yakın olduğu ölçüde ve erdem üzere bu bağ güçlendikçe dostluk da gelişir. İyi insan dostluğa talip olmalıdır.

Tekrar Aristoteles’e dönerek diyebiliriz ki; insan kendini bilmek, kimliğini inşa etmek için başkalarına muhtaçtır. Başka olana ihtiyaç sadece yaşamda kalmak ve soyunu sürdürmek bakımından değil “iyi yaşamak” için de zorunludur. Ona göre herhangi bir erdemin gerçekleşmesi için iyi insanlarla yakınlaşmak gerekir. Hiç kimse tek başına tüm iyilere sahip olamayacağına göre, başkasına yönelmekten başka çare yoktur. Platon’da gerçek mutluluğa (eudaimona) erişmek için dostluğa sahip çıkmak gerekir. İyiye ve kötüye, varlığa ve yokluğa yakın olanlar dostlara muhtaçtır. Kötüden uzaklaşıp iyiliğe, yokluktan uzaklaşıp varlığa ulaşmak için kişi sevgi ağını başkasına atmaya ihtiyaç duyar, burada dostluk hasıl olur. Antik çağda “philia” eksenli iradi şekilde seven-sevilen dostluk ilişkisi Batı’da erken Hıristiyanlık döneminde “agape” ile karşılanan koşulsuz komşu ve Tanrı sevgisine dönüşmüştür.

Aydınlanma düşüncesinin mimarı kabul edilen Kant’ta koşullu sevgi ile koşulsuz sevgi daha felsefi bir formülasyona dönüşmüştür. Kant, dostluğu temelde duygu ve sevgi temelli görüp ödev etiğinin buyrukları dışına itmiştir. Kant her ne kadar dostluk ihtiyacına işaret etmiş olsa da sevgiden dolayı iyilikte bulunmak, insan söz konusuysa, bu lütufkârlığını göstereceği başka insanlara ihtiyacı doğurur. Kısacası Kant’a göre bir kişi ne kadar çok büyük bir servete sahip olursa olsun iyilik yapacağı insanlar bulamazsa yeterince mutlu olamayacaktır. İnsanlık başkalarının yazgılarına katılmak anlamına gelmelidir.

Dostluk eğer ontik bir ihtiyaç ise dostlar arasındaki benzerlikler kadar farklılıklar da önemli olacaktır. Benzerlikler dostlar arasında yakınlaşmayı artırır ama farklılıklar da zenginleştirir. Yetkinleşmek isteyen başka olana yönelmek ve onunla sevgi bağı kurmak zorundadır. Kant’a göre zenginlik ve yetkinlik, dostlara bilmediğini öğretmekle gerçekleşebilirse de dost olarak kabul ettiği kişinin farklılıklarına tahammül sınırlarını esnetmekle de artabilecektir.

Farklılıkların dostluktaki önemine değinen çağdaş bir düşünür, “Yaşamı bizim için değerli kılan durum, özdeşliğimiz ve benzerliklerimizden ziyade farklılıklarımızdır” demektedir (Ignatieff, “The Needs of Strangers”, 1984).

Antik çağlarda ve uzun skolastik orta çağlarda ise dostlukta benzerlikler ve özdeşlikler üzerindeki vurgu çok daha belirgindir.

Orta çağların önemli bir İslam filozofu olan Maverdi’ye göre, “İnsanın yalnızlıktan duyacağı dehşetin şiddeti arttıkça ve canı sıkıldıkça derdini döküp ona derman bulacağı bir sığınak, yokluk ve yoksunluğunu giderebileceği bir el arar. Dostluğun eyleme geçme emaresi ve en belirgin sebebi de bu ihtiyaçtır” (aktaran: Muhammet Enis Kala, 2015).

Denememizin başındaki paradoksa dönecek olursak, dostluk nasıl olur da bağımlılık terimleri içinde ele alınabilir? Bu soruya yine çağdaş bir düşünür olan Maclntyre’nin “Dependent Rational Animals” adlı eserinden yola çıkarak cevap bulabiliriz. Bu düşünüre göre hayvansallık, kırılganlık, yetersizlik ve bağımlılık insan doğasının temel unsurlarıdır. İnsan doğası üzerine geliştirilecek tüm kuramların bu unsurları göz önünde tutması gerektiğinde ısrar eden yazar, insan olarak birçok hastalığa maruz kaldığımızı, hayatta kalmamızın çoğunlukla başkalarının varlığına bağlı olduğu sayısız durumlardan geçtiğimizi, kısacası doğumdan ölüme kadar hep başkalarına bağımlı olduğumuzu belirtir. Bu bağlılık, en çok çocukluk ve yaşlılık olmak üzere hayatımızın üçte birinden daha fazla zamanda yürürlüktedir. İnsan bir bütün olarak ele alınmadıkça bağımsız bir akıl edici yetişkin haline gelemez. Ve bütünlüklü ve ahenkli bir toplumsal yaşam kuramaz. Bireyi tüm bağlarından, doğasının niteliklerinden arındırıp onun kendine yeterli olduğu fikrini onun doğasıymış gibi sunan anlayışlar insanı evrende buz gibi yapayalnız bırakmıştır.

Dünya onsuz cansızlaşmış, birey de dünyasız yalnızlaşmıştır. Süreç bir bakıma bireyi birey yapan güçsüzlüğü ve bağımlılığını ona unutturmak ve dahi onu kandırmakla gerçekleşmiştir. İnsanın doğasının ana unsurlarından olan bağımlılık ve güçsüzlük onu değere, topluma ve ötekine bağlar, karşısındaki ile yekdiğeri olmasına imkân hazırlar. İnsanın dışındakilerle bağlarını ayarlayan zemin ise metafiziktir, bu aradan çıkınca insanın karşılaştığı durum kriz olarak baş gösterir (aktaran: Muhammet Enes Kala, “Birlikte Yaşamak”, Hece Yay. 2015). İnsanın doğruluk alanındaki ihtiyacı (biz buna hakikat arayışı da diyebiliriz) başkası olmadan doyurulamaz. Kendilik bilincimin gelişmesi için ötekinin varlığı ama özellikle dostların sahici geribildirimleri zorunludur. Dostluk bir değer olarak insanın doğasındaki eksiklik ve bağımlılıktan kaynaklandığına göre pozitif bir varoluşsal olanağa işaret edebilir.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

otonomi

bağımlılık

Cengiz Güleç

Bağımlılık

bağımlılık

Farsça

Platon

eros

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Pozitif bağımlılık örneği olarak dostluk

Yayın & Yazar

Psikeart

Psikiyatri, psikoloji ve sanatı buluşturan, güncel psikiyatri tartışmalarına ve bireylerin baş edebilme süreçlerine katkıda bulunan ve psikiyatriye konu olan kavramların sanatsal alandaki yansımalarının altını çizen insan hâlleri yayını. Her çarşamba 12.00'de Aposto'da yayımda.

;