Sanki Dünya Eskiden Beri Baş Aşağı Gitmiyor muydu?

"Genç insan kaygısı: Ya yaptığım hiçbir şeyin önemi yoksa?
Yaşlı insan kaygısı: Ya yaptığım her şeyin bir önemi varsa?"
Önce biraz kitabın ismi üzerine düşünmek istiyorum çünkü romanın tümüne yayılan o değişken ruhun da temsilcisi Hava Durumu; hem içimizdeki duygu durumunun değişkenliğine dokunuyor bu hava durumu hem de yaşadığımız küresel iklim krizine. Bir yandan da çok dağınık bir anlatımın içinde tüm postmodern edebiyat özelliklerinin izini sürebiliriz. Kah bilinç akışı kah metinlerarasılık ve en derininde insanlığımızın temel problemi: modern çağda artık söyleyecek söz bulamama durumu. Çünkü içinde bulunduğumuz ruhani durumun karışıklığı bizi öyle sıkı sarıyor ki kıpırdayacak yeri zor buluyoruz. Lizzie’nin içinde bulunduğu durum aslında hepimizin bir ucundan içine dahil olduğu bu kaosun yansıması. Hayat şartlarımızı etkileyen krizler çağında harekete geçmeye çalışırken böyle bir dünyada yaşamanın duygusal ağırlığı altında kalıyoruz, kaçınılmaz ortak duygu: melankoli. Modern dünyada aile, iş ve kendi olabilme üçgeninde kaybolan bir kadının ruhsal çöküşünü okumak pek yabancı olmasa gerek?
"Duygusal acıların dalgalar halinde geldiğini akılda tutmak önemli. Dalgalar arasında bir duraklama olacağını hatırlat kendine."
Roman boyunca bir ruh olgunlaşması yolculuğuna ortak olurken çok yeni ve bir o kadar da bilindik bir terimle karşılaşıyoruz "alacakaranlık bilme hali". Bu terim de tıpkı ruhumuzdaki değişimler gibi kitap boyunca ilerliyor ve değişiyor. Jenny Offill, bir röportajında bu terimi Stanley Cohen adlı bir sosyoloğun İnkar'ın Halleri adlı kitabında karşılaştığı durumdan etkilenerek kullandığını anlatıyor. Yaşanan trajik olaylar ve felaketler karşısında yüzümüzü diğer yöne çevirip, durumun ne kadar kötü olduğunu bilmeme halimiz olarak tanımlıyor. Pandemi gibi iklim krizi de bizim bu inkâr hallerimizin başında gelen olgulardan biri, korkunç sonuçlarını fazlasıyla farkındayız ama yakın ölçekte yokmuş gibi yaşamaya devam edip çevremizdekileri aşırı duyarlılıkla suçluyoruz. Offill aslında Lizzie ile bize bir bakıma bunu göstermeye çalışıyor, bu korkuyla doğrudan yüzleşmeyen ama bir yandan da o sona yaklaşıldığında kendi ailesini kurtarma kaygısı taşıyan, bize çok yakın bir karakterle tanıştırıyor bizi. Bu konudaki bilgi akışı ise alışılmışın dışında, soru-cevap kutucukları şeklinde ilerliyor, o kutucuklarda felaket sosyolojisinden hayatta kalma psikolojisine kadar o kadar dolu bilgiler var ki! Elimizdeki metin bir kurgu da olsa bir şeyler öğretmeyi başarıyor.
"Yitirilmiş olanla olmayan arasında kesin bir çizgi yok, diyor."
Lizzie'nin dünyaya açıldığı kapının kütüphane olması da bence üzerinde durulması gereken bir konu. Kütüphane olgusu, ABD'de biraz bizden farklı ilerliyor, Offill'in dediğine göre insanların girip çıktığı bir kütüphane aynı zamanda yardım istemek için gitmeyi seçtiği yerlerden biri. Tıpkı Lizzie'nin karşılaşıp sorunlarının üzerine düşündüğü farklı insanlar gibi... Bir noktada başka insanların sorunlarına kayıtsız kalamama, onları dinleme durumu, yani en baştaki alacakaranlık bilme hâlinin dışına çıkma durumu söz konusu. Kütüphane metaforu, Lizzie'yi başkalarının hislerine karşı daha geçirgen bir yapıya getiriyor. Başka insanlardan önce tabii uyuşturucu bağımlısı erkek kardeşinin sorunları ile uğraşma meselesi var. Offill bu abla-kardeş ilişkisini "iç içe geçmiş bir örgü" olarak tanımlıyor. Bu tanım sıradan bir benzetmeden çok daha fazlasına sahip, çevreyle ilgili bir söylemi bireyler arasındaki ilişkiyi tanımlamak için kullanıyor. Örgü ifadesi, doğal yaşamın içinde hepimizin birbirine bağlı olduğunun da göstergesi aslında. Bu kadar genel anlamda bir terimi bireysele indirgeme gücü de yazarın kelimelerle kurduğu derin ilişkiden geliyor. Kelimeler üzerine çok boyutlu düşünebilme hâli beni fazlasıyla etkileyen noktalardan biri. En başta belirttiğim gibi bence bu romanda içimizdeki birçok "ben"in temsili Lizzie; bir yandan dış dünyayla kendi bağını sorgularken bir yandan iç içe geçen aile ilişkilerini çözmeye çalışıyor. Birbirine dolaşmış hislerin arasında kalma durumu...
"Sonra gözlerini yumar, elimi avucunun içinde sıkıp, 'Mutlu düşüncen var mı?' der."
Romanın birden fazla boyutu mevcut, bunların en önemlisi ise küresel bir krize, iklim krizine dikkat çekiyor. Offill bence bunu hem aradaki kopuk bilgilerle hem de komik diyaloglarla sağlamayı başarıyor. Ciddiyet-mizah arasında çizgi çok yerinde ve dengeli. İklim aktivizminin içinde yer alan bir yazar olarak, işin ciddiyetinin bizlere tokat gibi çarptığı o anla yüzleştiriyor bizi. Bir yandan bu meseleyi takıntı hâline getirenlerin komik yanları da karşımıza çıkıyor. Romanın boyutlarından biri de ABD'deki seçim dönemine dokunmasından geliyor ve karakterin düşünce yapısı gereğince de oldukça güncel olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu kadar güncel bir kitabı sivri bir dil kullanmadan yazabilmek, gerçek bir başarı hikâyesi! Bu güncelin diğer bir kolu ise hepimize geçen "günlük hayat duyguları", yaşadığımız gerçekliği deneyim ölçeği olarak ele alan Offill, kişisel ilişkilerimizde aksayan yönleri, bazen bir anne olarak, bazen eş olarak bazen de bir kardeş olarak ortaya koyuyor. Küresel bir krizle günlük hayatta yaşadığımız duygusal zorlukları eş zamanlı anlatış biçimi bu kitabı bize bir adım daha yaklaştırıyor.
Ölmekte olan bir gezegende dolu dolu bir hayat sürebilmenin peşinde koşan biz, başkalarının acısı konusunda yaşadığımız farkındalıklar ve bakmayı fazlasıyla ihmal ettiğimiz, günün sonunda dönüp baktığımız kendi iç manzaramız ve duygusal gelgitlerimiz üzerine iyi hissettiren bu kitap için bir "iyi ki" bırakıp, aynı yayınevinden Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz ile devam ediyorum!
İlgili Başlıklar
postmodern edebiyat
alacakaranlık bilme hali
Stanley Cohen
İnkar'ın Halleri
Pandemi
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

Sanki Dünya Eskiden Beri Baş Aşağı Gitmiyor muydu?
Yayın & Yazar

1Kitap1Mekan
Gerek klasik, gerek modern edebiyattan kitap önerilerimi ve birçok yeni mekan tavsiyemi 1Kitap1Mekan bültenimde bulabilirsiniz!

Duygu Özdemir
Kitap ve mekan keşifleri bir arada