Kuralı olmayan bir oyun, kazananı olmayan bir yarış: Succession

Succession, dördüncü sezonunun final bölümüyle televizyonlara veda etti.

Together with The Irish Spirit

The Irish Spirit buluşmalarında nerede kalmıştık? Jam’s Space’te , Kombo ile canlı performanslara, tasarım, sinema, moda ve gastronomiden çeşitli etkinliklere, atölye ve konuşmalara ve dönemsel olarak gerçekleşen pop-up içeriklere uğramaya devam ediyoruz. Jam’s Space ve Kombo ’da sırada Meşeli Sohbetler var: Meşeli Sohbetler: Gürkan Gümüş, Teoman Hünal | 1 Haziran 21.00: Meşe tadında bir sohbete hazırsanız viskiye dair ne var ne yok konuşmak üzere iki uzman isim Gürkan Gümüş ve Teoman Hünal’la bir randevuya davetlisin. The Irish Spirit ’le yönümüzü şehrin diğer yakasına çevirdiğimizde ufukta Onurr bizleri karşılıyor. Onurr 7 Haziran Çarşamba günü, hafta içine bir tutam hafta sonu havası serpiştirmek üzere BLOK Mekan ’da olacak. Peki ya İzmir peki ya Ankara? İzmir | 3 Haziran ’da Kulp Alaçatı’da Ege Çubukçu , Buenas’ta ise Adige , Eclectica ve Sonic Boom sahnede olacak. Ankara | 30 Mayıs ’ta Siyah Beyaz’a Solanch , 2 Haziran ’da Persona’ya DJ Miuar , 8 Hazira n ’da Cafe Bien’e ise İlhan Erşahin konuk olacak. Jam’s Space ve Kombo ’da neler olacağını takip etmek için burayı , The Irish Spirit buluşmalarını kaçırmamak için şurayı takip edebilirsin.

Learn more

Duende

Duende

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

Veraset. Halefiyet. Succession sözcüğünü Türkçeye tam olarak nasıl çevirirsin bilmiyorum. Ama televizyonların en iyi dizisi olmak, tüm dünyada fırtınalar estirmek, milyonlarca izleyicisini diken üstünde tutmayı başarabilmek için ne kadar sıkıcı bir isim; öyle değil mi? Üstelik sadece ismi de değil. 2018 ilkbaharında HBO'nun yeni dizisinin fragmanını gördüğümde tek bir şey düşünmüştüm: "Bir HBO dizisi olmak için ne kadar sıkıcı duruyor! Bunu kim izler ki?" Hiç tanınmamış ya da az tanınmış oyuncular; gökdelen pencerelerinden bakan, ofislerde tartışan takım elbiseli, tayyörlü insanlar; bakışmalar, konuşmalar, bol bol "iş İngilizcesi" ve o meşhur replik: "F*ck off!".

Armstrong, Britell. İlk sezonu heyecanla takip eden birkaç kişi, üstelik dizi zevkine güvendiğim birkaç kişi, 2019'un ilk yarısında Succession'a bir şans vermemi söylüyor. İsmini ve o fragmanı hatırlayıp duymazdan geliyorum. O yaz ilk sezon, 71. Primetime Emmy Ödülleri'nde En İyi Drama Dizisi dâhil beş dalda adaylık elde ediyor. O güz dizinin yaratıcısı Jesse Armstrong senarist kimliğiyle, dizinin müziklerini yapan Nicholas Britell ise jenerik müziğiyle Emmy heykeline uzanıyor. İsmini ve fragmanını hatırlasam da "acaba?" diyorum. ABD'deyim o zamanlar ve HBO üyeliğim yok. Erteliyorum.

Pandemi. 2020'nin ilk çeyreğinin sonunda dünya küresel bir salgına teslim oluyor. Eve kapanıyoruz; umuda, küçük mutluluklara açız. Bir haber bağlantısı görüyorum: "HBO, Succession ve Watchmen dâhil birçok yapımını kısa bir süreliğine ücretsiz erişime açıyor". İşte doğru zaman. Succession'ını izlemeye başladığım gecenin sabahının ilk ışıklarıyla dizi yeni bir hayran kazanıyor. Biraz uyuyup, ikinci sezon için başlat tuşuna basıyorum. Kervana geç katılanlardanım ama sonraki iki sezonda dizinin en sıkı takipçilerinden birine dönüşüyorum.

Kaynak: IMDb

"Successionkim kazanacak?" Succession'ın en temel derdi, bir zamanlar sıkıcı bulduğum o ismin de vadettiği üzere, zengin ve güçlü bir ailenin ve şirketlerinin başına babanın yaklaştığı düşünülen ölümü ya da emekliliğinin ardından kimin geçeceği. Diziyi ekranların en sürükleyici, en merak uyandırıcı ve en heyecanlı dizisi yapan da bu sorunun yanıtını dört sezon boyunca alamamış olmamız. Koltuğuna veda edip etmememek arasında gidip gelen bir baba, onun yanında mı karşısında mı olduğu hiçbir zaman belli olmayan dört evlat, gözü dönmüş bir güce dönüşen medya imparatorluğunun politik ve ekonomik belirleyiciliği, alımlar ve satımlar, birbirinin üzerine basanlar, entrikalar... Diziyi en iyi özetleyen belki de üçüncü sezonun tanıtım afişleri: Bir yanda baba, bir yanda ikinci sezon finalinde ona ihanet etmiş oğlu ve her birinde ikisinin arkasında yürüyen karakterlerin yer değiştirdiği çeşitli afişler. Büyük finale yaklaşırken biri soruyor bana: "Sence Succession'ı kim kazanacak?". Sanki bu tüm ülkeyi ekran karşısına kitlemiş, SMS'le oy verilen bir yarışmaymış gibi... Finali izlediysen biliyorsun ki yanıt hiç tahmin etmediğin biri.

Buzdağının görünmeyen yüzü. Aile içi entrikaların ve ailenin içinde türlü entrikalarla durmaksızın değişen dinamiklerin Succession'ın en temel derdi olduğunu söyledim. Fakat tabii ki buzdağının görünmeyen yüzü çok daha büyük, çok daha heybetli. Succession'daki kurmaca Logan Roy karakteri ve Roy ailesinin yaratıcı Jesse Armstrong'un saklamadığı üzere ABD’nin medya imparatorlarından Rupert Murdoch ve ailesinden yola çıkılarak yazıldığı biliniyor. 

Fox News, Sky News, The Wall Street Journal, New York Post ve The Sun en bilinenleri olmak üzere; yüzlerce uluslararası, ulusal ve yerel medya kuruluşunun, televizyonun ve gazetenin sahibi olan Murdoch'un medya imparatorluğu, ABD gündemini (hatta başkanlık seçim sonuçlarını) belirlemekte tarif edilemez bir güce sahip. Succession'da tek bir alım ya da satım işlemiyle ABD ve dünya ekonomisine etki eden, skandalları ve davaları ülkece izlenen, medya aracılığıyla yaptıkları manipülasyonları kendi güçlerini arttırmak için kullanan Roy ailesinin yarattığı etkiyi izlemek de gerçek dünyadaki medyanın halk üzerindeki etkisi konusunda bir bilinç oluşturmayı amaçlıyor böylece. Tüm bunların ve yarattıkları izleme zevkinin tesadüfen Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turuyla aynı gün yayınlanan seçim bölümü America Decides'da zirveye ulaştığını söylemek mümkün. Muhalif bir seçmen olarak bu bölümü ne yazık ki zevkle değil, umutsuzlukla izlediğimi ise belirtmem gerek.

Hiç kimsenin tarafını tutmak. Hikâyelerde, filmlerde ve dizilerde sevilen ve sevilmeyen karakterler olur. Beklenmedik gelişmeler ve twist'lerle izleyicinin karaktere bakışı ya da tarafı değişebilir. Kahramanlar vardır, ve anti-kahramanlar. Succession’ın şimdiden televizyon tarihinin unutulmazları arasına yerleştirenin tam da bu taraf meselesi olduğunu düşünüyorum. Hiçbir karakterin siyah ya da beyaz olmadığı, hiç kimseyi tam olarak sevemediğim ama her birinden nefret etmek için birden çok sebebim olan bir diziydi Succession. Hiç kimsenin tarafını tutamadım, "veraseti" hiç kimseye layık göremedim. Ve birbirlerini yemelerini, ezmelerini, aşağılamalarını, kandırmalarını; ihanetlerini, hainliklerini, taraf değiştirmelerini zevkle izledim.

Kaynak: IMDb

Toplu performans. Herhangi bir yapımı ikna edici kılan yanlarından, olmazsa olmazlarından biri, oyuncuların birbiriyle olan uyumudur. Succession'ın en güçlü yanlarından biri de hem Brian Cox, Jeremy Strong, Sarah Snook ve Kieran Culkin'in başı çektiği çekirdek kadrosunun hem de sadece bir bölümde görünen konuk oyuncularına kadar tüm oyuncu kadrosunun birbiriyle olan o güçlü bağı bana kalırsa. Özellikle toplantı ya da yemek masaları etrafındaki kalabalık sahnelerde hissedilen, her bir oyuncunun sanki en iyi bireysel performansı çıkarma yarışındaymış izlenimini verirken, kolektif olarak da en iyi olmak için çabalaması ve bunu başarmalarıydı. İzleyici olarak bazen kimin kimden neyi sakladığını, kimin zihninde hangi çarkların döndüğünü bilme lüksüne, şansına ve avantajına sahiptik. Bazense bir sonraki sahnede neyin geleceğini bilmeden, o şok edici anda yaşanacaklara layığıyla ve karakter odaklı uzunca sahneler eşliğinde hazırlayan bir diziye kendimizi bırakabilmenin... Oyuncular söz konusu olduğunda Succession'la ilgili tek bir hayal kırıklığım olduğunu söyleyebilirim: Hiam Abbass'ı ve karakteri Marcia'yı ilk sezondaki kusursuz tanıştırmadan sonra kaybetmiş, izleyiciden mahrum bırakmış olması.

Nicholas Britell. Succession'ı ve yarattığı etkiyi Nicholas Britell'in müzikleri olmadan düşünmek de imkânsız. Henüz diziyi izlemediğim dönemde bile jenerik müziğini ezbere biliyor, sıkça dinliyordum. Sinema tarafında Barry Jenkins'in Moonlight (2016) ve If Beale Street Could Talk (2018) filmleriyle hayranı olduğum besteci, kimi zaman piyanosu kimi zaman yaylılarıyla dizinin heyecanını daha yükseğe taşıyıp durdu dört sezon boyunca. Britell'in görkemli ve kırılgan müziğinin beni en çok etkilediği anlar arasında üçüncü sezonun The Disruption ve dördüncü sezonun Living+ bölümlerindekiler başta olmak üzere kapanış jenerikleri öne çıkıyor. Öte yandan Britell, karakter ve kişilik odaklı tema müziklerini ve dizinin esas tema müziğini varyasyonlarla diziden bağımsız olarak da zevkle dinlenebilecek bir klasik müzik ziyafetine dönüştürüyor. Britell'in dördüncü sezon için bestelediği Succession müziklerinin yer aldığı albüm, dizinin finalinin ardından yayınlandı.


Veda sezonu. Succession'a veda edeceğimizi, 10 bölüm sürecek dördüncü sezonun ilk bölümü  The Munsters 26 Mart 2023'te yayınlandığında biliyorduk. “Veraset başlığının vadettiği bir şey var.” diyordu dizinin yaratıcısı Jesse Armstrong, “Bunun sonsuza kadar devam edebileceğini hiç düşünmedim. Aklımda her zaman bir son vardı." Tadında bırakılmış, uzadıkça ilk gün verdiği zevkten mahrum bırakmaya başlamış o dizilerden olmayacaktı Succession. İlk bölüm yayınlandığında belki de hepimiz sezonun odağında İsveçlilerle ortaklığın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sorusunun ve bu sorunun yanıtını değiştirecek  aile ve şirket içi entrikalar olacağını düşünmüştük. Öyle olmadı. 

Kolektif bir zevk. Bir benzerini belki de en son Game of Thrones ile yaşadığımız o hep birlikte, hızlıca tüketilmek zorunda hissedilen dizilerdendi SuccessionYeni bölüm yayınlandığı gün sosyal medyayı sürprizbozanlarla dolu bir mayın tarlasına dönüştüren en son dizi. Sezonun şok edici twist'ini içeren Connor's Wedding bölümü yayınlandığında, benim gibi anında izleyememiş herkesin üzerinde bir gerginlik vardı sanki. Üstelik böyle kolektif zevklerde ortaya çıkan o dayanışmayla; izleyenler sürprizi bozmamak için saygı gösteriyor, bir şey söylememek için zor duruyordu. En azından birkaç günlüğüne...

- Yazının buradan sonrası, dizinin son sezonunu henüz izlemediysen bazı sürprizleri bozabilecek detaylara sahip. -

Bir karakter. Succession'ın veda sezonunda beni en çok şaşırtan karakter Roman (Kieran Culkin) oldu. Roman en başından beri korkularını umursamazlığının, aşağılanmaktan zevk alışını sahte bir egonun ardına saklamaya çalışan bir karakterdi. Kardeşler arasında baba sorunları en belirgin, dolayısıyla babası tarafından manipüle edilmeye en açık olanıydı. Kardeşlerinin en ikna edici planlarına, en kışkırtıcı tekliflerine rağmen babasının tek bir sözüyle geri dönen bir bumerang gibiydi. Roman'ın hem dizinin hem de sezonun başından sonuna yaratılmış karakter gelişimi ve çizilmiş karakter portresi Kieran Culkin'in onu anlamış oyunculuğunun da katkısıyla bu sezon tüm karakterlerin önüne geçti. Logan'ın ölümünden en çok etkilenen Roman'dı, etkilenmemiş gözükmeye en çok çalışan da. Sondan bir önceki bölümde, cenaze bölümü Church and State'te yani, bölümün başında izlediğimiz karizmatik Roman ve finalde gerçek anlamda çöken ve ezilen Roman arasındaki tezat dizi boyunca beni en çok etkileyen karakter dönüşümü oldu. Daha önce benzerlerini Kendall için birkaç kez izlemiş olsam da; Roman'ın aksine Kendall çok göz önünde, Kendall'ın iniş-çıkışları çok beklendikti. 

Kaynak: IMDb

Bir sahne. Vedalar üzücüdür. Gerçek hayatta da, dizilerde de. İzlediğim en kötü dizinin final bölümünde dahi ağlamış biri olarak, Succession gibi asla unutamayacağım bir dizinin finalinden etkilenmemeyi beklemiyordum. Zaten final bölümleri, izleyicinin etkilenmesi için kasıtlı olarak yerleştirilmiş, birleştirici veda sahneleri olmadan düşünülemez. Final bölümü With Open Eyes'ın söz konusu sahnesi, Logan'ın eşyalarının paylaştırıldığı sırada, onu dizinin hemen hemen tüm ana karakterleriyle birlikte bir masanın etrafında ve istisnai bir şekilde herkesi mutlu gördüğümüz videonun oynadığı sahneydi. Beklemedikleri bu karşılaşmayı yaşayan evlatlarını en hassas anlarında izlediğimiz bu anda bizim de duygulanmamız bekleniyordu. Fakat "benim veda sahnem" başka: Kendall ve Shiv annelerine sığınan Roman'ı yanlarına çekmek için okyanusun öteki kıyısına uçtuğunda, bir geceyarısı mutfakta geçen o haylaz, eğlenceli ve saçma sahnede ettim ben vedamı. Succession'ı Roman'ın peynir yaladığı, Shiv'in bir mutfak robotu kullanarak olabilecek en iğrenç karışımı hazırladığı, Kendall'ın başından aşağı o karışımın döküldüğü bir sahneyle hatırlayacağımı hiç düşünmezdim. Ama tarafını tuttuğum hiç kimsenin olmadığı bu dizide, hiçbir zaman hiçbir karakter için göz yaşı dökmek istemedim belki de.

Dördüncü ve final sezonunun Succession'ın en iyi sezonu olduğunu düşünmüyorum. Logan'ın tahmin edilemez ölümünün yarattığı etki ve şaşkınlık çok büyük olsa da, bunun önceki sezon finallerindeki twist'lerden ya da zevkle izlediğimiz sürpriz ihanetlerden çok farklı bir olay olduğunu da. Üstelik bir düğün, bir seçim, bir cenaze ve kritik bir yönetim kurulu toplantısının sıkıştırıldığı düşünülürse; kendi akışını yaratan ve neyin geleceğini çok da kestiremediğimiz önceki sezonların aksine, özel günler üzerinden ilerleyen ve akışı bir ajandanın aylık takvimine göre belirlenmiş bir sezondu bu. Öte yandan her karakterle vedalaşmayı mümkün kılan, hiçbir defteri ya da yarayı açık bırakmayan, toparlayıcı bir sezondu. İzledim, vedalaştım; tutacak bir taraf bulamadım. Kuralı olmayan bu oyun ve kazananı olmayan bu yarışın sonunda Nicholas Britell'in son notaları çalmaya başladığında; o otomobilin arka koltuğunda elimi uzattım, kabullendim, teslim oldum.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Duende

Duende

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

HBO

Primetime Emmy Ödülleri

Jesse Armstrong

Nicholas Britell

Pandemi

Succession

Watchmen

IMDb

NEREDE YAYIMLANDI?

DuendeDuende

HİKAYE

📺 Succession'ın vedası, Kaş'tan haberler

HBO'nun hit dizisi Succession'a veda, Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali öncesi festival direktörü Seren Topaloğlu ile röportaj

31 May 2023

The Irish Spirit ile birlikte
Succession | Kaynak: IMDb

YAZARLAR

Emre Eminoğlu

1987’de İstanbul’da doğdu. Sabancı Üniversitesi Üretim Sistemleri Mühendisliği lisans ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi yüksek lisans programlarından mezun oldu. Sinema, kültür ve sanat yazarı ve editör olarak çalışıyor.

Duende

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

İLGİLİ OKUMALAR

;