aposto-logoPazartesi, 5 Haziran 2023
aposto-logo
Pazartesi, Haziran 5, 2023
Aposto Üyelik

Seçim anksiyetesinin görünmez sancıları

Hayatlarımızın kaderi kimin ellerinde? Gençliğimiz var fakat umudumuz var mı?

Uzun bir süredir gündemimizde tek bir konu var. Evet, doğru bildiniz seçimlerden bahsediyorum. Bu öyle bir konu ki artık ne apolitik kalmak de ne politik doğruculuk yapmak işe yarıyor. En basitinden bir soğanla bile hayatımızın ortasına oturan siyaset bizi zorla politik gençler olmaya zorladı. Siyaset artık gözümüzü kapatıp "Aman ne olacaksa olsun" diyebileceğimiz bir şey değil.

Seçimleri düşünmek beraberinde pek çok değişim umudunu da içeren karışık bir paketi de beraberinde getiriyor. Bu paketin içinde sadece olumlu değişimler yok elbette. Bir ülkenin kaderi söz konusu olduğunda insanın aklına türlü türlü geçmiş seçim deneyimleri geliyor ve bu durum da "seçim anksiyetesi" dediğimiz durumu doğuruyor. "Ya yine böyle olursa?" gibi etkisiz bir cümle ile başlayan seçimi kaybetme korkusu atakları, sosyal medya, akraba polemikleri ve taksici sohbetleri gibi dış etkenlerle de büyüyerek azımsanmayacak bir kaygı çukuruna dönüşüyor.

En basitinden geçen gün taksiyle dev İstanbul trafiğini aşmaya çalışırken, "sana söz yeniden baharlar gelecek" müziği çalındı kulaklarımıza, insan bir umutlanmıyor değil böyle anlarda, beynimin olumlu düşünmeye daha meyilli tarafı, "inşallah"lı cümlelere başlarken o sıradaki umutlu ruh hâlim taksicinin "Yalan söylüyorsunuz, inanmıyorum size" cümleleriyle bölündü. Yüz ifademin bu kadar kısa sürede değiştiğimi daha önce görmemiştim. Seçim anksiyetesi yine içimde boy göstererek bu sefer taksiciyi hedef aldı.

"Hâlâ neyin yalanından bahsediyorsun?" "Şimdi böyle öfkeli ve kinci olunacak zaman mı?" gibi cümleler beynimin içine doluşarak bana gereksiz birkaç sinir anı yaşattılar. Sonra kendime geldim. Ve kimsenin ağzını torba gibi büzemeyeceğimi hatırladım.

Seçim anksiyetesinin bir diğer kayda değer yönü, diğer insanların düşünceleriyle alev almasıdır. İster akraba sohbetlerinin ortasında, ister esnafla ayaküstü sohbette olsun, içimizdeki kaygıların başkalarının düşüncesiyle artmasını engelleyemeyiz. Kontrolümüzde olmayan bu tür sohbetlerde kabul etmemiz gereken en önemli şeylerden birinin de içinde yaşadığımız coğrafyanın çok çeşitli doğası olduğunu düşünüyorum. Homojen bir toplum değiliz. Hiçbir zaman da olmadık. O yüzden farklılıklarımızı kabul etmezsek içimizdeki endişe canavarını daha da mutlu etmiş oluruz.

Scitechdaily sitesinde seçim anksiyetesi üzerinde yapılan bir araştırmada, ABD'deki 2020 tarihli başkanlık seçimlerini ele alan siyaset bilimci Kevin Smith, seçimlerden iki hafta önce ve iki hafta sonra uygulanan panel anketinde ABD'lilerin seçimlerden önce daha endişeli olduğunu buldu. Araştırmayla ilgili bir diğer önemli şey, kaygı düzeyi yüksek olanların siyasetle daha çok ilgilenenlerden olmasıydı. Siyasetle yakından ilgilenen kişilerin seçim sonrası daha da kaygılandıkları ortaya çıktı. Araştırmacılar bu durumu seçim sonrası belirsizliğine bağladılar.

Bu araştırmadan yola çıkarak, bizi en çok endişelendiren şeyin seçim öncesi kutuplaşmış bir ortamda oluşabilecek bazı ani gelişmeler ve seçim sonrası gelen rahatlama ya da gerilimle birlikte oluşabilecek belirsizlikten kaynaklandığını ifade edebiliriz.

Uyuyamıyorum çünkü….

Uyuyamamanızın nedenini nasıl tamamlardınız bilmiyorum ama ben yatmadan önce çok fazla siyasi Tweet okuduğumu itiraf ettim. Her bir seçim anketine ayrı ayrı bakıyor ve kafamda bir sürü senaryo kuruyorum. 

Sosyal medyaya her girdiğimde sanki milyonlarca odası olan bu sanal platformun her yerinde kavga varmış gibi hissediyorum. Normalde kriz durumlarında sosyal medyadan uzak durmak mental sağlığımız için en çok önerilenler arasındadır. Ama beynim heyecanlı bir olayın öncesinde nedense daha fazla bilgi tüketmek ister. Ne zaman bir konuyu düşünmek istemesem aklıma hemen o konuyla ilgili onlarca fikir üşüşür. Bu düşünceler Zeynep Selvili Çarmıklı’nın Pembe fili düşünme kitabında oldukça iyi açıklanıyor.

Psikolojik bir deneyin adı olan pembe fil, içinizden pembe fili düşünme diye bir kez bile tekrarladığınızda zihninizde tek kalan şeyin pembe fil olduğunu kanıtlıyor. 

Araştırmalar sonucunda zihne bir şeyi yapmamasını söylediğinizde aynı anda pek çok şeyi yapmaya çalıştığı için bocalıyor ve siz istemediğiniz düşünceleri zihninizden atmaya çalışırken, aslında ortada kalan tek şey istenmeyen düşüncenin kendisi oluyor.

Eğer overthinking (fazla düşünme) sendromuna sahipseniz seçimle ilgili de geçmiş deneyimleri en ince ayrıntısına kadar inceleyecek ve korkutucu senaryolardan bir Tweet dizisi oluşturabilecek kadar malzemeye sahip olacaksınızdır. Korktuğumuz şeylerin her birini en ince ayrıntısına kadar düşünmemiz bize sadece daha fazla varsayım getirecektir. 

Seçim öncesi sosyal medyadan uzak durmak her ne kadar ütopik bir gerçeklik olarak görülse de en azından Tweet altlarındaki tartışmalara girmemek, sinir hücrelerimizin her bir eleştirel yorumla gerilmesini engellemek yine bizim elimizde. Ortam gergin, kutuplaşma en üst seviyede, mayın tarlasında yürür gibi her gün bir siyasi mitingin ortasında kalıyoruz. Herkes en doğruyu bildiğini düşünüyor. Böyle bir ortamda yapılabilecek en iyi şeyin, tüm varsayımlardan uzakta, oy kullanacağımız anın rahatlığına odaklanmak olduğunu düşünüyorum. Zira ben bu yıl oy mührümü pusulaya hiç olmadığım kadar umutla basacağım. Çünkü bu bir vatandaş olarak yapabileceğim tek şey, ve sosyal medyada başkalarına laf atmak beni daha iyi bir yurttaş yapmayacak.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

seçim

İstanbul

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Tik tok, tik tok, geri sayım başladı

Yayın & Yazar

20'lik

20’lik, kafada oluşan saçma soruların, açılmayı bekleyen ve bazen suratımıza çarpılan kapıların, gündem ile üzerimize çökebilecek fenalığın paylaşıldığı bir bülten.

Bensu Cangüler

Yazar - 20lik

;