Türkiye’de Deprem Sosyolojisi Kitaplaşıyor

Yazı: Ulaş Sunata, BAUMUS ve BAU Sosyoloji Bölümü
Depremi birbirini etkileyen ve belirleyen üç temel unsurla konuşabiliriz: yer, bina ve insan. Bu üçlü denklemin en kilit ögesi elbette insan. Sismik riski ölçen insan, binayı yapan insan, binanın içinde yaşayan insan… Beşerin bu kadar egemen olduğu bu denklemi biz sosyologlar neden yeteri kadar odağımıza alamadık diye sorarak başladım işe bizi derinden sarsan 6 Şubat 2023’teki iki büyük depremin ardından… Kimsenin değil hesap vermek, sorumluluğu dahi üzerine almadığı bu coğrafyada; bir sosyal bilimci, bir sosyolog olarak çuvaldızı kendime batırmayı tercih ederek kendime yeni bir görev edindim. İnsanın yaşamındaki her şeyin yerle bir olduğu bu zamanın bir toplumsal zihniyet değişimi sürecine çevrilmesine katkıda bulunmak istedim. Afetin bir kez daha felaket olmaması için hatalarla yüzleşip ders çıkararak yeni normlar, yeni yöntemler geliştirmeye bir nebze katkı sunmak adına deprem sosyolojisinin eksikliğini gidermek üzere kolektif bir çalışma planladım.
1999 depremi iki anlamda önemli bir milattı. İlki depremin akabinde sivil toplum yeni bir aktör olarak hayatımıza daha güçlü bir yerden giriş yapmıştı. İkincisi psikoloji disiplini temelinde deprem travması veya stresi ile baş etmek için bireysel çözüme yönelik önemli adımlar atılmıştı. Sosyologların ise bu süreçte biraz daha yavaş kaldıklarını düşünmüştüm. Bu kez sosyolojiyi daha etkin bir şekilde bilgi ve çözüm üretme sürecine dahil etmek için depremi odağına alan yeni bir akademik girişim oluşturmak gerekiyordu. Üniversite içinde açılacak bir dersin bu ihtiyaca karşılık gelmeyeceğini ve bir an önce bu alanda toplumsal fayda üretmek amacıyla Türkiye çapında örgütlenmek gerektiğine inandım.
“Deprem bir doğa olayı olsa da bizim için toplumsal bir travmadır. Türkiye'de depremi ve ötesini anlamak, eleştirmek ve yeni oluş için deprem sosyolojisi gereklidir” diyerek akademiye bir kolokyum formatında yapılabilecek Deprem Sosyolojisi Açık Dersi çağrısında bulundum. Akademisyenlerden ve öğrencilerden yoğun ilgi geldi, Türkiye’den ve yurtdışından 700’ün üzerinde başvuru oldu. Konuyu odağına almışların ülkenin farklı yerlerinde veya yurtdışında olmalarından dolayı çevrimiçi yapmak daha uygundu. Hem teknik kapasite gereği hem de etkileşimli tartışma zeminini koruyabilmek adına katılımı 70 kişi ile sınırlandırdık.
Farklı üniversitelerden akademisyenler, bağımsız sosyologlar, konuya değen diğer disiplinlerden ve sahada bilfiil çalışan uzmanlarla istişare ederek deprem veya genel olarak afet sosyolojisi alanında çalışan uzman kişilere ulaştım. Bu süreç sonunda farklı üniversite, sivil toplum kurumu ve meslek odalarından toplam 45 kişilik bir danışma ekibi ortaya çıktı. Hem mevcut literatürü konuşmamıza fırsat verecek hem de günceli geçmişiyle ve olası geleceğiyle ele alabilmemizi sağlayacak zamanı iyi kullanan bir formatla her hafta Perşembe akşamları iki saatlik toplam 10 haftalık bir tasarımla yola koyulduk. Her hafta üç davetli konuşmacı ve muhakkak bir saat soru-cevap ile toplantılarımız hâlihazırda devam ediyor.
Deprem Sosyolojisi Açık Ders Programı'nın içeriğini oluştururken ilk başta yer bilimcileri de dahil etmeyi düşündük. Ama sonra silkelendim ve kendime geldim. Depremi jeolojik olarak açıklamak elbet gerekli ve mümkün, ki konu deprem olunca televizyon başta olmak üzere her yerde bilirkişi olarak karşımıza yerbilimciler çıkıyor. Söz en çok onlarda, ama onlar zaten söyleyeceklerini söylemişler. Yani, tam zamanını tam yerini tam büyüklüğünü söyleyemeseler de yaklaşık öngörülerde hep bulunmuşlar ve uyarılarını yapıyorlar. Nihayetinde diyorlar ki, Türkiye’de “depremler oldu ve olacak”. Sosyologlar olarak yerbilimcilerden aldığımız oldukça yalın bir bilgi: deprem bu coğrafyanın gerçeği.
Bir afet olarak konuştuğumuz depremi en çok Afet Sosyolojisi altdisiplini altında çalışıyoruz. Ama elbette deprem kent sosyolojisi, çevre sosyolojisi, kültür sosyolojisi, siyaset sosyolojisi, duygu sosyolojisi, göç sosyolojisinin de konuları içine giriyor. Dolayısıyla açık dersimiz kapsamında depremlerin kültüründen siyasetine, kırılganlıklardan dayanışmaya, hafızadan “normalleşme”ye, depremde nüfus değişiminden mekân boyutuna bugüne kadar yapılmış sosyolojik çalışmaları konuşuyoruz.
Deprem Sosyolojisi için Şehir ve Bölge Planlama, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Eğitim Bilimleri, Hukuk ve İletişim ve Habercilik alanları da çok önemli. Bu anlamda şehir plancılarının şimdiye değin yaptıkları çalışmaları da konuştuk, depremde çevre, göç ve yaşanabilir kentler başlıklarını da. İnsanı içinde yaşadığı binasıyla düşünebilmek için inşaat mühendislerinden ve mimarlardan yardım istedik ve şantiye içindeki toplumsal ilişki ağlarından, depreme dayanıklı yapılarda mimarın rolünden kentsel dönüşüme yeni kent hareketlerine birçok meseleyi irdeledik.
Depremin yönetişimi, kamu ve yerel yönetimlerin depreme yaklaşımları konularımız arasındaydı. Ayrıca deprem bölgesinde haberciliğinin dününü ve bugününü tartışırken depremi çerçevelemenin imkânlarını ve sınırlarını konuştuk. Her depremde imdada yetişen sivil toplumu aktörlerini de farklı boyutlarıyla değerlendirdik. Risk yönetimi ve müdahalenin arama kurtarma ve insani yardım bileşenlerine dair özel bir oturumumuz da olacak.
Dersleri kayda almayı ve daha sonra paylaşmayı planlamıştık. İlk dersin sonunda birkaç kişiden gelen öneriyle dersleri deşifre etmeye, ilgili konuşmacıların referanslarıyla birleştirerek nihai olarak kapsamlı bir Deprem Sosyolojisine Giriş kitabı oluşturmaya karar verdik. Tüm bu süreçte teknik ve idari olarak işleri Bahçeşehir Üniversitesi Göç ve Kent Çalışmaları Merkezi (BAUMUS) ekibi yürütüyor. Umarız kolektif toplantılarımız tamamlandıktan sonra hızlıca bu işe yoğunlaşacağız ve kısa sürede bu kitabı öğrencilerle ve okurlarla buluşturmak için çalışacağız.
İlgili Başlıklar
kolokyum
Ulaş Sunata
deprem
sosyoloji
Türkiye
Deprem
Hikâyeyi beğendiniz mi?
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
Nerede Yayımlandı?

Erzincan ve Düzce Depremlerinden Neler Öğrenmedik?
Yayın & Yazar

Zappa Zamanlar
“So many books so little time...” Frank Zappa’dan ilhamla: Zappa Zamanlar: Kitaplar ve podcastler üzerine uzunlu kısalı… Doğadan yemeğe, edebiyattan ekonomiye okuma ve dinleme notları…