
Biliyorum, bu satırlarda uzun metrajlı filmler dışında içerik görmeye pek alışık değilsiniz. Fransız Yeni Dalgası'nın önemli duraklarından, Éric Rohmer imzalı Altı Ahlak Hikâyesi serisini izlemeye tesadüfen ikinci film Suzanne's Career / La carrière de Suzanne ile başladığımı fark edince, bu durum obsesif ruhumu biraz tetikledi ve hemen ilk filme sarıldım. Altı filmin ilk halkası, 23 dakikalık bir kısa filmdi: The Bakery Girl of Monceau / La boulangère de Monceau. Filmin başrolündeyse, bu serinin tüm filmleri dâhil birçok filmin yapımcılığını üstlenmiş, yapımcı ve yönetmen Barbet Schroeder var.
Film, serinin izlediğim diğer filmleri ve tahminimce henüz izlemediğim diğer filmleri gibi, ahlaki bir ikileme odaklanıyor. Paris'te yaşayan bir hukuk öğrencisi, sık sık karşılaştığı genç kadınla tam cesaretini toplayıp tanışmışken, onunla randevulaşmak için bir adım atacağı bir sonraki karşılaşmaları bir türlü gerçekleşmiyor. Her gün öğle yemeği yemek yerine sokaklarda onu arar ve bulamazken de, tekrar tekrar uğradığı fırındaki genç kadının ondan hoşlandığını fark edip, sonunda onunla randevulaşıyor. Tabii ki randevu günü, esas kadının yeniden ortaya çıktığı gün oluyor ve genç adam, ikisi arasında bir seçim yapmak zorunda kalıyor.
The Bakery Girl of Monceau / La boulangère de Monceau | Kaynak: IMDb
İzledikten sonra film hakkında okurken, Éric Rohmer'in sinema dili hakkında Criterion Collection'ın web sitesindeki tanım çok hoşuma gitti: "Telaşsız ve doğal çekimler, ironik birinci şahıs seslendirmesi ve 'bilinemeyen' bir kadın." Tüm bunlara ek olarak, leziz pastane ürünleriyle süslenmiş, 23 dakikaya sığdırılmış bu aşk üçgeninde kalbime dokunan, tanıdık gelen birçok his de var: Yanlış yorumlanmış kader, istendiğini fark edince isteksizce kurulmuş bağlar var. Hayal kırıklıklarını ve sonuçsuz arayışlarını örtbas edebilmek için bencilce davranmak, elde edebilmek için isteksizce yapılmış romantik planlar var. Farkında olmadan tabi tutulduğu testlerden tesadüfi zaferlerle geçmek var.
Gözlerim dolmuyor belki ama, son birkaç ayımı sorgulamak üzere düşüncelere dalıyorum. Bencilliğin bazen hakkımız olduğunu düşünüp, genç erkeğe hak veriyorum. Sonra, filmin hiç var olmayan sahnesini çekip oynatıyorum kafamda ve üzülüyorum: Genç kadın, heyecanlı bir şekilde bekliyor kafede. Saatine bakıyor, sıkıntıdan bir kurabiye ya da bir çörek söylüyor. "Bunu çalıştığım/evimin karşısındaki fırından da alabilirdim" diye pişman oalcak, bilmiyor.
Sonra Co-Star'ı açıp, o günkü falımı okuyor, gülüyorum: "Bazen insanları basamak olarak kullanmakta sorun yoktur."
★★★★½
İlgili Başlıklar
Fransız Yeni Dalgası
Éric Rohmer
Altı Ahlak Hikâyesi
Suzanne's Career
The Bakery Girl of Monceau
Barbet Schroeder
Paris
IMDb
Criterion Collection
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

🍪 Kasım Postası: Fransa'nın yeni dalgasından Türkiye'nin sosyal linç dalgasına.
Yayın & Yazar

Onu izledim ben.
"Siz de izleyin" dediklerim üzerine, kişisel bir sinema yayını.

Emre Eminoğlu
1987’de İstanbul’da doğdu. Sabancı Üniversitesi Üretim Sistemleri Mühendisliği lisans ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi yüksek lisans programlarından mezun oldu. Sinema, kültür ve sanat yazarı ve editör olarak çalışıyor.