Odak: Bağımlılık

Aposto Odak'ın beşinci sayısında madde bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı ve doping kullanımına göz atıyor; bağımlılığın nedenleri ve kurtulmanın yolları ile FOMO etkisini ele alıyoruz.

3 Hikâye

Madde bağımlılığı: Neden, nasıl, ne pahasına?

“Ben bağımlı değilim, ben müptelasıyım. Düşkünüyüm. Seviyorum, sevdiğimden kullanıyorum. Neden seviyorum? Çünkü kafamı rahatlatmam gerekiyor, zaman başka türlü geçmiyor, sıkıntılı geçiyor. İyi bir hayat yaşamıyoruz.” -A.N. CHP lideri Kılıçdaroğlu, kasım ayında sosyal medyadan yaptığı açıklamada Türkiye’de uyuşturucu kullanımının ve ticaretinin tehlikeli boyutlara ulaştığını, özellikle “metamfetamin” içeren sentetik uyuşturucuların halk sağlığını ciddi bir biçimde etkilediğini söylemişti. “Uyuşturucu salgını” olarak nitelendirdiği sorun için hükümeti sorumlu tutan Kılıçdaroğlu uyuşturucunun yaygınlaşmasının AK Parti’nin ekonomi politikalarının bir sonucu olduğunu, “cari açığın kapatılması için ülkeye kara para girişine izin verildiğini” söyledi . “Her türlü kara paranın ülkeye girmesine göz yumdular.” diyen CHP lideri, İçişleri Bakanı Soylu’ya hitaben “Süleyman, ülkenin çocuklarının zehirlenmesine göz yummuştur” dedi. Grup toplantısında aynı iddiaları gündeme getiren Kılıçdaroğlu, Türkiye’de madde kullanımının 10 yaşa kadar indiğini belirtti. Jandarma ve emniyetten suç duyurusu İddiaların ardından Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı açıklamada bulundu. CHP liderinin uyuşturucu kullanımı yaşının düştüğü, Türkiye’ye her türlü kirli paranın geldiği ve bu paranın da cari açığın finansmanında kullanıldığını iddia etmişti; ancak emniyet ve jandarma “teşkilatlarının uyuşturucu ticareti yapmakla” suçlandığını ifade etti. İki kurum da “Bu iftira sahibi hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz.” dedi. Gündemi uzun süre meşgul eden iddiaların ardından İstanbul’da uyuşturucu kullanımını araştırdık. “Çocuklar da uyuşturucu kullanıyor mu?”, “Ne kadar yaygın?”, “Bağımlılık tahminimizden fazla mı?”, “Uyuşturucuyu kullananlar neden kullanıyor?” Tüm bu soruların cevaplarını aradık. “Bağımlısı değil, müptelasıyım” A.N. İstanbul’da yaşayan 20’li yaşlarda bir birey. Kimliğini açıklamak istememesi nedeniyle yalnızca bu bilgileri paylaşacağım. Kendisini “bağımlı değil müptela” olarak tanımlayan A.N. çok sıkıntılı bir süreç yaşadığını ve bu nedenle esrar kullandığını anlatıyor. Uyuşturucuya ilk başladığında meraktan başladığını anlatan A.N. “Çok küçüktüm. Cezbedici geliyordu. O bize ne benlik kazandırıyordu bilmiyorum ama heyecanlı geliyordu. Mahallede abilerimizin yanında başladık biz de” diyor. A.N. “düşkünü olduğu” uyuşturucuyu haftanın kaç günü kullandığı sorusuna ise “Haftanın her günü içiyorum. Hiç eksik kalmıyorum param olmasa bile. ‘Neden?’ diyeceksin. Kurduğum çevreden. Bir arkadaşım geliyor, onunla içiyorum. Neden içiyorum biliyor musun? Kafamı rahatlatmak için içiyorum. ” cevabını veriyor. A.N. kullanımın yanı sıra bir süre sattığını da anlatıyor. Bir tanıdığına yardım ettiğinden bahseden A.N., “Kendi cebime aldığım parayla da içimliğimi kurtarıyordum. Herkes içiyordu çevremizde abilerimiz, kardeşlerimiz, öyle bir ortamımız vardı. İster istemez içine giriyorsun zaten. İçiyor olmak değil de işin içinde olmak istiyorsun.” diye konuşuyor. Artfulliving Çoluk çocuk satıyor, ne yapacaksın çocuğa satıyor mu? Uyuşturucu kullanımının şu anda çok daha fazla olduğunu ifade eden A.N. “Bir de şöyle bir şey var o kadar ele düştü ki. 17-18 yaşındaki çocuklar falan. Ayrıca dizilerin, sosyal medyanın da etkisi var. Hava katıyor çünkü. Bizim dönemimizde bunları bulmak, ulaşmak zordu. Bunları kullanan insanlara bizim zamanımızda kötü gözle bakılırdı yani. İkinci sınıf insan gözüyle bakıyorlardı. Şu an mesela çok rahatım ben. Kimseden saklamıyorum herkes biliyor.” diyor. “Ya çocuklar? Çocuklar da kullanıyor mu?” diye sorduğumda A.N. “Çoluk çocuk satıyor, ne yapacaksın çocuğa satıyor mu? Çoluk çocuk satıyor. İlla ki gidiyordur çoluk çocuğa. Biz içiyorduk çoluk çocuk yaşta, şimdi bu kadar yaygınken nasıl içmesin.” diyor. Paket olduğunu (içerken yakalanmak) anlatan A.N., “4 sene falan oldu. Mesela işin böyle bir boyutu var. Gelip senden polis, torbacıyı falan istemiyor. Alıp telefonunu numaralarına mesajlarına falan bakmıyor. Yazıyor ifadeni, denetimli serbestliğe veriyor. Gidip idrar veriyorsun.” diye konuşuyor. Kendisinin değil, ancak bazı idrar veren tanıdıklarının bu testi kolaylıkla geçtiğini anlatıyor. ‘Uyuşturucu yoksa o gün aramaz’ Bir diğer isim T.Ç., uzun süre hem sentetik hem de esrar kullandıktan sonra, çevresindeki birçok kişi kaybetmesinin de etkisiyle bırakmış. Bir süredir kullanmadığını anlatan T.Ç., bunun da etkisiyle çevresindeki birçok kişiyle görüşmediğini söylüyor. Nedenini sorduğumda T.Ç. şunları anlatıyor: “Bu insanların çevreleri de buna göre. Vakit geçirmekten keyif aldıkları, zevk aldıkları insanlarla değil, birlikte uyuşturucu kullanabildikleri insanlarla takılırlar. Mesela uyuşturucusu yoksa o onu aramaz. Onda olmadığını bilir o gün onu aramaz. Çok şahidim, çok yaşandı. Her gün arayan adam o gün aramaz mesela onda vardır, sende yoktur, bölüşmek istemez.” ‘Bize telefon getirene şu kadar hap’ Lise yıllarında uyuşturucuya başladığını anlatan T.Ç. “Ben lisedeyken yanımdaki sıra arkadaşım satıyordu. Ben de öyle başladım, daha o yaşlarda. O zamanlar telefon hırsızlığı vardı mesela. ‘Bize telefon getirene şu kadar hap’, ‘bize telefon getirene bu kadar bonzai’ falan çok meşhurdu lisede. Telefon çalardı millet, torbacılara verirdi. Onlar da onlara hap, esrar gibi maddeleri temin ederdi. Ben de o sırada başladım işte o arkadaşımla. Öyle bir raddeye gelmişti ki ben artık 50 küsür kilolara düşmüştüm o dönem. Psikoloji bozulmasını geçtim, paranoyaklığa geçmiştim artık, ‘hep biri beni, bizi izliyor, takip ediyor’ düşüncesi vardı. Bir yerde artık bir tane atıyorken ikiye iki üçe çıkmaya başlıyor. Beynin bir yerde gidiyor, tatmin etmiyor, sınır yok. Bu sefer başka maddelere düşmeye başlıyorsun. Ben onu attığım zaman istediğim insan olabiliyordum. Böyle değişik bir psikolojiye giriyordum. Karşımdaki ne gibi bir profil isterse o oluyordum, ona onu düşündürüyordum. ” diyor. “Cezaevine yollamak ister miyim ben arkadaşımı?” T.Ç. uyuşturucuya bağımlı birçok insanın daha asosyal olduğunu da söylüyor. Genelde evlerinde zaman geçirdiklerinden bahseden T.Ç. “Mesela dikkat et bu insanlar hep asosyal olur çok fazla barlarda vs. takılmazlar. Genelde evlerde, kendilerine ait dünyalarda olurlar. Hep kendilerine ait soyut bir dünya kurmuşlardır, bir evde bir arkadaş ortamlarında hep böyle yerlerde takılırlar. Çünkü onların içebileceği yerler buraları.” diyor. Birçok arkadaşını sentetik uyuşturucu nedeniyle kaybettiğini anlatan T.Ç. “Gasp etmeye çalıştık, torbacıyı. Ben esrar yüzünden kimseyi kaybetmedim ama bu sentetik yüzünden çok insan gitti hayatımdan. Cezaevine yollamak ister miyim ben? Kaç arkadaşımız benim mahalleden 4-5 arkadaşım hep bu muhabbetler yüzünden cezaevinde. Bunu içtiği için değil; ama mesela bunu içiyor gidiyor tatilde birini vuruyor. Başka bir insana dönüyor çünkü. O hayat bozuluyor. insanlarla kavga ediyorsun. İşlerin güçlerin bozuluyor. Çünkü yapamıyorsun yani hep onu istiyorsun onun haricinde hiçbir şey yok. Bağımlılıktan ziyade, işin keyfi önce geliyor. Etkisi çok kısa sürdüğü için bir tane daha kafası buradan geliyor. Bir gece 2 bin lira harcadı tribi buradan geliyor. O kafadan hiç çıkmamak için tüm mücadele." ifadelerini kullanıyor. ‘Kazandığını uyuşturucuya veriyordu’ T.Ç. satıcılık yapan bir arkadaşının hiç para kazanamadığını şöyle anlatıyor: “Uyuşturucu kokain satıp hiç para kazanamayan bir arkadaşım vardı benim. Çünkü kazandığı parayı uyuşturucuya veriyordu. Bir gün çocuğa soruyorum mesela ‘iyi bir tezgah ne kadar kazanır diye?’ ‘içersen hiç kazanmaz’ diyo. Bu satanlardan bazıları mesela kullanmıyor, kullanmayanlar o arabayla marabayla gelenler var ya onlar. Adam o parayla araba alıyor sen düşün. ‘Abi nasıl mal?’ derdik adam derdi ki ‘kardeşim iyi diyorlar.’ Adam bilmiyor, kullanmamış, ‘kullan sen bana söyle’ derdi.” T.Ç.’ye de uyuşturucunun ne kadar yaygınlaştığını sorduğumda şu cevabı alıyorum: "Ulaşmak isteyip Türkiye’de ulaşamayacağın bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bugün şu an sen de almak iste net yarım saate bulursun buna eminim. Buna ulaşırsın." “Bir müşterim, kilo alırım düşüncesiyle başlamıştı” F.K. kısa süre önce uyuşturucu satmayı bırakmış. Kendisi de önce kullanan sonra satmaya başlayan kişilerden biri. F.K. hikayesini şöyle anlatıyor: “Kullanmaya başlama evresi genellikle çevreden görüp özenme veya merak etme dürtüsüyle başlıyor şahsen benim bu şekilde oldu. Çünkü kullanımı çok yaygın ve popüler bir uyuşturucu. Ama bunun sebepleri çok daha fazlalaştırılabilir çünkü her insan bunu eğlenme veya kafa bulma amacıyla tüketmiyor. Kimi insanda sinir hâlinden sebep tüketimi gözlenirken kimi insanda çok daha farklı bir amaç çıkabiliyor. Bir kadın müşterim çok zayıftı ve arkadaşlarının tavsiyesiyle başlamıştı kafasındaki düşünce de iştah artırmaya yardımcı olan bir şey olduğundan belki kilo alırım düşüncesiyle başlamıştı ve işe de yaradı açıkçası. Kısaca başlama sebebi her şey olabilir.” “Satma işi de aynı içicilikteki sebepler gibi çok sayıda her satıcının farklı bir sebebi olabilir.” diyen F.K., satıcılığın nedenlerinin birbirinden farklı olabilaceğini söyleyerek “Yine örneklendirmem gerekirse beraber çalıştığım iş ortağım yalnızca elimin altında sürekli bulunsun ve istediğimde içebileyim amacıyla yapıyordu. Bir başkası tamamen maddi amaçla olabilir veya bu tarz insanların içinde büyümüştür özenmiştir benimsemiştir gibi gibi.. Ben tamamen aksiyon olsun eğlence olsun adrenalin yüksek olsun diye saçma bir sebeple yapıyordum mesela. Nasılı da şu şekilde, genellikle yakın bir abin dostun vesaire vardır sen sorarsın veya o teklif eder beraber çalışalım mı öyle kazanırız böyle içeriz gibisinden başlanıyor.” diye konuşuyor. “Sokaktaki kişi 5'inci—6'ncı kişi” Uyuşturucu dağıtımının nasıl gerçekleştiğini sorduğum F.K. süreçten şöyle bahsetti: “Sistem şu şekilde birincil kişi yurtdışındaki üreticiyle iletişime geçer siparişini geçer ve bu kişiler genelde baronlardır veya büyük mafyalardır bu sebeple ülkeye giriş çıkışında zorlanmazlar elleri uzun diye. Ülkeye girdikten sonra toptancılara dağıtılır veya getiren kişinin bağlantılı olduğu adamlara. Toptancılardan da sokakta küçük çapta işi gerçekleştiren satıcılara düşer. Ortalama olarak söylüyorum genelde görüştüğümüz satıcılar 5'inci-6'ncı kişi oluyor. Kişi sayısı arttıkça fiyat da artıyor hâliyle o yüzden ne kadar birinci kişiye yakınsanız o kadar şanslısınız. Güvenme işi de her zaman bir fedai vardır ilk denemeyi yapan iyi mi kötü mü, ilaçlı mı değil mi, adaleti nasıl miktar iyi mi gibi.” Ya tedavi süreci? Bağımlılığı yalnızca kişilerin yaşadıkları üzerinden değil uzman görüşleri üzerinden de ele almak gerekiyor. Öyle ki çok sayıda psikolog, madde bağımlılığı üzerine çalışıyor. Bunlardan biri de Özge Kalkan. Uzman Psikolog Özge Kalkan bağımlılığa dair toplumda çok sayıda mit olduğundan bahsediyor. “İradesiz olan kişi madde kullanır”, “Uyuşturucu kullanmak kişinin kendi tercihidir ve toplumdan dışlanmalıdır” gibi pek çok söylemin aslında doğru olmadığını ve bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunun altını çizen Kalkan “Tıpkı şeker ya da diyabet hastalığı gibi, kronik bir rahatsızlıktır.” diyor. Ailede birinin alkol/madde kullanımı gibi genetik faktörler, dürtüsellik, heyecan arama davranışı, dürtü kontrol zorluğu gibi kişisel özellikler, alkol/maddeye kolay erişebilir çevrede yaşama/büyüme hali, kişinin alkol/madde kullanımı olan arkadaş grubunun olması, aile içi şiddet, ihmal ve istismarın görülmesi gibi nedenlerin kişileri bağımlılık sürecine itebildiğini belirten Kalkan “Hatta aşırı izin veren ya da aşırı kısıtlayıcı ebeveyn özelliklerinin olması da bu nedenlerden biri olabiliyor.” diyor. Nasıl iyileşiyorlar? Kalkan, iyileşme sürecinin belirli aşamalardan oluştuğunu anlatıyor. Aşamaların “farkındalık öncesi, farkındalık, hazırlık, eylem, sürdürme ve tekrar kullanma olarak” tanımlandığını aktaran Özge Kalkan “ Kişi alkol ya da madde kullandığı süreç içinde alkol/maddenin olumsuz yanlarını görmezse farkındalık öncesi aşamada olduğunu söyleyebilir. Farkındalık aşaması, kişinin 'Kullandığımdan beri hayatımda bazı şeyler yanlış gidiyor' dediği nokta olarak tanımlanabilir. İyileşme de tam bu noktada başlar. Çünkü kişi farkında oldukça eylem aşamasına geçiş yapmaya başlayacaktır. Eylem aşamasında ise: kişi tedavi için bir adım atmaya başlayacak ve profesyonel destek aramaya başlayacaktır. Ardından iyileşmeyi, yani alkol/madde kullanımını sürdürmemeyi içeren uzun bir dönem başlar. Özetle aslında bağımlılıktan iyileşme, farkında olma süreci ile başlayıp devam eder.” diyor. Bağımlılık ile tek başına mücadele etmenin kişiyi zorlayacağını belirten Uzman Psikolog Kalkan “Bu noktada mutlaka bağımlılık sürecini iyi bilen bir terapist ve psikiyatrist ile çalışmak çok önemlidir.” diyor. “Kilit kelime: Kendine fazla güvenmemek” “Bağımlılığı atlatmaya gidilen süreci kaç kişi başarıyla tamamlayabiliyor?” sorusuna Kalkan şu yanıtı veriyor: “Bu sorunun yanıtını vermek zor. Çünkü bağımlılık tedavisi; tabiri caizse uzun bir yolculuk gibi. Bu yolculukta kişiler zaman zaman keskin virajlarla karşılaşabilir ve zorlanabilir. Bu süreçte kendine fazla güvenmemek kilit bir kelime fikrimce. İpleri her daim sıkı tutmak virajların kolaylıkla geçilmesini de sağlamaktadır.”

Madde bağımlılığı: Neden, nasıl, ne pahasına?

Aralık 25, 2022

·

Makale

Doping: performans artırıcı bir ‘fikir’

Geleneksel olarak, doping tartışmasına, dopingin yasak olduğunu görmek isteyenler (yasakçı görüş) ve izin verildiğini görmek isteyenler (yasağı kaldıran görüş) olarak ikiye ayrıldığını söyleyebiliriz. Bu ikiye ayrılmış görüşlere üçüncü olarak bağımlılık yapan kullanımı ekleyebiliriz. Ama nasıl? Sporcular, uyanıklığı artırmak, enerjiyi artırmak veya kilo vermek için amfetamin , meth ya da adderall gibi uyarıcılar kullanabilir. Bu ilaçlar genelde kolayca bulunur ve aynı sıklıkla suistimal edilir. Şiddetli solunum ve nörolojik etkileri olabilir ve oldukça kolay bağımlılık yapar. Bu tür uyarıcıların performans artırıcı olarak kullanımı tüm spor dallarında yasaklanmıştır. Ara sıra kullanım, alışkanlık ve bağımlılık arasındaki ayrıma dayanarak fiziksel ve zihinsel bağımlılığa odaklandığımızda -daha soyut bir yerden düşünürsek- kazanmanın getirdiği bağımlılık olarak da değerlendirebiliriz. Atletik performansı artırmak ve sporda haksız başarı elde etmek için kullanılan teknikler ve maddeler uzun bir geçmişe sahip ve potansiyel zararlı etkileri hakkında çok az bilgi veya kabul var. Sporcular, bazen ne pahasına olursa olsun iyi performans göstermek ve kazanmak için muazzam bir baskıyla karşı karşıyadır. Bazen de kendi kazanma hırsları ile baş başa kalırlar. Bazı sporcular, rekabeti avantaja çevirmek için steroidler veya amfetaminler gibi performans artırıcı ilaçlara yönelebilirler. Bazıları ise yaralanmalardan kaynaklanan ağrıyı yönetmek için yasa dışı veya reçeteli ilaçlara güvenir. Bazıları baskının neden olduğu stresi alkol veya diğer bağımlılık yapan maddeler kullanarak hafifletmeye çalışır. Bu maddelerin kullanımı veya yanlış kullanımı, madde kullanım bozukluğu olarak da bilinen bağımlılığa yol açabilir. Doping, performansı artırmak amacıyla yasaklanmış doğal veya sentetik maddelerin kullanılması fikridir. Evet, bu bir fikirdir. Spor hâlihazırda atletik olarak mükemmel olmanın ölçüldüğü bir alan; ve kupa, madalya vb. ödüller kazanmak, uluslar ve sporcular için gurur verici bir edim. Spor bize aslında doping ya da bağımlılığın getirisinin tam tersine dürüst çabayı, bağlılığı ve adil oyunu gösterir. Doping fikri ise bunların hepsiyle ters düşen bir ortam yaratır. Bu olayın diğer tarafındaysa izleyici olmak var elbette. İnsanlar, izlediği organizasyonda gördüklerinin gerçek ve adil bir rekabet olduğunu bilmek istiyor. Sporcunun performansının ne kadar etkileyici olduğu da izleyiciyi en çok etkileyen tarafı. Rekabet ne kadar insanüstü ise o kadar akıllarda kalıcı ve tarihe geçen bir performans izlemiş oluyoruz. Snooker gibi nispeten diğer sporlara göre daha sakin bir sporda bile. Saatlerce bir masa başında ayakta kalıp efor sarfetmek ciddi bir dayanıklılık ister. Dopingle mücadele Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), 1999 yılında Lozan’da özel bir vakıf olarak kuruldu. 1998 Fransa Bisiklet Turu sırasında ortaya çıkan doping skandalları WADA’nın kurulmasına yol açtı. Aslında WADA, faaliyet gösteren çeşitli anti-doping çalışmalarını uyumlu hale getirip, sporda her türlü dopinge karşı mücadeleyi teşvik etmek ve koordine etmek amacıyla kuruldu. Yasaklı maddelerin ve yasaklı yöntemlerin neler olduğuna dair listeler Dünya Anti-doping Ajansı tarafından hazırlanır. Ardından bu listeler Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve Uluslararası Spor Federasyonları tarafından da incelenip kabul edilmektedir. Her yıl 1 Ocak tarihinde yayınlanarak, 31 Aralık tarihine kadar geçerliliğini sürdüren bu listedeki madde ve yöntemler, yasaklı madde olarak sayılmaktadır. Doping olarak kabul edilen maddeler: Uyarıcılar (Amfetaminler, Efedrin vb.) Narkotik Analjezikler (Morfin, Fentanyl vb.) Anabolik Ajanlar (Testosteron, Östrojen vb.) Diüretikler (Furosemid, Mannitol vb.) Peptid hormonlar ve benzerleri (Eritropoitein, büyüme hormonu vb.) Kannaboidler *Doping listesi her sene yenileniri ve doping sayılan maddeler zamana göre değişiklik gösterir. Alkol, kortikosteroidler, lokal anestezikler, esrar gibi maddeler ise kesin olarak yasak olmayan ama kısıtlı kullanımı olan ve ilaç olarak sayılabilen maddelerdir. Pek çok sporcunun rekabeti avantaja çevirmek için her şeyi yapmak isteyeceğini düşünebiliriz. Ancak performans arttırıcı ilaçlar kellik, iktidarsızlık, kısırlık, bağımlılık, psikolojik sorunlar, hipertansiyon, karaciğer sorunları ve diğer birçok başka sorun da olmak üzere çok sayıda sağlık riski taşır. Performans artırıcı ilaç kullanan sporcuların her zaman yakalandığı ve genellikle kariyerleri için de olumsuz sonuçlara yol açtığı bir dünyada, bir sporcuyu yalnızca sağlığını değil geçimini de riske atmaya ne zorlar? Mükemmele ulaşma isteği ve kahraman olmak. Sporun rekabeti acımasız gözükebilir. Bir sporcuya karşı beklenti içinde olan onlarca etken var; antrenörleriniz, sponsorlarınız ve taraftar ya da hayranlarınız. Zafere ulaşmak, daha önce yapılmamışı yapabilmek insanüstü yeteneğe sahip olduğunuzu gösterir. Beklentilerin hepsi gerçekçi olmayabilir ancak sporcular üzerinde yine de bir baskı oluşturur. Öte yandan bu mükemmelliyetçilik ya da içinde bulunduğunuz sistem dopingi gerekli bile gösterebilir. Çünkü spora kendisini adamış bir sporcu adil olmayan bir rekabet ortamında kendini başka seçeneği yokmuş gibi hissedebilir. Rekabetin haksız bir avantajı bunu hissettirebilir, doping kullanmak adil olmamak ya da hile yapmaktan çok oyunun şartlarını eşitlemek olarak algılanabilir. Özellikle giderek daha fazla sporcu performans artırıcı ilaçların kullanıldığını kabul ettikçe, spor dopingle dolu gibi görünebilir. Sporcular, uyuşturucu kullanmazlarsa rakiplerine ayak uyduramayacakları fikrine kapılarak da doping kullanmaya yönelebilir. Bunu devlet politikası haline getirmiş örnekler bile var. Örneğin Rusya, dopingi örtbas ettiği için uluslararası spor müsabakalarından dört yıl süreyle men edildi ve 2020 Tokyo Olimpiyatları ile Katar'da düzenlenen 2022 Dünya Kupası'nda yer alamadı. Bu konu çok derin ancak nasıl işlediğini öğrenmek için İkarus belgeselini izleyebilirsiniz. Lance Armstrong ve Marco Pantani örneği Lance Armstrong ve Marco Pantani | Capo Velo Doping denince akla gelen ilk sporlardan biri de bisiklet. Nedeni son yılların en büyük doping olayına imza atmış olan Lance Armstrong olabilir. Armstrong'un, 2012 yılında sistematik olarak doping yaptığı ortaya çıktı ve ömür boyu spordan men edildi. Bisikletçi, ocak 2013'te Oprah Winfrey ile yaptığı bir röportajda doping yaptığını itiraf etti. Doping, Armstrong’un 7 Fransa Bisiklet Turu galibiyetini elinden aldı ve ömür boyu spordan men edilmesine sebep oldu. 1990'ların ortalarında bisiklet kullanımının tercih edilen ilacı, kırmızı kan hücresi üretimini uyaran insan hormonunun sentetik bir formu olan eritropoietin (EPO) idi. Damar içine enjekte edildiğinde uyarıcı bir etki yarattığı raporlanan maddenin fiziksel olduğu kadar psikolojik olarak da bağımlılık yapabileceğini düşünülmektedir. Pantani, rastgele bir kan testini geçemediği için 1999 yılında İtalya Bisiklet Turu’ndan diskalifiye edilmişti; ve kariyeri birkaç doping soruşturması nedeniyle zarar gördü. 1998 Fransa Bisiklet Turu Şampiyonu Marco Pantani ve Tur ikincisi Jan Ullrich'in performanslarını artırmak için yasaklanmış kan artırıcı EPO'yu kullandıklarına dair kanıt ortaya çıktı. Pantani doping iddialarını hiçbir zaman kabul etmedi ve 2004 yılında aşırı dozda uyuşturucudan 34 yaşında hayatını kaybetti. Doping ile uyarıcı maddeler arasındaki ayrımın sadece biçimsel olup; steroid, testosteron veya uyarıcı kullanmanın sinir sistemi üzerindeki etkileri çok benzer. Marco Pantani'nin kokain ve antidepresan sebebiyle ölmesinin, performans artırıcı ilaçlar ile uyuşturucular arasında görmezden gelemeyeceğimiz bir bağlantı olduğunu bize gösteriyor. Sporcunun sorumluluğu Sporcu ilk önce durdurulamaz bir süper kahramana dönüşüyor. Sonra istikrarlı bir şekilde hep o noktada kalması bekleniyor. Zor olan tekrar normal bir insan olmak ve doğal sınırların olduğunu kabullenebilmek. Sporculara bu sınırları kabul ettirmenin dışında doğal ve adil olmayan rekabet şartlarının da denetlenmesi gerektiğini bilmemiz gerekiyor.

Doping: performans artırıcı bir ‘fikir’

Aralık 25, 2022

·

Makale

Haziran 26, 2025

·

Hikaye