aposto-logo
TR
TREN

Zamane İstanbulları ve Kırık Tahayyüller

Pera Müzesi'ndeki Zamane İstanbulluları sergisi üzerine

Zappa Zamanlar

Zappa Zamanlar

“So many books so little time...” Frank Zappa’dan ilhamla:  Zappa Zamanlar: Kitaplar ve podcastler üzerine uzunlu kısalı… Doğadan yemeğe, edebiyattan ekonomiye okuma ve dinleme notları…

Pera Müzesi’ndeki Zamane İstanbulları sergisi çok yakında (30 Nisan’da) bitecek. Hararetle tavsiye ettiğimiz bu serginin bitmesine sayılı gün kalmışken zappalamak istedik. 11 fotoğrafçının işleri var sergide. Küratörler Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler. Sergi kataloğundaki sunuş yazılarında da belirttikleri gibi bu sergi şimdiye kadar yapılmış birçok fotoğraf sergisinde karşımıza çıkan zamane İstanbul’unun bizi kendine bakmaya çağırması, belki de mecbur bırakmasının en son tezahürü. Zamanlar değişiyor ama dönüp dönüp zamane İstanbul’una bakma isteği baki kalıyor. Gezi’den göçe, kanal İstanbul’un güzergâhından İstanbul’un artık akmayan dere yataklarına, gecesinin derinliklerinden gündüz gözüyle karşılaştığımız garipliklerine kadar türlü çeşit hâlleriyle İstanbul karşımıza çıkıyor sergide bu 11 sanatçının işleriyle.

Zamane İstanbulları Sergisi’nin websitesinden.


Akyüz ve Darendeliler sanatçıların işleri üzerine düşünmek ve yazmak üzere yedi akademisyen, araştırmacı ve edebiyatçıyı da serginin bir parçası yapmışlar. Aralarında ekibimizden Biray’ın da bulunduğu bu 7 kişi, yazılarıyla hem sergiye hem serginin kataloğuna katkıda bulunmuşlar. Sanat, akademi ve düşün dünyası arasında giderek daha çok sayıda pencerenin açıldığı zamanlardayız. Bu sergiyi de bu minvalde yeni bir pencere, taze bir birlikte düşünme çabası olarak görmek mümkün. Biray katalogdaki yazısında Osman Bozkurt ve Ali Taptık’ın fotoğraflarının zamane İstanbul’unda görünür kıldığı boşluk, yalnızlık ve eğretiliğe dikkat çekiyor. 19. yüzyılda hayal edilen şehir ve şehirlilik anlayışının günümüzdeki geçerliliğinin sorgulanması, Biray’ın yazısının öne çıkan diğer temaları arasında:

Bozkurt ve Taptık’ın fotoğrafları şehirlilik tahayyülünün imkânları ve imkânsızlıkları arasına sıkışmış olma hâlimize işaret ediyor. Nasıl bir sıkışma bu? Yukarıdaki paragraflarda anlatmaya çalıştığım gibi 19. ve 20. yüzyılın önemli bir kısmında şehrin imkânları üzerine düşündük: Farklı olanla karşılaşmalarla düşüncemizi ve gücümüzü genişletebilmek. Bu karşılaşmalarla kamusalı yaratmak. Küçük, kapalı cemaatlerde tanınır, bilinir olmanın yarattığı baskıdan kurtularak, tanımadığımız insanların arasında özgürleşmek. Dolaşımda olan fikirlere ve şeylere rahatça ulaşarak daha geniş dünyalara açılabilmek… Ama bir süredir de, belki yarım asırdan fazladır, şehrin imkânsızlıkları üzerine düşünüyoruz daha çok. Birbirinden sınıfsal veya kimliksel olarak farklı grupların kendi (kapalı) alanlarına çekilmesi. Sokağın, meydanın yok olması ve kamusal mekânın daralması. Dolaşımdaki tıkanıklıklar ve bunların zorlukları. Uzmanlaşmanın getirdiği yabancılaşma ve yalnızlaşma. Bizi bu imkânlar ve imkânsızlıklar arasına sıkıştıran, bir anlamda bu cenderede düşünmeye zorlayan ne?

Böyle açmazlar karşısında yapılabilecek şey, bizi bu açmazlara sıkıştıran varsayımlarımızı sorgulamak olabilir. Geçmişte kurulan hayalleri, yani hâlâ şehirlere ve şehirli hayatlarımıza bakışımızı belirleyen şehirlilik tahayyülünü bir kenara bırakma zamanı geldi mi? Değişim bu kadar hızlı ve güçlüyken geçmişi korumaya çalışmaktan vaz mı geçmeliyiz? Sokakların kaybolduğu, Adalet Sarayları’nın önündeki beton denizlerin buluşma yeri hâline geldiği, millet bahçelerinin kamuyu şekillendirdiği şehirlerde kamusal alan diye ısrar etmeyi bırakmalı mıyız? Dijital kanalların fikirlerin dolaşımını sonsuz kolaylaştırıp hızlandırdığı günümüzde eleştirel bakışın genele yayılmak yerine eko çemberler içine sıkıştığını (yankı odalarına hapsolduğunu) teslim ederek akışkanlığın artmasının bizi daha iyiye götüreceği varsayımını sorgulamalı mıyız? Uzak diyarlardan gelen şeylerin şehirlerde daha da etkin biçimde dolaşıma girmesinin yarattığı toplumsal ve çevresel sorunları ciddiye alarak şehirleri şeylerin akışkanlığını kolaylaştıran mekânlar olarak düşünmekten vaz mı geçmeliyiz? Bu açmazın sıkışıklığında düşünmeyi bıraktığımızda farklı bir kamusallık, kapsayıcı bir özgürlük, dolaşımın sınırlarının genişlemesine değil de paylaşımın adil ve sürdürebilir olmasına odaklanan yeni hayaller kurmaya başlayabiliriz belki; yeni bir şehir ve şehirlilik tahayyülü.

Zamane İstanbulları Sergisi’nin websitesinden.


Her hâliyle elinizden kaçan, "hah, şu" dediğinizde başka bir yüzüyle karşınıza çıkan bu şehre dair kaçırılmaması gereken bir sergi düzenlemiş küratörler Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler’in kataloğun sunuş bölümündeki sözleriyle bitirelim:

“Aslında hepsi de kendi başlarına birer sergi olabilecek yoğunluktaki işlerden oluşan Zamane İstanbulları, işlerin bütününe dair fikir vermeyi hedefleyen çaptaki seçkiler ve sunumlarla, içinde pek çok sergiciği barındıran ve bu sergicikler yan yana geldiğinde de anlamlı bir bütünlük oluşturabilmeyi arzulayan bir sergi. Tıpkı bünyesinde farklı katmanlarda farklı kentleri barındıran, herkes için farklı bir anlam ve tahayyül yaratan bir 'üst' kent olan İstanbul gibi…”

Hikâyeyi paylaşmak için:

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Zappa Zamanlar

Zappa Zamanlar

“So many books so little time...” Frank Zappa’dan ilhamla:  Zappa Zamanlar: Kitaplar ve podcastler üzerine uzunlu kısalı… Doğadan yemeğe, edebiyattan ekonomiye okuma ve dinleme notları…

İLGİLİ BAŞLIKLAR

şehir

Pera Müzesi

Zamane İstanbulları

Refik Aky

zamane

İstanbul

NEREDE YAYIMLANDI?

Zappa ZamanlarZappa Zamanlar

BÜLTEN SAYISI

Eklektik Bülten #10: Kırık Tahayyüller

Boğaziçi, İstanbullar, Pirinç ve California

16 Nis 2023

Sebah & Joaillier, Bebek’te Balıkçılar, 1890’lar. Kaynak: https://www.sebahjoaillier.com/fotograf-arsivi

YAZARLAR

Zappa Zamanlar

“So many books so little time...” Frank Zappa’dan ilhamla:  Zappa Zamanlar: Kitaplar ve podcastler üzerine uzunlu kısalı… Doğadan yemeğe, edebiyattan ekonomiye okuma ve dinleme notları…

İLGİLİ OKUMALAR

;